Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Sait Faik Abasıyanık adlı yazarın semaver adlı kitabındaki eş anlam mecaz anlam yakın anlam eş seslilik çok anlam ve ilk anlamlarını bulunuz

Sait Faik Abasıyanık adlı yazarın semaver adlı kitabındaki eş anlam mecaz anlam yakın anlam eş seslilik çok anlam ve ilk anlamlarını bulunuz

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Admin

    • 2015-10-30 12:05:29

    Cevap : İpekli Mendil
    İpek fabrikasının geniş cephesi ayla ışıldadı. Kapının önünden birkaç kişi aceleyle geçtiler. Ben isteksiz, nereye gideceği meçhul adımlarla yürürken kapıcı arkamdan seslendi.
    — Nereye ?
    — Şöyle bir gezineyim, dedim.
    — Cambaza gitmiyor musun?
    Cevap vermediğimi görünce ilave etti.
    — Herkes gidiyor. Bursa’ya daha böylesi gelmemiş.
    — Hiç niyetim yok, dedim. Yalvardı, yalvardı, beni fabrikada beklemeye razı etti. Biraz oturdum, bir türkü söyledim. Sonra canım sıkıldı. Ne etsem, dedim; kalktım, kapıcı odasındaki çivili bastonu alıp fabrikayı dolaşmaya başladım. Kızların çalıştığı kozahaneyi geçer geçmez bir pıtırtı işittim. Cebimdeki elektrik fenerini yaktım. Etrafı taradım. Fenerin uzanan gür ışığında kaçmaya çabalayan iki çıplak ayak gözüktü. Arkasından seğirttim, kaçanı yakaladım.

    Kapıcı odasına hırsızla beraber girdik. Kapıcının sarı ışıklı fenerini yaktım. Ay bu ne küçük hırsız böyle! Ellerimin içinde kırarcasına sıktığım eli ufacık. Gözleri pırıl pırıldı. Neden sonra gülmek için, hem de katıla katıla gülmek için ellerini bıraktım.
    Bu sefer küçücük bir çakı ile üzerime hücum etti. Ve çapkın beni küçük parmağımdan yaraladı. Sımsıkı yakaladım keratayı. Ceplerini aradım. Kâğıt parçaları ve temizce bir mendil buldum. Kanayan parmağıma mendili yırtarak parmağını ona bağlattım. Daha sonra onunla oturup sohbete başladık.
    On beş yaşlarında vardı. Hani böyle âdeti değildi ama gençlik işte! Birisi ondan ipekli mendil istemişti, hani canım anlarsın ya, âşıklısı, sevdalısı, komşu kızı işte! Para da yok ki gidip çarşıdan alsın. Düşünmüş taşınmış aklına bu çare gelmiş. Ben:  
    — Peki, dedim, imalathane bu tarafta sen aksi tarafta ne arıyordun? Güldü. İmalathanenin nerede olduğunun o ne bilecekti. Sohbet uzadıkça iyice ahbap olduk. Halis Bursalıydı, doğma büyüme. İstanbul’a değil Mudanya’ya bile koca ömründe –bunu söylerken yüzünü görseydiniz- bir defacık inmişti. Emir Sultan’da ay ışığında, kızak kaydığımız zamanlar benim de aynı bu tonda, bu kıvamda arkadaşlarım olmuştu. Eminim ki bunun da onlar gibi uzaktan sesini duyduğum Gökdere’nin havuzlarında derisi karardı. Biliyorum ki, mevsim mevsim meyveler kabuğunun rengini alıyor. Baktım, yeşil üst kabuğu düşmüş bir ceviz esmerliğiyle esmerdi. Yine bir taze beyazlığıyla beyaz ve gevrek dişleri vardı. Ben bilirim, yazın başlangıcından ta ceviz mevsimine kadar Bursa çocuklarının yalnız elleri erik, şeftali ve fındık kokar. O sırada kapıcının saati on ikiyi çaldı. Nerede ise cambaz bitecekti.
    — Kaçayım, dedi. Onu ipekli mendil vermeden gönderdiğime müteessir düşünürken dışarıda bir gürültü ile silkindim. Kapıcı söylene söylene içeri giriyordu. Arkasından da hırsız… Bu sefer ben kulaklarını çektim. Kapıcı çıplak tabanlarını ince bir söğüt dalıyla epey haşladı. Bereket patron ortada yoktu. Yoksa vallah onu polise verirdi. “ Bu yaşta bir çocuk hırsız! Efendim, hapishanede yatsın da akıllansın.” diyerek. Çok korkuttuk, ağlamadı. Gözleri ağlamaya hazır çocukların gözüne döndü ama dudaklarında ufacık bir titreme gözükmedi ve kaşları sabit, kararlı hallerini hiç bozmadı. Yalnız biraz rüzgârlıydılar. Bırakınca azat edilmiş bir kırlangıç gibi fırladı. Ay ışığını ve mısır tarlasını keskin bir kanat sıyırarak kaçtı gitti.
    ***
    Ben o zamanlar malların istif edildiği imalathanenin üstündeki bölmede yatardım. Odam ne güzeldi. Hele mehtaplı gecelerde ne şirin olurdu. Tam pencereme yakın bir dut ağacı vardı. Ay ışığı dut yapraklarından süzülür, odaya pare pare dö- külürdü. Yaz kış pencereyi açık bırakırdım. Ne serin ne tuhaf rüzgârlar eserdi. Vapurlarda çalıştığım için rüzgârları kokularından lodos, poyraz, karayel, günbatısı diye tanırdım. Ne rüzgârlar battaniyemin üzerinden acayip birer rüya gibi gelip geçtiler. Uykum çok hafiftir. Sabaha yakındı. Dışarıdan bir gürültü geliyordu. Adeta dut ağacında biri vardı. Korkmuşum ki kalkamadım, bağıramadım. Tam bu sırada pencerede bir hayal belirdi. O’ydu, yavaşça pencereden sıyrıldı. Benim önümden geçerken gözlerimi kapadım. Dolapları karıştırdı. İstifleri uzun müddet talan etti. Sesimi çıkarmadım. Doğrusu bu cesarete karşı bütün malı alıp gitseydi sesimi çıkarmayacaktım. Yarın patron:
    — Ulan üstüne ölü toprağı mı serpilmişti, diye beni kovacağını bildiğim halde gık demedim. Halbuki o, yine geldiği gibi bomboş, sessiz sedasız pencereden sıyrılıp gitti. Bu anda da bir çıtırtısı işittim. Düşmüştü. Aşağıya indiğim zaman başına kapıcı ile beraber birkaç kişi birikmişlerdi. Ölmek üzereydi. Sımsıkı kapalı yumruğunu kapıcı açtı. Bu avucun içinden bir ipekli mendil su gibi fış- kırdı. Ya… İyi, halis ipekli mendiller hep böyledir. Avucunun içinde istediğin kadar sıkar, buruşturursun; sonra avuç açıldı mı insanın elinden su gibi fışkırır.
    Sait Faik Abasıyanık ( Semaver)

    Ünsüz Benzeşmesi (Sertleşme)

    Diş – ci dişçi  
    Sokak – da sokakta
    Bit – gin bitkin


    Diğer Cevaplara Gözat
    Zeus1 Takipçi
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.