Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Tezat ne demek

tezat ne demek

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    gokturk

    • 2020-05-16 20:03:18

    Cevap :

    Sözlükte Tezat Nedir


    1. Karşıtlık, karşıt olma, zıtlık, çelişki, kontrast, antagonizma: “Sanatçı çok garip ve tezatlarla dolu bir yaratıktır.” -H. E. Adıvar.
    2. ed. Anlatımda birbirine karşıt iki sözü yan yana kullanma.

    Edebiyatta Tezat ( Karşıtlık )


    Bir varlığın ya da bir olayın birbirine zıt karşıt durumlarının bir arada verilmesi sanatıdır. Daha detaylı anlatmaya çalışırsak tezat, aynı varlığın iki zıt yönünü bir arada ifade etme veya birbirine zıt iki kavram arasında ilgi kurma sanatıdır.

    Tezat Örnekleri


    1. Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.
    2. Neden böyle düşman görünürsünüz
    3. Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
    4. İçimde kar donar buzlar tutuşur
    5. Yağan ateş midir kar mıdır bilmem.
    6. Sana çirkin dediler düşmanı oldum güzelin.
    7. Yükseğinde büyük namlı karın var
    8. Alçağında mor sümbüllü bağın var.
    9. Gülmek ol goncaya münasiptir
    10. Ağlamak budil-i hazine gerek.
    11. Karlar etrafı bembeyaz bir karanlığa gömdü.
    12. Ne efsunkar imişsin ah, ey didar – ı hürriyet
    13. Esir – i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten.

    Daha detaylı inceleyecek olursak;

    Sözlükte “zıt, aykırı, ters; eş, benzer, denk” anlamlarındaki zıdd kökünden türeyen tezâdd “iki şeyin birbirine zıt olması” demektir (Lisânü’l-ʿArab, “żdd” md.). Bugünkü Türkçe’de tezat için yeni kelime olarak karşıtlık kullanılmaktadır. Çağdaş belâgat yazarlarından Ahmed Matlûb’un bu söz sanatının içeriğine en uygun adın tezat, Ziyâeddin İbnü’l-Esîr’in mukābele olduğunu ifade etmesinin yanı sıra kadim belâgat müellifleri söz konusu sanatı daha çok mutâbakat ve tıbâk adıyla ele almışlardır. İbnü’l-Esîr ve İbn Ma‘sûm, “uyuşma, uyum” anlamındaki mutabakat ve tıbâkın türün muhtevasına uygun bir adlandırma sayılmadığını söyler; ancak belâgat âlimlerinin çoğu, zıtları bir araya getiren söz sahibinin onların arasında bir bakıma uyum sağladığını söylemiştir. Mutabakat, tıbâk veya tatbîk terimlerinin “dört ayaklı hayvanların yürürken veya koşarken arka ayaklarını ön ayaklarının bastığı yere basmaları” anlamından hareketle türetilmesi de bu uygunluğa işaret etmektedir. Ebû Ya‘kūb es-Sekkâkî’den (ö. 626/1229) itibaren belâgatta yeri belirlenip bedî‘ ilminde anlama güzellik katan sanatlardan kabul edilen tezat (tıbâk) kısa bir sözde, bir beyit veya mısrada gerçekten veya itibarî olarak aralarında birtür karşıtlık bulunan iki öğenin zikredilmesidir. Bir kelime veya ifadenin anlamının, zıddının kaydedilmesiyle daha açık biçimde ortaya çıkacağı, güzelliğin zıddıyla daha iyi anlaşılacağı düşüncesiyle zıtların bir arada anılması söz sanatlarından kabul edilmiştir. Mukabele sanatı ikiden çok karşıt öğenin bir araya gelmesiyle tezada benzerken birbirine uyumlu öğelerin bir araya getirilmesiyle de gerçekleştiğinden tezattan ayrılır. Tezat “aynı kelimenin iki farklı anlamda tekrar edilmesi” demek olan cinastan da farklıdır.

    Bilindiği kadarıyla tezadı “mücâveretü’l-ezdâd” (zıtların yan yana gelmesi) adıyla terim anlamında ilk defa ele alan ve onu “bir şeyle zıddını aynı sözde birleştirmek” diye tanımlayan Sa‘leb’dir (ö. 291/904) (Ḳavâʿidü’ş-şiʿr, s. 58-60). İbnü’l-Mu‘tez, el-Bedîʿinde incelediği beş temel sanat arasında tezadı mutabakat adıyla üçüncü sırada zikretmiştir. Daha sonra Ahfeş el-Asgar mutabakat, Kudâme b. Ca‘fer ve Ebû Ca‘fer en-Nehhâs “tekâfü’”, Hasan b. Bişr el-Âmidî tıbâk, Ebû Hilâl el-Askerî ve İbn Reşîḳ mutabakat, İbn Sinân el-Hafâcî “mutâbık” adıyla konuyu işlemiştir. Hafâcî tezatın îcab, selb, tedbîc (muhalif) ve tebdil adı verilen çeşitlerinden söz etmiştir. Abdülkāhir el-Cürcânî tezada tatbik adıyla anlam kuramı bağlamında değinmiştir (Esrârü’l-belâġa, s. 20). Sekkâkî Miftâḥu’l-ʿulûm’unda tezadı mutabakat ismiyle mâna sanatları kategorisine (bedîî mânevî) dahil etmiş, Hatîb el-Kazvînî ile Telḫîṣü’l-Miftâḥ şârihleri de bu çizgiyi sürdürmüştür.

    Çeşitleri. 1. Zıtların kelime çeşitleri. a) İki zıt kelime de isim; âyetlerde geçen “eykāz-rukūd” (uyanık-uyuyan), “a‘mâ-basîr” (kör-gören), “zulümât-nûr” (karanlıklar-aydınlık) gibi. b) İkisi de fiil; âyetlerdeki “yuhyî-yümît” (diriltir-öldürür), “adhake-ebkâ” (güldürdü-ağlattı) gibi. c) İkisi de harf; “leh-aleyh” anlamlarıyla birbirine zıt konumdaki lâm ve alâ harf-i cerleri: “Lehâ mâ kesebet ve aleyhâ me’ktesebet” gibi (Kişinin yaptığı iyilik kendi lehine, yaptığı kötülük kendi aleyhinedir; el-Bakara 2/286). d) Biri isim, diğeri fiil. ”أَوَ مَنْ كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ“ (Ölü iken dirilttiğimiz kimse; el-En‘âm 6/122) gibi. Îcab tıbâkında zıtların ikisi de olumludur, geçen örneklerde görüldüğü gibi. 2. Selb tıbâkı. Olumlu-olumsuz, emir-nehiy şeklindeki tezattır: ”... لا يعلمون، يعلمون ...“ (... bilmezler ... bilirler; er-Rûm 30/6-7) âyetiyle ”اصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا“ (sabredin ya da sabretmeyin; et-Tûr 52/16) âyeti gibi. 3. Terdîd. Sözün veya beytin başı ile sonunda bir ifadenin olumlu-olumsuz şekilde tekrar edilmesidir. Reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatında ise aynı olan iki ifadeden her ikisi de olumlu veya olumsuz durumda bulunur. Meymûn b. Kays el-A‘şâ el-Ekber’in şu beytinde görüldüğü gibi: ”لا يرقع الناس ما أوهوا وإن جهدوا / طول الحياة ولا يوهون ما رقعوا“ (Düzeltemez insanlar onların bozduklarını, çalışsalar bile / Hayat boyu, bozamaz insanlar onların düzelttiğini). 4. “Kinaye veya tevriye anlamıyla aynı sözde birkaç rengin birleştirilmesi” demek olan tedbîc de bir tür tezat kabul edilmiştir. Renkler içinde gerçek zıtlık sadece ak ile kara arasında olmasına rağmen diğer renkler arasında da itibarî bir zıtlığın bulunduğu kabul edilmiştir. Ebû Temmâm’ın şehid düşen bir kumandanı tasvir ettiği, “Kırmızı ölüm giysilerine büründü / Gece olmasıyla bu giysiler yeşil ipeğe döndü” anlamındaki beytinde kırmızı elbise giymek şehid düşmekten, yeşil ipek giymek cennete girmekten kinayedir ve zıt konumda kullanılmıştır (bk. TEDBÎC). 5. Müreşşah/terşîh tıbâk. Tezadın başka bir unsur veya bedî‘ türüyle güçlendirilmesidir: “Dahil edersin geceyi gündüze, dahil edersin gündüzü geceye; çıkarırsın diriyi ölüden, çıkarırsın ölüyü diriden ve rızık verirsin dilediğine hadsiz-hesapsız” meâlindeki âyette (Âl-i İmrân 3/27) tezat sanatı, “ibareyi terse çevirmeli şekilde ifade etmek” demek olan aks/tebdil sanatı ve bunları yapan kudretin dilediğini hadsiz hesapsız rızıklandıracağını bildiren tekmil mübalağası ile güçlendirilmiştir. İmruülkays b. Hucr’ün atının hızını tasvir ettiği, ”مكر مفر مقبل مدبر معا / كجلمود صخر حطه السيل من عل“ (Hamle yapıp kaçar, ileri atılıp geri gelir aynı anda / Selin dağın zirvesinden aşağı yuvarladığı kaya parçası gibi) beytindeki tezat sanatında hızın derecesi “aynı anda” (معا) ifadesiyle tekmil mübalağası sûretinde ve bir teşbih istidrâdı ile güçlendirilmiştir. 6. Mecazi mânalar arasında tezat. Bazan iki kelimenin hem gerçek anlamları hem de asıl anlatılmak istenen mecazi mânaları arasında zıtlık bulunabilir. “Ölü iken dirilttiğimiz kimse ...” âyetinde (el-En‘âm 6/122) ölü ile dalâlet içinde olan, diriltilen ile hidayete erdirilen kişi kastedildiğinden hem gerçek anlamlar olan “ölüm-yaşam” hem de asıl kastedilen mecazi mânaları teşkil eden “dalâlet-hidayet” arasında zıtlık bulunmaktadır. Şairin, ”حلو الشمائل وهو مر باسل“ (huyları tatlı, kendisi acı ve yiğit) şeklindeki övgüsünde hulv-mür (acı-tatlı) kelimeleri gerçek anlamlarıyla zıt olduğu gibi şemâil tatlılığı yumuşak huyluluk, kişinin merâreti ise (acılığı) sertliği demek olduğundan mecazi mânalarında da zıtlık söz konusudur. 7. Fâsid tezat. Karşıt olarak getirilen iki kelimenin mânaları arasında birbirinin gereği olabilecek (telâzüm) şekilde bir ilginin bulunmamasıdır. Mütenebbî’nin, “Kim için talep edersin dünyalıkları, onlarla muhibbi sevindirmeyecek, mücrimi cezalandırmayacak olduktan sonra” anlamındaki beytinde muhibbin gerçek zıddı “mübgız” iken bunun yerine mücrim kelimesi getirilmiştir. Halbuki mübgız-mücrim arasında birbirinden ayrılmazlık ilgisi yoktur, çünkü mübgız mücrim olmayabilir. Fakat mübgız-mücrim arasında iddiaya dayalı bir telâzüm ilgisi var sayılması halinde tezat mümkün olur. Sanki şair her mücrimin ancak mübgız olabileceğini iddia ederek muhib-mücrim ikilisini karşıt getirmiştir.

    Şu iki nevi, tezat sanatına ek kabul edilmiştir: 1. Gizli tezat. Mâna tezadı olarak da anılan türde bir şeyin zıddı değil o zıtla sebep-müsebbep, lâzım-melzûm gibi ilgisi bulunan öğe zikredilir. Ashabın niteliklerinden söz eden âyette ”أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ“ (Kâfirlere karşı şedit, birbirlerine karşı merhametlidirler; el-Feth 48/29) buyurularak şiddetle rahmet karşıt biçimde anılmıştır. Şiddetin gerçek zıddı lînettir (yumuşaklık); yumuşaklık ise merhametli davranmaya götürür. Bu bakımdan asıl zıt olan lînet yerine onun sebep olduğu rahmet anılmıştır. 2. Îhâm tezadı. Gerçek anlamları arasında zıtlık bulunan iki kelimeden birinin veya ikisinin mecazi mânada kullanılmasıyla zıtlığın bozulduğu, muhatap yahut dinleyicinin ilk anda tezat varmış yanılgısına düşürüldüğü söz sanatıdır. İbn Ebü’l-İsba‘ zıt anlamlardan birinin mecazi mânada olduğu tezada “tekâfü’” adını vermiştir. Di‘bil el-Huzâî’nin, “Şaşma sen ey Selmâ bir adama ki başının ak saçları güldü de o yüzden ağlayıp göz yaşı döktü” anlamındaki beytinde gülmek ile ağlamak gerçek mânaları bakımından zıt olmalarına rağmen “baştaki ak saçların gülmesi” beyazlaşması anlamında mecaz (istiare) olduğundan zıtlık bozulmuştur (bk. ÎHÂM).

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.