Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

üniversitede bölümler bulmaca

Bulmacada üniversitede bölümler sorusunun cevabı nedir?

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-04-27 05:14:42

    Cevap :
    Bulmacada 'üniversitede bölümler' nedir sorusunun cevabı:
    Kare ve çengel bulmacada sorulan 'üniversitede bölümler' sorusunun yanıtı birden fazladır. Bu nedenle bulmacanızdaki boşluk sayısına ve harf dizilişine göre aşağıdaki cevaplarımızdan birini seçmelisiniz.


    İşte cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 11 harfli ise cevaba ANTROPOLOJİ yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba BİYOLOJİ yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba COĞRAFYA yazabilirsiniz.
    4. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 9 harfli ise cevaba ECZACILIK yazabilirsiniz.
    5. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 10 harfli ise cevaba EKONOMETRİ yazabilirsiniz.
    6. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba FELSEFE yazabilirsiniz.
    7. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba FİZİK yazabilirsiniz.
    8. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 11 harfli ise cevaba FİZYOTERAPİ yazabilirsiniz.
    9. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba HUKUK yazabilirsiniz.
    10. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba İKTİSAT yazabilirsiniz.
    11. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba İLETİŞİM yazabilirsiniz.
    12. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 10 harfli ise cevaba İSTATİSTİK yazabilirsiniz.
    13. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba İŞLETME yazabilirsiniz.
    14. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba KİMYA yazabilirsiniz.
    15. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 12 harfli ise cevaba KONSERVATUAR yazabilirsiniz.
    16. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba MALİYE yazabilirsiniz.
    17. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 9 harfli ise cevaba MATEMATİK yazabilirsiniz.
    18. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba MİMARLIK yazabilirsiniz.
    19. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba ODYOLOJİ yazabilirsiniz.
    20. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 11 harfli ise cevaba ÖĞRETMENLİK yazabilirsiniz.
    21. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba PİLOTAJ yazabilirsiniz.
    22. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 9 harfli ise cevaba PSİKOLOJİ yazabilirsiniz.
    23. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 9 harfli ise cevaba SOSYOLOJİ yazabilirsiniz.
    24. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba TARİH yazabilirsiniz.
    25. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 3 harfli ise cevaba TIP yazabilirsiniz.
    Sözlükte ANTROPOLOJİ Nedir:
    Sosyal (toplumsal) Bilim dallarından bir tanesi de antropolojidir. Sosyal bilimlerin en genci olan ve geniş anlamıyla insan bilimi olarak tanımlanan antropoloji portfolio'suz hümanizma'nın en kapsamlı disiplini olarak ortaya çıktı. Bu disiplin kapsam, konu ve yöntemle ilgili savlarını belirlemek için çok uğraş vermek zorunda kaldı. Kendisine bırakılan konuları ele aldı (diğer alanların incelemediği) ve hatta zorunlu olarak daha eski bazı alanlara da girdi. Şimdi onun kapsadığı incelemeler şunlar: prehistorya, folklor, fıziksel antropoloji ve kültürel antropoloji. Bunlar öbür toplumsal ve doğal bilimlerin, psikoloji, tarih, arkeoloji, sosyoloji ve anatominin meşru araştırma alanlarına tehlikeli biçimde yaklaşıyorlar. (Malinowski 1990:11) Antropoloji en geniş anlamı ile insan bilim demektir. Ancak bu tanım kapsamı son derece geniş olup, insanı konu almış olan diğer disiplinlerle, antropolojinin farkına işaret etmez. Bu nedenle antropologlar kendi disiplinlerini daha kesin çizgilerle sınırlamaya çalışırlar. İlk olarak disiplinin ismini ele alalım: Antropoloji kelime yapısı olarak iki Yunanca kelimenin birleşimidir. İnsan anlamına gelen Anthropos ile düzenli bilgi anlamında olan logos. Böylece kelime anlamı olarak antropoloji, insanla ilgili düzenli bilgi anlamındadır. Antropoloji birey olarak insanla ilgilenmez. İlgisi grup içinde yaşayan insan ve bu insanın yaptıkları ve davranışlarıdır. (Saran, 1993:21) “İnsanlar arasındaki benzerlik ve farklılıkları göz önüne alarak insanları karşılaştırmalı bir görüşle inceler. İnsanoğlunun evrimi, fiziksel ve toplumsal gelişiminin kurallarını ortaya çıkarır. Başka bir deyimle kültür ile ilgilidir. İnsan topluluklarının fizik yapı, kültür ve davranış bakımından farklılıklarını ele alır.” (Tezcan 1996: 1) Konuyu biraz daha açacak olursak antropoloji biz insanları inceler. (Wells 1994: 9) “İnsanoğlu’nun yaşamı ve töreleriyle ilgili hiçbir konu ya da soru antropoloji’nin inceleme alanı dışında değildir. Bu yüzdendir ki, bilimsel disiplinlerin en ilgi çekici en heyecan verici olanı antropolojidir. İlgi alanımız ne olursa olsun hepimiz için özel, ilginç birşeyler vardır antropolojide.” (Wells 1994: 9) “Çeşitli ilimleri düzenli bir biçimde ait oldukları yere koymak isteyenler, sıra antropolojiye gelince bu ilmin yeri hususunda kolayca karar veremezler. Gerçekten antropolojinin bölümlerini meydana getiren fiziki antropoloji, kültürel antropoloji, sosyal antropoloji, arkeoloji, etnoloji, etnografya ve linguistik insanla ilgili tüm çalışmalarla sıkısıkıya ilişkilidir.” (Saran 1971: 9) Antropoloji çeşitli özelliklerinden dolayı bazı bilim adamları tarafından taç bilim olarak kabul edilirken, bazılarınca artık bilim olarak nitelendirilmektedir. Antropoloji incelediği konular ve kendisine özgü olan yöntemleri ile diğer sosyal bilim dalları arasında özel bir yere sahiptir. Antropolojinin tanımlarında bir tanesi de antropologların sahada yaptıklarıdır. Bir antropolog antropoloğun ayakkabıları çamurlu olmalıdır demiştir. Bu bilim dalını diğerlerinden ayıran en önemli özellik saha çalışmalarına (alan araştırması) verdiği önemdir. Antropoloji aradığımız doğru yanıtları bulmamıza yardımcı olacaktır. Tüm bilimsel kuramlar tarihsel süreç boyunca deneme yanılma ve yeniden formülleştirme sonucu ortaya çıkmaktadır. Yeni yeni ortaya çıkan verilerin birikmesi bu süreçte önemli bir yer tutmaktadır. Mekanizmalara –bu durumda, toplum biyolojisi ve evrim mekanizmaları dahil olmak üzere- ilişkin olan düşüncelerdeki değişikliklerde aynı şekilde gündeme gelir. Bu tür değişiklikler eldeki kanıtların yorumlanmasını etkileyebilir. Böylelikle kuramların gelişmesi yeni kanıtlar olmaksızın sürebilir. Antropolojide varolan kuramı belirginleştiren unsur toplumbilimsel bir nitelik taşıması ve biz insanları konu edinen çalışmanın kavranmasıyla ilgilidir. (Lewin 1998:1) Antropoloji insanı dolayısıyla insan toplumlarını ve kültürü incelemektedir. Fakat antropolojik çalışmalar yapılırken belirli bir çerçeveden bakılmak sureti ile araştırma yönlendirilir. Burada yapılan bir yerde antropolojinin sınırlarını belirlemektir. Antropolojinin üzerinde durduğu ve halen günümüzde geçerliliğini koruyan bazı sorular bulunmaktadır: 1-) İnsanlar ve toplumlar neden birbirlerine benziyor ? 2-) İnsanlar ve toplumlar neden birbirlerine benzemiyor ? 3-) İnsanlar ve toplumlar neden ya da nasıl değişiyor ? Bu üç soru, antropolojinin bugünde geçerli olan temel sorunlarıdır. Ancak bu sorulara verilecek olan cevaplar günden güne değişmekte ve gelişmektedir. Yaşanan sosyo – kültürel değişme, toplumun kendi iç dinamiğindeki etkileşimlerin bir sonucu olabileceği gibi, dıştan gelen etkilerin bir ürünü, daha doğrusu iç ve dış dinamiğin bir bileşkesi olarak ortaya çıkmaktadır. Doğa nasıl biyolojik evrimin en zengin bilgi arşivini içinde bulunduruyorsa, kültürde sosyal değişmenin en güvenilir belgelerini elinde saklamaktadır. (Güvenç 1994:38) İlkel olsun, gelişmiş olsun hiçbir toplum durgun hareketsiz ve statik olarak nitelendirilemez. Her toplumda sürekli bir dinamizm, bir değişme görülür. İlkel toplumlar bile yavaşta olsa değişmektedir. Çağımız hızlı kültür değişmesi çağı olup, dünya kültürleri sürekli olarak değişmeye uğramaktadır. Fakat bu tür değişmelerin hızı farklı zamanlarda ve farklı yerlerde değişiklik göstermektedir. Antropoloji bu tür kültür değişimelerinin nedenlerini, bağlı olduğu diğer konuları ve sonuçlarını karşılaştırmalı olarak inceleyerek sosyal değişme yasaları ile ilgili sonuçlara ulaşmaya çalışır. (Tezcan 1984:1) Antropolojiyi genel olarak iki kısma ayırabiliriz : Fiziksel Antropoloji ve Kültürel Antropoloji.


    Fiziksel Antropoloji

    İnsanoğlunun fiziksel gelişimini, evrimini inceler. Yani, insanın biyolojik gelişmesinin tarihi ile ilgilidir. İnsanın insan olabilmek için geçirdiği aşamaları ele alır. Çeşitli insanların fiziksel özelliklerini inceler. İnsan ırklarını, insanın doğuşundan modern hale gelinceye değin geçirdiği biyo - fizyolojik değişiklik ve aşamaları, ırk karışımlarını ele alır. Irkların karşılaştırılması ve ırk ilişkileri belli başlı konularıdır. İnsanların hayvanlarla farklılıkları, iskelet ve kaslarında karşılaştırılması da diğer konulardır. (Tezcan, 1996:1) Fiziki antropoloji insan biolojisinin araştırılmasıdır fakat sadece bioloji konu edinmez. Atalarımızdan kalan fosilleri, dünyanın başlangıçtaki nüfusu boyunca çeşitli genlerin dağılımını, gen mirasının mekanizmasını, farklı bölgelerdeki insanların şekil ve renk farklılığını ya da insanların ve yakın akrabalarının davranış şekillerini inceler. Fiziki antropologlar tüm bu soruların cevabını ararken, nesnelerin yaşadığı tabii ve sosyal hayatla ilgilerini araştırılar. Yani fiziki antropolojinin gerçek çalışma alanı insanların ve onların yakın akrabalarının tabii ve sosyal durumları ya da tabiatları içerisindeki biolojik gelişimi üzerinedir. (Hunter; Whitten 1987:3)


    Kültürel Antropoloji

    “Antropolojinin bu kolu, çeşitli alt disiplinlere ayrılmıştır. Bu disiplinler yaklaşık 100 yıllık bir geçmişe sahiptirler.” (Saran, 1993:22) Bu alt disiplinleri şöyle sıralayabiliriz. Arkeoloji : “Bazılarına göre bu bilim kolu başlı başına, antropolojiden bağımsız bir disiplindir. Ancak, antropoloji alanında özel bir faaliyet kolu olarak düşünülmesi, disiplinin bünyesi bakımından daha uygundur.” (Saran, 1971:10) “İnsanın maddi kültürünü ve bu kültürün yazılı belgelerden önce incelenmesi prehistoryanın ya da prehistorik arkeolojinin konusudur. Bu disiplin, maddi kültürün prehistorik devirlerden bu yana, gelişimini kazılarda elde edilen bulgulara dayanarak inceler.” (Saran, 1993:22) Arkeoloji hem insan bedeninin kalıntılarını, hem de insanın yaptıklarını, ürettiklerini ve kullandıklarını inceler. Arkeologlara antropolojinin tarihçileri denebilir. (Tezcan, 1996:2) Etnoloji : Yunanca halk anlamına gelen ethnos sözcüğünden türetilen etnoloji özellikle ilkel diye nitelenen halkları ve onların kültürlerini inceler. (Örnek, 1971:80) Etnoloji kültürler arası farklar ve benzerliklerle ilgilenmiş, kültürün tarihsel gelişimini ve çeşitli kültürlerin birbirleriyle ilişkisini konu almıştır. Bir topluma has örf ve adetlerin ya da belirli bir toplumun kültürünün incelenmesi ise etnoğrafyanın konusu olmuştur. (Saran, 1993:22) Linguistik : “Dillerin yapısal özelliklerini, konuşma biçimlerini inceler. İnsanların düşünce ve görüşlerini belirtmek için kullandıkları çeşitli kalıpları, yani dillerini inceler. Hem dillerin belirli gruplarının tarihini, hem de bugün konuşulan dillerini inceler. Dilin rolü ve kültürün diğer yönleriyle ilişkilerini ele alır. İnsana özgü iletişim ve ifade etme sistemlerinin incelenmesi, linguistiğin temel uğraşı alanıdır.” (Tezcan, 1996:2)


    Sosyal Antropoloji

    Antropolojinin önemli bir dalı da yirminci yüzyılda gelişen Sosyal Antropoloji’dir. Avrupa’da özellikle İngiltere’de 1908 - 1910 yılları arasında gelişen Sosyal Antropoloji; insan davranışlarının karşılaştırmalı incelenmesi olarak tanımlanabilir. Araştırmalarında toplumsal yapıya ağırlık veren; toplumsal kurumların ve formların sistematik ve karşılaştırmalı araştırmalarını yapan sosyal antropoloji Radcliffe Bronw ve Bronislaw Malinowski tarafından kurulmuş ve geliştirilmiş olup difüzyonizme ve evrimci kurama bir tepki olarak doğmuş; kısmen Durkheim sosyolojisini izlemiş kısmende sosyolojideki yapısal fonsiyonalist görüşün öncüsü olmuştur. (Örnek 1971:212) Bu terim Birleşik Amerika’da bazen etnoloji sözcüğünün yerine kullanılırsa da genellikle insan davranışlarına yaklaşımın bir boyutunu oluşturur. Ayrıca belirli problemlerin kültür, toplum ve kişilikle ilgili yönünü de inceler.(Saran, 1993:22, 23) “Kültür Antropolojisinin toplumsal olguyu inceyen bölümü ise Sosyal Antropoloji olarak adlandırılır. Toplumsal olgu denildiğinde genellikle şunlar kastedilir: Sosyal örgütlenme, evlilik adetleri ve örfleri, adetler ve ahlaksal amaçlar, folklor, inanç sistemi, din, dil ve dille düşüncenin ilişkileri vb.” (Saran, 1996:143) Bu dal önceleri ilkel toplumları ele alırdı. Bugün yaşayan kültürleri de inceler. (Tezcan, 1996:3) Sosyal antropolojinin inceleme sahası sosyal davranışlar ve sosyal gruplarda organizasyon ve kültür üniversalleridir ve sosyal antropoloji kültürün teşekkülüne ve değişimine hakim olan kanunları arayacaktır. (Saran, 1971:16) “Sosyal antropologlar diğer konulardan çok, insan toplumlarının sosyal organizasyonunu tayin eden evlilik ve akrabalık ile ilgilenmişlerdir.” (Kırımlı, 1998:2)


    Antropoloji ve Sosyoloji Arasındaki İlişki

    Antropoloji, toplum yerine daha çok insan üzerinde durmaktadır. İnsan bilimleri içinde antropoloji, insanı hem fizikî, hem de sosyo-kültürel boyutuyla ele almaktadır. Bu bağlamda insan ruhu, duygular ve toplumun üyelerinin karşılıklı sosyal münasebetleri ile bu münasebetler üzerinde dinî inanç ve ibadet şekillerinin etkilerini de araştırmaktadır.


    Sosyoloji ve Etnoloji Arasındaki İlişki

    Etnoloji, insanın, kültür tarafından nasıl şekillendiği ve dönerek kültürü nasıl etkilediği, belirli bir gurubun kültürünün nelerden oluştuğu, ne tür gelenekler, yapılar, normlar, formlar, kurallar, gruplar ve kurumların bir gurubun günlük hayatını nitelendirdiği gibi soruları incelemektedir. Aynı konuları paylaşmakla birlikte, sosyoloji ve kültürel antropoloji aralarında çok az farklılık olan sorulara ve yaklaşımlara sahiptirler.

    Sözlükte BİYOLOJİ Nedir:
    Biyoloji veya Canlı bilimi, canlıları inceleyen bir bilim dalıdır. Biyoloji, Yunanca “Bios” (Yaşam) ve “Logos” (Bilim) kelimelerinin birleşmesi şeklinde isimlendirilmiş, tüm canlıların birbirleriyle ve çevre ile etkileşimlerini, bu etkileşimlerin sebep ve sonuçlarını araştıran, açıklayan bir bilim dalıdır.
    Temel bilim olan biyoloji, canlı ve doğa ile ilgili her konuyu içine almaktadır, bu bakımdan araştıran, düşünen insana sınırsız sayıda çalışma olanağı sağlar. Burada başarılı olmanın en önemli sırrı, düşünerek doğayı izlemektir. Doğanın bilinçsiz kullanılması, insan ve diğer canlıların yaşamı için tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarır. Çevre kirlenmesi, erozyon, madde kaybı, yeşil alanların azalması, hızlı nüfus artışı, plansız kentleşme, biyolojik zenginliklerin ortadan kalkması bu sorunların başında gelir.

    Biyologlar, tüm canlıları; tüm gezegeni kaplayan küresel boyuttan, hücre ve molekülleri kapsayan mikroskobik boyuta kadar onları etkileyen önemli dinamik olaylarla birlikte inceleyen, biyoloji bilimiyle uğraşan kişilerdir.

    19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu bilmin gelişmesiyle, bilimadamları, bütün yaşayan varlıkların, ortak bazı özellikler taşıdıklarını anlamışlardır. Bu nedenle de varlıkların bir bütün içersinde incelenmesinin yararlarını kavramışlardır. Biyoloji, günümüzde, en önemli bilim dallarından biridir.

    Biyoloji; uygulama alanları olan tıp, tarım, hayvancılık, ormancılık, endüstri ve diğer alanlardaki çalışmalar sayesinde, insanların geleceğe daha umutla bakmalarını sağlayan geniş bir bilim dalı olmuştur.

    Biyoloji ile bireyin kendisini ve çevresini tanıması, çevresini koruma bilincini kazanması hedeflenmiştir.

    Biyoloji bilimine yeterli önemin verilmemesi sonucunda ortaya çıkan sorunlar:
    Çevrenin bozulması ile ilgili sorunlar:
    1. Erozyon, sulak alanların kurutulması,denizlerin ve göllerin kirlenmesi, ormanların ve meraların tahrip edilmesi.
    2. Birçok canlı türünün ortadan kalkmasıyla biyoloji çeşitliliğinin azalması ve doğal dengenin bozulması.
    3. Canlıların aşırı ve yanlış tüketiminden dolayı, doğal kaynakların tahrip edilmesi gibi sorunlar çevrenin bozulmasına nenden olur.

    Sağlıkla ilgili sorunlar:
    1. Yanlış beslenmeye bağlı birçok rahatsızlık.
    2. Akraba evliliğine dayalı anomalilerin artması.
    3. Kalıtsal bozuklukların zamanında tanımlanamamasına bağlı olarak sağlıksız soyların ortaya çıkması vb. Sorunlardır.

    Ekonomiyle ilgili sorunlar:
    1. Dünyanın en önemli kültür bitkilerini ve hayvanlarını barındıran ülkemizde, ıslah çalışmalarının yapılmaması ve üretimin gereken şekilde arttırılmaması ekonomik sorunlardır.

    Sosyal yapı ile ilgili sorunlar:
    1. Çevre bozulmasına ya da yaşabilir bir çevre oluşturulmamasına bağlı olarak göçe sürüklenme.
    2. Sağlıklı ve güzel ortamlarda çocukların yetiştirilmememsine bağlı olarak, bedensel ve ruhsal yetersizlikler, sosyal yapı ile ilgili sorunlardır.



    Biyoloji Alt Bölümleri
    Biyofizik: Canlıları incelemede fizik araçlarını kullanan araç ve teknikler bütünüdür.
    Kriyobiyoloji: Sıcaklığın canlıları nasıl etkilediği ile ilgilenir.
    Entomoloji: Böcekleri inceler.
    Etoloji: Doğal ortamdaki hayvanların davranışlarını inceler.
    Evrimsel Biyoloji: Evrim teorisini destekleyen kanıtları inceler.
    İhtiyoloji: Balık bilimidir.
    İmmünoloji: Vücudun hastalıklara ve yabancı maddelere karşı direncini ve bunun temellerini inceler.
    Limnoloji: Göller ve bunlar içinde yaşayan canlıları inceler.
    Deniz Biyolojisi: Okyanus ve denizlerdeki yaşamı inceler.
    Tıp: Tedavi ve iyileştirme sanatı ve bilimidir.
    Mikrobiyoloji: Mikroskobik organizmaları inceler.
    Nörobiyoloji: Hayvanların sinir sistemini inceler.
    Ornitoloji: Kuş bilimidir.
    Paleontoloji: Tarih öncesi yaşamı inceler.
    Sosyobiyoloji: Sosyal ilişkilerin biyolojik temelini inceler.
    Morfoloji: Canlıların dış görünüşünü, şeklini inceleyen bilim dalıdır.
    Anatomi: Canlıyı oluşturan organları,bu organları birbirleriyle ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.
    Fizyoloji: Organizmadaki organ ve dokulardaki görevlerini, işleyişlerini inceleye bilim dalıdır.
    Embriyoloji: Organizmanın gelişme devrelerini inceler. Özellikle döllenmiş yumurtadan (zigot) itibaren meydana gelen gelişme ve farklılaşmaları inceleyen bilim dalıdır.
    Sitoloji: Hücrenin yapısını ve çalışmasını inceleyen bilim dalıdır.
    Histoloji: Çok hücreli canlılardaki dokuların yapısını ve bu dokuların vücudun nerelerinde bulunduğunu,hangi organların yapısına katıldığını inceleyen bilim dalıdır.
    Genetik: Canlılardaki kalıtsal özelliklerin dölden döle nasıl geçtiğini inceler. Ayrıca “gen” in yapısını görevini ve genlerde meydana gelen değişiklikleri inceleyen bilim dalıdır.
    Moleküler Biyoloji: Canlıların yapısını, moleküler düzeyde inceleyen bilim dalıdır.
    Ekoloji: Canlıların hem kendi aralarındaki hem de çevreleriyle olan ilişkilerini tek tek veya birlikte inceleyen bilim dalıdır.
    Taksonomi: Canlıları benzerliklerine göre sınıflandıran bilim dalıdır.
    Parazitoloji: Asalak olarak yaşayan canlıların yapı ve özelliklerini inceleyen bilim dalıdır.
    Ontojeni: Bir bireyin evrimsel geçmişini inceler.
    Filojeni: Bir grup organizmanın (soyun=türün) evrimsel geçmişi inceler.
    Biyocoğrafya: Canlıların yeryüzündeki coğrafi dağılışını inceler.
    Bakteriyoloji: Bakterileri inceler.
    Viroloji: Virüsleri inceler.
    Patoloji: Hastalıkların belirti ve nedenlerini inceler.
    Biyometri: Biyolojik olayları istatiksel olarak inceler.
    Mikrobiyoloji: Gözümüzle göremediğimiz mikroorganizmaların beslenme, üreme gibi yaşam şekillerini inceleyen bilim dalıdır.
    Uzay Biyolojisi: Uzay şartlarında canlıların karşılaştıkları yeni durumları, bunların canlı üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini, canlıların uzaya uyum şartlarını araştıran bilim dalıdır.
    Biyokimya: Canlıların yapısındaki kimyasal maddeleri ve yaşamın temeli olan biyokimyasal tepkimeleri inceleyen bilim dalıdır.



    Biyoloji Bilimindeki Gelişmelerin İnsanlığa Katkıları
    Bireylerin ve gelecek kuşakların sağlıklı yaşaması biyoloji konusundaki bilinçlenme ile sağlanacaktır.
    Araştırmacılar bitki ve hayvanları ıslah etmiş,daha iyi meyve, daha fazla yumurta, daha çok et ve süt elde etmek için onların soylarını, kültürel yöntemler kullanarak iyileştirmeye çalışmışlardır.Bu çalışmalarda da büyük ölçüde başarılı olmuşlardır.

    Günümüzde birçok ülke seralarda tozlaşma görevini bombus adı verilen arılara yaptırıyor. Bombus özellikle sebzecilikte yüksek verim elde etmek amacıyla hormon kullanan üreticilere bir çıkış, hatta kurtarıcı oldu. Arının taşıdığı çiçek tozları etrafa yayılarak, seradaki domates ve çiçeklerdeki verimi artırdı. Günümüzde birçok tıbbî bitki ve hayvanın üretimi, antibiyotik, aşı, interferon, çeşitli pestisitlerin üretimleri, insandaki zararlı genlerin ayıklanması işi gibi alanlarda biyoteknolojiden yararlanılmaktadır.

    Tıpta uygulanan aşılama yönteminde vücuda virüs verilerek vücudun virüsü tanıması ve ona karşı antikor üretmesi sağlanır.oysa gen teknolojisinin sağladığı olanaklarla vücuda virüs verilmeden de antikor üretmek mümkün olmuştur. Böylece vücut virüsün yan etkilerinden korunabilmektedir. Tıpta; pıhtılaşma bozuklukları, lösemi gibi hastalıkların teşhis ve tedavisinde enzimlerden yararlanılmaktadır. Bu enzimlerin elde edilmesi biyoteknolojinin sayesinde olmuştur.

    Biyoteknolojinin katkıları arasında insülini de sayabiliriz. İnsülin insanlarda şeker metabolizmasını düzenleyen bir hormon olup pankreas hücreleri tarafından üretilir, dolaşıma katılır. Eksikliğinde ise şeker (diyabet) hastalığı ortaya çıkar. Bugün bakteri DNA’sı yardımıyla insülin hormonu bol miktarda ve ucuza üretilebilmektedir. Yine, cücelik tedavisinde kullanılan insan büyüme hormonu da bu yolla üretilmektedir.

    Büyüme hormonu, eskiden sadece kadavraların hipofiz bezinden çok büyük zorluk ve masraflarla elde ediliyordu artık biyoteknolojik yöntemlerle çok miktarda ve ucuza elde edilebilmektedir.
    Biyoteknolojik buluşlar ve onlara dayalı uygulamalar, insanoğluna biyolojik savaşta yararlanabileceği organizmaları elde etme olanağı sağlamıştır. Gittikçe önem kazanan “biyolojik savaş” konusunda yapılan çalışmalar ülkemizde yeterli düzeyde değildir. Oysa biyolojik savaşta kullanılabilecek bir çok organizma yurdumuzda bulunabilmektedir. Ancak biyolojik savaşta yok edilmeye çalışılan zararlı canlılarla, bunları yok etmek için kullanılan canlıların biyolojik yapılarının iyi bilinmemesi, ülkemizdeki bazı çalışmaların da başarısızlığına neden olmaktadır. Oysa, tarımda biyolojik savaş daha ucuz ve kolay olacak, çevre kirliliğide önemli ölçüde azalacaktır. Bu amaçla bazı bakteri türleri kullanılarak böceklere karşı dirençli domates, tütün, pamuk gibi bitkiler elde edilmektedir.

    Alg, bakteri, maya küfleri büyük miktarda üretilmesinden ve bu canlı hücrelerin kurutulması sonucu oluşan biyolojik kütleye tek hücre proteini denilmektedir.

    Ayrıca aroma kaynağı, vitamin kaynağı ve emülgatör destekleyicisi olarak da kullanılır. Tek hücre proteininin uygulama alanı gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Belki de tek hücre proteini gelecekte besin kaynağımızın önemli bir bölümünü oluşturacaktır. Dünyada nüfus artışının bugünkü hızıyla devam etmesi durumunda, besin kıtlığının yaşanabileceği, bilim adamlarınca kabul edilmektedir. Buna çözüm olarak bilim adamları tarımda biyoteknolojik uygulamaları önermektedir. Avustralyalı araştırmacılar, yonca bitkisini aminoasit sentezine yardımcı olan bir gen aktararak bitkinin protein değerini yükseltme yoluna gitmişlerdir. Böylece yem bitkisi olan yonca, proteince zenginleştirilmiştir.

    1997 şubat ayında biyoloji ayında yeni bir gelişme kaydedilmiştir. İskoçyalı Dr. VILMUT ve ekibi memeli bir hayvanın (koyun) kopyasını yapmayı başarmıştır. Bir koyunda alınan bir vücut hücresinin çekirdeği, başka bir koyuna ait çekirdeği alınmış bir yumurtaya yerleştirilerek yeni bir koyuna yaşam verilmiştir. Dolly adı verilen kuzu orijinal DNA sahibi koyunun kopyasıdır. Bu iki koyun aynı fiziksel özellikleri taşımalarına rağmen, aynı biyolojik özellikleri taşıyıp taşımadıkları belirli değildir. Kalıtsal hastalıkların kökenini anlamamız ve tedavi edebilmemiz, ancak insan genomunun tam olarak çözebilmemizle mümkün olacaktır.

    Genetik mühendisliği, bu konuda ilk adımı atmıştır. 1990 yılında ABD ve Avrupa ülkelerinin de katıldığı “insan genomu projesi” adı altında büyük bir çalışma başlatılmıştır. Bu proje insandaki yaklaşık yüz bin genin diziliminin saptanmasını hedefliyor. Örneğin, bilim adamları genetik bozulma nedeniyle kontrolsüzce çoğaldığını anladıkları hücrelerle “hücre dilinde konuşarak”, “çoğalma!” ya da “öl!” komutları verebilecek, böylece şimdiye kadar etkin tedavi yöntemi geliştirilemeyen kanser gibi hastalıklar projenin sağladığı bilgiler ışığında tarihe karışabilecektir. Ayrıca kalıtsal hastalıkların ve daha bilemediğimiz birçok özelliğin ya da kusurun nedenlerini ve çözümlerini bulmamıza ışık tutacaktır.

    Sözlükte COĞRAFYA Nedir:


    Coğrafyanın Tanımı
    Cografya, insanlar ve yer (mekân) ile bunlar arasindaki iliskiyi inceleyen bilimdir. Yani yer ve insanlar arasindaki iliskiler cografyanin konusunu olusturur. Coğrafya sözcüğü Yunanca gaia (yer) ve gráphein (yazmak, betimlemek) sözcüklerinden türemiştir. Türkçesi Yerçizim sözcüğüdür.

    Cografya sadece yerlerin isimlerini ezberleme ve bunlarin dünya üzerinde nerede olduklarini gösterme değildir. Cografya, ögrencilerin çevrelerinde olanlari anlamalarına ve insanın çevre ile etkileşimi hakkında bir anlayış geliştirmelerine yardımcı olur. Yerlerin isimlerini, lokasyonlarını ve özelliklerini bilmek, coğrafyanin temelini oluşturan unsurlardır. Bu da çok büyük ve oldukça büyüleyici öğrenme alanının bir parçasıdır.

    Coğrafyanın tanımını Tanoğlu şu şekilde yapmaktadır:
    Yer yüzü; atmosfer, litosfer ve hidrosferin temas sahası ve diğer bütün canlı varlıklarla birlikte insanların yaşama sahasıdır. Yer yüzü; yerin en hareketli kısmı, çeşitli ve karmaşık olayların bir karşılaşma ve bulaşma sahasıdır.

    Coğrafya teriminin ilk kez Eski Çağ’ da ilk kez M.Ö. III. yüzyıl başlarında, geographica ya da geographien biçiminde, eski Mısır’ın İskenderiye kentinde yaşamış olan Eratosthenes (M.Ö. 275-195) tarafından kullanıldığı kabul edilir. Bu ilmin genel adını ifade eden coğrafya sözcüğü, bileşik bir terimdir. Başka şekilde ifade edersek, birden fazla sözcüğün birleştirilmesi ile oluşmuştur. Bunlar; Grekçe kökenli olan je=jeo (Yer, yer yüzü, Dünya, yer küre) ve graphein (yazmak, yazı ile anlatmak, tasvir) sözcükleridir.

    Gregg ve Leinhardt (1994), cografyayi 4 özellikle karakterize edilen bir disiplin olarak tanimlamaktadirlar:

    1. Birincisi bir yere essiz bir karakter kazandiran, yeryüzü üzerindeki özelliklerin dagilimidir (Örn: daglar, nehirler, denizler vb.).
    2. Ikincisi, bazi seylerin olduklari yerlerde ve zamanda neden ve nasil meydana geldigini anlamaktir (Örn: Volkanlar gibi).
    3. Üçüncüsü, meydana gelen olaylarin, diger olaylarla ilgisi ve baglantisidir (Örn: Yagmur ormanlarinin tahribi).
    4. Sonuncusu, cografyanin haritalar ile bilgilerin ve fikirlerin iletisimini saglamasidir.

    Bu dört özellik birbiri ile çok çesitli yollardan etkilesim içindedir. Bunlardan ilk üçü cografyanin temel prensipleridir. Sonuncusu ise cografî arastirmalar sonucu elde edilen bilgilerin ifadesidir.

    Cografyanın bu değisik yönleri arasindaki etkileşim, onu tanımlama amaçlı olarak kesin çizgilerle bölünmesini zorlastırır. Coğrafi beceriler, yerler (mekanlar), fizikî, beserî ve çevre cografyası biçiminde bir bölümleme, bunlardan bir veya iki alanin coğrafya egitiminin çesitli basamaklarinda yer almasi; öğrencinin çesitli alanlar arasindaki ilişkiyi anlamasının engellenmesi seklinde bir sonuç doğurabilir.

    Coğrafyanın Konusu
    Yer yüzü; yerin en hareketli kısmı, çeşitli ve karmaşık olayların bir karşılaşma ve bulaşma sahasıdır. Bu olaylardan bir kısmı, insanların varlığı ve faaliyetleri ile ilgili olmayıp, doğaldır. İklim, rölyef şekilleri, akarsular, buzullar, göller, denizler, toprak, doğal bitki örtüsü ve hayvanlar doğal olayları ilgilendirir. Fakat bu doğal olayların yanında ve onlarla birlikte, yer yüzünde insan toplulukları ve bu toplulukların hayat, faaliyet ve saha organizasyonları ile ilgili bir takım olaylar vardır. Saha, siyasî organizasyonun bir ifadesi olarak; ülkeler, şehirler, endüstri ve maden işletme merkezleri, köyler, tarlalar, bağlar, bahçeler, evcil hayvanlar, yollar gibi bir takım özellikleri ifade eder. Sadece tabiatın eseri olan doğal olaylar yanında, başta insan topluluklarının kendileri olmak üzere, bu toplulukların tabiattan faydalanarak oluşturdukları hayat tarzları ve organizasyonları ile ilgili bütün yer yüzündeki olaylar ve özellikler Beşerî Olaylar adı altında toplanabilir.

    İşte coğrafyanın araştırma konusu budur. Doğal ve beşerî olaylar yer yüzünde meydana gelen olaylardır. Doğal olaylar Fiziki Coğrafya’nın; beşerî olaylar ise, Beşerî Coğrafya’nın konusunu oluşturur.

    Coğrafyanın Bölümleri
    Coğrafya öncelikle Genel Coğrafya ve Ülkeler Coğrafyası şeklinde iki ana bölüme ayrılır.

    1. Genel Coğrafya
    Çok çeşitli olan coğrafya olaylarından ve konularından her biri ayrı ayrı yerlerde veya belli bir bölgede araştırılır. Bu olayların meydana gelişleri, nasıl oldukları ve yayılma şekilleri genel coğrafya çerçevesinde incelenir. Mesela dünya nüfusu, Türkiye’deki dağlar genel coğrafya konularıdır. Genel coğrafyada çeşitli kategorilerde toplanan coğrafya olayları ve konuları (dağlar, ovalar, çöller, göller, denizler, akarsular, şehirler vb.)ayrı ayrı incelenir. Bunların dağılışlarına ait özellikler ifade edilir. Bu sayede çeşitli coğrafya olaylarının sebep, meydana geliş şekilleri ve dağılışları tespit edilir. Bu coğrafya kolunda gözlem ve kıyastan doğan araştırma yolları önemli olup, olayların ve konuların sınıflandırılması, bunların kurallara bağlanması temeldir. Olaylar ve konular canlı ve cansız olmalarına göre ayrı olarak incelenir. Genel Coğrafya; Fiziki Coğrafya, Biyocoğrafya, Beşeri Coğrafya ve Ekonomik Coğrafya olmak üzere kendi arasında dört bölüme ayrılır.



    a) Fiziki Coğrafya
    Cansız yeryüzü (yüzey şekilleri, hava, su vb.)bu bölümde incelenir. Jeomorfoloji, Klimatoloji, Sular Bilgisi ve Denizler Bilgisi Fiziki Coğrafyaya aittir. Fiziki Coğrafyanın bilgilerinden türeyip gelişen bir coğrafya dalı da Matematik Coğrafyadır. Bu coğrafya dalı, dünyanın ölçülerini ve çeşitli noktaların kesin olarak (çok az hata ile)yerlerini tayin etmeye çalışır. Coğrafyacılar yeryüzünü haritalarda paralel ve meridyen denilen çizgilerle bölmüşlerdir. Paraleller ekvatordan olan uzaklıkları, kutuplar arasında çizilen meridyenler ise doğu batı doğrultusundaki uzaklıkları gösterir.



    b) Biyocoğrafya
    Canlıların, bitkiler ve hayvanların mevcut yeryüzü olaylarıyla ilgileri ve birbirlerine olan etkileri, hayvanlar ve bitkilerin dağılışları, bu dağılışın sebepleri, meydana getirdikleri topluluk çeşitleri, bunun sebepleri araştırılır ve incelenir.



    c) Beşeri Coğrafya
    İnsanları inceleyen bu dalda, insanların yerleşme bölgeleri, bu bölgelerin özellikleri, soyları, lisanları, inanışları, yerleşme biçimleri, çeşitli ülkeler ve milletlerin kültürleri incelenir.



    d) Ekonomik Coğrafya
    İktisadi olayların yeryüzündeki bir ülkede, bir bölgede dağılışı ve bunun diğer coğrafya olayları ile ilgisini ortaya koyan ve sebeplerini araştıran coğrafya dalıdır.

    2. Ülkeler Coğrafyası
    Özel Coğrafya da denir. Yeryüzünde kara parçaları (kıtalar), ülkeler, denizler, bölgeler, yöreler gibi çeşitli yerlerin coğrafya şartlarıyla belirlenmiş özelliklerini inceleyen coğrafyanın ikinci ana dalıdır. Yeryüzünde bir bölümdeki çeşitli olayların birbiriyle karşılıklı tesirleri, bulunduğu yerle ilgisi incelenir. Bu coğrafya dalında yapılacak araştırmalarda önce o yerin yüzey şekilleri (dağ, ova, yayla vs.)belirtilir. O bölgedeki başka olay ve konular (iklim, bitki örtüsü, hayvanlar, insan toplulukları gibi) ilave edilir.

    Ülkeler Coğrafyası da kendi arasında Karalar Coğrafyası, Ülkeler (Devletler) Coğrafyası, Bölge Coğrafya Monografları olarak bölümlere ayrılır.

    Coğrafyanın Tarihi
    Çok eski çağlarda coğrafya düşüncesi olduğu, yapılan araştırmalar neticesinde anlaşılmaktadır. Polenezyalıların yapmış oldukları "çubuk haritaları" bu fikri kuvvetlendirmektedir. Eski çağlarda coğrafya ile uğraşanlar bu işe bilinen veya tasarlanan yerleri çizmekle başlamışlardır. İfadeler resim ve ilkel haritalar şeklinde olmuştur. Taşan nehirlerin kenarlarındaki tarlaların sınırlarının tespiti bu işe yardımcı olan en önemli faktördür. Mezopotamya’da yaşamış eski kavimlerde coğrafya, mitoloji ve teolojiye dayanmıştır. Bu çağlarda hak dinlere inanmayanlar, dünyayı düz alanlar kabul ediyorlardı. Mezopotamyalılar dört köşesinde birer ülke olan dörtgen bir dünya olduğunu kabul etmişlerdir. Bu çağdaki coğrafya bilgisi gemicilerden, tüccarlardan, savaş seferlerinden ve diğer haber alma kaynaklarından toplanmıştır. Eski Çağ coğrafyası matematik ve tarihi doğrultuda gelişmiştir. Bazı astronomların yapmış oldukları ölçmeler, dünyayı çeşitli kuşaklara ayırma işlemleri, Matematik Coğrafyanın gelişmesine sebep olmuştur.

    Ortaçağın başında Haçlı seferlerinin sonlarına kadar batı Hıristiyan dünyasında coğrafya ilmi eski çağ bilgilerinin değişik bir şekil ile kabulünden ileri gitmemiştir. Dünyayı düz bir şekilde, ortasında Kudüs’ün bulunduğu tepsi gibi düşünen batı alemi, Hıristiyan taassubu içinde boğulmuş bir durumda kalmıştır. İslamiyetin insanlara gönderilmesi ve dünyada kısa bir süre içinde Batı Asya, Kuzey Afrika, İspanya, Sicilya, Hind, Çin, Orta Asya, Doğu Afrika, Malezya Adalarına kadar yayılması, İslamiyetin ilme verdiği ehemmiyet sayesinde diğer ilimlerde olduğu gibi coğrafyada da müslümanların ilerlemesini temin etmiştir. Müslümanların kurdukları coğrafya bilimine daha sonra, yapılan ilaveler sadece onların kurdukları coğrafya bilgileri ve temelleri üzerine yapılan araştırmalardır. İlimlerin temellerinde ve esaslarında bir değişiklik yapılmamıştır. Yedinci ve dokuzuncu asırlarda Müslümanlar ticaret yollarında hem karadan hem denizden Çin’e ulaşmış, muson rüzgarlarının düzenli esişlerini keşfederek Güney Asya ile Doğu Afrika arasında işlek deniz yolları tesis etmişlerdir. İslam coğrafyacı ve seyyahları, dünyanın pekçok yerini dolaşmışlar, bu ilim adamları Müslüman hükümdarlar tarafından ilmi araştırmaların devamı için teşvik edilmişlerdir. Müslüman coğrafyacılar yeryüzünün meskun alanlarını (bayındır yerlerini) enlemlere göre belirtmişlerdir. Güneş ışıklarının dikliğine ve uzun gün süresine göre batı-doğu doğrultusunda yedi iklim bölgesine, bunların her birini tekrar boylamlarla on bölüme ayırmışlardır.

    Dokuzuncu asır coğrafya alimlerinden Belhi (847-934)nin Suverü’l-Ekalim (İklim Tipleri) adlı İslam ülkeleri atlası başlıca eserlerindendir. İslam dünyasının coğrafya doğrultusunu geliştiren alimlerden İbn-i Havkal ve İstahri’nin yazdıkları Kitab-ül Mesalik ve’l Memalik (Yollar ve Memleketler)adlı eserleri çok meşhurdur. Onuncu asırda yetişmiş seyyahlardan El-Mes’udi ve İbn-i Fadlan ile daha sonraki asırlarda yetişen seyyah ve coğrafya alimlerinden İdrisi, Ebü’l-Fida ve İbn-i Battuta iklimler ve ülkelerle ilgili çok çeşitli coğrafya eserleri vermişlerdir. Bunlardan Tancalı İbn-i Battuta (1303-1368) İslam dünyasını, bütün Asya’yı Anadolu’dan Malay Takımadalarına kadar gezmiştir. Seyahatname’si meşhurdur.

    Mu’cem adıyla hazırlanmış olan lügat (sözlük)şeklindeki, çöl ve bozkırlardaki kuyu ve su kaynağı, vaha, otlak, çayır gibi coğrafi yerleri belirten ve bu sayede buralarda yaşayan insanlara faydalı olmak üzere hazırlanmış eserler coğrafyanın önemli eserlerindendir. Bu eserlerin en eskisi İslamiyetin ilk zamanlarında Bekri tarafından hazırlanmış olanıdır. Bu husustaki bir başka eser ise Yakut’un Mu’cem-ül-Büldan (13. asır) adlı eseridir.

    Ortaçağın sonlarında Batıda coğrafya yeni yeni canlanmaya başlamıştır. Buna sebep olan hadiseler Batı-Hıristiyan aleminin İspanya ve Sicilya’daki Endülüs Müslümanlarıyle temasları, Haçlı seferleri sırasında Doğu İslam dünyasını tanıma ve Müslümanların yardımlarıyle ilmi, medeni gelişmeleri görmeleri ve bunlardan istifade etmeleridir. On üçüncü asır sonlarında Çin’e açılan kervan yoluyla doğuya gelen Venedikli tüccar ve seyyahlar, buradan aldıkları bilgileri Batıya aktarmışlardır. Bunlardan en meşhurları Marco Polo’dur. Bunların yanısıra Müslümanların yazmış oldukları coğrafya eserlerinin Batı dillerine tercüme edilmesi Hıristiyan dünyasında coğrafya ilminin gelişmesine vesile olmuştur. Yeniçağda coğrafyanın en büyük eseri meşhur denizci ve alim Piri Reisin yazdığı Kitab-ı Bahriye adlı kitaptır. Yeniçağın ortaçağla olan köprüsü (geçiş dönemi) olan eser olarak nitelendirilmektedir. Seyyahlık ve bu sayede yeni yeni ülkelerin bulunması bu çağın coğrafya ilmindeki gelişmenin genel görünüşünü meydana getirir. Haritacılıkta ilerlemeler, coğrafyanın yardımcısı olan ilimlerdeki gelişmeler dikkat çekicidir. Dünya haritalarının yanısıra özel haritalar ve bu haritalarda projeksiyon usullerinin kullanılması, kıyılar, dağlar, göller, akarsular ve diğer yüzey şekillerinin gösterilmesi, nispeten daha incelik ve doğruluk kazanmıştır.

    Coğrafyaya olan ilgi arttıkça ülkeleri tanıtan Kozmografya ismi verilen seyahat tasvirlerini ihtiva eden eserler yazılmıştır. Bunlardan en meşhuru Katip Çelebi’nin Cihannüma’sıdır.

    İstatistiğin coğrafyaya girmesi ilk olarak 16. asırda Venedik’te nüfus istatistiğiyle olmuştur. Fiziki coğrafya alanında da iklim değişikliklerinden hareketle pekçok ilerlemelerin olduğu yeniçağda N.Kopernik (N.Copernicus) o zamana kadar kabul edilen yer merkezli alem yerine Endülüs alimlerinden Batruci’nin eserlerinden alarak güneş merkezli alem sistemi fikrini ileri sürmüştür (Bkz. Batruci). İklim değişikliklerinin yanında alize rüzgarlarının keşfedilmesi ve 17. asırda barometrenin yükseklik ölçmelerinde kullanılmasıyla haritalarda yükselti eğrilerinin gösterilmesi Fiziki Coğrafyada meydana gelen ilerlemeler olmuştur. 1634’te ilk olarak başlangıç meridyeni için heyet çalışmaları yapılmış ve başlangıç meridyeni olarak o zaman Paris Rasathanesinin 20° batısından geçtiği kabul edilen Kanarya Adalarının Ferro meridyeni kabul edilmiştir. Bu çağda Matematik Coğrafyadaki en önemli gelişme nirengi (triangulatiron) usulünün kullanılmaya başlaması olmuştur. Meteorolojideki ilerlemeler Klimatoloji, bitkiler ve hayvanlar alemindeki çalışmalar da Botanik ve Zooloji ilminin gelişmesini temin etmiştir. Beşeri iktisadi coğrafyanın yeni kurulduğu bu çağda Kartoğrafya üzerinde yeni ilerlemeler olmuştur.

    Yeniçağda Fiziki Coğrafya üzerine B.Varenius’un yazdığı Geographia Generalis adlı eserde (1650) yerküre üzerindeki olaylar, sular, atmosfer incelenmiş, ışın ile ısının dağılışı kuşaklar biçiminde belirtilmiştir. Tarihi Coğrafya üzerine Philipp Clüwer’in yazdığı İntroducto Universam Geographiam tam Veterem tam Novar adlı eser vardır. Meteorolojideki gelişmelerden istifade eden A. Von Hum Boldt 1817’de ilk olarak izoterm haritası çizmiştir. Bu Klimatolojinin temeli olarak kabul edilmektedir. 1776 senelerinde A. Simith’in iktisat ilmini kurması bunun coğrafyaya girmesini temin etmiştir. Günümüz coğrafyasına gelirken Beşeri Coğrafya oldukça ilerleme kaydetmiştir. On sekizinci asır sonları ile 19. asır ortalarına kadar temel olarak iki fikir olması bu husustaki araştırmaların yoğunluk kazanmasına vesile olmuştur. A.Kirchhoff’un Memleketler Coğrafyası Dersleri Fr. Van Richtofen’in China adlı eseri ve Fr. Ratzel’in meşhur Anthrappageographie (Beşeri Coğrafya) adlı eserleri Beşeri Coğrafyanın gelişmesine büyük faydalar sağlamıştır. On dokuzuncu asrın sonlarında coğrafyadaki farklı fikirler ortadan kalkmıştır. Günümüzde bütün coğrafya olayları birbirlerine bağlı ve karşılıklı ilişkili olmalarına göre, tabiat ilminin temeline dayalı olarak araştırılır, sebepleri aranır ve izah edilir. Son zamanlarda yazılmış her biri çok büyük ciltler halindeki ülkeler coğrafyası eserleri vardır. Bunlardan Fransızca Geographie Universelle serisi, Almanca Handbuch der Geographischen Wissenschaft serisi ve İngilizce The Regions of the World ile International Geography adlı eserler en önemlileridir.



    Osmanlılar Döneminde Coğrafya
    Coğrafya, Osmanlılarda, Matematik Coğrafya olarak başlamış ve bir müddet bu yönde ilerlemiştir. Rükneddin Ahmed, Kazvini’nin (ölm. 1383) Acaibü’l-Mahlukat ve Garaibü’l-Mevcudat adlı kozmografya ve coğrafya eserini tercüme ederek Çelebi Sultan Mehmed’e sunmuştur. Yazıcızade Ahmed Bican Acaibü’l-Mahlukat ve Dürr-i Meknun adlı kozmografya eseri vermiştir. Semerkant rasathanesi müdürü olan Bursalı Kadızade Rumi’nin (1337-1412) talebesi olan Fethullah Şirvani, Sultan İkinci Murad zamanında Semerkant’tan Kastamonu’ya gelerek Fatih Sultan Mehmed Hanın hükümdarlığının ilk senelerine kadar burada yaşamıştır. Ali Kuşçu (ölm. 1474) ve torunu Mirim Çelebi (ölm. 1525) ilk Osmanlı coğrafyacıları olup çeşitli eserler vermişlerdir.

    Üç kıtaya hükmeden bir cihan devleti haline gelen Osmanlılar Deniz Coğrafyasında dünyanın en ileri memleketiydi. Büyük coğrafya alimlerinden Piri Reis (1470-1554) Akdeniz’in limanları, akıntıları ve başka olaylar hakkında bilgi veren, Osmanlı denizcilerinin geleneklerini ve kendi bilgilerini katarak Kitab-ı Bahriye adlı eseri yazmıştır. Piri Reis’in çizmiş olduğu, bugün bile ilim adamlarını hayretten hayrete düşürmekte olan harita Amerika kıtasının doğruya yakın şekli verilmektedir. Haritacılık bu zamanda çok gelişmiştir. Hind Okyanusuna gidip buradan kara yoluyla Gücerat, Sind, Horasan, Irak-ı Acem, Maveraünnehr ve İran yoluyla Türkiye’ye dönen Seydi Ali Reis (ölm. 1562) seyahatinde gördüklerini Mir’atü-l Memalik adlı kitabında anlatmıştır. Bu eser Almanca, Fransızca ve İngilizceye tercüme edilmiştir. Seydi Ali Reis’in 1554’te yazdığı kısaca Muhit olarak bilinen Kitabü’l Muhit fi İlmi’l Eflak ve’l Bahr adlı eseri bir derlemedir.

    Bu zamanda Deniz Coğrafyasının yanında diğer ülkeler üzerinde geniş bilgiler veren eserler de yazılmıştır. Bunlardan bazıları Hitay-name, İ’lamu’l-İbad fi A’lamilbilad (Yer Adlarını Halka Bildirme) Evdahü’l Mesalik ila Marifeti’l-Memalik (Ülkeleri Bildiren Açık Yollar),Menazirü’l Avalim (Alemlerin Görünüşü) ve Tarih-i Hind-i Garbi’dir.

    On yedinci asırda yaşayan Katib Çelebi’nin (1608-1656) yazdığı coğrafya eserleriyle Osmanlı coğrafya ekolü meydana getirilmiştir. Katib Çelebi’nin yazdığı Cihannüma adlı eser ülkelerin tasvirlerini ihtiva etmektedir. Birçok dile tercüme edilen bu kitap 20. asrın başlarına kadar bütün dünyanın istifade ettiği temel bir eser olmuştur. Yine ayrı zamanlarda yaşayan Evliya Çelebi’nin (1611-1678) seyahatleri neticesinde yazdığı, genellikle tarihi coğrafya yönünden şehirleri, ülkeleri tanıtan, yüzey şekillerini ve etnografya bilgilerini anlatan on ciltlik Seyahatname adlı eseri meşhurdur. Coğrafya-ı Kebir adlı eserin sahibi Ebu Bekir bin Behram 17. asrın sonlarında yaşamış olan meşhur coğrafya alimlerindendir. On sekizinci asır alimlerinden Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin Marifetname adlı eseri ve Elhac Mehmed Edib’in Menasikül-Hac adlı eseri günümüzde de önemli olan eserlerdir.

    On dokuzuncu asırda Mahmud Raif Efendinin Fransızca olarak yazdığı Coğrafya Üzerine Bir Derleme, Ahmed Cevad’ın Ma’lumatü’l Kafiye fi Memaliki’l-Osmaniyye’si (1872) Hüseyin Beyin Memalik-i Osmaniyye’si(1887). Mehmed Hikmet Beyin Coğrafya-i Umran’ı (1896) ve Ömer Subhi Beyin bir derleme olan Coğrafya-i Hikemi adlı eserleri, Hafız Şeref’in coğrafya atlası olan Yeni Atlas (1868)ve Yeni Coğrafya Atlası (1891), Ahmed Rifat Efendinin coğrafya ansiklopedisi ve sözlüğü olan Lügat-i Tarihiye ve Coğrafiye (1882) ve Şemseddin Sami Beyin (1889-1899) Kamusü’l A’lam adlı eserleri, coğrafya eserlerinin en önemlileridir. Uzun harp yıllarında bazı coğrafi eserler yazılmışsa da bunlar pek fazla önemli değildir.

    Cumhuriyet devrinde coğrafya: Bu devirde "tasvir coğrafyası" yerine, yardımcı bilgilere dayanan, olayların coğrafi dağılışlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini ortaya koyup sebeplerini araştıran, günümüz coğrafyasının ilkelerine geniş yer veren "açıklamalı coğrafya" gelişme yoluna girmiştir. Bir ülkedeki coğrafya araştırmalarının hızla ilerlemesi, o ülkedeki harita, meteoroloji, hidroloji, maden, istatistik, jeoloji ve toprak araştırma işlerinin gelişmesi için bu kollarla ilgili araştırmacıların üniversiteler tarafından yetiştirilmesi lazımdır. Bu yönde yapılan çalışmalar bu temele uygun olarak yapılmaktadır. "İstikşaf haritalarının" yapılması bu sayede topografik şekil ve olayların görülebilmesi, hava fotoğraflarının çoğalması ve fotogrametre ile haritaların geliştirilmesi, Devlet Meteoroloji İşleri Müdürlüğünün 1937’de tesisi, Türkiye sularının gözlem ve araştırmalarını düzenlemek üzere DSİ ve TEK’in yaptığı çalışmalar, 1935’te Maden Tetkik ve Araştırma Enstitüsü (MTA)nün kuruluşuyla jeoloji araştırmaları bu çalışmalardandır. Bugün yurdumuzda jeoloji haritası çıkarılmış durumdadır.

    Coğrafi araştırmaları için önemli olan diğer kaynaklardan istatistiklerin temeli 1926’da atılmış olup, nüfus, ekonomi, maliye, ticaret, milli eğitim istatistikleri olarak çok çeşitli yapılan istatistikler yüzlerce cilt halinde araştırmalara ışık tutmak üzere hazırlanmıştır. Tarım, orman ve toprak araştırmaları hususunda hazırlanmış pekçok rapor, araştırma ve inceleme eserleri yayınlanmıştır.

    Bu çalışmalara paralel olarak üniversitelerde kurulan Coğrafya Fakülteleri ve Enstitüleri araştırma ve öğretim gezilerine önem vermişlerdir.

    Cumhuriyet devrinde Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yapılan coğrafi araştırmalar ile ilgili pekçok yazı, rapor, kitap yayınlanmıştır. Bu araştırmalar genellikle Ankara Üniversitesinin Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi, Coğrafya Enstitüsünde çalışan coğrafyacılar tarafından ve İstanbul Üniversitesi coğrafyacıları tarafından yapılmıştır. Bu dönemde coğrafya araştırmaları için batıdakilere benzer şekilde geziler yapılmış, açıklamalı coğrafyada temelden yürünmüştür.


    Coğrafyanın Sözlük Anlamı
    1. Yeryüzünü fiziksel, ekonomik, beşeri, siyasal yönlerden inceleyen bilim.
    2. Bir yeryüzü parçasını, bir bölgeyi, bir ülkeyi belirleyen, niteleyen, fiziksel, ekonomik, beşeri, siyasal gerçekliklerin tümü.

    Sözlükte ECZACILIK Nedir:
    İlâçların hazırlanmasıyla uğraşan uygulamalı bilim


    Sözlükte EKONOMETRİ Nedir:
    Ekonomik olayların açıklanmasında çok sayıda değişkeni göz önüne alarak ve karşılıklı bağıntılar kurarak, teorik çalışmaların deneylerle doğrulanmasını sağlayan matematiksel yöntem


    Sözlükte FELSEFE Nedir:
    Felsefe Nedir


    Felsefenin Sözlük Anlamı
    1. isim. Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması.
    "Felsefe diliyle söylersek her ozan bir fenomendir yani olgudur." - Necati Cumalı
    2. Bir bilimin veya bilgi alanının temelini oluşturan ilkeler bütünü. "Tarih felsefesi. Hukuk felsefesi."
    3. Bir filozofun, bir felsefe okulunun, bir çağın öğretisi. "Sokrates felsefesi."
    4. Dünya görüşü. "Yargılarınızı, felsefenizi kendinize saklayıp oyununuza tek özdeyiş katmayacaksınız." - Haldun Taner
    5. Bir konuda soyut düşünüş. "Uzun felsefelerden sonra Mediha'yı benden çok sevdiğini anlatıyor." - Halide Edip Adıvar

    Felsefi Düşüncenin Özellikleri


    Felsefe Nedir
    Felsefe kısaca aslında Sokratesin dediği gibi ne bilmediğini bilmektir. Düşünce işte bu noktada ise; yani ne bilmediğini bilmek istiyorsa artık yaşamı sorgulamaya başlar. Daha önce bildiklerinden dahi şüphe ederek onlarıda sorgulamaya başlar. Çoğumuz küçükken doğru bildiğimiz şeylerin aslında doğru olmadığını büyüyünce tecrübe etmişizdir. Bunu farkettiğimizde nasıl diğer bildiklerimizde şüphe ettiysek, filozofun da yaptığı bu sorgulamaların sistematik bir şekile dönüşmesidir. İşte bilinmeze yapılan bu zihinsel yolculuğa Felsefe denir. 

    Felsefe sadece filozofların yaptığı birşey değil düşünen ve sorgulayan herkesin yaptığı birşeydir. Birşeyin nedeni, sonuçlarını sorgulamak bir anlam aramak tamda anlattığımız şeylerdir. Günlük hayatta duymuşsunuzdur yaşam felsefesi sözünü evet herkesin yaşamı bir anlama biçimi vardır. Bu noktada herkes felsefe dünyasının içindedir. Felsefe derslerde görülen filozoflar ve onların karmaşık düşünceleri değildir. Yaşamın ta kendisidir.

    Felsefenin İlişkili Olduğu Kavramlar


    Felsefenin Kelime Anlamı
    Felsefe kelimesi yunanca´da fhilo (sev-gi) ve sophia (bilgelik) kelimelerinin yan yana gelmesinden oluşuyor... Fhilosophia (bilgelik sevgisi). Yunanlı düşünürler için "bilgiyi sevmek, bilginin peşinden koşmak" anlamını taşır.
     

    Yani felsefe sadece bilgiyi sevmek mi oluyor?
    Bu konuyu bir örnekle anlatayım, sen hiç dünyanın neden 365 gün ve altı saatte bir tur tamamladığını yani bir yıl diye niye bu hareketi tanımladığımızı merak ettin mi?, Etmişsindir mutlaka. İşte bunun gibi bilmediğin, öğrenmek istediğin bir sürü konu var. Aslında filozoflarda böyle şeyler düşünüyorlar. Bunların nasıl olabileceğini, nelerin bunlara yol açtığını öğrenmeye çalışıy

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Kolay Bulmaca Cevabı Bulma Robotu

    Cevap Yaz

    Bilgilendirme: Bulmaca sözlüğümüzde Haberturk, Hürriyet, Sözcü ve Posta gazetesinin günlük kare ve çengel bulmacalarının cevapları ve Bulmacahane, CodyCross, Words Of Wonders Guru, WOW Guru gibi bulmaca oyunlarının cevapları yayınlanmaktadır. Ayrıca diğer gazete bulmaca cevapları, bulmaca kitabı, çapraz, karışık bulmaca cevaplarınıda sözlüğümüzde bulabilirsiniz. Bulmaca sözlüğümüzden arama yaparak bulmaca sorunuzdaki cevabı kolayca bulabilirsiniz. Eğer cevap henüz sitemize eklenmemiş ise soru sor butonuna tıklayarak hemen cevap verilmesini sağlayabilirsiniz.

    Yakın zamanda para ödüllü online bulmaca çözebileceğiniz bulmaca servisimiz yayına alınacaktır. Günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak en iyi bulmaca çözenler listelerimiz olacak.

    Sözlüğümüzde cevabını bulabileceğiniz bulmaca çeşitleri: CodyCross bulmaca soruları, çengel bulmaca, kare bulmaca, sudoku bulmaca, rakam bulmaca, kelime şifre bulmaca, altıgen çengel bulmaca, halka bulmaca, sözcük avı, yapboz bulmaca, labirent bulmaca, mozaik bulmaca, resimli kelime bulmaca, 7 farkı bulun, lekare bulmaca ve kim milyoner olmak ister soruları ve cevapları.

    Ayrıca bulmaca cevapları sözlüğümüzde aradığınız kelimenin eş anlamı, mecazen ve mecaz anlamları, eski dildeki karşılıkları, osmanlıca karşılıklarıi, zıt anlamlarını bulabilirsiniz.

    Unutmayın bulmaca çözmek zekanızı geliştirdiği gibi çağımızın en kötü hastalıklarından biri olan alzheimer içinde doktorlar tarafından en önerilen çözümlerden biridir. Şimdiden güzel, sağlıklı günler dileriz..



    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.