Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Türkiye'de bireylerin eğitim ve gelir düzeyleri ile tasarruf eğilimleri arasında nasıl bir ilişki vardır ?

Bu soruya açıklama yazılmamış..

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    gokturk

    • 2020-06-08 14:38:09

    Cevap : TÜRKİYE’DE GELİR DAĞILIMI TASARRUF İLİŞKİSİ
    Türkiye’de gelir dağılımı - tasarruf ilişkisini sınayan çalışmalarda daha çok fonksiyonel gelir
    dağılımının tasarruflar üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Özellikle gelirin ücret ve ücret-dışı (faiz, kâr,
    rant) gelirleri arasındaki dağılımının tasarruflar üzerindeki etkisi incelenmiştir. Durdağ (1973),
    Türkiye’de servetin tasarruflar üzerinde olumsuz etkisinin bulunduğunu, yani servet arttıkça
    tasarrufların azaldığını belirlemiştir. Büyükdeniz (1991), 1980 sonrası dönemde gelir dağılımındaki
    değişmelerin yurtiçi özel tasarruf oranı üzerindeki etkisini araştırmış ve 1981-88 döneminde gelir
    dağılımında faiz-kira-kâr gelirleri lehindeki gelişmenin özel tasarruf oranındaki artışa önemli bir
    etkisinin olmadığını belirtmiştir. Celasun ve Tansel (1993), fonksiyonel gelir dağılımının hem toplam
    hem de özel tasarruflar üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkisinin olduğunu belirlemişlerdir. Uzay
    (1997)’de fonksiyonel gelir dağılımının tasarruflar üzerinde negatif etki yarattığı sonucuna
    ulaşılmıştır.

    Türkiye’de gelir dağılımın tasarruflar üzerindeki etkisini belirlemeye yönelik sınırlı sayıda çalışma
    yapıldığı görülmektedir. Bunun en önemli nedeni, gelir dağılımına ilişkin düzenli zaman serisinin
    bulunmamasıdır. Özellikle girişimci geliri ve bunun faaliyet kollarına göre dağılımına ilişkin veriler
    düzenli olarak ancak 2002 yılından itibaren mevcuttur.

    Türkiye’de girişimci gelirine ilişkin yeterli zaman serisi bulunmaması, girişimci geliri ile
    tasarruflar arasındaki ilişkinin ampirik olarak analiz edilmesini güçleştirmektedir. Tablo 1, Hanehalkı
    Bütçe Anketi sonuçlarına göre Türkiye’de yıllar itibariyle gelirin fonksiyonel dağılımını
    göstermektedir.

    GINI katsayısındaki değişmeler, 1994 yılından günümüze gelir dağılımında bir miktar iyileşme
    olduğunu göstermektedir. 1994 yılından 2005 yılına maaş ve ücretlerin kullanılabilir fert gelirleri
    içindeki payının arttığı, aynı dönemde girişimci gelirinin payının (özellikle imalat sanayiinin payının)
    azaldığı görülmektedir.

    Gelir dağılımındaki adaletsizlikle birlikte girişimcilerin toplam harcanabilir gelir içindeki payı
    azalırken, özel tasarruf oranı da gerilemiştir

    Toplam girişimci geliri içinde en önemli paya sahip olan üç sektör sırasıyla, tarım, ticaret ve
    hizmettir. Hanehalkı bütçe anketi sonuçlarına göre, sermaye gelirlerinin önemli bir kısmı tarım, ticaret
    ve hizmetlerden oluşmaktadır. Özellikle imalat sanayiine yatırım yapan girişimci gelirinin payındaki
    artış (yatırımlarla tasarrufları ilişkilendirildikleri ölçüde), tasarruflar üzerinde daha büyük bir olumlu
    etki yapacaktır. Ancak toplam girişimci geliri içinde tarım sektörünün payının bu derece fazla olması
    ve son yıllarda artış göstermesi, verilerin ne derece güvenilir olduğu sorusunu da beraberinde
    getirmektedir.

    GELİR DAĞILIMI-TASARRUF İLİŞKİSİ

    Gelir dağılımının tasarruflar üzerindeki etkisi fonksiyonel ve kişisel gelir dağılımları aracılığı ile
    ortaya konabilir. Ayrıca, bu ilişki gelir dağılımını ve tasarrufları etkileyen üçüncü değişkenler aracılığı
    ile de ortaya konabilir.
    a) Fonksiyonel ve Kişisel Gelir Dağılımlarının Tasarruflar Üzerindeki Etkileri

    Tasarruf davranışını belirleyen önemli değişkenlerden biri, gelir düzeyidir. Gelir-tasarruf
    arasındaki ilişki mutlak gelir hipotezi, nisbi gelir hipotezi ve sürekli gelir hipotezi tarafından
    açıklanmaya çalışılmıştır. Mutlak gelir hipotezine göre, tasarruf gelir düzeyinin istikrarlı bir
    fonksiyonudur ve reel gelir arttıkça, gelirin daha yüksek bir oranı tasarruf edilmektedir. Yapılan
    çalışmalarda, mutlak gelir hipotezinin gelişmekte olan ülkelerden çok, gelişmiş ülkelerin tasarruf
    davranışını daha iyi açıkladığı görülmüştür (Uzay, 1997). Ayrıca, ortalama tasarruf eğiliminin gelir
    artışına rağmen uzun dönemde değişmediğini ortaya koyan çalışmalar da vardır. Nisbi gelir hipotezi,
    tasarrufun, bireylerin mutlak gelirleri kadar, geçmişte ulaştıkları en yüksek gelir seviyesinin bir
    fonksiyonu olduğu önermesini getirmiştir. Ancak gelişmekte olan ülkelerde bu hipoteze fazla önem
    verilmemiş, çalışmalar daha çok sürekli gelir hipotezi üzerinde yoğunlaşmıştır.

    Sürekli gelir hipotezi, geliri sürekli ve geçici unsurlarına ayırarak incelemiş ve geçici gelirin
    tasarruf eğiliminin bir olduğunu önermiştir. Yapılan çalışmalarda elde edilen bulgular, geçici gelirin
    marjinal tasarruf eğiliminin sürekli gelirin marjinal tasarruf eğiliminden büyük olmakla birlikte,
    bir’den küçük olduğunu göstermiştir. Sürekli gelir hipotezi, bireyin elde ettiği gelir kadar, gelirin
    türünün de, yani gelir dağılımının ya da gelir dağılımında ortaya çıkabilecek değişmelerin de
    tasarruflar üzerinde etkili olabileceği görüşünü beraberinde getirmiştir.

    Fonksiyonel ve bireysel gelir dağılımlarının tasarruflar üzerindeki etkileri ayrı ayrı incelenebilir.
    Gelir dağılımı-tasarruf ilişkisini ele alan modellerin çoğunda, değişik sosyal grupların ve sınıfların
    tasarruf davranışının farklı olduğu varsayılmış ve özellikle fonksiyonel gelir dağılımının tasarruflar
    üzerindeki etkisi incelenmiştir. Fonksiyonel gelir dağılımı ve büyüme arasındaki ilişkiyi ele alan
    klasik teori, gelir dağılımındaki adaletsizliğin tasarrufları artırarak, sermaye birikimi ve büyümeyi
    hızlandırdığını ifade etmektedir.

    Lewis (1954)’e göre, iktisadi kalkınmanın ana sorunu, gelir bölüşümünün tasarruf edenler lehine
    bozulmasıdır. Lewis, kâr geliri elde eden girişimcilerin toplumda önemli tasarrufçular olduğunu, buna
    karşılık toprak sahipleri, ücret geliri elde edenler, köylüler ve maaşlı orta sınıfın görece daha az
    tasarruf ettiklerini ileri sürmüştür. Orta sınıfın yapmış olduğu küçük tasarruflar da görece daha az
    verimli alanlara yönelmektedir. Sermaye sahiplerinin faaliyetlerinin fazla olması, gelir dağılımının kâr
    lehine değişmesine yol açar ve toplam tasarruf oranını daha da artırır.
    Kaldor (1957), kâr geliri elde edenlerin marjinal tasarruf eğiliminin ücret geliri elde edenlerin
    marjinal tasarruf eğiliminden büyük olacağını varsaymaktadır. Kâr geliri, girişimcinin elde ettiği gelir
    ve mülk sahiplerinin gelirlerini kapsayacak şekilde tanımlanmaktadır. İşgücü gelirine ise, ücret ve
    maaş dahildir.

    Pasinetti (1962), tüketim fonksiyonundan hareketle, zenginlerin fakirlerden daha düşük tüketim
    eğilimine sahip olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla eğer zenginler gelirden giderek daha büyük pay
    alıyorsa, yani gelir dağılımı eşitsizliği artıyorsa, tasarruf oranları yükseliyor olabilir. Tasarruf
    oranındaki yükseliş, sermaye birikiminin ve büyümenin hızlanması ile sonuçlanacaktır.
    Kelly ve Wiliamson (1968), hanehalkını altı meslek grubuna ayıran çalışmada, ücret ve maaş geliri
    elde edenlerin marjinal tasarruf eğiliminin diğer meslek gruplarına göre daha düşük olduğunu
    bulmuştur. Ayrıca, çiftçi, kamu kurumlarında çalışan memur ve işçilerle diğer ücret geliri elde
    edenlerin tasarrufları eksidir (Uzay, 1997, s. 64). Buna karşılık, tüccar, esnaf ve iş sahiplerinin
    ortalama tasarruf eğilimi diğer meslek gruplarının üzerindedir.

    Ancak gelir dağılımına ilişkin verilerin özellikle ülkelerarası karşılaştırma için yetersiz olması ve
    uzun dönemli olmaması nedeniyle fonksiyonel gelir dağılımının tasarruflar üzerindeki etkisini
    araştıran uygulamalı çalışmalar sınırlı kalmıştır. Gelir dağılımı-tasarruf ilişkisini araştıran yeni teorik
    ve uygulamalı çalışmalar, kişisel gelir dağılımındaki adaletsizliğin tasarruf oranları üzerindeki etkisi
    üzerine yoğunlaşmıştır.

    Fonksiyonel gelir dağılımı yanında, kişisel gelir dağılımı ya da gelir yoğunlaşması da tasarruf
    oranlarını etkileyebilir. Kişisel gelir dağılımı hanehalkı tasarrufları üzerinde olumlu, ancak işletme
    tasarrufları ve kamu tasarrufları üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Eşitsizlik durumunda hükümetlerin
    gelirin yeniden dağılımı ile uğraşmaları, kamu tasarruflarını azaltabilir. Eğer eşitsizlik yatırımları
    azaltırsa, firma tasarrufları da azalacaktır (Loayza, Schmidt-Hebbel ve Serven, 2000, s. 400).
    Dolayısıyla kişisel gelir dağılımının toplam tasarruflar üzerindeki net etkisi belirsiz olacaktır. Edwards
    (1995), Schmidt-Hebbel ve Serven (2000), kişisel gelirdeki yoğunlaşmanın özel ve ulusal tasarruflar
    üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşmışlardır.

    Toplumda tasarruf yapan bireyler yalnızca üst gelir grubundakiler değildir. Nitekim, orta gelir
    grubunun tasarruf eğiliminin üst gelir grubundan daha yüksek olduğunu ortaya koyan çalışmalar da
    vardır. Venieris ve Gupta (1986), beklenenin aksine, tasarrufların büyük bir kısmının orta gelir grubu
    tarafından yapıldığını belirlemişlerdir. Toplumda ücret kazancı elde eden bireyler, her zaman nüfusun
    zayıf kesimlerini temsil etmeyecekleri gibi, küçük toprak sahipleri ve kayıt-dışı sektörde çalışanlar da
    nüfusun zayıf kesimine dahil olabilecektir (Schmidt-Hebbel ve Serven, 1996, s. 11). Yani gelirin
    fonksiyonel ve kişisel dağılımı arasındaki ilişki uygulamalı çalışmalarda oldukça zayıftır. Ayrıca
    düşük ve orta gelir grubuna dahil bireyler borçlanma kısıtı altında olduklarından, ihtiyat amacı ile
    tasarrufta bulunurlar. Dolayısıyla, gelir dağılımının zengin grup lehine bozuk olması, borçlanma
    kısıtını ve ihtiyat amacı ile yapılan tasarrufların önemini azaltıp ortalama tasarruf oranını düşürebilir.
    Doğu Asya deneyimi fakirlerin de yüksek oranda tasarruf edebildiğini göstermektedir (Furman ve
    Stiglitz, 1998, s. 226).

    Gelir dağılımı tasarrufları etkilediği gibi, tasarruflar da gelir dağılımını belirleyebilir (SchmidtHebbel ve Serven, 1996, s. 10). İşgücü ve sermaye sahipleri farklı tasarruf eğilimine sahip olmasalar
    bile, toplam tasarruf davranışı üretim özelliklerine de bağlı olarak, gelir dağılımını etkileyebilir.
    Tasarruf oranlarındaki artış yatırımları etkileyip sermaye stokunu, dolayısıyla uzun dönemde
    sermaye/emek oranını artırabilir. Faktör ikame esnekliğinin büyüklüğüne (birden büyük veya küçük)
    bağlı olarak sermayenin geliri artabilir.

    b) Gelir Dağılımının Tasarruflar Üzerindeki Dolaylı Etkileri

    Tasarruf-gelir dağılımı arasındaki ilişki, tasarrufları etkileyen üçüncü değişkenler aracılığı ile de
    ortaya çıkabilir. Gelir dağılımının tasarruflar üzerindeki dolaylı etkileri, tasarrufların büyümeyi değil,
    büyümenin tasarrufları belirleyeceğini ileri süren görüşe uygun olarak açıklanabilir.
    Gelir dağılımı, yatırımları, dolayısıyla büyümeyi artırarak, tasarruf oranlarının yükselmesine yol
    açabilir. Neoklasik teori, gelirin sermaye lehine dağılımının ve ücretin gelirden aldığı payın düşük
    olmasının yatırım eğilimini artıracağını beklemektedir. Burada emeğin gelirden aldığı payın maliyet
    etkisi vurgulanmakta ve gelirin ücret aleyhine dağılımının, kâr beklentilerini artırarak, yatırımları
    teşvik etmesi beklenmektedir (Yentürk, 2003, s. 59). yatırımlardaki artış, büyüme ve dolayısıyla
    tasarruflarda artışla sonuçlanacaktır.

    Gelir dağılımı adaletsizliği, belirsizliği artırarak tasarruf oranlarını azaltabilir. Gelir ve servet
    dağılımındaki büyük adaletsizlik, sosyal gerginliklere ve politik istikrarsızlıklara neden olabilir, artan
    belirsizlik nedeniyle yatırımları, verimliliği ve büyümeyi olumsuz yönde etkileyebilir (SchmidtHebbel ve Serven, 1996, s. 14).
    Gelir dağılımı büyümeyi, dolayısıyla tasarrufları vergileme ve kamu harcamaları aracılığı ile de
    etkileyebilir. Gelir dağılımının daha adaletsiz olduğu bir toplumda yeniden dağılım için büyük bir
    talep vardır, vergiler yüksektir, fiziki ve beşeri sermaye yatırımlarının getirisi düşüktür, dolayısıyla
    yatırımlar ve büyüme düşüktür. Bu açıklamalar uygulamalı çalışmalarda da destek bulmuştur.

    c) Girişimcilerin Tasarruf Eğilimleri ve Tasarruf Davranışlarını Etkileyen Unsurlar

    Toplam tasarruflar, farklı sınıflara ait heterojen bireylerin tasarruf çabalarının bir sonucudur.
    Tasarruf sahiplerinin heterojenliği; farklı amaçlar (tercihlerin farklı olması), farklı kurumsal
    sınırlamalar (borçlanabilme imkânları) ve gelir düzeyindeki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkmaktadır
    (Schmidt-Hebbel ve Serven, 1996, s. 6). Tasarruf yapan birimler benzer olmadığından, bireysel
    tasarrufları etkileyen değişkenler, toplam tasarrufların belirlenmeside yeterli olmamaktadır. Tasarruf
    eğiliminin farklı olması beklenen sosyal gruplardan biri, kâr gelirine sahip olan girişimcilerdir.
    Girişimci kavramı, farklı anlamlar taşımaktadır. Girişimci, aktif işletme varlıklarına yatırım yapan,
    iş yaratan olarak tanımlanabileceği gibi, serbest meslek mensubu ya da serbest meslek gelirine sahip
    olan kişi olarak ta tanımlanabilmektedir. Girişimciler, istihdamın ve refahın artırılmasında, yenilikler
    yaratılmasında, dolayısıyla büyümenin hızlandırılmasında önemli bir role sahiptir. Girişimcilerin
    birçok yönü araştırılmış olmakla birlikte, girişimcilerin tasarruf davranışına ilişkin literatür sınırlı
    kalmıştır.

    Girişimci olmayan hanehalkı için yaşam dönemi (life cycle) modeli, ihtiyat amacı ile yapılan
    tasarruflarla birleştiğinde ABD hanehalkının tasarruflarındaki farklılığın önemli bir kısmını
    açıklamaktadır (Gentry ve Hubbard, 2000, s. 1). Ancak aynı model, refah düzeyi yüksek hanehalkının
    tasarruf kalıplarını açıklamada daha az başarılı olmaktadır.

    Girişimcilerin tasarruf kararlarını etkileyen unsurlar şöyle sıralanabilir:

    1- Gelirdeki Dalgalanmalar: Kâr geliri, maaş ve ücrete göre belirsizdir ve yıldan yıla önemli
    ölçüde dalgalanmalar gösterebilir. Dolayısıyla girişimcilerin ölçülmüş gelirleri ile sürekli gelir
    arasında farklılık olduğundan, yani geçici gelirleri yüksek olduğundan, tasarrufları da yüksektir (Skott,
    1981, s. 564). Ayrıca gelirin azaldığı dönemlerde işletme riskine karşı güvence elde etmek amacı da
    girişimcileri tasarrufa teşvik eden önemli bir nedendir (Bohacek, 2006, s. 2196).

    2- İç Finansman İhtiyacı: İşletme, yalnızca girişimcinin bireysel tasarrufları ile finanse edilirse
    sermayenin maliyeti fırsat maliyetine eşittir (Caner, 2003, s. 4). Ancak içsel fonlar yeterli olmadığında
    dışsal fonların kullanılması gereklidir ve borçlanmanın birim maliyeti borcun sermayeye oranının
    artan bir fonksiyonudur. Ayrıca, sermaye piyasasındaki aksaklıklar nedeniyle, iç finansmana göre dış
    finansman daha maliyetlidir. Yatırımların tamamlanması için iç finansmana ihtiyaç duyulması, kârdan
    yapılan tasarrufların yüksek olmasına yol açmaktadır.

    Yalnızca maliyet bakımından değil, finansal borçlanmaya ilişkin sınırların var olması durumunda
    da yatırımın finansmanı için tasarrufun artması gerekir.

    3- Yatırım Planları: Özellikle girişimcinin tasarruf kararlarını etkileyen en önemli unsur, yatırım
    planlarıdır. Mali piyasalar girişimcilerin tasarruf ve yatırım kararlarının birbirinden ayrılmasına imkân
    tanıyorsa, girişimcinin tasarruf ve yatırım kararlarının ilişkili olması gerekli değildir. Tasarruf ve
    yatırımlar arasındaki karşılıklı bağlılık, mali sınırların bir sonucudur. Teorik olarak yatırım ve tasarruf
    kararları, düzgün işleyen sermaye piyasası varsayımı altında, bağımsızdır (Bohacek, 2006, s. 2196).
    Ayrıca, girişimcinin arzu ettiği sermaye miktarı, mevcut sermayeden daha büyükse tasarruflarını
    artıracaktır.

    4- Yatırımın Getirisi: Memur ve işçiler, genellikle bankalar gibi aracı kurumlar vasıtasıyla yatırım
    yapabilirken, girişimciler doğrudan yatırım yapabilirler ya da yatırıma ortak olabilirler. İki yatırım tipi
    arasında getiri oranı açısından farklılık vardır. Diğer finansal varlıklara göre işletme varlıklarına
    yapılan yatırımın getirisi daha fazladır. Sonuç olarak, girişimcinin elde ettiği getiri ve dolayısıyla
    tasarrufları daha yüksektir (Uzay, 1997, s. 62). Bu tasarrufların yatırımlara yönlendirilmesi
    durumunda, yatırımlardaki artış kâr gelirinin payını ücret aleyhine artıracak, dolayısıyla sermaye
    sahipleri harcadıkça daha fazla kazanacaklardır.

    Girişimcilerin tasarruf davranışı Gentry ve Hubbard (2000) ve Caner (2003) tarafından
    araştırılmıştır. Gentry ve Hubbard (2000), 1983 ve 1989 ABD Merkez Bankası Tüketici Finansmanı
    Anketlerine ilişkin verilerini kullanarak yaptıkları çalışmada, girişimcilerin tasarruf kararları ve bunun
    hanehalkı servet birikimi üzerindeki etkilerine ilişkin üç bulguya ulaşmışlardır (Gentry ve Hubbard,
    2000, s. 3):

    1- Girişimci, hanehalkı serveti ve gelirinin önemli bir kısmına sahiptir ve bu pay gelirin ve servetin
    eşitsiz dağılımı ile artar. Caner (2003)’in çalışması da bu bulguyu desteklemiş, girişimci grubun en üst
    servet ve gelir gruplarında önemli ölçüde yoğunlaştığını ortaya koymuştur.
    2- Girişimcilerin tasarruf kalıpları, girişimci olmayan hanehalkından oldukça farklıdır.
    3- Girişimci hanehalkının portföyü çeşitlendirilmemiştir, servetlerinin önemli bir kısmı aktif
    işletme varlıkları olarak tutulur.

    Caner (2003) yaptığı çalışmada farklı olarak, işletme sahibi hanehalkının aile gelirinin dışında daha
    fazla tasarruf ettiğini belirlemiştir. Tasarruflar sadece aile gelirinden değil, servetin diğer
    kaynaklarından da oluşturulabilir. Miras yoluyla aileden sağlanan varlıklar fonların muhtemel diğer
    kaynaklarıdır

    Diğer Cevaplara Gözat
    Muazzez Abacı1 Takipçi
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.