İşte Cevaplar
Cevap : Rönesans felsefesinin özellikleri sorusunun cevabı:
Rönesans felsefesi,14. yüzyıl sonlarından başlayıp 16. yüzyıl ortalarına kadar geçen dönemde, özellikle de 15. yüzyılda ortaya çıkan çok yönlü felsefi gelişmeleri adlandırır. Rönesans felsefesi, genel olarak felsefe tarihinde bir geçiş dönemi felsefesi olarak kabul edilir. Bilimde ve düşünce alanında yeni gelişmeler meydana gelmeye başlamış, ortaya çıkan yeni perspektifler ve bilgiler rönesans felsefesini, orta çağ düşüncesi ile yeni çağ düşüncesi arasında köprü rolünü oynamaya yöneltmiştir.
Rönesans kültürünün bütünü gibi felsefesi de dinç atılımlarla doludur; o da bir geçit niteliği taşır. Geçit üzerinde bulunmak demek de, geride bırakılanla kendisine varılmak isteneni, ister istemez, bir arada bulundurmak demektir. Nitekim Rönesans felsefesinde de, bir yandan “eski” ile “yeni”nin şiddetle çarpıştığını görürüz, öbür yandan bunların şaşılacak gibi bağdaşıp birbirine karıştığını, birbiri içine de girdiğini görürüz; bu yüzden de Rönesans düşüncesiyle düşünürü çelişmelerle yüklüdür.
“Eski”nin yıkılıp “yeni”nin de henüz olgunluğa varamadığı, ama yeni bilgi ve değerleri şiddetle özleyen bu yüzyıllarda ne düşünce form bakımından sonuna kadar gelişebilmiş, ne de her yerde güvenilir bilgilere varılabilmiştir; hatta zaman zaman ortaya büsbütün fantastik olan formlar bile konulmuştur. Onun için Rönesans’ın felsefe bakımından bir tablosunu çizmeyi denerken, yeni güçlerin yeşermesi yanında eskilerin yavaş yavaş solmalarını da gözden kaçırmamak, bu iki yönü hep birlikte ele almak doğru olur.
Diğer Cevaplara Gözat
Rönesans felsefesi,14. yüzyıl sonlarından başlayıp 16. yüzyıl ortalarına kadar geçen dönemde, özellikle de 15. yüzyılda ortaya çıkan çok yönlü felsefi gelişmeleri adlandırır. Rönesans felsefesi, genel olarak felsefe tarihinde bir geçiş dönemi felsefesi olarak kabul edilir. Bilimde ve düşünce alanında yeni gelişmeler meydana gelmeye başlamış, ortaya çıkan yeni perspektifler ve bilgiler rönesans felsefesini, orta çağ düşüncesi ile yeni çağ düşüncesi arasında köprü rolünü oynamaya yöneltmiştir.
Rönesans kültürünün bütünü gibi felsefesi de dinç atılımlarla doludur; o da bir geçit niteliği taşır. Geçit üzerinde bulunmak demek de, geride bırakılanla kendisine varılmak isteneni, ister istemez, bir arada bulundurmak demektir. Nitekim Rönesans felsefesinde de, bir yandan “eski” ile “yeni”nin şiddetle çarpıştığını görürüz, öbür yandan bunların şaşılacak gibi bağdaşıp birbirine karıştığını, birbiri içine de girdiğini görürüz; bu yüzden de Rönesans düşüncesiyle düşünürü çelişmelerle yüklüdür.
“Eski”nin yıkılıp “yeni”nin de henüz olgunluğa varamadığı, ama yeni bilgi ve değerleri şiddetle özleyen bu yüzyıllarda ne düşünce form bakımından sonuna kadar gelişebilmiş, ne de her yerde güvenilir bilgilere varılabilmiştir; hatta zaman zaman ortaya büsbütün fantastik olan formlar bile konulmuştur. Onun için Rönesans’ın felsefe bakımından bir tablosunu çizmeyi denerken, yeni güçlerin yeşermesi yanında eskilerin yavaş yavaş solmalarını da gözden kaçırmamak, bu iki yönü hep birlikte ele almak doğru olur.
Diğer Cevaplara Gözat