Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Sait Faik Abasıyanık / Birahanedeki Adam

Sait Faik Abasıyanık / Birahanedeki Adam ilgili notlar inceleme hakkında

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    3391km

    • 2020-05-25 15:31:20

    Cevap : Kitap 14 hikâyeden oluşuyor. Sait Faik çok iyi bir gözlemci. Hikâyelerinde de bu gözlemlerini aktarıyor, karakterler, doğa tasviri o kadar canlı ve gerçekçi ki gözünüzün önünde canlanıyor. Yazar, İstanbul'a epey hakim ve bunu hikâyelerinde bolca kullanıyor. Ben özellikle adada geçen hikâyelerini okumayı çok seviyorum.

    Sait Faik'te okumayı en sevdiğim şeylerden biri de farklı meslek gruplarını ve farklı etnik kökenden gelen insanları çok iyi anlatması. Hikâyelerinde balıkla, balıkçılıkla, denizle ilgili birçok şey bulmak mümkün. Dülger Balığının Ölümü -bu kitapta değil- hikâyesi mesela çok canlı balık tasvirleri içeriyor. Bunun yanı sıra marangozluktan kahveciliğe, her türlü meslekten insanı görebiliyoruz. Yazarın doğaya gerçekten çok ayrı bir bakışı var. Kendisi de "Çiçek ve balık adlarını bilmeyen hikâye yazamaz..." diyor zaten. Bunun dışında binbir çeşit insan yazıyor, Frenk, Rum, Yahudi... Her türden insan bulmak mümkün yazdıklarında.

    Sait Faik kahvelerde oturup ya da sokaklarda gezip saatlerce insanları inceliyor. Bu sayede bu kadar canlı kişilikleri önümüze çıkarabiliyor. Bu kitaptaki hikâyelerden bahsetmem gerekirse benim için diğer hikâyelerinin yanında biraz sönük kaldı. Ben özellikle Alemdağ'da Var Bir Yılan'daki sürrealist hikâyelerini çok seviyordum.

    Lüzumsuz 
    Adam ve Birahanedeki Adam hikâyeleri dışındakileri çok içselleştiremedim. İlk bu kitaptakileri okusam çok beğenirdim ama diğer hikâyelerini okuyunca bu biraz havada kaldı benim için. Yine de içinde çok akıcı, insanı insana anlatan hikâyeler var. Hayat öyküsünü de bilince bazı paralellikler yakalayıp mutlu oluyorsunuz.

    başarılar:)
    Sait Faik'in hayran olduğum bir özelliği de kitaplarının bütün gelirini Darüşşafaka'ya bağışlaması. Biraz hayatını okuduğunuzda sürprizlerle dolu bir insan olduğunu göreceksiniz.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Zeus1 Takipçi
    Cevap Yaz Arama Yap

    gokturk

    • 2020-05-22 12:00:57

    Cevap : Birahanedeki Adam

    Sokakta, bir dükkânda, kalabalık bir yerde durup herhangi bir adamın yüzüne bakarak hayatının hiç olmazsa bir kısmını hikâye etmek mümkündür, hülyasına kapıldım. Netice şu satırlar oldu:

    Karaköy'de bir birahanede bira içen, tahminen kırk yaşlarında bir adamı gözüme kestirdim; baktım durdum: Şapkası eski, pardösüsü lekeli idi. Potinleri boyalı, burunları kalkık değildi. Sanatını tayine çalıştım: Hiçbir meslek ona kalıbı kalıbına uygun gelmiyordu. Banka memuru da olabilirdi; zabıt kâtibi de... Daire şefi, tütüncü, piyango bayii, sivil giymiş tramvay kontrolü de.
    Şu işi yapıyor, diye bir kati karar veremedim. Ama orta halli bir adamdı. Ne büyük bir memur, ne kalantor cinsinden bir tüccar, ne bakkal, ne de celepti.

    Ellerine bakmadan önce yüzüne baktım. Sabahleyin tıraş olmuştu ama, pek erken kalktığı, çabuk çabuk tıraş olduğu belli idi. Yüzünün bazı yerlerinde sakal artıkları vardı. Demek ki uyku sersemi tıraş olacak, yine uyku sersemi sokağa fırlayacak kadar işe gecikmemesi lazım gelenlerden biri. O halde, kendi başına bir iş sahibi değil...

    Gözleri gözüme ilişti. En küçük bir dert taşımıyorlardı. Göz kenarlarının çizgilerinde de üzüntü çizgileri yoktu. Kadın yüzünden hiç çekmemiş bir adam, dedim. Ellerine baktım: Ne tırnak kenarlarında bir yenme ve siyahlık, ne de parmaklarında herhangi bir el işi gördüğünü bana bildirecek bir boya, bir kesik, bir nasır...

    Zayıf değildi. Şişman denemezdi ama, minimini bir göbeği vardı. Bu öyle, ta mide üstünden başlayan bir göbek değildi. Daha aşağıdan alma bir göbeği vardı. Birasının üstünü üfleyip içiyordu. Sonra sıcak bir sandviç gidip aldı. Büyük ağzını açtı. Sıcak sandviçi ağzında döndüre döndüre, üfleye püfleye yedi. Bu sırada bir taraftan da biracığına bakıp gülüyordu. Dişleri sarı, seyrek, pisti. Onları hiç yıkamıyor olmalı.

    Yiyip içerken hiçbir şey düşünmüyordu, dersem hata edeceğimi biliyorum. Böyle bir şey, mesela kendim için, mümkün değildir. Dinlerken, hatta yazarken bile başka şeyler düşünürüm. Her insanın böyle olduğuna eminim ama, bu adamın haline bakarak, yerken ve içerken hiçbir şey düşünmüyordu, deyip de yanılmaya razıyım.

    Birdenbire bir şey dikkatimi çekti: Küçük parmağındaki yüzük. Evet, yüzük parmağında değil de, küçük parmağında bir yüzük. Bana öyle geldi ki bu yüzük bir kadından alınmıştır. Bunu yüzük parmağına takmayışından anladım sanmayın. Kadın yüzüğü oluşundan anladım. İpince, pek zarif bir şeydi. Yan yana diklemesine üç tane taş yeri vardı. Taş yerlerinin ikisinde lal renkli iki taş parlıyor, üçüncü taş yeri boştu. Bu taşlar birbirinden dantel gibi işlenmiş ince altın tellerle bir kavis çizerek ayrılıyor, yüzüğün halkasına yine bu tellerle bağlanıyordu. Yüzüğün bir kadından alındığı su götürmez bir hakikatti. Ona bu yüzük, metresi tarafından aldatılmış bir adam hali de vermiyor değildi hani. Sanki bir kadının parmağından zorla çekip alınmıştı.

    Şimdi elimde birtakım malzeme var. Bunlarla bir bina yapabilirdim: Yaşı tahminen kırktı. Pardösüsü kirli; şapkası da öyle. Pabuçları, gömleği temiz, küçük parmağında bir kadın yüzüğü, dişlerini yıkamıyor, gözlerinde dert alametleri yok; öyleyse kadın tarafından aldatılmış değil, bu şüphemde yamlıyorum...

    Ben hikayeciyim diye sizden ayrı şeyler düşünecek değilim. Sizin düşündüklerinizden başka bir şey de düşünemem. O halde bu adamın hikâyesi ne olabilir? Sakın benden büyük vakalar beklemeyin, n'olur?

    Fatih'te oturuyordu. Malatya İkbal ambarında kâtipti. Evli; dört çocuk babası idi. Ayda yüz lira kazanıyordu. Piyasada pişmişti. Ufak tefek karaborsa haberleri getirip götürüyordu. En çok korktuğu şey ayakkabısızlıktı. Çok fakir büyümüştü. Daha üç beş senedir burnu kalkmamış bir ayakkabı giyiyordu. İşde giydiği ayakkabıyı ambarda bırakıyor, sabahleyin bunları çıkarıp burnu kalkmışları giyiyor, akşama aynı ameliyeyi tersine yapıyordu. Çocukken, on beş, on altı yaşına kadar yalınayak dolaşmıştı.

    Bütün zevki, akşamları üç bira çekmekti. Bazen biranın içine bir tane de şarap karıştırırdı. Parmağındaki yüzüğü, geçen bayram dokuz liraya büyük kızına almış; taşlarından biri düştüğü için, kızı sabahleyin zorla parmağına geçirmişti. Böyle şeylerde pek unutkandı. Nitekim, düşmüş taşı taktırmayı yine unutmuştu. Yüzüğü kaybetmekten pek korkuyordu. Bunu kaybetmek ona bir hafta bira içmemeye mal olacaktı.

    Çok güzel sesi vardı. Çalıştığı müessesenin yıllık gezintisinde Sulara gitmek üzere tutulan motorda giderlerken attığı gazellerin adedi kadar kadeh, senede rakı içerdi. Tütün içmezdi. Cebinde gayet güzel bir çakısı; bu çakının tırnakları törpüleyecek aleti bile vardı. İkinci sandviçi bu çakı ile kesti. Çakıya dikkatle baktığımı görünce uzattı. Dokuz marifetini gösterdi. Sonra:

    —Sizi tanıyacağım gibi beyefendi, dedi, ne işle meşgulsünüz?
    Kekeledim. İşsiz olduğumu anladı. Israr etmedi. Bu arada ben de kendime münasip bir iş sahipliği uydurdum.
    Gözüm tekrardan parmağındaki yüzüğe takılınca yukarda yazdıklarımı anlattı. O akşam benim şerefime beş bira içti. Be¬şincisine şarap karıştırdı. Bir şarap da bana ısmarladı.

    —Ben fazla kaçırdım, müsaadenizle... dedi.
    Ben işin daha ötesine; faciasına, komedisine gitmeye niyetliyim. Adamın peşini bırakmayacağım. Evine gireceğim. Küçücük dertlerini, büyük meselelerini Öğreneceğim. Daha doğrusu önümde bira, hayal kuracağım.
    Baktım hâlâ birahanenin kapısında. Yağmur şarıl şarıl akıyor damlardan. Pardösüsünün yakasını kaldırdı...
    Parmağında bir kadın yüzüğü, şapkası kirli, ayakkabıları pırıl pırıl boyalı, artık kimseyi ilgilendirmeyen bir adam yürüyor, tramvaya binmek üzere koşuyor...

    Yedigün, (757), 7 Eylül 1947''de "Meyhanedeki Adam" adıyla yayımlanmıştır.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.