Cevap : Ülkemizde 1848 yılında ilk kez öğretmen yetiştiren bir okulun açılmasından
itibaren öğretmenliğin meslek olma sürecine girdiği tespit edilmiştir. Günümüzde ise
artık tüm dünyada ve ülkemizde uzmanlık gerektiren bir meslek olarak kabul
edilmektedir. Öğretmenliğin profesyonel bir meslek olma yolunda ilerlemesine rağmen
ülkemizde meslekleşme ölçütleri açısından tam anlamıyla profesyonel olmadığı
görülmektedir.
Meslekleşmenin önemli koşullarından olan toplumda herkes tarafından kabul
görmesi koşuluna göre öğretmenlik mesleği toplumca kabul görmüş, benimsenmiştir.
Sonuç olarak insanlar eğitim ihtiyacını giderecek mesleğin öğretmenlik mesleği
olduğunun bilincindedirler.
Uzmanlık bilgisi ve örgün eğitimden geçme koşuluna göre de öğretmenler
Türkiye’de uzmanlık eğitimi alarak yetişmektedir. Ancak günümüzde üniversitelerde
verilen bu eğitimin alan yeterliliği anlamında yetersiz olduğu görülmektedir.
Öğretmenliğin meslekleşme koşullarından biri de giriş denetimidir. Öğretmen
adayları önce Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) aracılığı ile
üniversitelere yerleştirilmektedir. Buralardan mezun olanlar KPSS ( Kamu Personeli
Seçme Sınavı) sonuçlarına göre mesleğe atanmaktadırlar. Bir kişinin öğretmenlik
mesleğine kabul edilmesi için öğretmen yetiştiren bir kurumdan aldığı diploma ile
KPSS den alacağı yeterli bir puan o mesleğe kabul edilmek için yeterli sayılmaktadır.
Bu sınavlarda öğretmende bulunması gereken kişisel ve mesleki niteliklerin ölçülmesi
söz konusu değildir. Mesleğe giriş denetiminde ve adayların seçiminde sadece devlet
söz sahibi olmuş, meslek örgütleri devre dışı bırakılmıştır. Profesyonel mesleklerde,
giriş denetimini meslek örgütleri ve dernekler yapmaktadır.
Öğretmenlik mesleğinde geçerli etik değerler konusunda tam bir görüş birliği
yoktur. Yetersiz ve ilkesiz üyeleri dışlamak, hizmet ideallerini korumak amacıyla
meslek örgütü tarafından desteklenen ve üyelerinin tümüyle paylaşılan, onlara emreden
şu veya bu şekilde davranmaya zorlayan, şahsi ya da kişisel eğilimlerine bir sınır çizen
değer ve normlar söz konusu değildir. Ancak her öğretmenin öğrencileri arasında ayrım
yapmaması, derslere zamanında girmesi, temiz ve güzel giyinmesi, öğrencilerle olan
ilişkilerinde belli kuralların dışına çıkmaması gibi ahlaki ölçütleri yerine getirmesi
beklenir.
Meslek olmanın diğer bir koşulu olan çalışma özgürlüğüne sahip olma koşuluna
göre öğretmenlik mesleğini incelediğimizde öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun
devlet okullarında görev yaptığını görürüz. Yaklaşık %10’luk bir kesim özel öğretim
kurumlarında görev yapmaktadır. Yasal olarak çalışma özgürlüğüne sahip olma hakları
olsa da özel okulların yaygın olmaması, çalışma şartları ve iş güvencesi konusunda
devlet okullarının avantajlı görülmesi nedeniyle devlet en büyük işveren konumundadır.
Meslek kuruluşları açısından öğretmenlerin %50 ye yakını bir sendikaya üyedir.
Ancak bugünkü öğretmen sendikalarının bir meslek örgütü rolünü yerine
getirebildiklerini söylemek oldukça güçtür. Bugüne kadar çok sayıda öğretmen
birlikleri, öğretmen dernekleri ve sendikaları kurulmuş olmakla birlikte, Türkiye’de
öğretmenlik mesleğinin gelişerek saygınlık kazanmasına ne ölçüde katkı sağladığı
tartışılmaktadır. Mevcut öğretmen sendikaları özlük haklarını koruma, geliştirme
anlamında hükümet üzerinde etkili olamamaktadır. Bunun nedeni ise öğretmen
sendikalarının da diğer memur sendikaları gibi tabi oldukları sendika yasasıdır. Bu
sendika yasasına göre öğretmenlerin toplu sözleşme ve grev hakkı yoktur. Sendikalar
sadece hükümetle toplu görüşmede bulunarak taleplerini iletme hakkına sahiptir. Diğer
yandan sendikalar hükümetlerin yanlış uygulamaları karşısında idari davalar açarak
özlük haklarını korumaya çalışmaktadırlar.
Öğretmenin rolleri genel olarak öğrenciye yönelik roller, çevreye yönelik roller,
yöneticiye yönelik roller olarak gruplandırılmaktadır. Bu roller toplumun ihtiyacına
göre farklılaşmakta, gelişmekte ya da biri diğerinden daha önemli olabilmektedir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında çevre kalkınmasına katılma, çevrede önder olma,
toplumsallaştırma rolleri daha ön planda tutulmuştur. Ya da öğrenciye yönelik
rollerinden birisi olan bilgi yayıcılık rolü, günümüz koşullarında bilgiye ulaşmada
rehberlik etme rolüne dönüşmüştür.
Günümüzde öğretmenin çevreye yönelik rollerinin önemi giderek azalmakta,
öğretmen sadece belli bilgileri aktaran teknik bir elemana dönüştürülmek istenmektedir.
Başka bir deyişle öğretmenden sistemin ihtiyacı olan tipi belli bir noktaya getirip,
sisteme sunma rolünü oynaması beklenmektedir. Resmi ve özel eğitim kurumlarında
öğretmenlerden, öğrencileri öncelikle merkezi sınavlara hazırlamaları istenmekte,
öğrencilerin sınavdaki başarıları, hem okul için hem öğretmen için prestij getirmektedir.
Özel eğitim kurumları için bu, daha fazla sayıda müşteri anlamına gelirken, resmi
okullarda ana-babaların çocuklarını vermek için yarıştığı öğretmenler yaratmaktadır.
Giderek öğretmenler de kendilerini test tekniklerini daha iyi bilen, bu konuda öğrenciyi
yönlendiren öğretmen olarak yetiştirmeye yönelmektedir. Kısaca öğretmen toplumsal
değişim dönüşümün uygulayıcısı rolünden uzaklaşmaktadır.
Ülkemizde öğretmenin statüsünün giderek düştüğü bir gerçektir. Burada en başta
toplumun ve yöneticilerin eğitime ne kadar önem verdiği, diğer alanlarla
karşılaştırıldığında (sağlık, güvenlik, hukuk vb.) toplum açısından eğitime ne kadar
ihtiyaç duyulduğu ve eğitimin ne kadar aciliyet teşkil ettiği sorgulanmalıdır. Eğitim
toplum tarafından uzun vadeli bir olgu olarak algılanmakta, toplum günlük yaşantısında
eğitimin önemini hissetmemektedir. Öğretmene duyulan ihtiyaç büyük olsa da acil
giderilmesi gereken bir konu değildir. Oysa bir doktorun hizmeti acil ve etkili olduğu
için takdir edilir, konumu yükseltilir. Aynı şekilde hukukçular adaletin sağlanmasını,
mülkiyet haklarının korunmasını, çatışmaların önlenmesini veya çözümlenmesini
sağlarlar. Yaptıkları bu görev, onların toplum gözünde itibarını artırır. Toplumun bakış
açısı böyle olduğu gibi hükümetlerin uyguladığı politikalarda bu bakış açısı ile
paralellik göstermektedir.
Öğretmenlerin statüsünü etkileyen faktörlerin cinsiyet, öğrencilerin konumu ve
yaşı, genel ücret düşüklüğü, öğretmenlerin öğrenim derecesi, okutulan konu, kıdem ve
yaş, öğretmenin toplumsal kökeni ve bağımlılık olarak belirlenmiştir. Bunlar içerisinde
en önemli faktörün genel ücret düşüklüğü olduğu saptanmıştır. Öğretmenin herhangi bir
devlet memuru olarak görülmesi hukuki olarak ta diğer devlet memurlarıyla aynı
statüde yer alması ücretlerinin de düşük olmasına neden olmaktadır. Öğretmenin aldığı
ücret diğer lisans öğrenimi gerektiren mesleklerle karşılaştırıldığında en alt seviye de
olduğu görülmektedir. Ayrıca son yıllarda öğretmenin ücretli, sözleşmeli, kadrolu,
vekil, usta öğretici gibi farklı kategorilerde çalışması da öğretmenin statüsünü düşüren
etkenlerdendir. Bu gün veliler ve öğrenciler bile okula yeni gelen bir öğretmenin hangi
kategoride yer aldığını öğrenmek istemekte, ona göre davranış sergilemekte, öğretmene
olan saygısını ona göre belirlemektedir.
Statüyü etkileyen önemli faktörlerden biride öğretmenin branşıdır (okutulan
konu). Bu gün en düşük statüde sınıf öğretmenleri yer almaktadır. Sınıf öğretmeni
toplum tarafından bir çocuk bakıcısı ya da gönüllü bir hizmetçi olarak algılanmakta
hatta insanlara acıma duygusu bile uyandırmaktadır. Sınıf öğretmenlerinin üstlendiği
sorumluluk ve roller daha fazla, çalışma koşulları daha zordur. Genel olarak belirlenen
öğretmen rollerinin tümü sınıf öğretmeninde şekillenmektedir.
Öğretmenlik mesleği genel olarak bir kadın mesleği olarak algılanmaktadır.
Toplumda kadının statüsünün düşük olması, mesleğin statüsünü de düşürmektedir.
Bu faktörlerin yanı sıra daha önce belirttiğimiz meslekleşme ölçütlerine göre
öğretmenlik mesleğinin eksik yönlerinin olması mesleğin statüsünü düşürmektedir.
Güçlü mesleki kuruluşların olmaması, giriş denetiminde mesleki kuruluşların söz sahibi
olmaması, etik değerlerin yaratılamamış olması önemli nedenlerdendir.
Tüm bunların yanı sıra öğretmenin kendi kişiliğinin de statüsünde etkili
olduğunu söyleyebiliriz. Sadece öğretmenlik mesleğinde değil, tüm mesleklerde
olumsuz kişilik özelliklerine sahip olanların toplumca değer bulmayacağı bir gerçektir.
natçı, çabuk kızan, hoşgörüden yoksun, bilgiç kibirli kendini beğenmiş bir öğretmenle
yumuşak, azimli kararlı, sabırlı, hoşgörülü gerçek bilgiye sahip, alçak gönüllü bir
öğretmenin halkla ilişkilerinde, öğretimde, öğrencileri etkileme derecesi çok farklıdır.
Olumlu kişilik özelliklerine sahip bir öğretmen toplum tarafından takdir edilir, bu
özellikleri ile bulunduğu çevrede konumunu yükseltebilir.
Öğretmenler statülerinin düşük olmasına, mesleğin toplumda saygın bir yeri
olmadığını düşünmelerine ve yaşadıkları birçok soruna rağmen, bu sorunlara karşı
direnme, meslekten doyum sağlama yolları yaratmışlardır. Öğrencilerle kurulan yakın
ilişkiler, sosyal etkinlikler, öğrencilerin başarıları, sınıf içerisinde, müfredat dışına
çıkarak oluşturdukları özerk alanlar vb. doyum sağladıkları noktalardır.