İşte Cevaplar
Cevap : Tanzimat Fermanı ile getirilen haklar; mal, can ve namus güvenliği, şeriat ve kanun bakımından hüküm verilmedikçe hiçbir kimse hakkında ceza verilmemesi, müsaderenin kaldırılması, ırz ve namusun korunması, herkesin serbestlik içinde malını tasarruf edebilmesi, vergi adaletinin sağlanması, herkes ferde gelirine göre vergi tayin edilerek kimseden fazladan vergi alınmaması, devlet harcamalarının kanuniliği ilkesi (Eryılmaz, 2006; Abadan, 1957; Gözler, 2007: 16; Aslan, 2010: 7) şeklinde sıralanmaktadır.
Diğer Cevaplara Gözat
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap :
Tanzimat fermanının insan hakları ile ilgili maddeleri şunlardır;
- Hiçbir kişi yargılanmadan cezalandırılmayacak, mahkemeler açık olacak ve herkes yasalar önünde eşit olacaktır.
- Tüm halkın can, mal ve namus güvenliği sağlanacaktır.
- Vergiler, herkesin gücüne göre alınacak, devlet tarafından belli yöntemlerle toplanacaktır.
- Müsadere usulü kalkacak, mülkiyet hakları tanınacaktır. Herkes malı ve mülkünün sahibi olacak, dilerse alıp-satabilecek ve evladına miras bırakabilecektir.
- Rüşvet kesinlikle önlenecektir.
Cevap :
giderek artış gösteren iç huzursuzluklar ve dış baskıların azaltılması ve bu sayede devleti kurtarmak
maksadıyla yapılan bir çalışmadır. Devletin Avrupa karşısındaki üstünlüğünü kaybetmesi, askeri
teşkilatın gerilemesi, mevcut hukuki ve yönetsel yapının zayıflaması, padişahın otoritesini
kaybetmesi, kamu hizmetlerini yürütecek kurumların kurulamaması Tanzimat Fermanı’nın ilanını
zorunlu hale getiren iç sebepler olarak sıralanabilir. Ayrıca devletin siyasi ve askeri alandaki
başarısızlıkları da dış sebeplerdir (Noviçev, 1997: 280). 1839 yılında İkinci
Mahmut’un ölmesinden sonra yerine Abdülmecit geçmiştir. Abdülmecit devletin kuruluşunu
yeniden tanzim eden bir ferman hazırlanmıştır. Bu ferman 3 Kasım 1839’da, Gülhane’de,
Padişahın, yabancı elçilerin ve halkın huzurunda fermanı yazan dönemin Dışişleri Bakanı Mustafa
Reşit Paşa tarafından okunmuştur (Aktel, 1998: 177-178; Kara, 2014: 36).
Tanzimat Fermanı’nın giriş bölümünde, devletin kuruluşundan bu yana Kur’an ve şeriat
hükümlerine göre idare edilmesinden dolayı güçlü, kalkın ise mutlu olduğu, son 150 yıldan beri ise
bunun tersi uygulamalardan dolayı devletin zayıfladığı, daha iyi bir yönetimin tesis edilmesi için
yeni kanunların konulması gerektiği belirtilmiştir (Atar, 2011: 18).
Tanzimat Fermanı’nda din ve devletin yanı sıra, halkın memnun edilmesinden söz edilmektedir. Bu
yaklaşımla halka, devlet içinde merkezi bir yer verilmektedir. Ferman’ın hükümleri devlet
yönetimine dair ilkeler ve insan haklarına ilişkin ilkeler olmak üzere iki grupta incelenebilir (Atar,
2011: 18-19). Yönetime dair en önemli ilke iktidarın kendi kendini sınırlandırmasıdır. Buna göre
kamusal alan yeni kanunlarla düzenlenecek ve keyfi işlemlere izin verilmeyecektir. Bütün yönetsel
işlemlerin kanuna uygun yürütülmesi sağlanacak ve buna uymayanların cezalandırılması
öngörülmüştür (Abadan, 1957: 8). Keyfi cezalara son verilecek, mahkemelerde duruşmaların açık
olması sağlanacak, yargı kararı olmadığı sürece kimseye ceza verilmeyecektir. Öte yandan
Tanzimat Fermanı ile getirilen en önemli yeniliklerden birisi de eşit muamele yükümlülüğüdür. Bu
ilkeyle getirilen haklardan din ayrımı gözetmeksizin devletin bütün uyruklarının yararlanması
amaçlanmıştır (Gökburun, 2007: 57). İnsan hakları yönünden son derece önemli olan eşitlik
ilkesinin kısmen hayata geçirildiği söylenebilir.
Tanzimat Fermanı ile getirilen haklar; mal, can ve namus güvenliği, şeriat ve kanun bakımından
hüküm verilmedikçe hiçbir kimse hakkında ceza verilmemesi, müsaderenin kaldırılması, ırz ve
namusun korunması, herkesin serbestlik içinde malını tasarruf edebilmesi, vergi adaletinin
sağlanması, herkes ferde gelirine göre vergi tayin edilerek kimseden fazladan vergi alınmaması,
devlet harcamalarının kanuniliği ilkesi (Eryılmaz, 2006; Abadan, 1957; Gözler, 2007: 16; Aslan,
2010: 7) şeklinde sıralanmaktadır.
Tanzimat Fermanında insan hakları açısında temel hak ve hürriyetleri yönünden eksik de olsa derli
toplu bir liste sunulmaktadır. Bu bakımdan, aksini iddia edenler bulunmasına rağmen, Tanzimat
Fermanını insan hakları yönünden ilk temel haklar beyannamesi veya haklar fermanı olarak
değerlendirmek mümkündür (Gözler, 2007: 13).
İnsan hakları alanında Batıda ortaya çıkan belgelerle karşılaştırıldığında Tanzimat Fermanıyla
getirilen güvencelerin sınırlı kaldığı ifade edilebilir. Fermanda yaşama hakkı “emniyet-i can” olarak
ifade edilirken aslında birbiri ile bağdaşmayan mülkiyet hakkı ile namus güvencesi aynı ibare
altında “mal ve namus ehliyeti” olarak yer almış, daha da önemlisi kişinin doğuştan sahip olduğu
yaşama hakkının sebebi “devlet ve milletine hüsn-i hizmette bulunmak” olarak görülmüştür. Yine,
fermanda yer alan “her ferdin emlak ve kudretine görebir vergi-i münasib tayin olunarak kimseden
ziyadesi alınanamaz” ifadesi, mali güce göre vergilendirme ilkesinin kabul edildiği anlamına
gelmektedir. Ayrıca fermanda, insanların eşit ve özgür olarak doğduğu ilkesine hiç değinilmemiştir.
Düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma ve dernek kurma hakkı gibi haklardan da söz
edilmemiştir. Bunun Tanzimat Fermanı ile her ne kadar halkın can, mal, ırz güvenliği ile ilgili
hükümler yer alsa da, bu ilkelerin yerine getirilebilmesi için yeni çıkarılacak olan kanun ve
düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır (Konan, 2011, 275-276).
Tanzimat Fermanı ile birlikte merkezi idarenin otoritesini sınırlayıcı değil tam tersine merkezi
otoriteyi güçlendirici düzenlemeler yapılmıştır. Bu hareketlerin temel amacı ayanların baskısına
karşı halkı korumaktır. Bir başka ifadeyle bu dönemde merkezi idare, halkın üzerinde baskı kuran
bir güç değil bizzat diğer unsurlara karşı halkı koruyan bir mekanizma olarak karşımıza
çıkmaktadır. Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet iktidarının sınırlandırılması konusunda
halktan herhangi bir talep gelmemiştir. Bu yöndeki talepler aydınlardan ve bürokratlardan gelmiştir
(Bucaktepe, 2014: 46).
Tanzimat Fermanı ve İnsan Hakları
Tanzimat Fermanı, bu tarihe kadar yapılan düzenleme çabalarının sonuç vermemiş olmaması,giderek artış gösteren iç huzursuzluklar ve dış baskıların azaltılması ve bu sayede devleti kurtarmak
maksadıyla yapılan bir çalışmadır. Devletin Avrupa karşısındaki üstünlüğünü kaybetmesi, askeri
teşkilatın gerilemesi, mevcut hukuki ve yönetsel yapının zayıflaması, padişahın otoritesini
kaybetmesi, kamu hizmetlerini yürütecek kurumların kurulamaması Tanzimat Fermanı’nın ilanını
zorunlu hale getiren iç sebepler olarak sıralanabilir. Ayrıca devletin siyasi ve askeri alandaki
başarısızlıkları da dış sebeplerdir (Noviçev, 1997: 280). 1839 yılında İkinci
Mahmut’un ölmesinden sonra yerine Abdülmecit geçmiştir. Abdülmecit devletin kuruluşunu
yeniden tanzim eden bir ferman hazırlanmıştır. Bu ferman 3 Kasım 1839’da, Gülhane’de,
Padişahın, yabancı elçilerin ve halkın huzurunda fermanı yazan dönemin Dışişleri Bakanı Mustafa
Reşit Paşa tarafından okunmuştur (Aktel, 1998: 177-178; Kara, 2014: 36).
Tanzimat Fermanı’nın giriş bölümünde, devletin kuruluşundan bu yana Kur’an ve şeriat
hükümlerine göre idare edilmesinden dolayı güçlü, kalkın ise mutlu olduğu, son 150 yıldan beri ise
bunun tersi uygulamalardan dolayı devletin zayıfladığı, daha iyi bir yönetimin tesis edilmesi için
yeni kanunların konulması gerektiği belirtilmiştir (Atar, 2011: 18).
Tanzimat Fermanı’nda din ve devletin yanı sıra, halkın memnun edilmesinden söz edilmektedir. Bu
yaklaşımla halka, devlet içinde merkezi bir yer verilmektedir. Ferman’ın hükümleri devlet
yönetimine dair ilkeler ve insan haklarına ilişkin ilkeler olmak üzere iki grupta incelenebilir (Atar,
2011: 18-19). Yönetime dair en önemli ilke iktidarın kendi kendini sınırlandırmasıdır. Buna göre
kamusal alan yeni kanunlarla düzenlenecek ve keyfi işlemlere izin verilmeyecektir. Bütün yönetsel
işlemlerin kanuna uygun yürütülmesi sağlanacak ve buna uymayanların cezalandırılması
öngörülmüştür (Abadan, 1957: 8). Keyfi cezalara son verilecek, mahkemelerde duruşmaların açık
olması sağlanacak, yargı kararı olmadığı sürece kimseye ceza verilmeyecektir. Öte yandan
Tanzimat Fermanı ile getirilen en önemli yeniliklerden birisi de eşit muamele yükümlülüğüdür. Bu
ilkeyle getirilen haklardan din ayrımı gözetmeksizin devletin bütün uyruklarının yararlanması
amaçlanmıştır (Gökburun, 2007: 57). İnsan hakları yönünden son derece önemli olan eşitlik
ilkesinin kısmen hayata geçirildiği söylenebilir.
Tanzimat Fermanı ile getirilen haklar; mal, can ve namus güvenliği, şeriat ve kanun bakımından
hüküm verilmedikçe hiçbir kimse hakkında ceza verilmemesi, müsaderenin kaldırılması, ırz ve
namusun korunması, herkesin serbestlik içinde malını tasarruf edebilmesi, vergi adaletinin
sağlanması, herkes ferde gelirine göre vergi tayin edilerek kimseden fazladan vergi alınmaması,
devlet harcamalarının kanuniliği ilkesi (Eryılmaz, 2006; Abadan, 1957; Gözler, 2007: 16; Aslan,
2010: 7) şeklinde sıralanmaktadır.
Tanzimat Fermanında insan hakları açısında temel hak ve hürriyetleri yönünden eksik de olsa derli
toplu bir liste sunulmaktadır. Bu bakımdan, aksini iddia edenler bulunmasına rağmen, Tanzimat
Fermanını insan hakları yönünden ilk temel haklar beyannamesi veya haklar fermanı olarak
değerlendirmek mümkündür (Gözler, 2007: 13).
İnsan hakları alanında Batıda ortaya çıkan belgelerle karşılaştırıldığında Tanzimat Fermanıyla
getirilen güvencelerin sınırlı kaldığı ifade edilebilir. Fermanda yaşama hakkı “emniyet-i can” olarak
ifade edilirken aslında birbiri ile bağdaşmayan mülkiyet hakkı ile namus güvencesi aynı ibare
altında “mal ve namus ehliyeti” olarak yer almış, daha da önemlisi kişinin doğuştan sahip olduğu
yaşama hakkının sebebi “devlet ve milletine hüsn-i hizmette bulunmak” olarak görülmüştür. Yine,
fermanda yer alan “her ferdin emlak ve kudretine görebir vergi-i münasib tayin olunarak kimseden
ziyadesi alınanamaz” ifadesi, mali güce göre vergilendirme ilkesinin kabul edildiği anlamına
gelmektedir. Ayrıca fermanda, insanların eşit ve özgür olarak doğduğu ilkesine hiç değinilmemiştir.
Düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma ve dernek kurma hakkı gibi haklardan da söz
edilmemiştir. Bunun Tanzimat Fermanı ile her ne kadar halkın can, mal, ırz güvenliği ile ilgili
hükümler yer alsa da, bu ilkelerin yerine getirilebilmesi için yeni çıkarılacak olan kanun ve
düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır (Konan, 2011, 275-276).
Tanzimat Fermanı ile birlikte merkezi idarenin otoritesini sınırlayıcı değil tam tersine merkezi
otoriteyi güçlendirici düzenlemeler yapılmıştır. Bu hareketlerin temel amacı ayanların baskısına
karşı halkı korumaktır. Bir başka ifadeyle bu dönemde merkezi idare, halkın üzerinde baskı kuran
bir güç değil bizzat diğer unsurlara karşı halkı koruyan bir mekanizma olarak karşımıza
çıkmaktadır. Dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet iktidarının sınırlandırılması konusunda
halktan herhangi bir talep gelmemiştir. Bu yöndeki talepler aydınlardan ve bürokratlardan gelmiştir
(Bucaktepe, 2014: 46).