İşte Cevaplar
Cevap :
Diğer Cevaplara Gözat
Refik Halit Karay'ın “Gurbet Hikâyeleri” Eserinde Öne Çıkan Temalar
Yazıda “Refik Halit Karay- Gurbet Hikâyeleri ve Akrep ,” hakkında bilgiler, özeti, konusu, ana fikri, kahramanları, romanın olay örgüsü, yazarı, “Refik Halit Karay - Gurbet Hikâyeleri ve Akrep ” hakkında bilgiler “Refik Halit Karay - Akrep“ eserden alıntılar yer alır. Eser hakkında yorumlar, anlatım tekniği, yazarın bakış açısı, eserin basım yılı, basım hikâyesi, yazar ve eseri arasındaki, eserle yazarın biyografisi arasındaki alakalar incelenmiştir.
REFİK HALİT’İN GURBET HİKÂYELERİ VE AKREP ÖYKÜSÜ HAKKINDA BİLGİLER
Akrep adlı öykü Refik Halit Karay’ın 1923 e 1938 yılları arasında Suriye, Halep Şam, Beyrut Hatay ve İskenderun’da geçirdiği sürgün yıllarında yazmış olduğu sıla hasreti konulu öykülerinden birisi olmaktadır.
Refik Halit’in, Gurbet Hikayeler adlı eseri içine aldığı öykülerinden birisi olan Akrep adlı öyküsü yazarın sürgün yıllarında memleket hasreti temasını işleyen öykülerinden birisi olmaktadır.
Akrep adlı öykü, yazarın sürgün yılları içinde kaleme alınmış ancak bu öyküsü ilk kez 1939 yılında Tan gazetesinde yayımlanmıştı. Refik Halit, Sürgünden döndükten sonra Gurbet Hikayeleri adlı öyküsüne aldığı hikayelerini Tan Gazetesindeki "Hafta Musahâbeleri" başlıklı yazı serileri içinde yayımlanmış, Akrep adlı öyküsü de il kez bu başlıktaki yazı serisi içinde çıkmıştı. [1]
Akrep adlı hikâyesi Refik Halit’in Gurbet Hikayeleri adlı eserinin Semih Lütfi Kitabevi tarafından yapılan ilk baskısında yer alan öykülerinden de birisi olmuştu.
SÜRGÜN adlı romanında sürgün yıllarını anlatan Refik Halit Karay, dış sürgündeki geçen yıllarında İstanbul’dan gelen paralar ve Fransızlarda aldığı maaşlarla ekonomik yönden rahat yaşasa da Suriye, Lübnan, Şam Halep Beyrut, Hatay ve İskenderun’da geçirdiği günlerinde sürekli olarak sıla özlemi duymuştu. Bu nedenle , Eskici , Köpek , Dişçi , Akrep ,Gözyaşı , gibi öykülerinde bu hasretini hüzünlü bir şekilde öykülere ve anı türündeki yazılarına aktarmıştı.
Refik Halit bu öyküsünde önceleri aynı okulda öğrenci iken her ikisi de gurbette ve sürgünde yaşarken karşılaşan iki arkadaşın dilinden İstanbul’a ve vatana hasret duygusu işlenmiştir. Sürgünde karşılaşan iki eski arkadaş bu öyküde ve İstanbul ile vatan betimlemesi yapmakta, bu duygu her iki arkadaşı bir birine sıkıca bağlamaktadır. Vatan hasreti çeken her iki dost, memleket özlemi içindeki duygularla memleket hasretinin betimlemelerini yapmaktadırlar.
AKREP ÖYKÜSÜNÜN KONUSU
Refik Halit, Akrep adlı öyküsünde özellikle İstanbul’a duyduğu hasret konusunu ele almış, kendisi gibi vatan ve İstanbul, hasreti çeken bir diğer sürgünün gözlerinden bu hasreti anlatmıştır. Akrep adlı öyküde anlatıcı İstanbul’da iken aynı dönemde hukuk okuduğu eski bir arkadaşı ile Suriye’de karşılaşmış, her ikisi de İstanbul hasreti ile yanıp tutuşan bu iki sürgün İstanbul ve memleket sevgisi üzerinde konuşmuşlar ve memleket hasretini betimleyip paylaşmışlardır.
AKREP ÖYKÜSÜNÜN ÖZETİ
Akrep, hikâyesindeki anlatıcı kendisi gibi vatanından uzak yaşayan eski bir arkadaşı ile gurbette karşılaşır.
Anlatıcı bu arkadaşını ‘Hukukta beraber okumuşuz’ diye tanıtmaktadır. Bu tanışma ise bir Şeyhin daveti sırasında olmuştur.
Bir aşiret şeyhi, anlatıcıyla mutasarrıfa bir ziyafet vermiştir. Bu ziyafet sırasında Şeyh onlara bir de gösteri takdim eder. Şeyh huzura Ebu Akrep adındaki bir adamı çağırır. Ebu Akrep, akrep sokmasıyla ölmeyen, ama sokan akrebi öldüren bir adamdır. “Artık bakamadım; bizi bekleyen flamalı mutasarrıf otomobiline doğru, hükümetten yardım umar, ona sığınır bir adam ümidiyle, o telaşla koşmaya başladım."
Vatanından uzakta mutasarrıf olarak görev yapan bu arkadaşı yaşadığı ana dili ve memleket özlemi nedeni ile ona sıkıca sarılır. “İmkân olsa hükümet konağındaki odasına da benim için bir masa koyduracak; çalışma saatlerinde de karşılıklı oturup İstanbul’dan bahsedecektik” Her ikisi de özlemini duydukları vatan hasreti nedeni ile sürekli olarak birlikte olmak, Türkiye’den ve İstanbul’dan söz etmek istediği içindedirler.
“Uzakta kalanlar için İstanbul’un kaldırımları bozuk değildir, sokaklarda çamur ve süprüntü yoktur; tramvaylarda ve vapurlarda azap çekilmez. Musluklardan Terkos yerine Kevser akar, sersemletici lodos ılık bir buse, dişleyici poyrazı bir serin nefestir. Bilhassa çölde onu konuşurken hep beyaz yelkenlerin kayıp gittiği şurup renkli denizler, avize gibi şıkırdayan pınarlar, çınar ve çitlembik gölgeleri, çilek tarlaları, fulya bahçeleri,tüy gibi ince kadınlar ve ağızlarından şekerleme kadar tatlı sözler dökülen kızlar görürsünüz”(Karay, 2009, 51)
İstanbul hasreti ile yanıp tutuşan bu iki arkadaş her fırsatta en önemli ortak yanları olan İstanbul hasretini açıklamaya çalışır. “Yabancı memleketlerde bir kasabaya sokulup uzun müddet yaşamaktaki azabın ne olduğunu bilir misiniz? Beş on gün çarşı sokak gezdikten sonra, tanıdık çehre, alışabileceğiniz yer bulamamaktan bezer, odanıza girer, yalnızlığın içine sinersiniz. NUR DİLVİN ÖZKAN D1129087 12 Çam dallarında sallanan bir tırtıl torbası gibi kafanızın içi mütemadiyen, gece gündüz kıvrılıp bükülen soğuk temaslı düşüncelerle dolu, hareketli, ağır, yüklüdür. Can sıkıntısının bir sesi vardır; bunu ancak, böyle bir zamanda, o gurbet odasında duyarsınız: Eski mobilyaların tahtalarını dişleyen gizli kurtların biteviye çıkardığı kemirici, işleyici ses...” (Karay 37)
İkisi de yaşadıkları bu yerlerden asla hoşlanmamışlardır. “Yazar yaşadığı bu sürgün yerlerin iklimini pek sevmemiş; buraları sıcak, ağaçsız, evleri kiremitsiz olan bir taş şehri olarak görmüştür. Taş duvarlı evleri, sokakları vardır. Bu bölge, bol güneş ışığı altında adeta duman içinde kalmış gibidir” (Çetin, 2017, 154)tespitinde bulunur.
[1] Aktaş, Şerif (1986). Refik Halid Karay, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap :