Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

  • Tarih
  • 8 yıl önce
  • 2 Cevap

Uygurlu din adamları ve uygurlu müzisyenler ile ilgili yazı ve resim eklermisiniz?

Uygurlu din adamları ve uygurlu müzisyenler ile ilgili yazı ve resim ekler misiniz?

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Admin

    • 2015-12-01 06:37:19

    Cevap : TARİHTE TÜRK MÜZİĞİ VE UYGUR ON İKİ MAKAMI
    Azerbaycan’da Gobustan Kayalıklarında görülen dans eden insan şekilleri, 12 - 14 bin yıllık müzik ve hareket gerçeğini ortaya koymaktadır. Uygur Türklerine ait Hoten şehri Çerçen kazası yakınında Mülçe ırmağı kenarında bulunan Mingyar kaya resimleri 6-8 bin yıllık bir geçmişten haber vermektedir.

    Eduard Chavannes, Bela Bartok, Robert Lach isimli araştırıcılar ve büyük Türk Etnomüzikologları Mahmut Ragıp Gazimihal ile Ahmet Adnan Saygun, Ferruh Arsunar araştırmalar yapmışlar, Türk müzik kültürünün Orta Asya - Anadolu bağlantısını ve Çin kültürüne etkisini belgelerle ortaya koymuşlardır. Bu araştırmalara göre Proto Türk kültürünün önemli merkezleri, Sensi ve Kansu eyaletleridir. 

    Hakas ve Tuva kültürü, Altay Türk kültürü bizi M.Ö. 3000 yılları ile buluşturmaktadır. XX . yüzyılın başında Sovyet araştırıcılar Rudenko ve Griaznov, Altay’lardaki Pazırık Vadisinde buzların altında ”Çeng” adı verilen bir enstrüman buldular. Rudenko, bu enstrümanın ait olduğu Proto-Türk kültürü tarihini 3700 yıl önceye götürmektedir.

    Uygurlar'da müzik de gelişmişti. Uygurların kendilerine özgü on iki makamları bulunuyordu. Bu on iki makamın özelliği, Uygur Türklerinin ulusal özelliklerini, örf ve adetlerini, toplum ve yaşama biçimlerini, başlarından geçen çeşitli tarih dönemlerini içinde toplayabilmiş olmasıdır.

    Atlı bozkır Türklerinin yerleşik yaşama geçişleri ve bu tarz ile kendi karakterlerini kaynaştırarak yeni bir uygarlık yaratışlarının en güzel örneği ilk kez Uygur Türklerinde görülmüştür

    Uygur makamlarının kökeni 
    M.S. 5-6. yüzyıllara, hatta daha eskilere kadar gider. Çin tarih kaynakları bu konuda önemli deliller sunar. Çin kayıtlarında, Batı Han döneminde Batı Bölgesine elçi olarak gönderilen Zhang 
    Qian(Cang Çian), Çin’e dönüşünde Hu(Uygur)ların iki makamını ve çalınış yöntemini götürdüğü, Kuçar, Kaşgar ve İdikut gibi bölgelerin orkestraları olup, bunların Çin’e gidip konserler verdikleri, bu orkestraların 15 çeşit çalgı aletinin olduğu, 6. yüzyılda Kuçarlı müzik ustası Sucup’un on iki melodiyi Çin’e götürüdüğü hakkında kayıtlar bulunmaktadır.

    Son yıllarda Uygur On İki Makam’ının kökeniyle ilgili başka bir görüş ortaya atılmıştır ki, buna 
    göre, On İki Makam’ı yaratan etnik grup Dolanlardır. Kaynaklarda Dolo ya da Dolonfit diye adlandırılan bu kabile, bugünkü Yeken nehri boyunca güneyden kuzeye doğru Mekit ve Maralveşi ilçesi, sonra Tarım nehri boyunca batıdan doğuya doğru Aksu’ya bağlı Avat, Karatal, Şayar, hatta Kuçar’ın güney bölgelerinde yaşamışlardır. 

    Bunlar Çin tarih kaynaklarında eski Uygur kabilelerinden biri olarak gösterilmektedir. “Dolan” etnonomi M.S. 480’lı yıllarda tahta oturan Cücen hanı Dolon’un isminden gelmektedir. 

    Dolon’a tabi olan kabileler dağılınca Yüksek Arabalılar, yani Kanglılar’ın Börkli kabilesi de ayrılmış, bunlar daha sonra “Dolonlular”(Dolanlıklar) diye adlandırılmıştır. “Dolon” sözcüğü fonetik değişme uğrayarak “Dolan” biçiminde telaffuz edilmeye başlamıştır.

    Uygur On İki Makamı’nın kökeniyle ilgili, Abdurahim Ötkür’ün tespitleri çok ilgi çekicidir. O Farabi’nin Arap medeniyeti ve müziğine yaptığı katkılardan bahsettikten sonra, İbn-i Sina’nın 
    mevcut ezgi ve melodileri on iki temel şekilde toplamayı teşebbüs ettiğini, 13. yüzyılda bu temel ezgilerin her birinin birer makam olarak adlandırıldığını ifade etmiştir. 

    O dönemde on iki makamın adları şöyle olmuştur: Uşak, Nava, Rust, Zengola,Irak, Abu, Rahavi, 
    Buzruk, Selik, Hizacı, Zirefkend, Höseyni. Bunlardan Uşak, Nava, Rast, Irak, Rahavi, Buzruk, Hicaz, Hüseyni makamları Uygur On İki Makamı’nda da bulunmaktadır.

    Bu durum, ilk bakışta, Uygur On İki Makamı’nın Arap müziğinden kaynakladığını düşündürebilir. Ancak, Uygur On İki Makamı Uygur milli müziğiyle beslenerek gelişmiş, şekil ve muhteva yönünden farklı özellikler kazanmıştır. Yine de, Uygur On İki Makamı’nın diğer milletlerin müzik kültürüyle olan ilişkisini ve aralarındaki etkileşimi çok boyutlu olarak araştırmadan bu konuda son sözü söylemek doğru değildir. Çünkü bazı makamların Uygur Türklerinin İslamiyet’i kabul etmelerinden önce oluştuğu bilinmektedir. 

    Uygurlar arasındaki “Mukam” belirli düzen ve kurallar içerisinde sistemleştirilmiş büyük hacimli müziği eserler için kullanılmaktadır. 

    Rivayete göre, 12 Mukam 16. yüzyılda Yarkent Hanı'nın eşi Amannisahan tarafından derlenmiş olup, Amannisahan'ın memleketi, şimdi Dolanlıların yaşadığı nehir kenarındaymış.


    Yarkand Hanlığı (Arapça: ماَملاَكاَتي ياَركَند, mamlakati Yarkand, mamlakati Moghuliya, mamlakati Saidiya veya Seidiye Hanlığı) de denilen Doğu Türkistan'da 1514 ile 1680 yılları arasında Altışehir (Altıshahr) olarak bilinen Hotan, Yarkent, Yengihisar, Kaşgar, Aksu, ve Uçturfan gibi şehirleri içine alan bölgede egemenlik sürmüş bir hanlıktır.

    Sultan Abdürreşit Han’ın girişimi, Amannisa Hanım ve ünlü müzik ustası Kıdırhan’ın önderliğinde halk arasındaki makamçılar bir araya getirilmiş ve Uygur Oniki Makam müziği ve metinleri derlenip sistemleştirilmeye başlamıştır. Sistemli bir hale getirilen makamlar çeşitli bölgelere yayılmış ve geliştirilmiştir.

    Rivayetlere göre, Abdürreşid Han ormanda avlanırken, oduncu Mahmud'un onüç yaşında kızı olan Amannisa ile ormanda şarkı söylerken karşılaşır ve kendisine aşık olur ve evlenir. Mulla Ismatulla Mojizi'nin kaleme aldığı Tawarikh-i Musiqiyyun ondan bahseden bilinen tek kaynakdır.[2] Amannisa 34 yaşında hastalık nedeniyle doğum anında ölmüştür. Onun naaşı Yarkand yakınındaki Yarkand Hanlarına ait mezarlıkta gömülmüştür.

    Çin Sincan Uygur 12 Mukamı aşağıdakilerden oluşur :
    Rak Mukamı, Çebbiyat Mukamı, Müşavirek Mukamı, Çergah Mukamı, Pencigah Mukamı, Özhal Mukamı, Acem Mukamı, Uşşak Mukamı, Bayat Mukamı, Neva Mukamı, Segah Mukamı, Irak Mukamı.

    Şimdi gelelim Orta asyadan Anadolu'ya taşıdığımız Türk müziğinin Anadolunun nadide vilayetlerinden Uşşak iliyle aynı ismi taşıyan uşşak makamına..;

    Diğer Cevaplara Gözat
    Uygurlu din adamları ve uygurlu müzisyenler ile ilgili yazı ve re...

    Sunum İçeriği

    Cevap Yaz Arama Yap

    Admin

    • 2015-12-01 06:32:23

    Cevap : Uygurlarda Din anlayışı ve Maniheizm:
    İnanç alanında Uygurların çabuk din değiştirdiklerini ve yeni kabul ettikleri bir dini yaymak için çok çalıştıklarını, bunda da başarılı olduklarım söyleyebiliriz. Uygurlar önceleri Gök Tanrı dini inancında olmuşlar, fakat daha sonraları Budizm dinini kısmen de olsa kabul etmişlerdir. Türklerin Budizm dinini kesin olarak ne zaman kabul ettiklerine dair elimizde deliller yoksa da, Göktürk Kağanı Mu-han'ın (553-572) bir Buda manastırında bulunan yazı-tında, Buda dinine inanmış bir kişi olarak isminin geçtiği bilinmektedir. Ayrıca T'o-po Kağan zamanında (572 - 581) Çin'deki Ts'i sülalesinden bir Budist rahibin kendisine gönderdiği ve rahibin «bu dini kabul ederlerse kendilerinin rahat ve huzura kavuşacaklarını ve bir Budist manastırı yaptırmasını» istediği bir gerçektir. T'o-po Kağan bu istekleri kabul ederek Ts'i sülalesi imparatorundan bazı Budist kitapları istemesi üzerine, imparator kendisine «Nirvana-sut-ra»yı yollamıştır.

    Uygurların Budizm diniyle Göktürkler çağında karşılaştıkları tahmin edilmektedir. Çünkü Uygur birliğini kuran P'u-sa adının manasının sanskritçe «Bodhisattva» dan geldiği ve kelimenin «B'uo-sat» olduğu bilinmektedir. Uygurlar 744 senesinde devletlerini kurdukları sırada, halkın hiç olmazsa bir kesiminin Budist olduğunu söyleyebiliriz. Uygurlar Budizmin «Mahayana» («Büyük Sal») mezhebine bağlanmışlardır.

    Yukarıda da söylediğimiz gibi, Bögü Kağan Lo-yang seferi sonrasında ülkesine dönerken, beraberinde dört Mani rahibini de götürmüştür. Mani dininin Uygurlar arasında yayılmasına karşı tepkiler pek o kadar şiddetli olmamıştır.

    Bögü Kağan için dikilmiş olan «Karabalgasun» yazıtının Çincesinde unvanının «Tengride Kut Bulmuş», yani «hükümdar olma şansını gökte bulmuş» olduğu kaydedildikten sonra, Bögü Kağan tarafından şunların söylendiği kaydedilmektedir: 

    «Uygurların örf ve adetlerinin kötü oluşu ve halkın artık icra kuvvetini dinlemeyişi sebebiyle Kağan'ın Jui-Hsi gibi dört tane din adamını memleketine sokarak iki kudsiyeti inkişaf ettirerek vaz ettirdiğini ve üç an'a derin olarak nüfuz edildiğini kaydediyor. Bu din allameleri Nura ait (hakikaten) doktrinleri mükemmel incelemiş oldukları gibi, yedi kitabı da tam olarak aklayabiliyorlardı.

    Onların kapasitesi denizler kadar derin, natıkaları da çağlayanlar gibi (akıcı) idi. Bu sebeple Uygurları bu hak dinine girmeye sevkedebilirdi kaide olarak (kabul) etti. Bütün faziletlerin bir araya gelmesini gerçekleştirdi. Bundan başka fazileti kamile. Bu Tu-tu ve Tse-shih'ler iç dış nazırlar. 

    Dediler ki: 
    'Biz eski günahlarımız içiri istiğfarda bulunuyor ve hak dinine hizmeti arzu ediyoruz'. (Kağan tarafından) şöyle bir buyrultuda (bulunuldu) ;
    'Bu din nafiz (nüfuz edici) ve harikuladedir. Bununla beraber ona ihtida ve riayet güçtür. Onu iki veya üç defa hülüsla tetkik ettim. Bazen anlayamıyor şeytanı Buda olarak tesmiye ediyordum. Halbuki şimdi hakikati çoktan anlamış bulunuyorum. (Artık bundan sonra) (batıl dinlere) ibadet edemeyeceğim. 

    Ve bilhassa ümit ederiz ki diyordu':
    'Mademki, azimsiz ve hülûs sahibisiniz ona derhal ihtida eder ve evamirini koruyabilirsiniz. Kabartma ve resmetmek suretiyle yapılmış şeytan tasvirlerini tamamen yakınız. Cinlere dua ve şeytanlar önünde secdeden tamamen (hidayet) ışık dinini kabul ediniz. Bu memleket, sıcak kan içicilik (gibi) Barbar adetlerini bırakarak sebze ile beslenen bir memlekete dönsün. Bir cinayet devleti, iyiliklere teşvik kırallığı haline gelsin'.

    'Bunun için insanda bulunmaktadır. Sema güç ve (kuvvet) verir, tabiler ise onu taklit ederler. Din emiri hak dininin kabul edildiğini işitince (onların) bu sadakatini methetti; Kadın ve erkek din adamlarını, (bu dini) vazederek yaymak için Çin'e soktu. Bundan sonra Mu-she ve müridleri kalabalık olarak dolaştılar. Doğudan batıya kadar dini yaymakla (meşgul oldular)».

    Yine Karabalgasun yazıtında Bögü Kağan için «Zahag i Mani» yani «Mani'nin tezahürü» denmektedir. Çincede «Mou-yü», Sogdçada «Mojak» ve Pehlevi lehçesinde «Moje» denen yüksek rütbeli bir Mani rahibinin de Uygurlara gittiği ve bu yeni devlet dininin başkanı olarak burada görev yaptığı bilinmektedir. Mani ruhban sınıfının Uygurlarda ki siyasî etkisi önemli boyutlara ulaşmıştır. O döneme ait bir Çin metninde Uygurların hükümet meseselerinde daima Mani rahiplerine danıştıkları belirtilmektedir.

    Uygurlar Çin'de karşılaştıkları ve ülkelerine getirdikleri bu dört Mani rahibinin tesirinde bu kadar uzun seneler sürekli olarak nasıl kalabilmişlerdir? Kanaatimce bu dört Mani rahibinden çok Sogd tüccarlarının rolleri büyük olmuştur. Çünkü kendilerinden evvel Budistler ve çağdaşları olan Hıristiyanlar gibi Mani mezhebi taraftarları da Sogdlar arasında kolayca kendilerine yer bulmuşlar ve onların arasında çok başarılı işler görmüşlerdir. Mani mezhebinin taraftarları, Sogd kavminin ticaret işlerindeki başarılarından kendi dini propagandaları hususunda da istifade etmişlerdir. Orhun yazıtlarının bulunduğu bölgede Sogdça yazılmış küçük bir yazı parçası günümüze kadar gelebilmiştir. 

    Bu yazıttan, Uygurlara Mani mezhebini öğretenlerin Sogd misyonerleri olduğu anlaşılmaktadır. Çin kaynaklarından biliyoruz ki, Sogd misyonerleri göçebelere, bir başka deyişle Uygurlara doğrudan doğruya Sogd ülkesinden gelmemişlerdir. Büyük ihtimalle Bögü Kağan 762 senesinde Çin'de bu Sogd misyonerlerle de rastlamıştır. Bundan, göçebe kavimlerinden çok, batı kavimleri için Çin ile ticaretin ne derece mühim olduğu görülmektedir. Sogdların göçebe Türk kavimlerine gerçek tesirleri, bunların Çin'de ve Çin'e giden yol üzerinde ticaret kolonileri kurmalarından sonra başlamıştır. Özellikle Türklerin gerek Çin'e gerekse bugünkü Doğu Türkistan bölgelerine olan akınlarının çoğalması, bu münasebetin kuvvetlenmesine sebep ol muştur. Uygurları dini propaganda ile etkilemek hususunda Sogdların tesiri, Doğu Türkistan'ın doğusunda yaşayan İndo-Avrupa kavimlerinkine nispetle daha kuvvetli ve çeşitli olmuştur. Mani ve Hıristiyan mezheplerinin en önemli başarıları, VII. yüzyılın sonları ile VIII. yüzyılın başlarına, yani Batı Asya'da İslamiyetin siyasi hakimiyetinin yerleşmiş olduğu zamana rastlamaktadır.
    Uygurlu din adamları ve uygurlu müzisyenler ile ilgili yazı ve re...

    Sunum İçeriği

    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.