Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Türk halk edebiyatının Türk edebiyatı bütünü içerisindeki yeri ve değeri

Bu soruya açıklama yazılmamış..

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-11-30 12:27:33

    Cevap :
    Halk Edebiyatının Türk Edebiyatı İçindeki Yeri
    Halk edebiyatının Türk edebiyatı içindeki yeri, geçmişte uzun süre okutulan ve bir kısmı günümüzde de okutulmaya devam eden edebiyat kitaplarının büyük bir kısmında genellikle Türk edebiyatının devirlerine dönük bilgilerin verildiği bölümlerde veya tablolarda ele alınmıştır.

    İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ve yazılı olmak üzere iki ifade tarzında geliştiği belirtildikten sonra, İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatının “Halk Edebiyatı” ve “Divan Edebiyatı” adı verilen iki gelenekle devam ettiği belirtilmiştir.3 İslamiyet öncesi sözlü edebiyat ürünleri içerisinde yer alan ve İslamiyet sonrası Türk edebiyatında da çeşitli değişikliklerle varlığını sürdüren sav, sagu, koşuk, destan gibi türlerin kitaplarda verilen şekliyle, İslamî dönemde oluştuğu belirtilen halk edebiyatı geleneği ile olan bağı üzerinde durulmamıştır4. Bu durum, halk edebiyatı türlerinin yüzlerce yıllık gelişiminin göz ardı edilmesine ve halk edebiyatının tıpkı divan edebiyatı gibi sonradan oluşan bir edebî gelenek olarak algılanmasına sebep olmaktadır. Oysa Türk sözlü edebiyatının en eski örneklerinin aynı zamanda Türk edebiyatının genel anlamda en eski örnekleri olduğu unutulmamalıdır.

    Türk edebiyatı tarihinin dönemleri arasında sağlanamayan bu bağ, sözlü edebiyatın bütüncül olarak düşünülmesini olumsuz etkilemesinin yanı sıra, Türk toplumunun tarih içinde bulunduğu sosyal ve kültürel tabakaların anlaşılmaması gibi bir sonuca da sebep olmaktadır. Konuya vâkıf olan ve bu eksikliğin giderilmesi gerçeğini önemseyen öğretmenlerin çabaları ile eksik olan taraflar bir ölçüde tamamlanabilmektedir.

    Bu durumla ilişkili bir diğer sorun da, halk edebiyatının (sözlü edebiyat) devamlılığı ilkesinin orta öğretim öğrencilerine yeterince ve doğru bir biçimde aktarılıp aktarılmadığıdır.


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2020-11-30 12:32:04

    Cevap :
    Bilindiği gibi, Türk Edebiyatı araştırmalarında sağlam bir neticeye ulaşabilmemiz için Türk Edebiyatının bütünlüğünü de zedelememek kaydıyla, sağlıklı bir sınıflama yapmamız gerekmektedir. Bu cümleden olarak da edebiyat tarihçileri, 1914’lü yıllarda Türk edebiyatını kronolojik olarak İslâmiyet’ten Önce, İslâmi Dönemı ve Batı Tesirinde Kalan Türk Edebiyatı şeklinde olmak üzere üç ana döneme ayırmışlardı. Bunlardan özellikle İslami Dönem Türk Edebiyatını, Divan Edebiyatı ve Halk Edebiyatı biçiminde incelemek konusunda müşterek bir anlayışa varmışlardı.

    Ana hatlarıyla doğru olan ve araştırmalar açısından da kolaylıklar sağlayan 1914’lü yıllarda yapılan ‘Türk Edebiyatı’nın genel tasnifinde ‘Türk Halk Edebiyatı; ‘Anonim Halk Edebiyatı, Tekke Edebiyatı ve Âşık Tarzı Türk Edebiyatı’ alt başlıklarından oluşmakta idi. Türk Halk Edebiyatı başlığı altında toplanan, ancak benzer özelliklerinin yanı sıra mahiyetleri itibariyle de birbirlerinden ayrılan bu üç farklı şubeden söz edebiliriz. Şimdi bunları ana hatlarıyla kısaca o günkü anlatımlara göre vermeye çalışalım: 

    a. Anonim Halk Edebiyatı

    Anonim denilince toplumun tamamının bir araya gelerek oluşturduğu bir edebiyat olarak algılanmamalıdır. Anonimden kasıt, ilk söyleyeni unutulmuş, toplumun ortak vicdanını, zevkini yansıtacak biçimde varyantlaşmaya uğramış ürünler anlaşılmalıdır.

    Anonim Halk Edebiyatı ürünleri, diğer edebiyat ürünlerinden farklı olarak yalnızca metinden ibaret değildir. Onlar bir metne dayalı olmakla birlikte işlevleriyle ön plandadır. Bir başka ifadeyle Anonim Halk Edebiyatı ürünlerinin; sosyal, psikolojik, dilbilimsel vb. pek çok işlevleri vardır.

    Ninnilerin ses eğitimi, masalların dil, kültür aktarımı, efsanelerin değer koruyuculuğu, destanların millî şuuru oluşturması bu işlevlerden yalnızca birkaçıdır.

    Demek oluyor ki, Türk Halk Edebiyatı’nın oturduğu temel, halkın öz kültürüne dayalı olmasıdır. Örneğin diğer edebiyat ürünlerinde estetik gaye ön planda iken, Türk Halk Edebiyatı ürünlerinde estetikten ziyade işlevsellik ön plandadır. Fakat o, bu estetikten de büsbütün yoksun değildir.

    Anonim Halk Edebiyatı adını verdiğimiz bu edebiyatı, diğer edebiyat şubelerinden ayıran noktalar, yalnızca bu estetik konusu da değildir. Onu diğerlerinden ayıran temel özellikler ayrıdır.

    b. Tekke Edebiyatı

    Bu edebiyat; bazen Divân Edebiyatı, bazen de Âşık Tarzı Türk Edebiyatı bünyesinde sahipsiz kalmış ve bu sebeple de yeterince gelişememiştir. Çünkü bu edebiyat; gereği gibi bilim adamlarınca araştırma ve değerlendirmelere tâbi tutulamamıştır. Bunun üzerine de bazı araştırmacılar, tek bir isimde birleşemeden kendilerine göre değişik isimler vermişlerdir.

    Muhtevası, terminolojisi, fonksiyonu, türü, hedef kitlesi itibariyle bunlardan farklı; fakat şekil, dil, hedef kitlesi ve muhtevası itibariyle bunları saran, daha çok Tekke ve çevrelerinde geliştiği için Tekke Edebiyatı diye adlandırılan, fakat sadece tekkeler bünyesinde veya tekkeler çevresinde gelişmeyip, bütün toplumun içinde gelişen ‘avam ile havas’ arasındaki toplumu kucaklama, kaynaştırma ve birleştirme vazifesi gören ‘Dini-tasavvufi Türk Edebiyatı’ adını verdiğimiz müstakil bir disiplindir.

    Şahsen Tekke Edebiyatı tarifini dar bir blok olarak düşünürüm. Özellikle de bu edebiyatın sahasını daha geniş düşünmek ve değerlendirmek durumundayız. Bu edebiyat, bu ad ile anılamaz. Ancak ‘Dini-tasavvufi Türk Edebiyatı’ adı ile anılmalıdır ki, o zaman her tarafı kucaklayıp Bir Köprü Edebiyatı olabilsin.

    c. Âşık Tarzı Türk Edebiyatı

    Anonim Halk Edebiyatı ile en yakın ilişki içinde olan edebiyat şubesidir. Her ikisi de aynı gelenekten beslendikleri için büyük bir ortaklığa sahiptir. Âşık Tarzı Türk Edebiyatı, bir yandan gelenekten yararlanırken, diğer yandan geleneği besleme özelliğine sahiptir. Tek farkları, Âşık tarzında ürün sahibinin belli oluşu ve estetik düşüncesinin ön planda olmasıdır.

    Âşık tarzı, her ne kadar 16. yüzyıldan itibaren görülmeye başlayan âşıklara bağlanırsa da, bu geleneği İslam Öncesinin ozanlık dönemine kadar indirmek daha yerinde bir karar olur. Yani bugünkü âşıklarımızın, geçmişteki Ozanlarımızın torunları olduklarını kabul etmemiz gerekir.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.