Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Toplumcu Gerçekci Hikaye

toplumcu gercekci hikaye hakkinda bilgi veriniz

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-11-17 12:36:17

    Cevap :

    Toplumcu Gerçekçi Eserler (Toplumsal Gerçekçiler)

    Türk edebiyatında toplumcu gerçekçilik, 1930’lardan 1980’lere kadar özellikle roman alanında varlığını güçlü bir biçimde sürdürmüştür.

    Toplumcu gerçekçi bakış doğrultusunda işçilerin, dar gelirlilerin dünyası, köydeki yaşam tarzı sunulmuş, köyden kente göçün ortaya koyduğu sorunlar, toplumcu dünya görüşüne uygun olarak sergilenmiştir.

    1930’larda üretilen Anadolu insanının gerçeğini, toplumsal değişimle yaşanan sancıları anlatan öyküler ve romanlar, toplumcu gerçekçi edebiyatın kuruluşunun ilk örnekleri niteliğindedir.

    Sabahattin Ali, özellikle Anadolu’ya yönelme ve ne anlattığı kadar nasıl anlattığına da önem veren nitelikli roman ve hikâyeleriyle toplumcu gerçekçilerin öncülerden biridir.

    Toplumcu gerçekçi eser veren yazarların bir bölümü özellikle köy sorunlarına yönelmişlerdir. Tanzimat döneminde Nabizade Nazım’ın Karabibik kitabıyla başlayan köye yönelmenin ilk başarılı örnekleri Ebubekir Hazım Tepeyran’ın “Küçük Paşa” ve Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu adlı yapıtlarıyla Milli Edebiyat döneminde verilmiştir.

    1950’li yıllarda Köy Enstitülü yazarların çabalarıyla köy olgusu romanlarda daha farklı bir şekilde ele alınmaya çalışılmıştır. Köy Enstitülerinde yetişen köy kökenli yazarlar konularını daha çok toprağa bağlı insanların hayatlarından alan eserler yazmışlardır. Anadolu köy ve kasabalarına yönelmişlerdir.

    Mahmut Makal’ın 1950’de köy notlarını içeren “Bizim Köy” adlı kitabının yayımlanmasıyla, Fakir Baykurt ve Talip Apaydın gibi yazarların eserleriyle köye ve köy hayatına ilgi daha da artmıştır.

    1960’lardan itibaren Fakir Baykurt, Kemal Bilbaşar, Yaşar Kemal gibi yazarlar köy – kasaba konularını işlemeyi sürdürürken Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin gibi yazarlar bir süre sonra kent insanının ve büyük kentin sorunlarını da ele alan konulara yönelmişlerdir. 

    Toplumcu Gerçekçi Eser Örneği

    Orhan Kemal / Grev

    Numara

    …Ellerini ovalıyordu. Acı acı güldü, sonra içini çekti. Parmaklarıyla oynarken söze neresinden başlayacağını kestirememişe benziyordu. Belki de acıma duygumu gıdıklamak için numara yapıyordu. Belki değil, elbette öyleydi. Öyleydi ama, pek pek bir tabak kuru fasulyeye kavuşmak için elli, belki de altmış yaşındaki bir insanın numara yapmak zorunda kalışı acı değil miydi? Kuru fasulye değil de koltuk meyhanelerinden birinde şarap içebilmek için bile olsa! Yumrukla adam öldürmesi, taş kalpliliği, şusu busu... Bütün bunlar yalnız onun suçu muydu?

    Bir insan, ekmeğiyle şarabı bulabilmek, onlara kavuşabilmek için neden “numara” yapmak zorunda kalmalıydı? Topluma karşı olan ödevini yerine getirmiş bir insan huzuruyla hiç kimsenin karşısında küçülmeden sıcak yemek, zevkle içilen içki, rahat bir döşek bulmak, insanlığının hakkı olmamalı mıydı? Birden dikkat ettim, ağlıyordu.

    - Ölü mevsim -diye kekeledi- ölü mevsim dolayısıyla işsizim beyefendi. İşsiz ve açım?

    Elimde olmayarak soruverdim:

    - Hasta kızınız ne oldu?...

    Not: Orhan Kemal’in Grev adlı hikaye kitabındaki “Numara” adlı hikayeden alınan yukarıdaki metinde insanlara anlattığı yalan hikayeler ile dilenip hayatını kazanan sefil bir adamın hayatından bir kesit anlatılmaktadır.

     

    Toplumcu Gerçekçi Eserlerin Özellikleri

    1. 1920’li yıllardan beri önemli eserlerle edebi hayatın içerisinde adından çokça söz ettiren toplumcu gerçekçiler, özellikle roman ve hikaye alanında başarılı ürünle ortaya koymuşlardır.
    2. 1940-1960 arası dönemde de toplumcu gerçekçi tarzda hikayeler kaleme alınır. 
    3. Toplumcu gerçekçiler, toplumdaki düzensizlik ve çatışmalar ile köy gibi küçük yerleşim yerlerinin sorunları üzerinde yoğunlaşırlar; eserlerini ağa-köylü, öğretmen-imam, halk-yönetici, zengin-fakir, güçlü-güçsüz, aydın-cahil gibi belirgin farklılıklar üzerine kurarlar. 
    4. Toplumcu gerçekçi eserlerde anlatım tekniklerinden daha çok anlatılan şeyler önemli görülmüştür.
    5. Toplumcu gerçekçi yazarlar genellikle kendi ideolojik söylemlerini eserlerine yansıtmışlardır. Bu dönemde yazılan öykü ve romanların birçoğu belirli görüşleri anlatmak, belirli bir siyasi anlayışı savunmak için bir araç olarak kullanılmıştır.
    6. Toplumcu gerçekçi anlayışın ortaya çıkmasında özellikle Köy Enstitüsü’nden mezun olan yazarların büyük etkisi vardır. Köyün içinde yaşayan köy kökenli, enstitü mezunu yazarlar, köy insanını yakından tanıdıkları için eserlerinde onların sorunlarını başarıyla anlatmışlardır.
    7. Toplumcu gerçekçi eserlerde realizm ve natüralizm etkileri vardır.
    8. Toplumcu gerçekçi yazarlar roman ve hikayelerinde sade bir dil kullanmış, halk kültüründen yer alan birçok unsura yer vermişler, kahramanlarını bölgesel ağızlarına göre konuşturmuşlardır.

    Sadri Ertem (1898-1943)

    1898’de İstanbul’da doğdu. Darülfünun Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünden mezun oldu. İstanbul’da çeşitli okullarda felsefe hocalığı yaptı. Anadolu’ya geçerek Millî Mücadeleye katıldı ve Hâkimiyet-i Milliye ile Yeni Gün gazetelerinde yazı işleri müdürlüğü, bir dönem de milletvekilliği yaptı. İlk hikâyesi 1917’de Genç Yolcular’da çıktı. Yapıtları, gerçekçilik akımının ilk ürünleri arasında yer aldı. Öykü ve romanlarında sanayileşme sorunlarına, toplumsal değişimlere, tüccar-köylü, patron-işçi ilişkilerine ve Batı taklitçiliğine eleştirel bir bakışla yaklaştı. Sanatçı, 1943’te Ankara’da vefat etti.

    Edebî Kişiliği:

    1. İlk toplumcu roman ve hikâye yazarlarındandır.
    2. Edebiyatın işlevinin emekçi kitlelerin bilinçlendirmesi olduğunu savunmuş, Atatürk ilkelerini toplumculukla bağdaştırmaya çalışmıştır.
    3. Ağa-tüccar sömürüsünü, fabrika-işçi ilişkisini, bürokrasinin halk üzerindeki baskısını anlatmıştır.
    4. Sanat kaygısı yoktur. Kitabi bilgilere dayanan bir gerçekçilik anlayışı vardır.
    5. “Bir Varmış Bir Yokmuş”ta Tanzimat yıllarında başlayan kapitülasyonların sebep olduğu felaket ve sarsıntıları; “Düşkünler”de Tanzimat’la birlikte başlayan yüksek memur bürokrasisinin zamanla yozlaşmasını; “Yol Arkadaşları”nda Batı Anadolu’daki kasaba ve şehirlerinden bazı kesitler sunar.
    6. Eleştirel gerçekçilik akımının önde gelen yazarlarındandır. Sosyal-sosyolojik olaylar üzerinde durmuştur.
    7. Eserlerinde gazetecilikten gelme bir alışkanlıkla, biçim kaygısı gütmeyen yalın bir biçem kullanmıştır.
    8. Duygusallıktan, tasvir ve psikolojik derinlikten uzak, tüm gücünü fikirlerden alan, her şeyi sonuç bölümünde söyleyiveren bir anlatımı vardır.
    9. Eleştirel gerçekçilik akımının önde gelen yazarları arasında yerini alan Sadri Ertem, yazılarında edebiyatın çeşitli sorunlarını maddeci felsefenin etkisinde ve eleştirel gerçekçi bir sanat anlayışı doğrultusunda kuramsallaştırmaya yöneldi.
    10. Ertem’in eserlerinden bazıları Rusça, Fransızca, Almanca, İngilizce, Yunanca, Çince ve Arapça’ya çevrilmiştir.

    Eserleri:

    1. Roman: Çıkrıklar Durunca, Bir Varmış Bir Yokmuş, Düşkünler, Yol Arkadaşları
    2. Öykü: Silindir Şapka Giyen Köylü, Bacayı İndir Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül, Bir Şehrin Ruhu
    3. Gezi: Ankara-Bükreş, Bir Vagon Penceresinden
    4. Deneme: Fikir ve Sanat

    Çıkrıklar Durunca: Sadri Ertem’in fabrika malı satanlarla dokumacılar arasındaki mücadeleyi ele alan “Çıkrıklar Durunca” adlı romanı, sosyal roman türüne ait ilk örnek gösterilebilir. Romanın konusu Osmanlı Devleti’nin son döneminde bir alevi köyünde geçer. Romanda yerli dokuma tezgâhlarının ve bunlara yün üreten çıkrıkların Avrupa tekstil sanayisi karşısındaki çöküşü, bu çöküşün toplumsal yaşamda meydana getirdiği bunalımlar işlenir. 

    Sabahattin Ali (1907-1948)

    25 Şubat 1907’de Bulgaristan sınırları içerisindeki Gümülcine’de doğan sanatçı; ilköğrenimini Üsküdar, Çanakkale ve Edremit’te tamamlamış; Balıkesir’de sürdürdüğü öğrenim hayatını  İstanbul Muallim Mektebi’nde bitirmiştir. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapmış; çevirmen, öğretmen ve dramaturg olarak çalışacağı Devlet Konservatuvarına atanmıştır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazan Sabahattin Ali, 1946’da Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa dergisini çıkarmıştır. Marko Paşa’daki yazıları yüzünden çeşitli soruşturmalara uğrayan sanatçı, bunlardan birinde yedi ay hüküm giymiştir. Yazdığı bir yazıdan dolayı yıkıcı propagandalar yaptığı gerekçesiyle hakkında tekrar kovuşturma açılınca nakliyeciliğe başlayan Sabahattin Ali, 1 Nisan 1948 tarihinde yurt dışına kaçma girişimi sırasında öldürülmüştür, cesedi öldürülüşünden iki buçuk ay sonra bulunmuştur.

    Edebi Kişiliği:

    1. Edebi hayatına şiirle başlamış, daha sonra roman ve hikâyeler yazmıştır.
    2. Yazdığı şiirler hece ölçüsüyle ve halk şiiri etkisindedir.
    3. Yazdığı roman ve hikâyelerinin konularını Anadolu halkının ve Anadolu köylüsünün yaşamından, toplumsal eşitsizliklerden almış, eserlerinde aydınların köylüleri küçümsemelerini eleştirmiştir.
    4. Tasvirci yönü kuvvetli olan Sabahattin Ali, ilk hikâyelerinde dış gözlemlerin etkisinde kalmış, sonraki yazdıklarında ise toplumsal gerçekçiliğe yönelmiştir.
    5. Hikâye ve romanlarında canlı, güzel bir dil ve etkileyici bir üslup kullanan yazar, karamsar bir yapıda değil iyimser bir anlayışla eserlerini kaleme almıştır. Köylü ve Anadolu insanı onun kaleminde sefil, düşkün, karamsar değil; dost canlısı, folklor zengini, iyiyi arayan olarak karşımıza çıkar.
    6. Eserlerinde realist ve natüralist akımların etkisi görülmektedir.
    7. Son yıllarında mizahı da denemiş, sembolik hicivli masallar yazmış ancak hikâye ve romanları kadar başarılı olamamıştır.
    8. Toplumsal gerçekçiliğin ilk başarılı örneklerinden sayılan “Kuyucaklı Yusuf”, Sabahattin Ali’nin en tanınmış eseridir.

    Kısaca özetleyecek olursak;

    1. Hikâyeciliğe gerçekçi ve toplumcu bir anlayış getirmiştir.
    2. Köy ve kasaba öykücüsü olarak nitelendirilir.
    3. Maupassant (olay) hikâye anlayışını sürdürmüştür.
    4. Çevre betimlemelerinde ve psikolojik çözümlemelerde oldukça başarılıdır.
    5. Anadolu gerçeğine daha önceki yazarlar gibi, bir bürokrat aydın gözüyle bakmamıştır. Edebiyatımızda köye ve köylüye en büyük ilgiyi ilkin o göstermiştir. Ezilen insanların acılarını ve sömürülüşünü işlemiştir.
    6. İlk romanı olan “Kuyucaklı Yusuf”, toplumcu gerçekçi Türk edebiyatının ilk başarılı örneğidir. Yusuf’un şahsi hayatında Anadolu’daki toplumsal gerçeklik üzerine tutulmuş bir ayna gibidir.
    7. Otobiyografik karakterli romanı “İçimizdeki Şeytan”da doğruyu bildiği halde savunmaktan korkan bir aydının, Ömer’in yalnızlığını, kararsızlığını, kendini bulma sürecindeki bunalımlarını iç çatışmalarını ele alır.
    8. Anı biçiminde yazılan “Kürk Mantolu Madonna”da uygarlık çatışması içinde bulunan aydının çelişkilerini iç konuşma, bilinç akışı gibi tekniklerle ele alır.

    Eserleri:

    1. Şiir: Dağlar ve Rüzgâr, Kurbağaların Serenadı, Bütün Şiirleri (Leylim Ley ve Aldırma Gönül şiirleri bestelenmiştir)
    2. Roman: Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna
    3. Öykü: DeğirmenKağnıSesYeni DünyaSırça Köşk
    4. Oyun: Esirler

    Kuyucaklı Yusuf: Toplumsal yapının aksayan yönlerini ve köylünün sorunlarını İlk defa gündeme getiren roman, o güne kadar “yanlış Batılılaşma” konusunu işleyen türdeşlerinden oldukça farklı ve önemli bir eserdir. Bütün ailesi köyü basan haydutlarca öldürülen Yusuf’a kaymakam sahip çıkar. Kaymakamın karısı Şahende Hanım ise Yusuf’u pek sevmez ve ona üvey analık yapar. Kaymakamın Yusuf’tan 1-2 yaş küçük olan kızı Muazzez ile Yusuf birlikte büyürler. Büyüdükçe Muazzez’e bağlanan Yusuf, bir gün ona laf atan kabadayı Şakir’i döver. Oldukça içerleyen Şakir, intikam almak ve Muazzez’i elde etmek için kaymakamı kumar masasında borçlandırır ve karşılığında Muazzez’i ister. Bütün bunlar olurken Muazzez de Yusuf’a âşık olduğunu itiraf eder ve iki âşık komşu köylerden birine kaçıp orada nikâhlanırlar. Kaymakam bu işten çok memnun olup damadına iş verir. Kaymakamın kalp krizi geçirip ölmesiyle mutlu evlilik gölgelenir. Şakir ile planlar yapan Şahende Hanım, Yusuf’u gezici köy tahsildarlığına verdirir. Yusuf gidince Şahende Hanım, evini içkili eğlencelere açar ve kızını fuhuşa zorlar. Olanları duyan Yusuf köye döner. Şahende’yi, Şakir’i ve kendisini gezici göreve yollayan yeni kaymakamı öldürür. Ağır yaralı karısını alıp şehrin dışına çıkar. Karısı da ölünce onu bir çukura gömüp ortadan kaybolur. 

    Yaşar Kemal (1923-2015)

    1922’de Osmaniye’nin Hemite köyünde doğan sanatçının asıl adı “Kemal Sadık Göğceli”dir. 5 yaşında kan davası yüzünden babasını yitirmiş ve bir kaza sonucu sağ gözünü kaybetmiştir. Ortaokuldayken kaleme aldığı şiirle yazı hayatına başlamıştır. Ortaokul son sınıfta okulu bırakmak zorunda kalan sanatçı ırgatlık, amelebaşılık, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu yapmıştır. Birçok dergide şiirleri yayınlanan sanatçı 1950’de komünizm propagandası suçlamasıyla tutuklanmış ve 1951’de cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul’a yerleşmiştir. İstanbul’dayken fıkra-röportaj yazarlığı yapmaya başlamış, 1963 yılından itibaren gazeteciliği bırakarak kendini tümüyle kitaplarına vermiştir. Yazdığı eserlerle birçok ödül alan sanatçı, Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kurucularındandır ve bu sendikanın ilk genel başkanıdır. Halen İstanbul’da yaşamakta ve yazarlığa devam etmektedir.

    Edebi Kişiliği:

    1. Cumhuriyet döneminde sosyal gerçekçi yazarların ” öncülerinden olan Yaşar Kemal, özellikle üç “Kemal (Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal) arasında tabiata, köye, dağa en yakın olan isim olmuştur. Diğer yazarların anlattığı köylü genellikle şehre göç eden gurbetçi, işçi köylüdür. Yaşar Kemal, uzun yıllar boyunca aralarında yoksullukla yaşadığı köy insanını onların içinden biri olarak anlatmıştır.
    2. Asıl adı Kemal Sadık Göğçeli olan yazar, sanat hayatına şiirle başlamış yazdığı hikâye, röportaj ve özellikle romanlarıyla unutulmaz isimler arasına girmiştir.
    3. Eserlerinde özellikle Çukurova insanlarının yaşamı, Toros köylüleri, köy insanların çektiği sıkıntılar, yoksullar, ırgatlar, ırgatlarla ağaların ilişkileri, eşkıyalar, kan davası gibi konuları ele almıştır.
    4. Yaşar Kemal’in eserlerinde kişiler genellikle eşkıyalar, ağalar, ırgatlar üçgeninde şekillenir ve köyde yaşayan her kesimden insan şahıs olarak karşımıza çıkabilir.
    5. Ağıtlara, türkülere, tekerlemelere, atasözlerine, halk söyleyişlerine çokça yer verdiği zengin sözcüklü, kısa cümleli, canlı ve temiz bir dili olan yazarın şiirsel bir üslubu vardır.
    6. Anadolu insanının bütün zenginliklerinden, efsanelerinden, destanlarından, halk öykülerinden, masallarından çokça yararlanan Yaşar Kemal, romanlarını genellikle üçlü dizeler halinde “nehir roman” olarak yazmıştır.
    7. 1955 yılında röportaj armağanını alacak kadar röportaj tekniğini iyi bilen ve röportaj türünde eserler veren yazar, roman ve hikâyelerini de röportaj havasıyla yazmıştır.
    8. Geleneksel ile çağdaş olanı, hayal ile toplumsal gerçekliği bir arada vermeye çalıştığı eserlerinde başarılı doğa betimlemeleri yapmış ve yazdığı eserlerle özgünlüğü yakalamıştır.
    9. Özellikle romanları birçok dile çevrilen, oyun haline getirilen ve sinemaya aktarılan yazar roman dışında hikâye, röportaj, deneme, fıkra, derleme gibi çok çeşitli türlerde eserler vermiştir. Tek hikâye kitabı Sarı Sıcak’tır.

    Kısaca özetleyecek olursak;

    1. 39 dilde yayınlanmış olan yapıtlarıyla, dünya edebiyatında da önemli yere sahiptir.
    2. Romanlarında Anadolu’yu özellikle de Çukurova’yı Anadolu insanının yaşamını destansı bir dille anlatmıştır.
    3. Yapıtlarında Torosları, Çukurova insanının acı yaşamını, sömürülüşünü, ezilişini, ağalık ile toprak sorununu, kan davasını dile getirmiştir.
    4. Yapıtlarında destanlardan, efsanelerden, masallardan, ağıtlardan, halk hikâyelerinden yararlanmıştır.
    5. Doğa betimlemelerinde oldukça başarılıdır. Canlı tasvirler romanlarının önemli özelliğidir.
    6. Zengin bir söz dağarcığı vardır. Kısa cümleler kullanmıştır. Yerel sözcükler, deyimler, atasözlerine sıkça yer vermiştir. Kendine özgü canlı etkileyici ve şiirsel bir anlatımı vardır.
    7. Köy romanlarına özgün bir bakış açısı getirmiştir.
    8. Röportaj tekniğini bazı romanlarına uygulamıştır.
    9. “İnce Memed” adlı romanıyla uluslararası bir üne kavuşmuştur, bu eser birçok dile çevrilmiştir. Romanda haksızlığa karşı dağa çıkan bir gencin öyküsünü anlatmıştır. Eser dört ciltten oluşmaktadır.
    10. “Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” isimli yazı dizisiyle Gazeteciler Cemiyeti röportaj ödülü kazanmıştır.

    Eserleri:

    1. Roman: İnce Memed, Yılanı Öldürseler, Çakırcalı Efe, Deniz Küstü, Kuşlar da Gitti, Yağmurcuk Kuşu, Algözüm Seyreyle Salih
    2. Bazı romanları seri haldedir:
    3. Dağın Öte Yüzü Serisi: Orta Direk, Ölmez Otu, Yer Demir Gök Bakır
    4. Bir Ada Hikâyesi Serisi: Fırat Suyu Kan Ağlıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları
    5. Akçasızın Ağaları Serisi: Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf
    6. Kimsecik Serisi: Yağmur Kuşu, Kale Kapısı, Kanın Sisi
    7. Efsane Derlemeleri-romanlar: Ağrı Dağı Efsanesi, Üç Anadolu Efsanesi, Binboğalar Efsanesi
    8. Öykü: Sarı Sıcak
    9. Röportaj: Allah’ın Askerleri, Çukurova Yana Yana, Bir Bulut Kaynıyor, Yanan Ormanlarda 50 Gün, Peribacaları

    İnce Memed: Anadolu halkının geri kalmışlığı, cahil bırakılmışlığı, köy hayatının sefaleti ve ağaların tüm yöreye tamamen hâkim olmasını anlatan “İnce Memed”in konusu, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında geçer. Toroslarda Değirmenoluk Köyü’nde yaşayan yoksul ve yetim bir köylü çocuğu olan İnce Memed, Abdi Ağa’nın baskısına dayanamaz, onun yeğenini öldürür ve dağa çıkıp eşkıya olur. Yapıt rengiyle, yapısıyla, doğasıyla bir Çukurova öyküsüdür.

    Çakırcalı Efe: Çakırcalı Mehmed Efe, kendi gibi efe olan babasının öldürülmesinden sonra, Osmanlı’da meydana gelen haksızlıklara dayanamayarak dağa çıkmıştır. Süvari ve kervancı olarak görev yapıp geçinen eski akıncıları, devlet işsiz bırakınca dağa çıkmak Çakırcalı Mehmed Efe için kaçınılmaz olur. Eşkıya olarak, yapılan haksızlıklar neticesinde devlete karşı duran Çakırcalı Mehmed Efe, halka zulmedenleri de cezalandırmış, yoksul olanlara ekmek, evlenecek olanlara çeyiz yardımı yaparak halkın sevgisini kazanmıştır.

    Al Gözüm Seyreyle Salih: Karadeniz’in kıyı kasabalarından birinde, Salih adında, bir baltaya sahip olamadığı söylenen bir çocuğun, yalnızca ilginç bulduklarını, kasaba insanlarını, çalışanlarını seyretme (izleme) öyküsüdür.

    Kuşlar da Gitti: İstanbul’un çürüyen, kirlenen yüzünün ve insanlığın da şehirle birlikte yok oluşunun romanıdır. Kuşların bir zamanlar mekân tuttuğu İstanbul’da çocuklar onları yakalayarak cami, kilise ve sinagogların kapılarında “azat buzat beni cennet kapısında gözet” diyerek satarlar. Ancak çocuklar satamadıkları kuşları yemek zorunda kalırlar.

    Yer Demir Gök Bakır: Borçları olan köylülerin bir gün Adil Ağa’nın kapılarına dayanmalarından korkarak, ermiş gözüyle baktıktan Taşbaş’a sığınırlar. Tüm hastalıklan ve her şeyi bir dokunuşuyla iyileştireceğine, düzelteceğine inandıktan Taşbaş, onlar için peşlerine takıldıkları bir “umut” tur. Oysa Taşbaş, köylüleri bu düş dünyasından kurtarmak için çaba sarf eder. Ama onları inandıramaz. Ve bir süre sonra Taşbaş da köylülerin tuzağına düşüp kendini gerçek bir ermiş gibi görmeye başlar.

    Üç Anadolu Efsanesi: Sanatçı, destansı romanlarından biri olan bu eserinde Köroğlu’nun ortaya çıkışını, Karacaoğlan’ın yaşam söylencesini ve Anadolu’da dilden dile dolaşan Alageyik söylencesini öyküleştirmiştir.

    Allah’ın Askerleri: Kitap, sokak çocukları ile yapılan sekiz röportajı içermektedir. Bu röportajlar salt aktanmdan ziyade Yaşar Kemal’in röportaj yaptığı çocuklar hakkında gözlemlerini de içerir; bu sayede, yazar röportajlara bir gerçek-öykü özelliği de katmaktadır. Kitap adını, yazann röportajlanndan birinde konuştuğu çocuğun kendisi ve kendi gibi sokaklarda yaşayan çocuklan Allahın Askerleri olarak tanımlamasından alır. 

    Orhan Kemal (1914-1970)

    15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğan sanatçının asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış siyasetçi Abdülkadir Kemali Bey’in oğludur. Babasının, 1930’da Ahrar Fırkasinı kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşamış, 1932’de Adana’ya dönerek burada işçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, katiplik yapmıştır. 1939’da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkûm olmuştur. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yatan sanatçının Bursa Cezaevinde Nâzım Hikmet’le tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası olmuştur. Hapisten çıktıktan sonra amelelik, sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneğinde kâtiplik yapmış ve 1950 yılında İstanbul’a yerleşmiştir. Bu tarihten itibaren hayatını yazılarıyla kazanmıştır. Tedavi amacıyla Soyfa’ya gitmiş ve 2 Haziran 1970’te Sofya’da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından ölmüştür.

    Edebi Kişiliği:

    1. Yazdığı şiirlerle edebiyat yaşamına atılan Orhan Kemal, cezaevinde Nazım Hikmet ile tanıştıktan sonra hikâye ve roman yazmaya başlamıştır. Eserlerinde sıkıntılarla geçirdiği yaşamının büyük izleri vardır.
    2. Sosyal gerçekçi anlayışın Cumhuriyet dönemindeki en önemli sanatçılarından olan Orhan Kemal, gerçek yaşamıyla paralel olarak genellikle yoksul ve sıkıntılı insanların üzüntülerini, aşklarını, mücadelelerini anlatmıştır.
    3. Hikâye ve romanları kendi hayatını anlatanlar (Baba Evi, Avare Yıllar, Murtaza, Grev, Cemile), Çukurova toprak ve çırçır işçilerini anlatanlar (Bereketli Topraklar Üzerinde, Vukuat Var, Hanımın Çiftliği, Eskici ve Oğullan, Kanlı Topraklar) ve İstanbul’un yoksul insanlarını anlatanlar (Suçlu, Devlet Kuşu, Sokakların Çocuğu, Gurbet Kuşları) olarak üç grupta incelenebilmektedir.
    4. Kalabalık bir kişi kadrosu oluşturmuş olan yazar, eserlerinde genellikle “küçük adamlar” olarak nitelediği işçiler, ırgatlar, fahişeler, suçlu çocuklar, mahpuslar, gardiyanlar, işçi kâhyaları, dilenciler, çöpçüler, işten atılanlar, gurbetçiler, simsarlar, emekliler, dullar, ihtiyarlar, ezilen ve sömürülen insanlar gibi birçok şahsı eserlerinde okuyucusuyla buluşturmuştur.
    5. Orhan Kemal’in eserlerinde kullandığı çevre ise şahıslarına uygun olarak oluşturulmuş, hayatını zorlukla kazanan insanların yaşadığı muhitlerdir. Adana’daki işçi çevreleri, Çukurova tarlaları, İstanbul’un ikinci sınıf sayılan mekânları, hapishaneler, gecekondular yazarın kahramanlarının bulunduğu yerlerdir.
    6. Orhan Kemal nasıl anlattığından çok ne anlattığını önemseyen bir yazar olduğundan üslubu, eserlerinin içeriğinin gölgesinde kalmıştır. Şive taklitlerine çokça yer veren ve her şahsı kendi ağız özelliğine göre konuşturabilen yazarın canlı ve yalın bir anlatımı vardır.
    7. Hikâye, roman ve tiyatro türlerinde onlarca esere imza atan yazarın en ünlü Hikâye kitabı 72. Koğuş’tur.

    Kısaca özetleyecek olursak;

    1. Toplumcu gerçekçi sanatın öncülerindendir.
    2. Edebiyata şiirle başlamış, Nazım Hikmet’in etkisiyle romana yönelmiştir.
    3. Hızlı olay akışı ve devingenliğin ön planda olduğu yapıtlarında diyaloglara ağırlık vermiştir.
    4. Türk edebiyatına işçi sınıfını getiren yazarlardandır. Özellikle Çukurova’daki işçileri anlatmıştır. Köyden kente göç eden yoksul, mutsuz insanları; toprak ağalarını, memurları, ezilen köylüleri, hapistekileri, işsizleri, sokaktaki adamın sorunlarını, Adana ve İstanbul’un kenar mahallesindeki insanların sorunlarını anlatmıştır.
    5. Yapıtlarını gözlemleriyle ortaya koymuştur. Roman ve öykülerinde yaşadığı çevreyi ele almıştır.
    6. “Babaevi” ilk romanıdır, çocukluk yıllarını anlatır. “Avare Yıllar”da gençliğini anlatır.
    7. Hanımın Çiftliği, üç ciltlik bir romandır. İlk cildi Vukuat Var 20 günde yazılmıştır. Eser popüler kültür alanında da ilgi görmüştür.
    8. “72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı” adlı yapıtları tiyatroya uyarlanmıştır.

    Eserleri:

    1. Roman: Babaevi, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Avare Yıllar, Cemile, Bereketli Topraklar Üzerinde, Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları, Devlet Kuşu, Vukuat Var, Gâvurun Kızı, Suçlu, Sokakların Çocuğu, Kanlı Topraklar, Dünya Evi, El Kızı, Yalancı Dünya, Müfettişler Müfettişi, Tersine Dünya, Sokaklarda Bir Kız, Arkadaş Islıkları
    2. Öykü: Ekmek Kavgası, Çamaşırcının Kızı, 72. Koğuş, Grev, Kardeş Payı, Babil Kulesi, Arka Sokak, Küçükler ve Büyükler, Yağmur Yüklü Bulutlar, Kırmızı Küpeler, İnci’nin Maceraları, Serseri Milyoner, İki Damla Gözyaşı, Arslan Tomsen
    3. Tiyatro: İspinozlar
    4. Anı: Nazım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl

    Eskici ve Oğulları: Yazar, Eskici ve Oğulları’nda topal eskici ile iki oğlunun özlemlerini, düşlerini bu özlemlerle düşleri gerçekleştirmek için verdikleri savaşı ve sonunda ellerinde avuçlarında kalanı da yitirerek çöküşlerini anlatır.

    Bereketli Topraklar Üzerinde: Orta Anadolu’nun seksen evlik köylerinden biri olan Ç. köyünün bir kısım erkeği o yılda, çalışmak üzere, çeşitli iş bölgelerine dağıldılar. İçlerinden üçü de Çukurova’ya inmeye karar verdi: İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali. Yusuf daha önce Sivas’a gitmiş, cer atölyesinde iki ay hamallık etmiş, şehir görmüştür; öbür ikisi ilk defa gelmişlerdir şehre. Köyde kapı komşu üç arkadaş Adana ‘da bir çırçır fabrikasına girerler; işleri ağırdır; dayanamayan Köse Hasan ölür, ikisi fabrikadan çıkarılır ve yapı işçisi olurlar. Pehlivan Ali, gönlünü ve birikmiş parasını bir şoförün metresine kaptırır. Sonradan girdiği bir ağa çiftliğinde çalışırken de bitkinlikten kendini patoza kaptırarak parçalanır, göçer. İflahsızın Yusuf, sebatla direndiği yapı işçiliğinden duvarcı ustalığına yükselmiştir. İki arkadaşını kaybetmekten acılı ve elinde öteden beri tek hayali bir gaz ocağı ile köyüne döner. 

    Kemal Tahir (1910-1973)

    15 Nisan 1910’da İstanbul’da doğan sanatçı, deniz subayı olan babasının görevleri nedeniyle ilk öğrenimini Türkiye’nin çeşitli yerlerinde tamamlamıştır. 1923’te İstanbul Kasımpaşa’daki Cezayirli Hasan Paşa Rüştiyesi’nden mezun olmuş, Galatasaray Lisesi 10’uncu sınıftayken öğrenimini yarıda bırakmıştır. Avukat kâtipliği; Zonguldak Kömür İşletmelerinde ambar memurluğu yapmış; İstanbul’da Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde düzeltmenlik, röportaj yazarlığı, çevirmenlik işleriyle uğraşmıştır. Gazete ve dergilerde başyazar, yazı işleri müdürü gibi görevlerde de bulunan Kemal Tahir, 1938’de Nâzım Hikmet’le beraber Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesinde “askeri isyana teşvik” suçlamasıyla yargılanmıştır. 15 yıl hapse mahkûm olmuş ve Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya ve Nevşehir cezaevlerinde yatmıştır. 12 yıl sonra 1950’de genel afla özgürlüğüne kavuşmuştur. Daha sonraları tekrar soruşturmalara uğramıştır. Aziz Nesin’le kurduğu Düşün Yayınevi’ni yöneten Kemal Tahir, 1960 yılından sonra tümüyle edebiyata yönelmiş ve kalemiyle geçimini sağlamıştır. 21 Nisan 1973’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.

    Edebi Kişiliği:

    1. Yazdığı köy romanları ile tanınan ve Cumhuriyet döneminin sosyal gerçekçi anlayışla eserler veren sanatçısıdır.
    2. Yazdığı romanları; konularını Çankırı, Çorum dolayları başta olmak üzere Orta Anadolu’nun köy ve kasabalarını anlattığı romanlar ile Meşrutiyet ve Mütareke yıllarından başlayarak 1930’lu yıllara kadarki konuları ve kişileri, kişilerin yaşadığı şehirleri anlattığı siyaset romanları olarak iki ana çizgiye ayırmak mümkündür. Bu iki çizgi dışında kalan ve Kemal Tahir’in edebiyatımızın unutulmaz adlarından olmasını sağlayan tezli romanı “Devlet Ana” da ise yazar, Osmanlı’nın özellikle kuruluş yıllarındaki olaylarını ele almış; Osmanlı toplumu ve yönetim şekli ile ilgili düşüncelerini anlatmıştır.
    3. Kemal Tahir sosyal gerçekçi romancılar arasında özellikle bilimsel bir metotla köy gerçeklerini anlatmasıyla ön plana çıkmıştır. Romanlarında köyü, köy insanını, hapishane yaşamını, Cumhuriyet Döneminin siyasal özelliklerini, ağalık, ırgatlık, yarıcılık, gurbet, eşkıyalık gibi konuları işlemiştir.
    4. Roman kişilerini romancılığın baş meselesi sayan yazar çok canlı, zengin ve kalabalık bir kişi kadrosu oluşturmaktadır. Şehir ve köy düzenindeki hemen hemen her şahsı romanlarında görmek mümkündür.
    5. Kemal Tahir’in romanları genellikle birbirinin devamı “nehir roman” niteliğindedir.
    6. Bilgi ve kültür açısından çok büyük bir birikimi olan Kemal Tahir, bu özelliği ile kolay bir anlatıma ulaşmış; köy ve kasaba çevresindeki söyleyiş özellikleri ile İstanbul ağzını başarılı bir şekilde birleştirmiş; canlı, rahat, özgün bir üslup oluşturmuştur.
    7. Hikâyelerinde ayrıntılara, geleneğe, kuralcılığa çok önem veren yazar genellikle töreleri ve gurbetçi köylerin çektiği sıkıntıları anlatmıştır. Dört uzun hikâyesini aldığı Göl İnsanları ilk hikâye kitabıdır.
    8. Roman ve hikâyelerinden başka mektup türünde de eserler vermiştir.

    Kısaca özetleyecek olursak;

    1. Törelere bağlı köy düzeni ve sorunlarını incelemiş ve eleştirmiştir.
    2. Köy romanlarını bilimsel yöntemle yazmıştır.
    3. Kemal Tahir’e göre, Türk romanı işçimizle köyümüzün gerçeklerinden çıkar.
    4. Tarihi romanlarıyla tanınmıştır. Belgelerden yararlanarak tarihi romanlarını oluşturmuştur.
    5. Roman kişilerini yörelerinin ağzıyla konuşturur.
    6. “Sağırdere, Körduman, Köyün Kamburu” romanlarında köy ve köylü sorunlarını işlemiştir.
    7. “Rahmet Yolları Kesti, Yedi Çınar Yaylası”nda ağalık ve eşkıyalık olgusunu dile getirmiştir.
    8. “Kurt Kanunu’nda Atatürk’e düzenlenen İzmir suikastını anlatmıştır.
    9. “Devlet Ana”da kuruluş sürecindeki Osmanlının yönetim sistemini anlatmış, Osmanlı toplum yapısının kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu savunmuştur.
    10. “Yorgun Savaşçı”da Kemal Tahir, Milli Mücadele döneminin 1919-1920’li yıllarını, tüm olumlu veya olumsuz yanlarıyla, gerçekçi ve tarafsız bir şekilde yansıtma eğilimindedir. Bu bakımdan da romanda anlatılanlar, hâkim bakış açısı, diğer bir ifadeyle yazar-anlatıcı dikkatiyle okuyucuya sunulmuştur.

    Eserleri:

    1. Roman: Sağırdere, Körduman, Rahmet Yolları Kesti, Köyün Kamburu, Yedi Çınar Yaylası, Kurt Kanunu, Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Yol Ayrımı, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Kelleci Mehmet, Bozkırdaki Çiçek, Büyük Mal, Namusçular, Karılar Koğuşu
    2. Öykü: Göl İnsanları

    Yorgun Savaşçı: Yorgun Savaşçı bir bocalama dönemini ele alır; Mondros Mütarekesi peşinden İstanbul’un işgaliyle Anadolu’da başsız, lidersiz Milli Kuvvetlerin birleşip Kurtuluş Savaşı’nı başlatmalarına kadar ki zamanı kapsar. 1908 Meşrutiyeti ile Mütareke Devri (1918-1922) arasındaki olaylardan. Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarının türlü bozgunlarından acılı, yorgun savaşçıların toparlanıp örgütlenmesinin tarihi gözüyle bakabileceğimiz romanının olayları İttihatçılardan “Cehennem Yüzbaşı Cemil” ekseninde toplanır. İşgal altınındaki İstanbul’da Yüzbaşı Cemil’in teyzekızı Neriman’la aşkına evlenmesine paralel başlayan hareketli olaylar bunalımından kurtulmak isteyen yorgun savaşçıların Anadolu’ ya geçmeleriyle gelişir; Ankara Hükümeti’ne, Mustafa Kemal saflarına katılmalarıyla güçlenir, bilinçlenir ve Kurtuluş Savaşı’nı kesinlikle müjdeleyen milli bir güven duygusu içinde sona erer.

    Devlet Ana: Kemal Tahir bu romanı (1967) Güttüğü tezi ilk sayfada Nazım Paşa’nın “Be biz Osmanlılarız bizde çok insan bulunur.” mısralarıyla özetleyen roman, adını kahramanlarından Devlet Hatun’un adından alıyor ve Ertuğrul, Osman, Orhan Beylerin yıkılmış, çökmekte Anadolu Selçuklu Devleti’nin Bitinya ucunda dumanlı devletinin temellerini nasıl attıklarını destanlaştırıyor. Devlet Hatun, Rum Bacıları’nın başına geçtikten sonra Bacı Bey olmuş, Osmanlıların Derin Geçit’i aşmalarında olanca gücünü kullanmıştı. Kancık Vuruş, Uyandırılan Işık, Dost Çelmesi, Derin Geçit diye dört bölüme ayrılmış romanda Osmanoğullarının çimleniş, filizleniş yılları; Konya’da Selçuklu çözülüşleriyle Bizans sınır kaynaşmaları; savaşçı dervişler, hilebaz keşişler, Senjan şövalyelerinden Notüs Gladyüs, Orhan Gazi’nin eşi olunca Nilüfer Hatun adını alan tekfür kızı Lotüs, Şeyh Edebali, Yunus Emre… gibi kişileriyle maceranın, aşkın, inancın, tarih-masal potasında eritilmesiyle yazıya dökülür. 

    Kemal Bilbaşar (1910-1983)

    1910 yılında Çanakkale’de doğan Bilbaşar, orta öğretimini 1929 yılında Edirne Öğretmen Okulu’nda tamamlamış, iki yıl ilkokul öğretmenliği yapmıştır. Yüksek öğretimini Gazi Eğitim Enstitüsü Tarih-Coğrafya Bölümünde tamamlamış, 1935 yılında mezun olmuştur. Nazilli ve İzmir Karataş Ortaokullarında öğretmenlik yapan Bilbaşar 1961 yılında emekliye ayrılmış, bir süre siyasetle uğraştıktan sonra 1966’da İstanbul’a yerleşmiş, kendini tümüyle yazmaya vermiştir. Yazar 21 Ocak 1983’te ölmüştür.

    Edebi Kişiliği:

    1. İlk öykülerini İzmir’de Cahit Tanyol ve İlhan İleri ile birlikte çıkardıkları Aramak dergisinde yayımlamıştır
    2. Sanatının ilk dönemi öykülerle doludur. Halkevlerinin açtığı bir yarışmada da ilk ödülünü kazanan sanatçı 1961’den sonra roman türüne ağırlık vermiştir.
    3. Yazar yapıtlarını kasaba ve köylerde yaşayan, çok çalışan ama az mutlu olan insanların hayatını anlatmak için yazdığını söyler.
    4. Eserlerinde fikir olarak toplumcu, gerçekçi görüşe bağlı kalmıştır.
    5. Kemal Bilbaşar eserlerinde halk masallarına ve deyişlerine çokça yer vermiştir.
    6. Onun kurmaca metinler vasıtasıyla topluma bir şeyler öğretmeyi sanatının temel amacı saymıştır.
    7. Çağa ayak uyduramayan köylülerin sorunlarını işlerken özellikle Doğu Anadolu’daki feodal toplum yapısına ışık tutan eserler kaleme almıştır.
    8. Kemal Bilbaşar ayrıca 18’inci Yüzyıl sonlarında Osmanlılarla birlikte Ruslara karşı mücadele eden Abhaz ve Adige Çerkezlerinin sert yaşam koşullarını da onların geleneksel renklerini ortaya çıkararak anlatmıştır.

    Kısaca özetleyecek olursak;

    1. Anadolu kasabalarının ruhunu yansıtan öyküleri ve destansı romanlarıyla tanınır. Konularını Anadolu halkının inanç, gelenek, töre ve adetlerinden alır. Kendisini halk yazarı kabul eder ve ezilenleri, düzenin- sistemin halkı koruması gerektiğini belirtir.
    2. Yapıtlarındaki olaylar daha çok Batı Anadolu’daki kasabalarda geçer, İzmir, Bartın ve çevresini ele almıştır.
    3. Refik Halit’in başlattığı memleket hikâyeciliğini devam ettirmiştir. Bunu hicivci ve sert bir gerçekçilik anlayışıyla devam ettirmiştir. İyi bir gözlemcidir.
    4. Folklordan yararlanarak masalsı bir dil kullanmıştır. Şive taklitlerine yer vermiştir. Doğa ve kişi betimlemelerinde herhangi bir özgünlük yoktur.
    5. “Cemo” ve “Memo”da Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanmış bir aşk öyküsünü ağa-köylü-memur ilişkileri çerçevesinde ele almıştır.

    Eserleri:

    1. Roman: Denizin Çağırışı, Ay Tutulduğu Gece, Cemo, Memo, Yeşil Gölge, Yonca Kız, Başka Olur Ağaların Düğünü, Kölelik Dönemeci, Zühre Ninem
    2. Öykü: Cevizli Bahçe, Pembe Kurt, Pazarlık, Irgatların Öfkesi, Anadolu’dan Hikâyeler

    Cemo: Romandaki ana olay, Doğu’da 1925’lerde çıkan Şeyh Sait isyanı sırasında başlar. Başlangıçta Değirmenci Cano’nun, Kevi’yi dağa kaçırışı, Cemo’nun doğuşu anlatılır. Sonra Cano’nun karısını ve kızı Cemo’yu bir konağa bırakarak isyanı bastırmaya katılması, karısının ölümü üzerine de kızına sahip çıkarak onu bir erkek gibi yetiştirmesi ve Çancı Memo’nun layık görüp onunla evlendirmesi ve Cemo’nun sonraki serüvenleri öykülenir. 

    Rıfat Ilgaz (1911-1993)

    1911’de Kastamonu Cide’de doğmuştur. İlkokula Cide’de başlamış ve Terme’de bitirmiştir. Orta öğrenimine Kastamonu’da başlayan sanatçı, liseden ayrılıp yatılı olan Muallim Mektebine girmiş ve 1930’da mezun olmuştur. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü de bitirmiş olan Rıfat İlgaz, yurdun birçok yerinde öğretmenlik yapmıştır. 1940’ta Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girmiştir. Ocak 1944’te yayınlanan “Sınıf” adlı şiir kitabı toplatılmış ve yazar bir süre cezaevinde kalmıştır. Serbest bırakıldıktan sonra bir yıl öğretmenlik yapmıştır. 1950’li yıllarda gazeteciliğe başlamıştır. “Yürüyüş” dergisinin sorumlu yönetmenliğini üstlenen sanatçı, Aziz Nesin’le “Markopaşa” dergisini çıkarmış ve yazı işleri müdürlüğü yapmıştır. Mizah dergileri çıkartmış ve mizah dergilerinde yazılar yazmış olan Rıfat İlgaz yazılarından dolayı tekrar ceza almış ve yıllarca hapis yatmıştır. Hababam Sınıfı serisi ile tüm Türkiye onu tanımıştır. 1970’te Basın Şeref Kartı almış ve 1974’te emekli olmuştur. Hayatının sonuna doğru bir süre daha gözaltına alınan sanatçı 7 Temmuz 1993’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir.

    Edebi Kişiliği:

    1. 1960’lardan sonra özellikle yazdığı mizahi romanlar ve oyunlarıyla tanınan önem!i bir sanatçıdır.
    2. Şiire tutkulu olan bir sanatçı olmasına rağmen, “öykü-oyun-roman” denilebilecek, güldürme öğelerini de içine alan karma bir tütün yazarı olarak tanınmış ve okunmuştur.
    3. Yazdığı toplumcu şiirlerle isim yaptıktan sonra mizah yazarlığına geçen Rıfat İlgaz, 1940’a kadar romantik, 1940 sonrası yazdıklarında ise toplumsal gerçekçi bir özellik göstermiş ve bu kuşağın en tanınmış sanatçılarından olmuştur.
    4. “Her şey açık açık söylenmelidir.” düşüncesi Rıfat İlgaz’ın şiir anlayışının temelidir.
    5. Eserlerinde olaylara, gerçeklere büyük önem veren sanatçı siyasal ve ideolojik sorunları anlatmaktan çekinmemiş ve yazdığı eserlerini yalın bir dille, yapmacıksız bir üslupla anlatmıştır.
    6. Mizah-öykü-roman gibi üç türü karıştırarak yazdığı gülmece eserleri yanında; şiirler, romanlar, anılar, çocuk kitapları kaleme alan sanatçının en tanınmış eseri Hababam Sınıfı serisidir.

    Kısaca özetleyecek olursak;

    1. 1940-1950 yıllarında toplumcu şiirin önde gelen temsilcilerinden olmuştur.
    2. Yoksul insanların yaşamını sorunlarıyla ele almıştır.
    3. Toplumcu gerçekçiliği köy ve kent sorunsalında birleştirir.
    4. Hem edebiyat yaşamında hem de kişisel yaşamda toplumcu bir tutum izlemiştir.
    5. Özellikle “Hababam Sınıfı” romanıyla tanınmıştır.
    6. Yapıtlarında yoksulların yaşamını, mizahi öğelerle yansıtmıştır.
    7. Türk edebiyatının gülmece (mizah) ustalarındandır.
    8. Son dönemlerinde anı ve çocuk edebiyatı alanlarına ağırlık vermiştir.

    Eserleri:

    1. Roman: Hababam Sınıfı, Bizim Koğuş, Karartma Geceleri, Sarı Yazma, Karadeniz Kıyıcığında, Meşrutiyet Kıraathanesi, Yıldız Karayel, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde
    2. Öykü: Don Kişot İstanbul’da, Kesmeli Bunları, Radarın Anahtarı, Saksağanın Kuyruğu, Nerde O Eski Ustalar
    3. Tiyatro: Hababam Sınıfı, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Hababam Sınıfı Uyuyor, Rüşvetin Alamancası
    4. Şiir: Üsküdar’da Sabah Oldu, Karakılçık, Yarenlik, Sınıf, Yaşadıkça, Soluk Soluğa, Güvercinim Uyur mu, Kulağımız Kirişte, Ocak Katırı Alagöz
    5. Anı: Yokuş Yukarı, Kırk Yıl Önce, Kırk Yıl Sonra, Biz de Yaşadık

     Mahmut Makal (1930-…)

    1930’da Aksaray’ın Demirci köyünde dünyaya geldi. 1947’de Konya Ereğlisi’ndeki İvriz Köy Enstitüsü’nü bitirdi. 6 yıl kadar köy öğretmenliği yaptı. 1955’te Gazi Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu. 1971-1972’de “Bizim Köy Yayınları”nı çalıştırdı. 1972’de Venedik Üniversitesi’ne Türk dili ve edebiyatı derslerdi verdi. 1945’te “Türk’e Doğru” ve 1946’da “Köy Enstitüsü” dergilerinde yayınlanan şiirleriyle yazmaya başladı. Daha sonra Varlık dergisinde yer alan “köy notları” ile dikkat çekti. 1947-1949 arasında öğretmenlik yaptığı köylerdeki gözlemlerini gerçekçi ve yalın bir dille anlattığı “Bizim Köy” adlı kitap 1950’de yayınlanınca büyük yankı uyandırdı. Köy edebiyatı akımının çıkış noktası oldu ve yabancı dillere çevrildi. Sanatçı halen yaşamını sürdürmektedir.

    Edebi Kişiliği:

    1. Köy Enstitüsü’nden yetişen ilk yazarlardandır.
    2. Daha çok röportaj özelliği gösteren ilk eseri “Bizim Köy” ile köy yazıları çığırını başlatmıştır. Bu eseri doğduğu köyde öğretmenlik yaptığı Nurgöz köyü ile ilgili gözlemlerinden oluşur.
    3. Köy Enstitülü yazarlara öncülük etmiştir, Türk romancılarına yeni kaynak göstermiştir.
    4. Yazarın yine köy konulu roman ve öyküleri vardır.
    5. Kitapları ve düşünceleri yüzünden mahkemelerde yargılandı ve bir müddet cezaevinde yatmıştır.
    6. Eserlerinden bazıları Almanca, Rusca, Fransızca, İngilizce, Macarca, İtalyanca, Bulgarca, Lehçe, Romence ve İbranice gibi çeşitli dillere çevrildi.
    7. Makal 1967’de Unesco tarafından dünya gençliğine örnek insan olarak seçildi.

    Eserleri:

    1. Notlar (hikâyemsi izlenimler): Bizim Köy, Köyümden, Hayal ve Gerçek, Memleketin Sahipleri

    Bizim Köy: Mahmut Makal’ın köy notları (1950). İvriz Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra, köy öğretmenliği sırasında Varlık dergisine gönderdiği mektup ve notlarını sonradan Bizim Köy kitabında toplayan Mahmut Makal, doğum yeri olan Aksaray’ın Demirci köyünden gündelik yaşantı, izlenim ve anılarıyla edebiyatımızda köy yazıları çığırını açmış geniş bir ilgi uyandırmıştır. 

    Fakir Baykurt (1929-1999)

    1929’da Burdur’un Yeşilova ilçesi Akçaköy’de doğan sanatçı, Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirmiştir. Beş yıl köy öğretmenliği yaptıktan sonra 1955’te Ankara Gazi “Eğitim Enstitüsü’nden mezun olmuştur. Çeşitli il ve ilçelerde öğretmenlik yapmış, ilköğretim müfettişi olmuştur. İlk romanı “Yılanların Öcü”nün yayınlanmasından sonra Bakanlık emrine alınmıştır. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) kuruluşunda görev alan Baykurt, Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖMFED) Genel Başkanı olmuştur. Öğretmenler boykotu nedeniyle 1969’da açığa alınmış, bunun üzerine 1971’de istifa etmiştir. 12 Mart döneminde 1971’de sıkıyönetimce tutuklanmış ve askeri mahkeme önünde uzun süre yargılanıp beraat etmiştir. Serbest kaldıktan sonra Almanya’ya gitmiş ve ölümüne kadar orada kalmıştır. 10 Ekim 1999’da Almanya’da yaşamını yitirmiştir.

    Edebi Kişiliği:

    1. Birçok türde onlarca eser veren yazar özellikle hikâye ve roman türünde başarılı olmuştur.
    2. Edebiyatımızda köy sorunlarını toplumcu gerçekçi bir görüşle anlatarak 1950-1970 yılları arasında görülen köy edebiyatının en popüler yazarı olmuştur.
    3. Baykurt’un romanlarında anlattığı konular genellikle ezilen, geri bırakılmış köylülerdir. Köylüleri devrimci ve halkçı bir bakış açısı ile kaleme almıştır.
    4. Hemen hemen bütün eserlerinde ideolojiyi ön plana çıkarması, düşüncelerinin sanatının önüne geçmesi ve eserlerinde özellikle imamlar ile öğretmenlerin çatıştırılması en çok eleştirilen yönüdür.
    5. Romanlarında kullandığı dil, kahramanlarını yerel ağza göre konuşturması son derece başarılıdır.
    6. “Yılanların Öcü” romanında Burdur’a bağlı Karataş köyündeki küçük çıkarlar çevresinde çatışan insanların hayatından gözleme dayalı kesitler sunar.
    7. “Amerikan Sargısı’nda bilinçlenen köylünün kendilerini sömürenlere direnişleri; Kaplumbağalar’da bir eğitmenin gayretiyle çorak kamu arazisini ıslah eden Ankara yakınlarındaki Tozak köylülerinin topraklarını ellerinden alan yönetime olan kırgınlıklarını anlatır.
    8. Romanlarında köy yaşamını, köylünün bilincindeki ve bilinçaltındaki duygularını, çelişkilerini, tepkilerini ortaya koymuştur. Bir dönem, yapıtlarında “göç sorununu” işlemiştir. Basit ve kolay okunur betimlemeler yapmıştır.
    9. Türk köylüsünü karikatürize eden yazar, mübalağalı anlatımlara yer vermiştir. Yapıtlarında yerel dili yansıtmıştır. Ağız özelliği taşıyan sözcüklere yer vermiştir.

    Kısaca özetleyecek olursak;

    1. 1950-1970 döneminde etkili olan “köy edebiyatı hareketi”nin önde gelen temsilcisidir.
    2. Toplumcu gerçekçi bir yazardır. Gerçekleri kendine özgü bir biçimde anlatmıştır.
    3. Yazarın yayınlanan ilk ürünü “Fesleğen Kokulu” adlı şiiridir.
    4. “Tırpan”, “Kaplumbağa” gibi romanlarında imgesel öğelerden yararlanmıştır.

    Eserleri:

    1. Roman: Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği, Onuncu Köy, Amerikan Sargısı, Tırpan, Kaplumbağalar, Köy- göçüren, Keklik, Kara Ahmet Destanı, Yüksek Fırınlar, Yarım Ekmek, Koca Ren, Yayla
    2. Öykü: Duisburg Treni, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı, Anadolu Garajı, Gece Vardiyası, Barış Çöreği, Sınırdaki Ölü, Onbinlerce Kağnı, Dikenli Tel, Çilli, Cüce Muhammet
    3. Çocuk Kitapları: Saka Kuşları, Sarı Köpek, Topal Arkadaş

    Yılanların Öcü: Fakir Baykurt’un, Yılanların Öcü adlı romanı da, toplumsal eşitsizlikleri dile getiren, güçlü ile güçsüzün mücadelesini konu edinen bir köy romanı olarak dikkat çeker. Bayram, köyünün doğru sözlü, bileği kuvvetli delikanlısıdır. Yıllarca bu köyde yaşamış, ömrünü bu topraklarda çalışmaya adamıştır. Az miktardaki toprağıyla geçinmeye, ürününün mahsulünü almak için uğraşır. Fakat bir gün gelir köydeki arkadaşlarından birim olan Haceli, Bayram’ın evinin önündeki boş araziye ev yaptırmak ister. Bayram buna karşı çıkar. Köyün muhtarı bu boş arazinin satılmasına menfaati için, daha olaylar başlamadan önce karşı çıkmadığından, sürekli Haceli denilen o adama destek çıkmak zorunda kalır. İş öyle bir duruma varır ki muhtar Bayram’ı razı etmek için ayarladığı birkaç adamla dövdürtmek zorunda kalır. Buna rağmen Bayram hakkını savunur. Ve yanında her zaman ona destek çıkmış annesini bulur. Bu olaydan bir hafta sonra kaymakamın köye geleceği haberini duyan muhtar onu memnun etmek için bütün hazırlıkları yapar. Bayram’ın annesi haberi duyunca daha kaymakam gelmeden bir gün önce onun geleceği yolda, dövüldükten sonra sakat kalmış olan oğlunu da götürerek beklemeye başlar. Ve onu gördüğünde olup biten her şeyi anlatır. Kaymakam köye geldiğinde, köy muhtarı başta olmak üzere herkesi tersler. Bayram’ın evinin önüne ev yapılmaması için bir belge çıkartarak Bayram’a verir. Fakat bu olayların şokunu üstümden atlatamayan Bayram’ın annesi delirir.

    Kaplumbağalar: Eser, Fakir Baykurt’un diğer romanları gibi Türk köylüsünün çektiği sıkıntıları ve imkânsızlıkları anlatır. Köylünün, parmaklarıyla kazıyarak ürettiklerini, bürokrasi karşısındaki çaresizliği yüzünden nasıl kaybettiği çarpıcı şekilde anlatılmıştır. Olaylar Anadolu’daki bir Alevi köyünde geçer. Sünni köyleri arasında kalan bu yerde köylüler, şarap üretebilmek için öğretmen Rıza’nın önderliğinde bir bağ oluştururlar. Köylünün “Purluk” dediği bu bağa sıcaktan bunalan kaplumbağalar da gelir. Kır Abbas, hiçbir ücret almadan buranın bakımını üstlenir. Köy artık yeşil bir görünüme kavuşmuştur. Bir gün devlet görevlileri, mal sayımı için köye gelir ve bu bağın devlete ait olduğu kararına varır. Bu arazi yüzünden köylüden ev başına ağır kiralar istenir. Hiç kimseden yardım alamayan köylü, hayvanları bağa sürerek gözyaşları içinde bağın bozulmasını seyreder. Güneşten kaçacak gölgeleri kalmayan kaplumbağalar da köyü terk eder. 

    Talip Apaydın (1926-2014)

    1926’da Polatlı’da doğdu. İlkokuldan sonra köy enstitüsüne kaydoldu. Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünü bitirdi. 1979 yılından sonra emekliliğine kadar Turhal ve Amasya’da öğretmen olarak görev yaptı. İlk şiirleri ve öyküleri Köy Enstitüsü dergisinde yayımlandı. Ayrıca Fikirler, Yeditepe, Beraber, Yeni Ufuklar, Varlık, İmece ve Türk Dili dergilerinde de yazıları, şiirleri yayımlandı. Köy Edebiyatı akımının temsilcileri arasında yer aldı. Sanatçı, 28 Eylül 2014 tarihinde Ankara’da vefat etti.

    Edebî Kişiliği:

    1. Edebiyata şiirle başlayan sanatçı, yoğun bir duygusallıkla toplumcu şiirler yazdı. Daha sonra öykü ve romana yöneldi.
    2. Öykü ve romanlarında doğa betimlemeleriyle birlikte insan ilişkilerini de kendi doğallığı içinde ele aldı.
    3. Köy ve kasaba gerçeklerini anlatmıştır. Köy edebiyatı akımının temsilcilerindendir.
    4. Anadolu’nun kırsal kesimini işlemiştir. Kendi yaşadıklarından, anılarından, gözlemlerinden yararlanmıştır.
    5. Romanları, doğduğu büyüdüğü çok iyi tanıdığı Polatlı, Eskişehir, Beypazarı yörelerinde ve çevre köylerde geçer.
    6. Romanlarında yoksul köylünün su, toprak, eğitim, parasızlık, ortakçılık gibi köyden kasabaya, kente göçü; iki romanında da Kurtuluş Savaşı’nı işlemiştir.
    7. “Sarı Traktör”de tarımda makineleşme ile gelen sorunları ve değişimi; “Yarbükü”nde su sorunu; “Emmioğlu”nda ve “Kente İndi İdris’te makineleşme sonucu işsiz kalan köylülerin kente göçmesini ve kentte yaşadığı gurbet duygusunu; “Yoz Duvar’da hayvancılıkla ilgili sorunları; “Tütün Yorgunu’nda tütün ekicilerin hayatını anlatır. “Otlakçılar”da öğretmenlerin köyde yaptığı olumlu çalışmalar anlatılır.
    8. “Vatan Dediler” ve “Toz Duman İçinde” romanlarında ise Kurtuluş Savaşı yıllarında ki köy hayatından kesitler sunar.

    Eserleri:

    1. Şiir: Susuzluk
    2. Öykü: Ateş Düşünce, Öte Yakadaki Cennet, Duvar Yazıları, Hendekbaşı, Hem Uzak Hem Yakın
    3. Roman: Sarı Traktör, Yarbükü, Emmioğlu, Ortakçılar, Ferhat ile Şirin, Toprağa Basınca, Define, Toz Duman İçinde, Tütün Yorgunu, Vatan Dediler, Köylüler, Yoz Duvar, Kente İndi İdris, O Güzel İnsanlar
    4. Anı: Karanlığın Kuvveti, Akan Sulara Karşı, Köy Enstitüleri Yılları

    Sarı Traktör: Özeler köyünün halkı tarımla geçinir. Tarımı ilkel araçlarla, zor koşullarda yaparlar. Ellerinde bir çift öküzün sürdüğü düven ve atların çektiği arabadan başka bir şey yoktur. Köye ilk traktörün girmesiyle tarım işlerinin daha hızlı ve daha az çaba harcayarak yapılabileceğini görürler. Ama traktör almak kolay değildir ki… Köyün zengin ailelerinden biri olan İzzet Ağa’nın oğlu Arifin de tıpkı köylüler gibi traktör sevdası vardır. Ama babası buna razı olmaz. Arif, İzzet Ağa hastalanınca traktörü alır. Traktörü köye getiren sürücüden kullanmasını da öğrenir. Köylülerin hayran bakışları arasında traktörünü kullanmaya başlar. 

    Samim Kocagöz (1916-1993)

    1916’da Aydın’ın Söke ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. İzmir Ticaret Okulu’nda edebiyat, Devlet Konservatuvarı’nda sanat tarihi dersleri verdi. Sanatçı, 1993 yılında hayata gözlerini yumdu.

    Edebî Kişiliği

    1. İlk romanı “İkinci Dünya” 1938’de yayımlandı. Servet-i Fünun Uyanış, Ses, Hep, Bu Topraktan, Vatan, Fikirler, Yenilikler, Yeditepe gibi dergilerde yayımlanan öyküleriyle ünlendi.
    2. “Sam Amca” öyküsüyle Dünya Hikâye Yarışması’nda birincilik kazandı. “Sam Amca”yı oluşturan öykülerde değişen üretim koşullarının ortaya çıkardığı sıkıntıları ele almıştır. Bu öykülere göre on çift öküzün on günde yapamayacağı işi bir günde yapan John Deereler, Massey-Harrisler, Oliverler toprağa hâkim olmakta, bir kısım insanların ekmeğini elinden almaktadır. Bu üretim araçlarına sahip olan zenginler işçileri sömürmekte, birbirine kırdırmaktadır.
    3. Diğer öykülerinde de köy ve kasaba insanlarının sorunlarını, günlük yaşamlarını ve duygularını güçlü gözlemlerine dayanarak, yalın bir dil ve gerçekçi tutumla yansıtmıştır. Samim Kocagöz’ün romanlarında köy, kasaba ve büyük şehir insanlarıyla karşılaşırız.
    4. “Bir Şehrin İki Kapısı”nda kasabanın ileri gelenleri ile gençler arasındaki ilişkileri ele almıştır.
    5. “Yılan Hikayesinde Söke yöresindeki Balat Gölü’nde dalyan kurma tekeline sahip olan ağalarla topraksız köylülerin gizli-açık çatışmalarını dile getirir.
    6. “Onbinlerin Dönüşü”nde farklı dünya görüşlerine sahip üniversiteli gençlerin II. Dünya Savaşı yıllarındaki çatışmalarını ele alır.
    7. “Kalpaklılar”, “Doludizgin” romanlarında belgelere, yaşamış kişilere dayanarak Kurtuluş Savaşı yıllarını işler.
    8. “Bir Karış Toprak”ta Söke dolaylarındaki Subaşı köylülerinin doğa olayları -Menderes’in taşması- karşısında umarsız mücadelelerini sergilemiştir.
    9. Kişilerini, dönem ve çevre özelliklerinden soyutlamadan zaman ve çevre betimlemeleriyle birlikte vermiştir.
    10. Öykülerinde olduğu gibi romanlarında da yalın ve akıcı bir dil kullanmıştır. Romanlarında küçük ayrıntılar bile sağlam bir zincirin halkaları gibi örgülenmiştir. Olayların açıklamasını genellikle kişileri konuşturarak vermeye çalışmıştır. Bu özellikleri onu toplumcu gerçekçi romanın en önemli kişilerinden biri hâline getirmiştir.
    11. O, romanlarında toplumun bütün tabakalarından gelen tipleri yaşatmaya çalıştı. Yalnız ele aldığı kişiler çoğunlukla kişilik aşamasına ulaşamadı. Bunlar genellikle görevlerini yapmak için sahneye çıkmış gibidir. Bu kişilerin iç dünyalarını da yeterince yansıtamadı. Bu durum, kişilerin olay-durum-davranış süreci içindeki inandırıcılıklarına gölge düşürmüştür.

    Kısaca özetleyecek olursak;

    1. Köy romanının önemli isimlerindendir. Köy ve kasaba insanlarının sorunlarını, günlük yaşamlarını ve duygularını anlatır. Güçlü gözlemleri vardır. Yalın bir dili ve gerçekçi bir tutumu vardır.
    2. Dünya Hikâyecilik Yarışmasında “Sam Amca” adlı öyküyle birincilik ödülünü kazanmıştır.
    3. Konularını doğup büyüdüğü yörenin toprak meselelerinden, sınıf çatışmalarından, siyasi çekişmelerinden almıştır.
    4. “İkinci Dünya”, “Yılan Hikâyesi”, “Bir Çift Öküz” romanlarında doğup büyüdüğü Batı Anadolu’da Menderes Nehri çevresindeki köy ve kasabalarda yaşayan köylülerin sorunlarını köylü-ağa, köylü idare çatışması içinde ele almıştır.
    5. “Kalpaklılar” ve “Doludizgin” romanlarında Kurtuluş Savaşı’nı ele almıştır. Batı cephesini anlatmıştır. Kişileri çok canlı tasvir etmiştir.
    6. “Onbinlerin Dönüşü” romanında konusunu İstanbul Üniversitesi çevresinde gelişen olaylardan ve fikir çatışmalarından alır.

    Eserleri:

    1. Roman: Kalpaklılar, İkinci Dünya, Bir Şehrin İki Kapısı, Yılan Hikâyesi, On binlerin Dönüşü,’Doludizgin, Bir Karış Toprak, Bir Çift Öküz, İzmir’in İçinde, Tartışma, Eski Toprak
    2. Öykü: Sam Amca, Telli Kavak, Sığınak, Cihan Şoförü, Ahmet’in Kuzuları, Yolun Üstündeki Kaya, Yağmurdaki Kız, Alandaki Delikanlı
    3. Deneme: Roman ve Yazarlık Onuru

    Kalpaklılar: Kurtuluş Savaşı’nın, İzmir’in işgalinden başlanarak destansı bir dille anlatıldığı belgesel bir



    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.