İşte Cevaplar
Sembolik Etkileşimcilik Nedir
Psikoloji geleneğinden gelen bir Amerikan sosyolojisi ekolü olan sembolik etkileşimcilik, özellikle sosyal eylem ve fertlerin bu eylemlere yükle dikleri anlamlar üzerinde duran bir teoridir.Sembolik Etkileşimcilik Kuramının Özellikleri
- Sembolik etkileşimcilik, bireyler arası ilişkileri merkeze alması dolayısıyla mikro bir teori olarak kabul edilmektedir.
- Sembolik etkileşimciliğin teorik bir yaklaşım olarak entelektüel kökleri sosyolog Georg Simmel’in ve psikolog Charles Horton Cooley’in çalışmalarına dayanmaktadır.
- Sembolik etkileşimcilik teorisinin en önemli toplumsal gerçeklik unsurlarından birisi dildir. Çünkü dil, toplumsal etkileşimi mümkün kılan en temel gerçekliktir.
- George Herbert Mead, insan benliğinin iki yönlü bir yapıya sahip olduğunu savunmuştur. Ona göre, insan benliğinin en önemli özelliklerinden birisi aynı anda hem “özne” hem de “nesne” olabilmesidir.
- Benliğin psikolojik ya da özne yönü “ben”dir. Benliğin sosyolojik ya da nesne yönü ise “beni/bana”dır.
- Benlik gelişmesi toplumsallaşma sürecinde üç aşamayı takip etmektedir. Bu aşamalar, taklit, oyun ve genelleştirilmiş öteki aşamalarıdır.
- Herbert Blumer, davranışçı psikolojide basit bir şekilde uyaran-tepki ilişkisi olarak tanımlanan modeli, insanlar arası etkileşimi açıklamak için sosyolojik olarak “uyaran-yorum-tepki” olarak yeniden tanımlamıştır.
Diğer Cevaplara Gözat
Sembolik Etkileşimcilik Teorisi Örneği
Bir iş görüşmesi için ofise giriyorsunuz. Geldiğinizde, sizinle görüşen adam sizi doğrudan gözlerinin içine baktığında, bir koltuğu ve bir bardak su sunan, ofisinin kapısında el sıkışma ve sıcak bir gülümsemeyle karşılıyor. Kendine güveniyorsun, değil mi? Ama neden? Sembolik etkileşimciliğe göre, bu senaryoda kendinize güveniyorsunuz (en azından o anda) çünkü gülümsemesi sıcak ve gerçekti, gözünüze baktı ve size verdiği cevabın kabul ettiğini hissettiniz. Size olan yanıtını kabul edilebilir olarak yorumladınız, çünkü geçmişte başkaları size aynı şekilde cevap verdiğinde, etkileşimler olumluydu. Böylece siz de bu anda kendinizi olumlu bir şekilde tanımladınız.
Bu röportaj girişine başlayalım. Odada yürürsünüz, ancak bu sefer sizinle görüşen adam bilgisayarından zar zor yukarı bakar ve masasının karşı tarafında oturmanızı söyler. Ofisinin kapısındaki kişi size rahatsızlık dolu gözlerle bakıyor. Bir e-posta yazmayı bitirirken bir kelime söylemeden öfkeyle yazıyor. Portföyünüzle boğuşuyorsunuz ve sessizce kıpır kıpırsınız, giysilerinizin buruşmamasını veya nefesinizin yediğiniz yemekten uzak durmasını umuyorsunuz. E-postayı bitirmek için iki dakikanın hepsini alır, ancak bu size saatler gibi geliyor. Yazmayı bırakıyor, sandalyesini sizinle yüzleşmek için çeviriyor ve ‘Tamam, on beş dakika içinde bir konferans görüşmem var, bu yüzden bunu çabucak yapmamız gerekecek.’ Hala kendinden emin misin? Muhtemelen değil. Neden? Eğer bu konuyu özümsediysen bunun cevabını biliyorsun.!