Toplumlar neden bir anayasaya ihtiyaç duyar
toplumlar neden bir anayasaya ihtiyaç duyarlar
Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
İşte Cevaplar
Cevap : Toplumlar neden bir anayasaya ihtiyaç duyar
Anayasa bireyler için neden önemlidir?
Hukuk kuralları toplumsal ilişkileri düzenler; bireyler hukuk kurallarının sağladığı kesinlik sayesinde, toplumsal ilişkilere rahatça girer, plan yapar ve belli sonuçları öngörebilir. Hukuk kuralları toplumsal yaşamı düzenlemekle kalmaz bireyler için bir takım güvenceler de getirir. Bu bağlamda, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan Anayasa; bireyleri diğer bireylere ve bireyleri devlete karşı koruyan hukuki bir kalkan işlevi görür. Yaşama hakkından, düşünce özgürlüğüne; mülkiyet hakkından, çalışma özgürlüğüne insan onuruna yaraşır bir yaşamın teminatı Anayasa’dır.
Anayasa devlet için neden önemlidir?
Anayasa sadece bireyler için değil devlet için de önemlidir. Devletin temel yapısını kuran belge Anayasa’dır. Devletin üç temel organının, yani yasama, yürütme ve yargının kuruluş ve işleyişine ilişkin esaslar Anayasa’da yer alır. Bu organların birbirleriyle olan ilişkileri de Anayasa’ya göre düzenlenir. Bütün bunların ötesinde, devletin kendisine yüklenen görevleri yerine getirmesi için kullanması gereken yetkilerin kaynağı da Anayasa’dır. 1982 Anayasası’nın 6. maddesinde yer alan şu düzenleme Anayasa’nın bu niteliğini açıkça ifade eder: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
İnsanoğlu topluluklar oluşturmaya başladığı dönemlerden günümüze kadar, nasıl yönetileceği ile ilgili pek çok tecrübeler elde etmiştir. Fakat yeni tecrübelerle ilgili arayışlar da devam etmektedir. İnsanoğlunun en büyük problemlerinden biri, nasıl bir yönetim sistemi oluşturulursa, o toplumu oluşturan bireyler birbirlerinin haklarına riayet ederek insanca ve kardeşçe bir arada yaşayabilir, sorusunun cevabını aramaktır. Yönetim kavramı, topluluğun belirlenen hedefler doğrultusunda sevk ve idare edilmesi olarak tanımlanabilir. Bu idare bir takım kurallar ve düzenlemeler vasıtasıyla gerçekleştirilir. Yönetim ilkelerini koyan toplumsal mutabakat metni denebilecek, anayasa olarak tanımlayacağımız bu kurallar söz konusu toplumu oluşturan bireylerin nasıl yaşayacağını, hangi hak ve özgürlüklere sahip olacağını, sosyal ve ekonomik eylemlerini kısaca tüm hayat alanlarını belirler. Bu nedenle anayasa metinleri çok önemlidir. Dolayısıyla ortaya çıkan olumlu ve olumsuz toplumsal gelişmeler yada zorluklar ve sıkıntıların temel kaynağı uygulanan hukuk kurallarıdır denilebilir. Doğru yönetim ilkeleri ve hukuk kuralları toplumun önünü açarken tersi durumda arzu edilen sonuçlara ulaşılamaz. Tarihten günümüze uygulama sahası bulan yönetim anlayışlarına baktığımızda; bir kişinin, bir grubun yada bir partinin iktidar gücünü kullandığı yönetim anlayışlarının yanın da halkın egemenliğine dayanan temsili demokrasi anlayışını temel alan cumhuriyet yönetimleri de söz konusudur.
Bir kişinin kayıtsız şartsız egemenliğine dayanan, halkın yönetime katılmadığı ve bir meclisin olmadığı yönetim anlayışı mutlakıyet, monarşi olarak tanımlanır. Monarşinin, mutlak yetkilerinin bir kısmını halkın seçtiği meclise devretmesi meşrutiyet yönetim tarzını oluşturur. Oligarşi ise, ülkeyi asker, zengin, aydın vs. bir grubun yönetmesi demektir. Komünizm, sınıfsız bir toplum yaratma amacıyla tüm malların ortak mülkiyetini savunan bir sistem, tek parti ve katı bir devletçilik , halk adına denetimi ve icraatı tek partinin üstlendiği bir sistem iken faşizm ve nazizim gibi tek parti ve diktatörlük anlayışının egemen olması yanın da, iktidar yetkisinin tek bir elde toplandığı, yetkinin devlet başkanında olduğu totaliter rejim gibi yönetim anlayışları da söz konusudur. Cumhuriyet yönetimi ise egemenliğin halka ait olduğu devlet biçimidir. Yönetim biçimi bazı hallerde demokrasi olmayabilir. Demokratik Cumhuriyet anlayışında halk temsili demokrasi yoluyla egemenlik hakkını seçtiği temsilciler eliyle kullanır. İktidar belli bir süre için seçimle işbaşına gelen temsilcilerden oluşur. Yönetme, egemenlik hakkı halka aittir.
Ülkemizde halkın egemenliğine dayanan temsili demokrasi anlayışını temel alan cumhuriyet yönetimi söz konusudur. Halkın oylarıyla oluşturulan meclis yasama görevini üstlenirken, içinden çıkan hükümet ile halkın seçtiği cumhurbaşkanı yürütmeyi üstlenir. Yürütmedeki çift başlılıktan dolayı parlamenter sistem olarak adlandırılır.2007 yılından önce cumhurbaşkanını meclis seçerken yapılan bir referandumla cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönünde anayasa değişikliği yapılmıştır. Kabul edilen değişikliklerden diğerleri ise, cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıldan beş yıla indirilmesi ve bir kişinin en fazla iki defa bu göreve seçilebilmesidir. Türkiye´nin 12. Cumhurbaşkanını belirlemek için 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan seçim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde cumhurbaşkanının doğrudan halk oyuyla seçildiği ilk seçimdir.2014 Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimi, Recep Tayyip Erdoğan´ın, 10 Ağustos 2014 tarihinde düzenlenen ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonlanmıştır.
Devlet örgütünün işleyişi anayasa tarafından belirlenir. Dolayısıyla, mevcut parlamenter sistemde değişiklik yapılarak yürütmedeki iki başlılığın ortadan kaldırılarak yürütmenin tek erkin elinde olması ve seçilmiş cumhurbaşkanı makamı konusunda anayasa da bir takım değişiklikler yapılması tartışılmaktadır.
Anayasa nedir, Anayasanın üstünlüğü ne anlama gelir?
Anayasa bir hukuk sistemi içindeki en “üstün” yasadır.
1982 Anayasası’nın 11. maddesine göre: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. / Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” Buna göre, “anayasanın üstünlüğü”, en başta yasaların Anayasa’ya aykırı olmaması gerektiğini ifade eder. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Anayasa’ya uygun yasalar yapmak zorundadır. Dünyada bir çok anayasal sistemde, yasaların Anayasa’ya uygun olup olmadığı yargı organı tarafından denetlenir. Bizim anayasal sistemimizde bu görev Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir. Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya aykırı yasaları iptal ederek “anayasanın üstünlüğü” ilkesinin hayata geçirir.
Yasama organı gibi, yürütme organı da Anayasa ile bağlıdır. İdari yargı, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetlerken aynı zamanda idarenin Anayasa’ya uygun hareket etmesini sağlar.
Yargı organı açısından da hukuk sistemindeki en üstün yasa Anayasa’dır. Yargıçlar, önlerine gelen davalarda yasaları uygularken, uyuşmazlıkları çözerken veya “Türk Milleti” adına cezalandırma yetkisini kullanırken hep Anayasa’nın çizdiği çerçeve içinde hareket eder.
Devlet organları dışında tün özel ve tüzel kişiler de “anayasanın üstünlüğü” ilkesine saygı göstermek zorundadır.
Bütün bunların ötesinde Anayasa’nın üstünlüğü, Anayasa’nın yasalardan daha zor değiştirileceği anlamına da gelir. Örneğin, anayasaların bazı maddelerinin değiştirilmesi yasaklanabilir, Anayasa’da değişiklik yapılması için yasama organında yasaları değiştirmek için aranan çoğunluktan daha fazla bir çoğunluk aranabilir veya anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesi için halkoylamasına sunulması şartı konabilir. Bütün bu yöntemler değiştirilme açısından da anayasaların hukuk sistemindeki diğer kurallardan üstün olmasını sağlar.
Anayasaların içinde neler yer alır?
Anayasaların çoğunda bir başlangıç bölümü bulunur. Başlangıç, anayasanın felsefesini, yapıldığı dönemin siyasal ve toplumsal koşullarını, yapılış nedenlerini, dayandığı temel ilke ve değerleri ortaya koyan metindir. Başlangıç bölümü edebi bir dille kaleme alınır. Bu nedenle de genellikle hukuki açıdan kendi başına bir değer taşımaz. Başlangıç bölümüne yer veren yaşayan en eski anayasa 1787 tarihli ABD Anayasasıdır. Çağdaş anayasalarda başlangıç bölümünün ardından genel esaslar bölümü gelir. Genel esaslar bölümünde devletin temel nitelikleri açıklanır. Devlet modeli (üniter, federal ya da bölgeli), din-devlet ilişkileri ve bireylerin devlet karşısındaki konumuna ilişkin ilkeler bu bölümde yer verilir.
İnsan hakları da anayasaların bir parçasıdır. Çağdaş anayasaların bir çoğunda temel hak ve özgürlükler listesi geniş bir yer tutmaktadır. Anayasalarda yer alan özgürlüklerin bir kısmı, konut dokunulmazlığı, ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, kişi güvenliği gibi devletin karışamayacağı, dokunamayacağı, kişiyi devlete ve topluma karşı koruyan haklardır. Seçme, seçilme, siyasi parti kurma, siyasi partiye üye olma gibi kişinin devlet yönetimine katılmasını sağlayan siyasi nitelikli “katılma hakları” da anayasalarda düzenlenir. Kişi hakları ve siyasi haklar tarihsel olarak ilk ortaya çıkan haklar oldukları için “Birinci kuşak haklar” olarak da bilinir. Çalışma, sağlık, sosyal güvenlik hakkı gibi ekonomik nitelikli haklar da bireye devletten bir hizmet ya da edim isteme olanağı tanır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan anayasaların çoğunda yer alan bu haklar “İkinci kuşak haklar” olarak da tanımlanır. Bütün bunlara ek olarak bazı anayasalarda çevre, barış, gelişme hakkı gibi son yıllarda güncel hale gelen “Üçüncü kuşak haklar”a da rastlanmaktadır. Günümüz anayasaları, yukarıda belirtilen hak ve özgürlükleri sıralamanın ötesinde, bu hakların bireyler tarafından kullanımını sağlayacak güvenceleri de içinde barındırır.
Anayasa, devlet organlarının yapısı, işleyişi ve birbirleriyle olan ilişkileri de düzenler. Yasama, yürütme ve yargı organının kuruluşu, işleyişi, yetki ve görevleri ve bunların birbirleriyle olan ilişkileri anayasalarda yer alır. Yasama ve yürütme organlarının yapısı, yetkileri ve bu iki organ arasındaki ilişkinin anayasada düzenleniş biçimi aynı zamanda devletin hükümet sistemini (başkanlık, yarı başkanlık ya da parlamenter) de ortaya koyar. Devlet yetkilerinin merkezle yerel yönetimler, bölgeler ya da eyaletler arasında paylaşımı da anayasalarda yer alan konular arasındadır. Söz konusu yetki paylaşımı devletin üniter mi, federal mi, yoksa bölgeli bir yapıya mı sahip olduğunu göstermesi açısından önem taşır.
Son olarak anayasa metninde Anayasa’nın değiştirilme yöntemi bulunur. Günümüzde yazılı anayasaların büyük bölümünde, “anayasanın üstünlüğü” ilkesini gerçekleştirmek amacıyla, Anayasa’nın değiştirilmesi için yasalardan daha zor bir yöntem öngörülmüştür.
Anayasalar nasıl yapılır?
Anayasa yapımı en kısa biçimiyle bir toplumda temel siyasi-hukuki tercihlerin yapılması olarak tanımlanabilir. Bu tanım akla bir soru getirmektedir: Bu temel tercihleri kim yapacaktır? Anayasa bir toplumda yaşayan tüm bireyleri ilgilendirdiğine göre, bu sorunun yanıtı “herkes”, yani “halk” olmalıdır. Teorik olarak kabul edilebilir olan bu yanıt uygulamada her anayasa yapım sürecini açıklamaktan uzaktır. Burada demokratik anayasa yapımı ve demokratik olmayan anayasa yapımı arasında bir ayrım yapmak gerekir. Demokratik olmayan anayasa yapımı çeşitli biçimlerde karşımıza çıkar. Anayasalar pek çok örnekte dış veya iç güçler tarafından empoze edilebilir; yani halk iradesi göz önüne alınmaksızın kabul edilip yürürlüğe sokulabilir. Örneğin, 1814 Fransız Anayasası Kralın tebaasına bir ihsanı, bir lütfudur. 1947 Japon Anayasası ise, II. Dünya Savaşı sonrasında yenik düşen bu ülkeye büyük ölçüde ABD tarafından dikte ettirilmiştir.
Bir anayasanın demokratik yöntemlerle yapılmış sayılması için halkın iradesi doğrultusunda ortaya çıkması ve yürürlüğe girmesi gerekir. Anayasanın—sembolik de olsa—bir “sosyal sözleşme” olarak görüldüğü bu tür anayasa yapım süreçlerinde amaç; halkın katılımı ve temsilini esas alarak, mümkün olan en geniş uzlaşmayla bir anayasa ortaya çıkarmaktır. Demokratik anayasa yapım yönteminde “halk” her aşamada karşımıza çıkar. Birincisi, anayasayı yapacak olanlar mutlaka halk tarafından serbest ve adil seçimler yoluyla seçiler. İster kurucu meclis olsun, ister normal meclis olsun anayasayı yapacak olan organ halkın iradesiyle belirlenmeli ve mümkün olan en geniş biçimde toplumsal dengeleri yansıtmalıdır. İkincisi, anayasanın kaleme alınması aşamasında mutlaka sivil toplum örgütlerinin fikri alınmalıdır. Anayasayı kaleme alacak olan meclis de olsa, anayasa sivil toplumdan gelen talep, öneri ve eleştiriler doğrultusunda şekillendirilmelidir. Üçüncüsü, anayasa yapım sürecinde son sözü halk söylemeli, yani anayasanın yürürlüğe girme aşamasında “halkoylaması” yöntemine başvurulmalıdır.
Diğer Cevaplara Gözat
Anayasa bireyler için neden önemlidir?
Hukuk kuralları toplumsal ilişkileri düzenler; bireyler hukuk kurallarının sağladığı kesinlik sayesinde, toplumsal ilişkilere rahatça girer, plan yapar ve belli sonuçları öngörebilir. Hukuk kuralları toplumsal yaşamı düzenlemekle kalmaz bireyler için bir takım güvenceler de getirir. Bu bağlamda, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan Anayasa; bireyleri diğer bireylere ve bireyleri devlete karşı koruyan hukuki bir kalkan işlevi görür. Yaşama hakkından, düşünce özgürlüğüne; mülkiyet hakkından, çalışma özgürlüğüne insan onuruna yaraşır bir yaşamın teminatı Anayasa’dır.
Anayasa devlet için neden önemlidir?
Anayasa sadece bireyler için değil devlet için de önemlidir. Devletin temel yapısını kuran belge Anayasa’dır. Devletin üç temel organının, yani yasama, yürütme ve yargının kuruluş ve işleyişine ilişkin esaslar Anayasa’da yer alır. Bu organların birbirleriyle olan ilişkileri de Anayasa’ya göre düzenlenir. Bütün bunların ötesinde, devletin kendisine yüklenen görevleri yerine getirmesi için kullanması gereken yetkilerin kaynağı da Anayasa’dır. 1982 Anayasası’nın 6. maddesinde yer alan şu düzenleme Anayasa’nın bu niteliğini açıkça ifade eder: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
İnsanoğlu topluluklar oluşturmaya başladığı dönemlerden günümüze kadar, nasıl yönetileceği ile ilgili pek çok tecrübeler elde etmiştir. Fakat yeni tecrübelerle ilgili arayışlar da devam etmektedir. İnsanoğlunun en büyük problemlerinden biri, nasıl bir yönetim sistemi oluşturulursa, o toplumu oluşturan bireyler birbirlerinin haklarına riayet ederek insanca ve kardeşçe bir arada yaşayabilir, sorusunun cevabını aramaktır. Yönetim kavramı, topluluğun belirlenen hedefler doğrultusunda sevk ve idare edilmesi olarak tanımlanabilir. Bu idare bir takım kurallar ve düzenlemeler vasıtasıyla gerçekleştirilir. Yönetim ilkelerini koyan toplumsal mutabakat metni denebilecek, anayasa olarak tanımlayacağımız bu kurallar söz konusu toplumu oluşturan bireylerin nasıl yaşayacağını, hangi hak ve özgürlüklere sahip olacağını, sosyal ve ekonomik eylemlerini kısaca tüm hayat alanlarını belirler. Bu nedenle anayasa metinleri çok önemlidir. Dolayısıyla ortaya çıkan olumlu ve olumsuz toplumsal gelişmeler yada zorluklar ve sıkıntıların temel kaynağı uygulanan hukuk kurallarıdır denilebilir. Doğru yönetim ilkeleri ve hukuk kuralları toplumun önünü açarken tersi durumda arzu edilen sonuçlara ulaşılamaz. Tarihten günümüze uygulama sahası bulan yönetim anlayışlarına baktığımızda; bir kişinin, bir grubun yada bir partinin iktidar gücünü kullandığı yönetim anlayışlarının yanın da halkın egemenliğine dayanan temsili demokrasi anlayışını temel alan cumhuriyet yönetimleri de söz konusudur.
Bir kişinin kayıtsız şartsız egemenliğine dayanan, halkın yönetime katılmadığı ve bir meclisin olmadığı yönetim anlayışı mutlakıyet, monarşi olarak tanımlanır. Monarşinin, mutlak yetkilerinin bir kısmını halkın seçtiği meclise devretmesi meşrutiyet yönetim tarzını oluşturur. Oligarşi ise, ülkeyi asker, zengin, aydın vs. bir grubun yönetmesi demektir. Komünizm, sınıfsız bir toplum yaratma amacıyla tüm malların ortak mülkiyetini savunan bir sistem, tek parti ve katı bir devletçilik , halk adına denetimi ve icraatı tek partinin üstlendiği bir sistem iken faşizm ve nazizim gibi tek parti ve diktatörlük anlayışının egemen olması yanın da, iktidar yetkisinin tek bir elde toplandığı, yetkinin devlet başkanında olduğu totaliter rejim gibi yönetim anlayışları da söz konusudur. Cumhuriyet yönetimi ise egemenliğin halka ait olduğu devlet biçimidir. Yönetim biçimi bazı hallerde demokrasi olmayabilir. Demokratik Cumhuriyet anlayışında halk temsili demokrasi yoluyla egemenlik hakkını seçtiği temsilciler eliyle kullanır. İktidar belli bir süre için seçimle işbaşına gelen temsilcilerden oluşur. Yönetme, egemenlik hakkı halka aittir.
Ülkemizde halkın egemenliğine dayanan temsili demokrasi anlayışını temel alan cumhuriyet yönetimi söz konusudur. Halkın oylarıyla oluşturulan meclis yasama görevini üstlenirken, içinden çıkan hükümet ile halkın seçtiği cumhurbaşkanı yürütmeyi üstlenir. Yürütmedeki çift başlılıktan dolayı parlamenter sistem olarak adlandırılır.2007 yılından önce cumhurbaşkanını meclis seçerken yapılan bir referandumla cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönünde anayasa değişikliği yapılmıştır. Kabul edilen değişikliklerden diğerleri ise, cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıldan beş yıla indirilmesi ve bir kişinin en fazla iki defa bu göreve seçilebilmesidir. Türkiye´nin 12. Cumhurbaşkanını belirlemek için 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan seçim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde cumhurbaşkanının doğrudan halk oyuyla seçildiği ilk seçimdir.2014 Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimi, Recep Tayyip Erdoğan´ın, 10 Ağustos 2014 tarihinde düzenlenen ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonlanmıştır.
Devlet örgütünün işleyişi anayasa tarafından belirlenir. Dolayısıyla, mevcut parlamenter sistemde değişiklik yapılarak yürütmedeki iki başlılığın ortadan kaldırılarak yürütmenin tek erkin elinde olması ve seçilmiş cumhurbaşkanı makamı konusunda anayasa da bir takım değişiklikler yapılması tartışılmaktadır.
Anayasa nedir, Anayasanın üstünlüğü ne anlama gelir?
Anayasa bir hukuk sistemi içindeki en “üstün” yasadır.
1982 Anayasası’nın 11. maddesine göre: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. / Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” Buna göre, “anayasanın üstünlüğü”, en başta yasaların Anayasa’ya aykırı olmaması gerektiğini ifade eder. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Anayasa’ya uygun yasalar yapmak zorundadır. Dünyada bir çok anayasal sistemde, yasaların Anayasa’ya uygun olup olmadığı yargı organı tarafından denetlenir. Bizim anayasal sistemimizde bu görev Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir. Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya aykırı yasaları iptal ederek “anayasanın üstünlüğü” ilkesinin hayata geçirir.
Yasama organı gibi, yürütme organı da Anayasa ile bağlıdır. İdari yargı, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetlerken aynı zamanda idarenin Anayasa’ya uygun hareket etmesini sağlar.
Yargı organı açısından da hukuk sistemindeki en üstün yasa Anayasa’dır. Yargıçlar, önlerine gelen davalarda yasaları uygularken, uyuşmazlıkları çözerken veya “Türk Milleti” adına cezalandırma yetkisini kullanırken hep Anayasa’nın çizdiği çerçeve içinde hareket eder.
Devlet organları dışında tün özel ve tüzel kişiler de “anayasanın üstünlüğü” ilkesine saygı göstermek zorundadır.
Bütün bunların ötesinde Anayasa’nın üstünlüğü, Anayasa’nın yasalardan daha zor değiştirileceği anlamına da gelir. Örneğin, anayasaların bazı maddelerinin değiştirilmesi yasaklanabilir, Anayasa’da değişiklik yapılması için yasama organında yasaları değiştirmek için aranan çoğunluktan daha fazla bir çoğunluk aranabilir veya anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesi için halkoylamasına sunulması şartı konabilir. Bütün bu yöntemler değiştirilme açısından da anayasaların hukuk sistemindeki diğer kurallardan üstün olmasını sağlar.
Anayasaların içinde neler yer alır?
Anayasaların çoğunda bir başlangıç bölümü bulunur. Başlangıç, anayasanın felsefesini, yapıldığı dönemin siyasal ve toplumsal koşullarını, yapılış nedenlerini, dayandığı temel ilke ve değerleri ortaya koyan metindir. Başlangıç bölümü edebi bir dille kaleme alınır. Bu nedenle de genellikle hukuki açıdan kendi başına bir değer taşımaz. Başlangıç bölümüne yer veren yaşayan en eski anayasa 1787 tarihli ABD Anayasasıdır. Çağdaş anayasalarda başlangıç bölümünün ardından genel esaslar bölümü gelir. Genel esaslar bölümünde devletin temel nitelikleri açıklanır. Devlet modeli (üniter, federal ya da bölgeli), din-devlet ilişkileri ve bireylerin devlet karşısındaki konumuna ilişkin ilkeler bu bölümde yer verilir.
İnsan hakları da anayasaların bir parçasıdır. Çağdaş anayasaların bir çoğunda temel hak ve özgürlükler listesi geniş bir yer tutmaktadır. Anayasalarda yer alan özgürlüklerin bir kısmı, konut dokunulmazlığı, ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, kişi güvenliği gibi devletin karışamayacağı, dokunamayacağı, kişiyi devlete ve topluma karşı koruyan haklardır. Seçme, seçilme, siyasi parti kurma, siyasi partiye üye olma gibi kişinin devlet yönetimine katılmasını sağlayan siyasi nitelikli “katılma hakları” da anayasalarda düzenlenir. Kişi hakları ve siyasi haklar tarihsel olarak ilk ortaya çıkan haklar oldukları için “Birinci kuşak haklar” olarak da bilinir. Çalışma, sağlık, sosyal güvenlik hakkı gibi ekonomik nitelikli haklar da bireye devletten bir hizmet ya da edim isteme olanağı tanır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan anayasaların çoğunda yer alan bu haklar “İkinci kuşak haklar” olarak da tanımlanır. Bütün bunlara ek olarak bazı anayasalarda çevre, barış, gelişme hakkı gibi son yıllarda güncel hale gelen “Üçüncü kuşak haklar”a da rastlanmaktadır. Günümüz anayasaları, yukarıda belirtilen hak ve özgürlükleri sıralamanın ötesinde, bu hakların bireyler tarafından kullanımını sağlayacak güvenceleri de içinde barındırır.
Anayasa, devlet organlarının yapısı, işleyişi ve birbirleriyle olan ilişkileri de düzenler. Yasama, yürütme ve yargı organının kuruluşu, işleyişi, yetki ve görevleri ve bunların birbirleriyle olan ilişkileri anayasalarda yer alır. Yasama ve yürütme organlarının yapısı, yetkileri ve bu iki organ arasındaki ilişkinin anayasada düzenleniş biçimi aynı zamanda devletin hükümet sistemini (başkanlık, yarı başkanlık ya da parlamenter) de ortaya koyar. Devlet yetkilerinin merkezle yerel yönetimler, bölgeler ya da eyaletler arasında paylaşımı da anayasalarda yer alan konular arasındadır. Söz konusu yetki paylaşımı devletin üniter mi, federal mi, yoksa bölgeli bir yapıya mı sahip olduğunu göstermesi açısından önem taşır.
Son olarak anayasa metninde Anayasa’nın değiştirilme yöntemi bulunur. Günümüzde yazılı anayasaların büyük bölümünde, “anayasanın üstünlüğü” ilkesini gerçekleştirmek amacıyla, Anayasa’nın değiştirilmesi için yasalardan daha zor bir yöntem öngörülmüştür.
Anayasalar nasıl yapılır?
Anayasa yapımı en kısa biçimiyle bir toplumda temel siyasi-hukuki tercihlerin yapılması olarak tanımlanabilir. Bu tanım akla bir soru getirmektedir: Bu temel tercihleri kim yapacaktır? Anayasa bir toplumda yaşayan tüm bireyleri ilgilendirdiğine göre, bu sorunun yanıtı “herkes”, yani “halk” olmalıdır. Teorik olarak kabul edilebilir olan bu yanıt uygulamada her anayasa yapım sürecini açıklamaktan uzaktır. Burada demokratik anayasa yapımı ve demokratik olmayan anayasa yapımı arasında bir ayrım yapmak gerekir. Demokratik olmayan anayasa yapımı çeşitli biçimlerde karşımıza çıkar. Anayasalar pek çok örnekte dış veya iç güçler tarafından empoze edilebilir; yani halk iradesi göz önüne alınmaksızın kabul edilip yürürlüğe sokulabilir. Örneğin, 1814 Fransız Anayasası Kralın tebaasına bir ihsanı, bir lütfudur. 1947 Japon Anayasası ise, II. Dünya Savaşı sonrasında yenik düşen bu ülkeye büyük ölçüde ABD tarafından dikte ettirilmiştir.
Bir anayasanın demokratik yöntemlerle yapılmış sayılması için halkın iradesi doğrultusunda ortaya çıkması ve yürürlüğe girmesi gerekir. Anayasanın—sembolik de olsa—bir “sosyal sözleşme” olarak görüldüğü bu tür anayasa yapım süreçlerinde amaç; halkın katılımı ve temsilini esas alarak, mümkün olan en geniş uzlaşmayla bir anayasa ortaya çıkarmaktır. Demokratik anayasa yapım yönteminde “halk” her aşamada karşımıza çıkar. Birincisi, anayasayı yapacak olanlar mutlaka halk tarafından serbest ve adil seçimler yoluyla seçiler. İster kurucu meclis olsun, ister normal meclis olsun anayasayı yapacak olan organ halkın iradesiyle belirlenmeli ve mümkün olan en geniş biçimde toplumsal dengeleri yansıtmalıdır. İkincisi, anayasanın kaleme alınması aşamasında mutlaka sivil toplum örgütlerinin fikri alınmalıdır. Anayasayı kaleme alacak olan meclis de olsa, anayasa sivil toplumdan gelen talep, öneri ve eleştiriler doğrultusunda şekillendirilmelidir. Üçüncüsü, anayasa yapım sürecinde son sözü halk söylemeli, yani anayasanın yürürlüğe girme aşamasında “halkoylaması” yöntemine başvurulmalıdır.
Diğer Cevaplara Gözat