Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Refik Halit Karay'ın Sarı Bal Öyküsü İnceleme

Refik halit karayın sarıbal incelemesi nedir. Özet, konu, ana fikir, olay örgüsü, yer, zaman, karakterler

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.
    Emre Çelik 1 Takipçi

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-12-21 08:37:06

    Cevap :
    Anadolu'da sıradan bir kasabasındaki insanların sosyal hayatını sosyal ilişkilerini, kasabalardaki hiyerarşik yapıyı, kasaba halkının günümüze çok tuhaf gelen eğlence anlayışını arını, devlet memurlarının zaaflarını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.
     
    KONU
    Kasabanın çengisi olan Sarı Bal adlı kişi kasaba halkını ve özellikle kasabanın ileri gelenlerinden Hilmi Efendi ve avenesini eğlendirmektedir. Yeni gelen polis müdürü insanların bu türden eğlencesini iğrenç bulmuş ve yasaklamıştır. Lakin polis müdürünün koyduğu yasak ve tedbirler hiç ummadıkları birisinin Sarı Bal ile yakalanmasına neden olacaktır.  
     
    ANAFİKİR
    İnsanlar hangi mevkide ve makamda olurlarsa olsunlar ahlaki çöküntüye uğrayabilir. İnsanların ahlakını konumlarına ve mevkilerine göre tespit etmek imkânsızdır.


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2020-12-21 08:40:56

    Cevap :

    KİTABIN KONUSU

    İnsanların Anadoludaki  yaşamları dile getirilmiştir.Anadolu’nun nasıl değiştiği,çağın manzarası,psikolojisi,mantığı,iç ve dış varlığı aktarılmıştır.(Kitap 18 hikayeden oluşmaktadır  ve her hikaye birbirinden bağımsız olduğundan dolayı ben bunlardan bir tanesini sunacağım.)

    KİTABIN ANA FİKRİ

    İnsanlar ne durumda olurlarsa olsun yardım edilmeli ,korunmalıdır.

    KİTAPTAKİ OLAYLARIN  VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

    YATIK EMİNE: Ankara’da fahişelik yapmaktadır,hayatını ona göre kazanmaktadır,her söy-
    leneni kabullenmektedir.
    SABRİ: Rütbesi teğmen olup, işinde acemidir.Merhametli gibi görünmektedir;aslında acı-
    masızdır ve    Yatık Emine’nin gözlerine tutkundur.
    GÜRCÜ SERVER: Hastanede görev yapmaktadır ve Yatık Emine’ye kısa bir süreliğine yardım etmiştir.

    KİTABİN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ

    Yazar,Kirpi lakabıyla  tanınır.1888 yılında  Beylerbeyinde doğmuştur.Taşlamaları ve siyasal yazıları sonucu Anadolu’nun çeşitli illerine sürgüne gönderilmiştir.1. Dünya  Savaşının son yılı İstanbula’a dönebilmiştir.Sabah
    Gazetesi başyazarlığı yapmıştır ve 20 kadar  romanı ile yaşamını sürdürmüştür.1965’te
    İstanbul’da ölmüştür.

    KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER

    Kitap sürükleyici ve akıcı anlatımıyla oldukça güzeldir.
    Memleket Hikâyeleri’nde Anadolu Öykücülüğü, Yoksulluk ve Yozlaşmışlık
    Yasemin Usta DEMİRLİKAN
    Karşılaştırmalı Edebiyat Yüksek Lisans

    1. Giriş

    Refik Halid Karay (1888-1965) Anadolu insanının psikolojisini, yaşayışını ve Anadolu
    coğrafyasının imkân ve imkânsızlıklarını hikâyelerinde etkili bir gözlem gücü ile işler. Karay, tekniği,
    dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti Modern Türk Edebiyatı’nın ün yapmış
    yazarlarından biridir.

    “ O zamana kadar Nabizâde Nazım‟ın Karabibik hikâyesiyle, Ebubekir Hazım‟ın Küçük Paşa
    romanı ve Halit Ziya‟nın birkaç hikâyesi bir yana, İstanbul sınırları dışına çıkamayan Türk hikâyesini
    Anadolu’ ya yöneltmekle hikâyeciliğimize yeni bir ufuk açmış, yeni bir soluk getirmiştir. Genç yaşta
    sürgün edildiği 1 Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik’teki gözlemlerinden yararlanarak yazdığı bu
    hikâyelere „Memleket Hikâyeleri‟ adını vermesi de, bu işi bilinçli olarak yaptığını gösterir. (Kudret,
    2009: 123) Karay ise bir söyleşisinde şunları dile getirmiştir: “Memleket Hikâyeleri, çığır açma
    bakımından bugünkü köy hikâyelerinin nüvesini teşkil eder. Ben Anadolu’yu bir köylü olarak değil,
    varlıklı bir şehir delikanlısı olarak gördüm ve anlattım.” (Kudret, 2009: 123)
    Memleket Hikâyeleri derlemesinin altyapısını , Karay’ın Anadolu insanını yakından
    gözlemleme şansı ve ondaki hikâyeyi bulup ortaya çıkarması oluşturur. Karay, Memleket
    Hikâyeleri’nde Anadolu’yu, farklı bir bakış açısının yanı sıra özgün bir üslûp ve sade bir Türkçe ile
    anlatmıştır. 2

    Bu çalışmada Refik Halid Karay’ın Anadolu öykücülüğü genel çizgileriyle anlatılacak,
    Anadolu halkının yoksulluğu ve yozlaşmış yöneticilerinin halka karşı tavrı eser üzerinden
    çözümlemelerle verilecektir.
    Anahtar Kelimeler: Memleket Hikâyeleri, Anadolu, yoksulluğun insandaki yansımaları, yozlaşma.

    1 “Kurtuluş Savaşı aleyhindeki yazı ve davranışlarından dolayı adı “Yüzellilikler” listesine katıldı. İstanbul’dan ayrılmak
    zorunda kaldı (9.11.1922) (Kudret, 2009:121)
    2 Refik Halit’in bütün yazılarının en önemli yanlarından biri, dilidir. Daha 1910-1914 sıralarında, Ömer Seyfettin ve
    arkadaşlarının Yeni Lisan davasını ileriye sürmelerinden (1911) bir iki yıl önce yazdığı hikâyelerinde (Hakk-ı Sükût, Kuvvete
    Karşı, Cer Hocası, Yılda Bir, vb.) konuşma dilini bütün incelikleriyle kullanmış; bu alanda, Ömer Seyfettin’le birlikte, yeni
    yazı dilinin tutunup yaygınlaşmasına öncülük etmiştir.” (Kudret 2004: 163) Refik Halit, Memleket Hikâyeleri bu tavrını
    önemli ölçüde yansıtmaktadır.

    1. Refik Halid Karay’ın Anadolu Öykücülüğü

    İstanbul doğumlu olan Karay, Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte önce Servet-i Fünun dergisinde,
    sonrasında ise Tercüman-ı Hakikat gazetesinde çalışmıştır. İttihat ve Terakki’ yi eleştiren yazılarından
    dolayı 1913 yılında Sinop’a sürülmüş; ancak 1918’de yeniden İstanbul’a dönmüştür. Karay, toplumun
    farklı kesimlerinden insanların yaşantılarına eserlerinde bilinçli olarak yer veren ilk yazarımızdır. O
    güne kadar, yalnızca türkülerde ve halk hikâyelerinde yer verilen Anadolu insanı “Memleket
    Hikâyeleri” ile edebiyata ilk kez konu olmuştur.

    Bahsi geçen dönemde Anadolu halkı için en önemli sorun yoksulluktur, yoksulluğun peşi sıra
    eğitimsizliğin yol açtığı cahillik ve ağır yaşanan kış şartlarının neden olduğu ulaşım sorunu halkın
    böğrüne oturmuştur. Metin kişileri bu sorunlarla birlikte, Anadolu’da etkin bir zümre olan
    bürokratların ve toprak mülkiyetini büyük ölçüde elinde tutan ağaların altında ezilmektedir ve bu
    durum İstanbul tarafından büyük ölçüde göz ardı edilmektedir. Yoksulluk, cahillik ve olanaksızlık
    içinde resmedilen karakterler yine de yaşama sevinciyle dolu olarak Karay’ın eserlerinde vücut bulur.
    Karay, önceden de belirtildiği gibi İstanbul’un Batılılaşma düşü içinde kendi kültürünü unutmuş
    tiplerden ziyade, içinde bulunduğu olanaksızlıkların yaşamlarına yansıdığı Anadolu insanını
    eğilmiştir.

    “Refik Halit öykülerinin en önemli yönlerinden biri dildir. Henüz Ömer Seyfettin ve
    arkadaşları Genç Kalemler dergisini çıkarmadan önce kimi öyküleriyle konuşma dilinden öyküler
    kaleme almaya başlamıştır. Memleket Hikâyeleri’nde olaylar Anadolu’da geçmekle birlikte şive
    taklitlerine başvurulmamıştır. Bunun yerine yazar hikâyeyi genellikle kendisi anlatmayı tercih
    etmiştir. Şiveye başvurduğu çok sınırlı yerlerde de bunlar seslenmeler, nidalar gibi kolay anlaşılır
    sözcükler olmuştur.” (Kudret, 2009:124).

    “Ah gidinin köpeği!” (Yatık Emine)
    “Çok şaştı bu işe.” (Yatık Emine)
    “Acep marazlandı mı ki?” (Koca Öküz)
    “Önündeki yulafı, samanı bitire koymuş” (Koca Öküz)
    “Aha Ali geliyor, dediler.” (Koca Öküz)
    “Kız açıver, bizik, ne duruyonuz.” (Sarı Bal)
    “Hedi nerdesin yolcu?” (Boz Eşek)
    “Şeytanın bilmediğini bilirsin ülen İlistir.” (Yatır)

    2. Anadolu’daki Yoksulluğun Halk Üzerinden Verilmesi

    “Refik Halit’in özellikle kırsal kesim insanları ve onların sorunları üzerine öyküler kaleme aldığını
    söyleyebiliriz. Bu kapsamda ezilen kadınlar, sorumsuz yöneticiler, çıkarcı din adamları onun
    konusunu oluşturur.” (Ertop, 1999: 4-5)

    Örneklendirilecek öykü dizilimleriyle bu alt başlıklara değinilecektir:
    Kasabanın yoksul hali, merkezden çevreye doğru gidildikçe kötüleşmektedir. Önlerinde gübre
    yığınları, bahçelerinde ölmüş hayvan kemiklerinden çitler olan evler yoksulluğun ne derecede
    olduğunun bir göstergesidir.

    “Yatık Emine” öyküsündeki kasaba tasviri yaşanılan yoksulluğu ve onun iğretiliğini şu şekilde
    betimler:
    Burası Ankara’ya iki gün ötede, ana yollardan aykırı küçük bir kasabaydı. İki gün bitmez tükenmez
    yokuşlar çıkılarak bin yorgunlukla gücü tükenmiş ve ezilmiş bir durumda gelindiği halde orada
    oturulacak bir kahve, yatacak bir han bulunmaz; şu çıplak kuru memlekete varmak için neden bu
    kadar yol aşıp güçlükler çekildiğini insan bir türlü anlayamazdı. Soğuk, barınılmaz bir kışı, susuz,
    dayanılmaz bir yazı vardı. (Karay, 2013: 12).

    “Yatır” öyküsünde köylerdeki bütün büyük baş hayvanları öldüren veba salgınından bahsedilir. Bu
    salgın yüzünden köylüler tek geçim kaynakları olan çiftçilikten de mahrum kalmışlar, bu durumun
    getirdiği sonuçta da açlık sınırları içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. (Karay, 2013:
    103). Bu açıdan incelendiğinde, Türk’ü, Rum’u, Yahudi’siyle karmaşık bir etnik yapı gösteren bu
    öykülerin kahramanları için en büyük ortak nokta yoksulluktur.

    Yoksulluk sadece köylerde de kendini göstermez. “Sus Payı”nda Bursa gibi büyük bir şehirde de
    köylerdekine benzer bir yoksulluk anlatılır. Ancak bu kez öykünün kahramanları çiftçiler değil
    işçilerdir. Üretim şeklinin değişmiş olmasına karşın halkın ekonomik durumunda pek bir değişiklik
    olmamıştır.

    “Sarı Bal” öyküsünde içkisinden eğlencesine uzanan derin yaşayış tarzı konu alınır. Bu eğlencenin
    merkezinde ise kadın vardır. Kadın figürü yoksulluk halini dağıtmak için ve mekâna güzellik katması
    amacıyla kullanılmıştır. Yoksulluk içinde yüzen halk erkeği, çalışmadığı saatlerde ağır hayat
    yükünden uzaklaşıp kendisine bir kaçış ararken, iffetli çizilmeyen Anadolu kadını da para kazanma ve
    hayatını sürdürebilme derdindedir. Kasabada baskıdan doğan patlak günlük hayatın karanlık
    zamanlarında; içki ve zina olarak kendini gösterir. Yoksulluğun açtığı bu yaralar yine o köyde, o
    günün toplumunda günah olarak nitelendirilmiştir. (Karay, 2013: 69-70)

    “Cer Hocası” ise iyi eğitimli ve prestijli bir aileden gelen Asım’ın İstanbul’da yoksulluğa düşmesinden
    sonra hayat mücadelesinin Anadolu’da daha kolay olacağını düşünerek yola düşmesiyle başlar. Aç ve
    yersiz kalmanın canına tak ettiği Asım cer mollası olma ümidiyle kendini kaybettiği uzun bir sefere
    çıkacak ve seferinin her durağında yoksulluk içinde yaşayan halkın tepkileriyle yüzleşecektir.
    Tepkilerin nedeni ekmek kaygısıdır, çünkü durduğu her köyde bir imam mevcuttur, ekmeği elinden
    alınma tehdidini hisseden her din mensubu onu kâh halka karşı kışkırtacak, kâh yersiz ve yemeksiz
    bırakıp köy toprağından kovacaktır. Son durağı olan Pınarlı köyünde söyleyeceği yalanla baş tacı
    edilen Asım herkesin kendine danıştığı, imamım mevkisinin dahi üzerine çıkmış bir cer mollasına
    dönüşür. İmamın mesleğini yitirme kaygısıyla ölüm döşeğinde Asım’a söyledikleri, yüzüne bir tokat
    gibi çarptığında burada yaşayan küçük insanın düzeninden kendine yağ çıkarmaması gerektiğini anlar
    ve karlı, soğuk bir günde onun için açlığın ve hayat yıkımının simgesi olan İstanbul’un yolunu tutar.

    İstanbul’a, İstematina’sına özlem duyarak bütün gece ağladı. Ruhunda bütün rahata rağmen şu
    vesile ile bu köyden ayrılmaya, cebindeki otuz mecidiyesiyle İstanbul’a dönmeye bir ihtiyaç
    duydu. Sonra imamı, açlığını, hastalığını, çocuklarını düşündü, bu çaresiz adamı, bu yoksun ve
    yoksul ihtiyarı feda eden köy halkını ayıpladı. Bu sırada kendini böyle sokağa atan hükümeti
    hatırladı, insan kalbinde daima, yer bulan kötülükçülüğe, kıyıcılığa karşı uzun süre şaşkınlıkla
    düşündü, çözemedi… (Karay, 2013: 159) .

    3. Anadolu’nun Yozlaşmış Yöneticisi Yapısı

    Kendini üstün gören ve de dönem yaşantısı içinde üstün tutulan bir bürokratik zümrenin varlığı küçük
    kasabaları bile sarmıştır (Karay, 2013: 35-37). Böylece İstanbul’daki alafranga yaşantısının aynısı
    olmasa da lüks ve sefahat anlamında benzer bir yaşantıyı yaşayan bir kesime Anadolu’da da rastlarız.
    “Şeftali Bahçeleri”nde Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında git gide büyüyen atıl memur
    sınıfının yaşantısı konu edilir. Küçük bir Akdeniz kasabasında lüks içinde ve hiçbir iş yapmadan
    yaşayıp giden yüksek memurların bu yaşantısı eleştirilir. Satır aralarında devletin bu zümreye karşı
    takındığı tavır verilir: “Aslında çoğu, devrin hoş görmediği, başından savdığı kimselerdi.” (Karay,
    2013: 40). Öykülerde bu yönüyle Abdülhamit döneminin baskıcı ortamını yansıtan öğeler de vardır.
    Bu ortam içinde aydın kesimler konuşamamakta ve harekete geçememektedir. Anadolu’ya sürülen bu
    kimseler bir süre idealist tavırlarını korusalar da bir süre sonra yapılacak bir işin olmamasından veya
    harekete geçmek için yeterli paranın bir türlü bulunamamasından yozlaşmakta ve etraflarındaki
    bürokratik zümreye katılmaktadır (Ertop, 1999: 7-8). “Şeftali Bahçeleri” öyküsünün kasabaya yeni
    gelen Yazı İşleri Müdürü Agâh Bey bu tipi çizer. Avrupa’yı gezip görmüş biri olarak “Avrupalı bir
    memur” tipini yeşertmek iddiasıyla kasabaya gelmiştir (Karay, 2013: 41); ne var ki öykü süresinde o
    da etrafındaki memurlara uyum sağlayacak, bütün gününü içki âlemlerinde, eğlencelerde geçirecek,
    şeftali bahçelerindeki kokularla vakit öldüren ve uyuşuk bir kimseye dönüşecektir.

    4. SONUÇ

    Milli Edebiyat döneminin de etkisiyle Karay, sade, yapmacıksız bir dille Anadolu insanın yaşantısına
    gözlerini çevirerek Memleket Edebiyatının öncüsü olmuştur. Yazar, Anadolu gerçeğine uzun süre
    yabancı kalınmasının ve Anadolu’nun İstanbul halkı, aydınları ve hükümeti tarafından unutulmuş
    oluşunun sonuçlarını Memleket Hikâyelerinde sade bir dil kullanarak konu edinmiştir. Eserinde
    gözlemlere dayanarak yurt gerçeklerinin, insan yaşantılarının ve insanın yaşadığı doğanın getirdiği
    olanaksızlıkların altını yer yer konuşturduğu ince hicivli üslûbuyla çizmiştir. Memleket Hikâyeleri’nin
    konusu Karay’ı ne kadar üzse de o, yine de Anadolu’ya, onun güzelliklerine ve sıradan insanına
    umutla bakar.

    KAYNAKÇA


    ERTOP, Konur, Memleket Hikâyeleri’ndeki Memleket, Üçüncü Öyküler, Sayı: 5, 1999.
    KARAY, Refik Halid, Memleket Hikâyeleri, İstanbul, İnkılâp Yayınları, 2013.
    KUDRET, Cevdet. Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman. İstanbul, İnkılâp Yayınları, 1998.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.