İşte Cevaplar
Cevap : Esas kaynağını İslâm tasavvufunun teşkil ettiği tekke edebiyatı halk edebiyatı ile divan edebiyatı arasında yer alır.
Bu edebiyatı halk tasavvuf edebiyatı ve klasik tasavvuf edebiyatı diye iki kola ayıranlar da olmuştur.
M. Fuad Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı, Nihad Sâmi Banarlı ve Şükrü Elçin gibi araştırmacılar tekke edebiyatı ürünlerini Türk halk edebiyatı geleneğine bağlarken Pertev Naili Boratav ve Umay Günay bu edebiyata halk edebiyatı içinde yer vermemiştir.
Agâh Sırrı Levend, Vasfi Mahir Kocatürk ve Abdurrahman Güzel mutasavvıf şairlerin hem halk hem divan edebiyatından etkilendiği için tekke edebiyatının Türk edebiyatında müstakil bir disiplin olarak ele alınması gerektiği görüşündedir.
Osmanlı döneminde tekke edebiyatı ürünlerine estetik bir değer verilmese de bir tür kutsiyet izâfe edildiği anlaşılmaktadır.
Diğer Cevaplara Gözat
Bu edebiyatı halk tasavvuf edebiyatı ve klasik tasavvuf edebiyatı diye iki kola ayıranlar da olmuştur.
M. Fuad Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı, Nihad Sâmi Banarlı ve Şükrü Elçin gibi araştırmacılar tekke edebiyatı ürünlerini Türk halk edebiyatı geleneğine bağlarken Pertev Naili Boratav ve Umay Günay bu edebiyata halk edebiyatı içinde yer vermemiştir.
Agâh Sırrı Levend, Vasfi Mahir Kocatürk ve Abdurrahman Güzel mutasavvıf şairlerin hem halk hem divan edebiyatından etkilendiği için tekke edebiyatının Türk edebiyatında müstakil bir disiplin olarak ele alınması gerektiği görüşündedir.
Osmanlı döneminde tekke edebiyatı ürünlerine estetik bir değer verilmese de bir tür kutsiyet izâfe edildiği anlaşılmaktadır.
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap :
Türk Edebiyatı İçindeki Yeri
İslamiyet'in kabulünden sonra gelişen Türk edebiyatı göz önüne alındığın da, tasavvufun Türk edebiyatma etkisinin birkaç yönlü olduğu görülmektedir.
İlki Klasik Türk Edebiyatında (Divan Edebiyatı) belli ölçüde olurken, ikincisi halk kitlelerinde derin etki yapan Yunus Ernre ve takipçileri yoluyla daha yoğun bir biçimde olmuştur. Bu ikinci kol Yesevilik, Haydarilik, Kalenderilik, Mevlevilik, Bektaşilik gibi birçok koldan etkisirıi genişleterek sürdürmüştür.
Halka yönelik yazılan tasavvufi ürürıler aslında İslamiyet öncesi TOrk kül tü-
İslfuniyet'irı kabulürıden sonraki Türk kültürürıürı başlangıç devresinde
Anadolu'nun Türkleşmesinde adı geçen tasavvufi zümrelerin önemli bir rol oynadığı tarihen sabittir. Tekke, ribat ve hankablarda gittikçe kurumsallaşan bu zümreler İslam öncesi Türk Halk Edebiyatının dilinden, nazım şekilleri ve türlerinden de yararlanarak sufiyane şiirleri geniş halk kitlelerine mal etmişler ve buralarda üretilen edebi metinlerle de genel anlamda Türk Tasavvuf Edebiyatı adını verdiğimiz Divan ve Halk edebiyatındau çeşitli unsurlan kendi içerisinde birleştiren yeni bir edebiyat kolu vücuda getirmişlerdir.
XIII. yüzyılda Anadolu'da teşekkül dönemini yaşamış olan bu edebiyat, XIV. yüzyıldan itibaren çeşitli tasavvufi zümrelerin, kurumsallaşıp yaygınlaş masıyla ürürılerini ve etkinliğini artırınaya başlamış, XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti'nde gittikçe güzelleşen üstürı bir mimari ile kurulan mescid, medrese ve sebillerin yanında tekke ve zaviyeler de çoğalmış; buna paralel olarak Anadolu'a kurumsallaşan ve çeşitlenen tarikat ve zümreler çerçevesinde birçok mutasavvıf şair yetişıniştir.
Tasavvufi hayatın gelişimi sırayla Zühd, Tasavvufve Tarikat dönemleri olmak üzere genellikle üç devrede incelenmektedir. İlki fakr ve takva; ikincisi sisternleşme, nazari/teorik; üçüncüsü ise kurumsallaşma döneıni olarak da nitelendirilebilir. XII. yüzyılda çeşitli tarikatlar, XIII. yüzyılda da konuyla ilgili teorik bilgiler veren eserler ve bunun yanında zengin bir şiir geleneği de ortaya çıkınaya başlamıştır.
Tasavvufİslam dünyasında önce ferdi olarak başlamış, seçkin bir zümre hareketi olarak devam etmiş, daha sorıra toplumun çeşitli kesimlerinde yaygınlaşmıştır. Bu, teorik tasavvuf düşüncesinin halkın anlayacağı düzeye indirgenmesi biçiminde de açıklanabilir. Bundan şiir de nasibini almış, Tasavvuf şiiri, Divan şiirine nazaran daha basit ve anlaşılır bir yol izleıniştir. Bunun sebebi Tasavvuf/Tekke şiirinin bir eğitim aracı olarak kullanılması düşüncesidir. Halbuki bu döneme gelinceye kadar Tasavvuf şiiri İran edebiyatında nazari bilgiye dayalı, daha çok kişisel düşünceleri yansıtan kapalı, oldukça gizemli bir şiirdir.
Tarikatlar kurulup çeşitli bölgelerde çok değişik adlarla yaygınlaşmaya başlayınca buna paralel olarak mutasavvıf şairler de çoğalmıştır. Bunların şiirlerini halkın kültürüıie, zevk e anlayışına göre yazmayı hedefledikleri için halk tarafından ilgi ile karşıianmış ve benimsenıniştir. Temel dini kaynakların kolay ulaşamadığı halk tabakalan, dini bilgiyi daha çok bu tür tasavvufi şiirlerden öğrenınişlerdir. Tekke çevresinde üretilen bu tür şiirlerin sade bir dille, duygulara seslenerek bir eğitim aracı olarak kullarııldığı görülmektedir.
Halka yönelik yazılan tasavvufi ürürıler aslında İslamiyet öncesi TOrk kül tü-
rünün ozan-baksı geleneğinin de bir anlamda devamı gibi düşünülebilir. Bu-
nun yanında Arap ve Fars kültürlerinin etkisiyle XIII. yüzyılda tasavvufi eserler
yazan Türk şairleri aslından Divan edebiyatının zelninini de hazırlamışlardır.
İslamiyet'in etkisiyle başlayıp gelişen Türk edebiyatında gerek Halk gerekse Di-
van edebiyatı ürürılerinde tasavvufun yoğun olarak etkisinde kalmış birçok
eser bulunmaktadır. Bunları daha kapsamlı bir ifadeyle "Türk TasavvufEdebi-
yatı/Tasavvu:fi Türk Edebiyatı" diye adlandırmaınız bizce daha doğru olacaktır.
İlk örnekleri IX.-XII. yüzyıllardan itibaren verilmeye başlanan tasavvu:fi
ürürılerin, Orta Asya, Anadolu ve Balkanlar'a kadar birçok bölgeye Türklerin
göçlerine paralel olarak yayıldığı görülmektedir. Şiir, tarikat ve tasavvu:fi meş
rep kimselerin başlıca propaganda araçlarından biri olınuş, bu tür grupların
meclis ve ayirılerinde zevkle okunup dinlenmiştir.
İslfuniyet'irı kabulürıden sonraki Türk kültürürıürı başlangıç devresinde
(VIII.-X. yüzyıllar) Orta Asya'da "ata-baba" diye arıılan sı1fileri İslam öncesi
Türk kültürürıürı islamı dönemdeki temsilcileri olarak görmek gerekir. Eski
Türk kültürürıde dini faaliyetleri düzenleyen, ayirıleri yöneten ve insanların
kutsal inançlarına cevap veren alp, kam, baksı ve azanların fonksiyonlarını bu
dönemden sonra bu ata ve babaların yerine getirdiğini belirtmek gerekir.3
Bunlara gösterilen saygı ve bağlılık eski Türk kültürürıden devam ede gelen bir
husus olınuştur. İslam öncesi sahir şairlere gösterilen saygı ve bağlılık İslfuni
yet'irı kabulürıden sonra mutasavvıf şairlere de gösterilmiştir.
Türklerde sözlü edebiyatta şiirin ayrı bir önemi vardır. Kuşaklar arasında
kültür mirasının aktarılınasında son derece etkirı bir rol oynamıştır. Bundan
yararlanmak isteyen ilk dönem sı1fileri İslam'ın iman ve ibadet esaslarının ya-
nında Tanrı, varlık ve insan anlayışlarını, kısaca tasavvu:fi düşürıcelerini anlat-
maya çalışmışlardır.