İşte Cevaplar
Cevap : Varlığın Ne Olduğu Problemi
a. Varlığı “Oluş” Olarak Kabul Edenler
Varlıkta sürekli bir değişme ve oluşun gerçekleştiğini savunan yaklaşımdır. Bu anlayış, varlığın statik bir açıdan ele alınamayacağını, onun bir değişme ve oluş süreci olarak görülmesi gerektiğini savunur. O halde evren mekanik bir varlık değil, canlı bir oluştur.
Her şeyin oluş (değişme) halinde olduğunu savunan Herakleitos, bu düşüncesini “Değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir” sözüyle dile getirmiştir. Oluşun başlangıcı ve sonu yoktur. Hayat da, bu sürekli varoluş ve yok oluşun ard arda gelişinden ibarettir.
b. Varlığı “idea” Olarak Kabul Edenler
Varlığın idea (düşünce)dan oluştuğunu savunan, varolan herşeyi düşünceye bağlayan, insan düşüncesinden bağımsız bir nesneler dünyasının ya da bir gerçekliğin varlığını yadsıyan yaklaşımdır.
İdealistler, maddenin gerçek olmadığını, gerçeğin zihnimizde yer alan ide’lerden oluştuğunu savunurlar. Örneğin güzellik idesi, güzel diye algılanan bütün varlıklardan daha gerçektir. Bunun gibi, ağaç idesi de şu ağaçtan daha fazla bir şey ifade eder. Çünkü ikinciler varlıklarını birincilerden almışlardır. Güzel diye algılanan bir çiçek yok olur, unutulur ama çiçek fikrinin kendisi yok olmaz.
Platon: Platon’a göre gerçek varlıklar idealardır. Duyusal dünyadaki varlıklar idealardan pay almak suretiyle var olurlar ve bunlar ideaların, yalnızca görünüşleridir.
Aristoteles: Aristoteles, idea olarak belirttiği formu varlığın içinde görmüştür. İdealar tek tek nesnelerin özüdür. Madde, bu form sayesinde biçim kazanır ve gerçek olur. Örneğin bir heykelin ideası, sanatçının ona verdiği form, yani biçimdir.
Hegel: Asıl ve gerçek varlık, insan zihninden bağımsız olarak var olan Mutlak akıl (Geist)dır. Bu Mutlak akıl, evrensel ve manevi bir varlıktır. Bu görüşün idealist olarak değerlendirilmesinin nedeni, Hegel’in varlığı temelde tinsel bir töz olarak belirlemesidir.
c. Varlığı “Madde” Olarak Kabul Edenler
Varlığı madde olarak ele alan görüşe materyalizm denir.
Materyalizm, evrendeki tek cevherin madde olduğunu, maddenin düşünceden bağımsız olarak varolduğunu ve bütün varlıkların maddeden türediğini ileri sürer.
Bilinç, ruh gibi tinsel varlık da dahil, bütün varlığı madde olarak anlar ve maddenin dışında başka bir varlık olduğunu kabul etmez. Düşünme, hayal gibi olayları da maddenin kuvvet ve hareketleriyle açıklar.
Demokritos: Var olan her şeyi sonsuz sayıda atoma ayırmıştır. Her şey atomların birbirlerine çarpması sonucunda, mekanik bir zorunlulukla oluşur. Atomlar belli bir sıra ile birleşerek veya ayrılarak varlıkları oluşturur.
Hobbes: Gerçekte var olanın, cisim veya madde olduğuna inanır. Ona göre dünya mekanik hareket kanunları tarafından yönetilen cisimlerin bütünüdür. Bütün gerçeklikler yalnızca maddi olarak düşünülebilir.
Marks: Evrendeki hareket ve değişme maddeden başka bir şey değildir. Ona göre madde biçim değiştirir. Tüm değişmelerin temelinde karşıtlık ve çatışma vardır. Düşünce, maddeden sonra gelen ve ona bağlı olan varlıktır.
d. Varlığı Hem “Düşünce” Hem “Madde” Kabul Edenler
Varlığın düşünce ve madde gibi iki cevherden meydana geldiğini savunan anlayışa dualist anlayış denir. Dualizm, varlıkta daima iki prensibin varlığını kabul eder.
Descartes: Varlıkta iki töz vardır: Biri “ruh”, öteki de “madde”. Ruh, düşünen, madde ise yer kaplayan bir tözdür. Bunlar arasında hiçbir birleşme noktası yoktur; yalnızca insanda bir araya gelirler.
e. Varlığı “Fenomen” Olarak Kabul Edenler
İnsan zihninden tam anlamıyla bağımsız olmayan bir varlık alanı vardır; insan bu varlık alanını bilebilir. İnsanın bilinci tarafından belirlenen bu varlığa “fenomen” denilmektedir. Fenomen, insana göründüğü şekliyle varlıktır. Fenomene, Husserl’in “özü görme” denilen yöntemiyle ulaşılabilir.
Husserl: Var olanın yalnızca fenomenler olduğunu söyler. Bu fenomenin insan bilinci tarafından bilinebileceğini savunur. İnsan onların özünün bilgisini edinebilir.
Ona göre varlığın bilinçten bağımsız bir var olma durumu yoktur; varlıklar bilincimizin bilgi nesneleri olarak vardırlar. Yani bizim zihnimizin olanakları çerçevesinde var olurlar.
Diğer Cevaplara Gözat
a. Varlığı “Oluş” Olarak Kabul Edenler
Varlıkta sürekli bir değişme ve oluşun gerçekleştiğini savunan yaklaşımdır. Bu anlayış, varlığın statik bir açıdan ele alınamayacağını, onun bir değişme ve oluş süreci olarak görülmesi gerektiğini savunur. O halde evren mekanik bir varlık değil, canlı bir oluştur.
Her şeyin oluş (değişme) halinde olduğunu savunan Herakleitos, bu düşüncesini “Değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir” sözüyle dile getirmiştir. Oluşun başlangıcı ve sonu yoktur. Hayat da, bu sürekli varoluş ve yok oluşun ard arda gelişinden ibarettir.
b. Varlığı “idea” Olarak Kabul Edenler
Varlığın idea (düşünce)dan oluştuğunu savunan, varolan herşeyi düşünceye bağlayan, insan düşüncesinden bağımsız bir nesneler dünyasının ya da bir gerçekliğin varlığını yadsıyan yaklaşımdır.
İdealistler, maddenin gerçek olmadığını, gerçeğin zihnimizde yer alan ide’lerden oluştuğunu savunurlar. Örneğin güzellik idesi, güzel diye algılanan bütün varlıklardan daha gerçektir. Bunun gibi, ağaç idesi de şu ağaçtan daha fazla bir şey ifade eder. Çünkü ikinciler varlıklarını birincilerden almışlardır. Güzel diye algılanan bir çiçek yok olur, unutulur ama çiçek fikrinin kendisi yok olmaz.
Platon: Platon’a göre gerçek varlıklar idealardır. Duyusal dünyadaki varlıklar idealardan pay almak suretiyle var olurlar ve bunlar ideaların, yalnızca görünüşleridir.
Aristoteles: Aristoteles, idea olarak belirttiği formu varlığın içinde görmüştür. İdealar tek tek nesnelerin özüdür. Madde, bu form sayesinde biçim kazanır ve gerçek olur. Örneğin bir heykelin ideası, sanatçının ona verdiği form, yani biçimdir.
Hegel: Asıl ve gerçek varlık, insan zihninden bağımsız olarak var olan Mutlak akıl (Geist)dır. Bu Mutlak akıl, evrensel ve manevi bir varlıktır. Bu görüşün idealist olarak değerlendirilmesinin nedeni, Hegel’in varlığı temelde tinsel bir töz olarak belirlemesidir.
c. Varlığı “Madde” Olarak Kabul Edenler
Varlığı madde olarak ele alan görüşe materyalizm denir.
Materyalizm, evrendeki tek cevherin madde olduğunu, maddenin düşünceden bağımsız olarak varolduğunu ve bütün varlıkların maddeden türediğini ileri sürer.
Bilinç, ruh gibi tinsel varlık da dahil, bütün varlığı madde olarak anlar ve maddenin dışında başka bir varlık olduğunu kabul etmez. Düşünme, hayal gibi olayları da maddenin kuvvet ve hareketleriyle açıklar.
Demokritos: Var olan her şeyi sonsuz sayıda atoma ayırmıştır. Her şey atomların birbirlerine çarpması sonucunda, mekanik bir zorunlulukla oluşur. Atomlar belli bir sıra ile birleşerek veya ayrılarak varlıkları oluşturur.
Hobbes: Gerçekte var olanın, cisim veya madde olduğuna inanır. Ona göre dünya mekanik hareket kanunları tarafından yönetilen cisimlerin bütünüdür. Bütün gerçeklikler yalnızca maddi olarak düşünülebilir.
Marks: Evrendeki hareket ve değişme maddeden başka bir şey değildir. Ona göre madde biçim değiştirir. Tüm değişmelerin temelinde karşıtlık ve çatışma vardır. Düşünce, maddeden sonra gelen ve ona bağlı olan varlıktır.
d. Varlığı Hem “Düşünce” Hem “Madde” Kabul Edenler
Varlığın düşünce ve madde gibi iki cevherden meydana geldiğini savunan anlayışa dualist anlayış denir. Dualizm, varlıkta daima iki prensibin varlığını kabul eder.
Descartes: Varlıkta iki töz vardır: Biri “ruh”, öteki de “madde”. Ruh, düşünen, madde ise yer kaplayan bir tözdür. Bunlar arasında hiçbir birleşme noktası yoktur; yalnızca insanda bir araya gelirler.
e. Varlığı “Fenomen” Olarak Kabul Edenler
İnsan zihninden tam anlamıyla bağımsız olmayan bir varlık alanı vardır; insan bu varlık alanını bilebilir. İnsanın bilinci tarafından belirlenen bu varlığa “fenomen” denilmektedir. Fenomen, insana göründüğü şekliyle varlıktır. Fenomene, Husserl’in “özü görme” denilen yöntemiyle ulaşılabilir.
Husserl: Var olanın yalnızca fenomenler olduğunu söyler. Bu fenomenin insan bilinci tarafından bilinebileceğini savunur. İnsan onların özünün bilgisini edinebilir.
Ona göre varlığın bilinçten bağımsız bir var olma durumu yoktur; varlıklar bilincimizin bilgi nesneleri olarak vardırlar. Yani bizim zihnimizin olanakları çerçevesinde var olurlar.
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap : VARLIĞIN NE OLDUĞU PROBLEMİ
a) VARLIK OLUŞTUR
Varlığı sürekli bir oluş ve değişme süreci olarak gören bu görüş, felsefede “oluş felsefesi” ya da “süreç felsefesi” olarak değerlendirilir.
HERAKLEİTOS
Herakleitos’a göre her şey akar. Varlık oluştur.
Herakleitos, kendinden önceki doğa filozoflarından farklı olarak varlığı bir oluş
olarak görür. O aynı zamanda zıtlıkları da sever, onları zorunlu görür; çünkü oluş
ancak onunla mümkündür. Zıtlar aynı zamanda çokluk demektir. Bu çokluk aynı
zamanda bir birliğe dayanır. Çokluk olmadan birlik, birlik olmadan çokluk olmaz.
Evren bir ve çoktur. Birliği meydana getiren, çokluğun zıtsal gerilimidir. Gerilim
ortadan kalkarsa birlik bozulur. Yay ve kiriş arasında bir gerilim vardır örneğin,
bu gerilim ortadan kalkarsa yay da bozulur.
Herakleitos için hareket ve değişme olanaklı tek gerçeklikti; Parmenides içinse
hareket olanaksızdır. Gerçeğin tümü tek ve hareketsiz bir maddeden
oluşmaktadır.
Değişmek O’na göre “var olmayan haline gelmek” anlamına gelir. Var olana, var
olmayan demektir bu. Var olanın bir şey olmaması da olanaksızdır; çünkü
“olmamak” varlıktan çıkmak anlamına gelir.
Parmenides’e göre, O vardır, varlık vardır.
Boşluk da yoktur. Boşluk, varolanın var olmadığı yerdir.
Varolan herşey değişmez ve devinimsiz bir madde kütlesi olmalıdır. O, ebedi ve
değişmez bir durgunluk içinde her zaman kendi kendisiyle aynı kalır. Görüp
duyduklarımız bir yanılgıdan ibarettir.
Doğruya duyular değil akıl ulaşır.
“Doğada değişmezlik ve süreklilikten söz edilemez. Doğada her şey bir başka
şeyin ölümünden ya da yıkımından dolayı vardır. Sükunet, barış ve süreklilik değil;
savaş, mücadele ve çekişme vardır. Savaş her şeyin babasıdır.
Evren belirli ölçüde yanan, belirli ölçüde sönen bir ateştir. Ancak ateş bu dünyayı
ifade edebilir. Çünkü o, yakarak ve yıkarak yaşar. Değişmez ve süreklilik içinde
görünse de, malzemesini sürekli değiştirir.
Ancak evrendeki bu sürekli değişme; yasasız ve gelişigüzel değildir. Değişme ve
oluş süreci LOGOS’a göre olur. Logos ilahi akıldır ve insan bundan pay alan akıllı
varlıktır. Logos (veya yasa) gereğince ateş; buhar, su ve toprak haline gelir ve
yine toprak, su ve buhar ateşe geri döner.”
b) VARLIK MADDİDİR
Materyalizm, varlığın esas olarak maddi yapıda olduğunu veya var olan her şeyin
maddeye indirgenebileceğini ileri süren görüşe denir.
Var olan her şey, başka türlü görünse de maddedir veya maddi bir şeydir.
Onlara göre madde; mekanda bir yer işgal eden, somut, fiziksel, niceliksel olarak
ölçülebilir, deneysel olarak gözlemlenebilir şeydir.
DEMOKRİTOS (atomcu madde anlayışı)
Demokritos(M.Ö 420 dolayları), atomcu materyalizmin temsilcisi olarak bilinir.
Atomcu görüş daha sonra, Epikuros, Lucretios ve Yeniçağ başlarında Gassendi
tarafından sürdürülmüştür.
Demokritos’a göre varlığın en küçük yapıtaşı atomdur. Atomlar, herşeyin
kendisinden geldiği, bölünemez ve maddi yapıda varlıklardır. Atomlar farklı
büyüklük ve şekillerde olup boşlukta hareket ederler. Aynı türden atomlar
biraraya gelip varlığı oluştururlar. Canlı veya cansız, maddi veya düşünsel her şey
atomlardan meydana gelmişlerdir. Ruh da maddeye indirgenebilir. Atomların
hareketleri mekanik bir zorunluluk içinde gerçekleşir.
Duyum, düşünce, hatırlama, ruh gibi maddi olmadığını düşündüğümüz varlıklar da
maddi varlıklardır veya atomların birbirleri üzerine etkilerinden doğar.”
MARX (Diyalektik Materyalizm)
“Her şeyin temelinde madde vardır. Madde ve dünya kendiliğinden hareketlidir.
Doğada ve toplumda hareket ve değişim, diyalektik bir süreç izler. Bu sürecin
temelinde karşıtların birliği ve mücadelesi, tez-sentez-antitez yatar.
“İnsan hayvandan bilinciyle, diniyle veya aklınıza gelen herhangi bir başka şeyiyle
ayrılabilir. Ama insanın kendisi, geçim araçlarını üretmeye başlayınca kendisini
hayvandan ayırt eder; bu gelişmeyi de insanın fiziksel yapısı koşullar. Geçim
araçlarını üretmekle insanlar, dolaylı olarak , maddi yaşamlarının ta kendisini
üretiyorlar demektir.
K.MARX / Alman İdeolojisi / Çev:Gülnur Savran
Diyalektik ve Tarihi Materyalizm
“Bireyler yaşamlarını nasıl ortaya koyuyorlarsa öyledirler. Bu yüzden insanların ne
oldukları üretimleriyle, hem ne ü rettikleriyle, hem de nasıl ürettikleriyle
örtüşür.” K.MARX / Alman İdeolojisi / Çev:Gülnur Savran
“Bizim tarih anlayışımız, yaşamın doğrudan doğruya maddi olarak üretiminden
kalkarak gerçek üretim sürecini açıklamamız ve böylelikle, maddi üretime bağlı
olan ve onun tarafından yaratılan ilişki biçimini bütün tarihin temeli olarak
anlamamıza dayanır.”
K.MARX / Alman İdeolojisi / Çev:Gülnur Savran
Marx, varlığın temeline maddesel olanı koyar. Maddeden bağımsız bir gerçeklik yoktur. Madde
kendiliğinden, yapısı gereği hareketlidir, meydana getirilmemiştir. İnsan düşüncelerini ve bilincini
belirleyen de maddi yaşamın ta kendisidir.
Marx’a göre evrendeki herşey diyalektik bir çatışmalı gelişim içindedir. Tez ve antitez birbiriyle
savaşırken aynı zamanda yeni sentezlerde biraraya gelir, ancak her sentez aynı zamanda yeni bir
tezdir de. Bu kaçınılmaz bir süreçtir.
Marx, Hegel’den aldığı bu diyalektik anlayışı, tarihe uygulayarak, tarihin materyalist bir yorumunu
elde eder. Bu anlayışa göre tarih, ekonomik olayların belirleyici rolü oynadığı bir tür sınıf savaşları
tarihidir.
Üretim araçları, üretim ilişkileri, üretim biçimi, üretim araçlarına sahip olma durumu Marx’a göre
toplumal altyapıyı oluşturur. Bu alt yapı ise siyaseti, ekonomiyi, hukuk sistemlerini, ahlak
teorilerini, felsefi sistemleri, düşünce dünyasını belirler. Marx, altyapının belirlediği bu unsurlara
üstyapı der.
c) VARLIK ZİHİNSELDİR (İDEADIR)
Felsefi dilde idea, düşünce, fikir, düşünce ile kavranılan tasarım anlamlarına gelir.
İdealizm, varlığın esas olarak düşünsel bir yapıda olduğunu vaya var olan herşeyin
düşünceye, maddi olmayana indirgenebileceğini söyleyen görüştür.
İdealist sayabileceğimiz filozoflar arasında kimi farklılıklar olmakla birlikte genel
olarak idealizm, deneysel olanı, sınırlı olması, kusurlu ve eksik olması bakımından
yetersiz bulur. Buna karşılık zihinsel olan, yetkin ve mutlak olana ulaşmada daha
önceliklidir. Gerçeklik zihinden bağımsız değildir, “dış dünya” zihin tarafından
yaratılmıştır.
İdealist düşünce, tamamen zihinsel bir etkinlik olması ve sonuçlarının mutlak
olması bakımından matematiğe özel bir önem verir.
Gerçekliğin meydana getiricisi olan zihnin insandan bağımsız olarak var olduğunu
benimseyen idealist görüşe nesnel idealizm (Hegel), gerçekliğin tamamen insan
zihninin bir ürünü olduğunu benimseyen idealist görüşe ise öznel idealizm
(Berkeley) denir.
PLATON (İdealar kuramı)
Platon’a göre duyusal dünyanın verileri, değişken ve kusurludur. Bu nedenle de,
duyusal dünya üzerinde bilgi inşa edebileceğimiz bir varlık alanı olamaz. Oysa
akılsal olan bize değişmez olanın mükemmel olanın bilgisini verir.
İçinde yaşadığımız duyusal varlık alanı (dış dünya) bir “görüntüler dünyası”dır.
Gölgeler dünyasıdır. Asıl gerçek dünya bizim akıl aracılığıyla ulaşabileceğimiz
idealar dünyasıdır.
Bu dünya asıl dünyanın bir gölgesi, bir kopyasıdır.
Platon bu görüşleriyle iki dünya ayırmış olur. Duyusal dünya- Gdealar dünyası.
Ona göre, insan ruhu bir zamanlar idealar dünyasında, o mükemmel varlıkların
dünyasında bulunduğundan, şimdi içinde bulunduğu dünyada özlemle yanar(eros).
İnsan akıl yoluyla idealar dünyasının bilgisine ulaşabilir, bu insan için yalan
dünyadan gerçek dünyaya ulaşmadır(mağara benzetmesi) aynı zamanda ruhun
içinde bulunduğu “zindandan” kurtulmasıdır.
“Bilgi hatırlamaktır” Platon’un bu sözünü tartışınız
“Var olmak algılanmaktır.”
Öznel idealizmin ünlü temsilcisi Berkeley’i anlamak için şöyle düşünelim: Önce
kör olduğumuzu düşünelim, nesnel dünyanın renkleri, şekilleri bizim için artık
yok, şimdi dokunma duyumuzu yitirdiğimizi, ardından hiçbir tat, hiç bir koku
almadığımızı düşünelim. Nesnel gerçeklikten, dış dünyadan geriye ne kalır. En
azından bizim için gerçeklik diye bir şey kalmaz. Gerçeklik dediğimiz şey bizim
varolan şeylere ilişkin deneyimlerimizdir. Bir şeye yakınsak, o şey büyüktür,
uzaksak küçük. Onun gerçek büyüklüğünü nasıl söyleyebiliriz. Öyleyse “Var
olmak algılanmaktır.”
“Duyularımızın konusu olan bu dünya, sürekli oluş ve değişme içinde olan
görünüşler dünyasıdır.
Bu görünüşler dünyasının dışında idealar dünyası vardır. Burada ezeli, ebedi,
hareketsiz, değişmeyen, tümel ve madde dışı olan idea türünden varlıklar bulunur.
İdealar yalnızca akılla, düşünme yoluyla bilinebilir. İnsan zihni idealar dünyasına
ait olduğu için hem kendisi maddi olmayan bir tözdür, hem de idealar dünyasını
kavrayabilmemizin aracıdır. İdealar kendi aralarında hiyerarşik bir düzen
içindedir. En üstte “iyi ideası” bulunur.
Bu dünyada bulunan her şey, idealar dünyasından pay aldıkları için ve pay aldıkları
ölçüde vardırlar.”
ARİSTOTELES (Form-madde kuramı)
“Tek ve gerçek bir evren vardır. O da duyularımızın bize gösterdiği bu evrendir.
O halde evreni anlamak için duyularımızla yola çıkmalıyız. Ama bu yeterli değildir.
Ama gerçek ve kesin bilgiye ulaşmak için akıl işin içine girmelidir. Çünkü gerçek
bilgi formların bilgisidir ve bu bilgiye ancak akılla ulaşılabilir.
Bu dünyadaki bütün varlıklar belli bir işlevi yerine getirmek üzere varlığa gelmiş
gibidir. Göz görmek, burun koklamak içindir. Meşe tohumundan her zaman meşe
ağacı meydana gelir. Demek ki dünyadaki olaylar ereksel bir yönde gelişiyor.
İşte her şeyin erişmek istediği amaç;formdur. Aynı Platon’un ideaları gibi formlar
hareketsiz, değişmez, ezeli-ebedi ve madde dışıdır.
Ancak bu dünyadaki madde ve formu kesin olarak birbirinden ayıramayız. Madde
bir imkandır, potansiyalitedir. Form ise bu imkanın açığa çıkmasıdır. Her madde
her formu kabul etmez. Örneğin su maddesi yanma formunu kabul etmez.
Maddesiz form, formsuz madde olmaz.”
HEGEL (Nesnel idealizm)
Gerçekte var olan ruh veya tin (geist, mutlak akıl, mutlak zihin) dir. Tin, özü olan
özgürlüğü gerçekleştirmeyi amaçlar.
Bunu da üç aşamada gerçekleştirir:
1. Tez aşaması: Tin kendindedir. Bir imkanlar ülkesi görünümündedir.
2. Antitez aşaması: Kendini gerçekleştirmek üzere doğa olarak ortaya çıkar.
Ancak kendi kendisiyle yabancılaşmış, kendi özü ile çelişik duruma gelmiştir.
3. Sentez aşaması: Kültür aşamasında bu çelişkiyi çözer ve kendine döner.
Sentez aşamasında ise kendisini üç basamakta gerçekleştirir;
1- Tek tek insanların yaşamındaki henüz tamamlanmamış tin olarak (öznel ruh)
2- Toplum, tarih ve devlet olarak kendini gerçekleştirerek (nesnel ruh)
3- Sanat, din ve felsefe ile kendisinin tam bilincine ulaşarak (mutlak ruh)
d) VARLIK HEM MADDİ HEM TİNSELDİR
Felsefede bu görüşe dualizm (ikicilik) denir.
DESCARTES
“ Madde ile düşünce veya beden ile ruh birbirinden ayrı, fakat aynı ölçüde var
olan iki tözdür. Maddenin ana niteliği yer kaplamak; ruhun ana niteliği ise
düşünmektir.
Beden ve ruhun ilişkisi ise beynin altında bulunan bir bölgedeki temasla sağlanır.”
Descartes’in bu ikna edici olmayan açıklamasına SPİNOZA çözüm bulmaya çalışır.
Ona göre problem, Descartes’in beden ve ruhu tümüyle birbiriyle ayırmasından
kaynaklanıyor. Oysa beden ve ruh; bir ve aynı gerçekliğin, yani Tanrının öz
nitelikleridir.(monizm) Ruh ve beden aynı gerçekliğin iki görüntüsüdür. Aralarında
gerçek bir ilişki yoktur. Ancak paralelizm vardır. Bir alandaki gelişmelere karşılık,
diğer alanda da gelişmeler görülür.
e) VARLIK FENOMENDİR
HUSSERL
Varlık esas itibarıyla fenomendir görüşünü savunur.
Fenomen, algının konusu olan şey, görünen şey veya bize göründüğü şekliyle
gerçeklik anlamına gelir. Bu anlam özellikle Kant’ta bulunur. Öte yandan Berkeley,
Hume, Comte gibi filozoflar Kant’ın numen-fenomen ayrımını kabul etmezler ve
gerçekliğin tamamen duyusal-empirik bireysel algılarımızdan ibaret olduğunu
söylerler.
Husserl ise bu konuda hem Kant’a, hem de sözü edilen filozoflara karşıdır. Ancak
fenomeni biraz farklı tanımlar;
“Bize doğrudan doğruya veri olan, bilincimize kendisini araçsız ve apaçık
biçimde takdim eden Geydir. Bunun arkasında baGka bir gerçeklik (numen )
yoktur. Tek gerçeklik fenomendir.”
a) VARLIK OLUŞTUR
Varlığı sürekli bir oluş ve değişme süreci olarak gören bu görüş, felsefede “oluş felsefesi” ya da “süreç felsefesi” olarak değerlendirilir.
HERAKLEİTOS
Herakleitos’a göre her şey akar. Varlık oluştur.
Herakleitos, kendinden önceki doğa filozoflarından farklı olarak varlığı bir oluş
olarak görür. O aynı zamanda zıtlıkları da sever, onları zorunlu görür; çünkü oluş
ancak onunla mümkündür. Zıtlar aynı zamanda çokluk demektir. Bu çokluk aynı
zamanda bir birliğe dayanır. Çokluk olmadan birlik, birlik olmadan çokluk olmaz.
Evren bir ve çoktur. Birliği meydana getiren, çokluğun zıtsal gerilimidir. Gerilim
ortadan kalkarsa birlik bozulur. Yay ve kiriş arasında bir gerilim vardır örneğin,
bu gerilim ortadan kalkarsa yay da bozulur.
Herakleitos için hareket ve değişme olanaklı tek gerçeklikti; Parmenides içinse
hareket olanaksızdır. Gerçeğin tümü tek ve hareketsiz bir maddeden
oluşmaktadır.
Değişmek O’na göre “var olmayan haline gelmek” anlamına gelir. Var olana, var
olmayan demektir bu. Var olanın bir şey olmaması da olanaksızdır; çünkü
“olmamak” varlıktan çıkmak anlamına gelir.
Parmenides’e göre, O vardır, varlık vardır.
Boşluk da yoktur. Boşluk, varolanın var olmadığı yerdir.
Varolan herşey değişmez ve devinimsiz bir madde kütlesi olmalıdır. O, ebedi ve
değişmez bir durgunluk içinde her zaman kendi kendisiyle aynı kalır. Görüp
duyduklarımız bir yanılgıdan ibarettir.
Doğruya duyular değil akıl ulaşır.
“Doğada değişmezlik ve süreklilikten söz edilemez. Doğada her şey bir başka
şeyin ölümünden ya da yıkımından dolayı vardır. Sükunet, barış ve süreklilik değil;
savaş, mücadele ve çekişme vardır. Savaş her şeyin babasıdır.
Evren belirli ölçüde yanan, belirli ölçüde sönen bir ateştir. Ancak ateş bu dünyayı
ifade edebilir. Çünkü o, yakarak ve yıkarak yaşar. Değişmez ve süreklilik içinde
görünse de, malzemesini sürekli değiştirir.
Ancak evrendeki bu sürekli değişme; yasasız ve gelişigüzel değildir. Değişme ve
oluş süreci LOGOS’a göre olur. Logos ilahi akıldır ve insan bundan pay alan akıllı
varlıktır. Logos (veya yasa) gereğince ateş; buhar, su ve toprak haline gelir ve
yine toprak, su ve buhar ateşe geri döner.”
b) VARLIK MADDİDİR
Materyalizm, varlığın esas olarak maddi yapıda olduğunu veya var olan her şeyin
maddeye indirgenebileceğini ileri süren görüşe denir.
Var olan her şey, başka türlü görünse de maddedir veya maddi bir şeydir.
Onlara göre madde; mekanda bir yer işgal eden, somut, fiziksel, niceliksel olarak
ölçülebilir, deneysel olarak gözlemlenebilir şeydir.
DEMOKRİTOS (atomcu madde anlayışı)
Demokritos(M.Ö 420 dolayları), atomcu materyalizmin temsilcisi olarak bilinir.
Atomcu görüş daha sonra, Epikuros, Lucretios ve Yeniçağ başlarında Gassendi
tarafından sürdürülmüştür.
Demokritos’a göre varlığın en küçük yapıtaşı atomdur. Atomlar, herşeyin
kendisinden geldiği, bölünemez ve maddi yapıda varlıklardır. Atomlar farklı
büyüklük ve şekillerde olup boşlukta hareket ederler. Aynı türden atomlar
biraraya gelip varlığı oluştururlar. Canlı veya cansız, maddi veya düşünsel her şey
atomlardan meydana gelmişlerdir. Ruh da maddeye indirgenebilir. Atomların
hareketleri mekanik bir zorunluluk içinde gerçekleşir.
Duyum, düşünce, hatırlama, ruh gibi maddi olmadığını düşündüğümüz varlıklar da
maddi varlıklardır veya atomların birbirleri üzerine etkilerinden doğar.”
MARX (Diyalektik Materyalizm)
“Her şeyin temelinde madde vardır. Madde ve dünya kendiliğinden hareketlidir.
Doğada ve toplumda hareket ve değişim, diyalektik bir süreç izler. Bu sürecin
temelinde karşıtların birliği ve mücadelesi, tez-sentez-antitez yatar.
“İnsan hayvandan bilinciyle, diniyle veya aklınıza gelen herhangi bir başka şeyiyle
ayrılabilir. Ama insanın kendisi, geçim araçlarını üretmeye başlayınca kendisini
hayvandan ayırt eder; bu gelişmeyi de insanın fiziksel yapısı koşullar. Geçim
araçlarını üretmekle insanlar, dolaylı olarak , maddi yaşamlarının ta kendisini
üretiyorlar demektir.
K.MARX / Alman İdeolojisi / Çev:Gülnur Savran
Diyalektik ve Tarihi Materyalizm
“Bireyler yaşamlarını nasıl ortaya koyuyorlarsa öyledirler. Bu yüzden insanların ne
oldukları üretimleriyle, hem ne ü rettikleriyle, hem de nasıl ürettikleriyle
örtüşür.” K.MARX / Alman İdeolojisi / Çev:Gülnur Savran
“Bizim tarih anlayışımız, yaşamın doğrudan doğruya maddi olarak üretiminden
kalkarak gerçek üretim sürecini açıklamamız ve böylelikle, maddi üretime bağlı
olan ve onun tarafından yaratılan ilişki biçimini bütün tarihin temeli olarak
anlamamıza dayanır.”
K.MARX / Alman İdeolojisi / Çev:Gülnur Savran
Marx, varlığın temeline maddesel olanı koyar. Maddeden bağımsız bir gerçeklik yoktur. Madde
kendiliğinden, yapısı gereği hareketlidir, meydana getirilmemiştir. İnsan düşüncelerini ve bilincini
belirleyen de maddi yaşamın ta kendisidir.
Marx’a göre evrendeki herşey diyalektik bir çatışmalı gelişim içindedir. Tez ve antitez birbiriyle
savaşırken aynı zamanda yeni sentezlerde biraraya gelir, ancak her sentez aynı zamanda yeni bir
tezdir de. Bu kaçınılmaz bir süreçtir.
Marx, Hegel’den aldığı bu diyalektik anlayışı, tarihe uygulayarak, tarihin materyalist bir yorumunu
elde eder. Bu anlayışa göre tarih, ekonomik olayların belirleyici rolü oynadığı bir tür sınıf savaşları
tarihidir.
Üretim araçları, üretim ilişkileri, üretim biçimi, üretim araçlarına sahip olma durumu Marx’a göre
toplumal altyapıyı oluşturur. Bu alt yapı ise siyaseti, ekonomiyi, hukuk sistemlerini, ahlak
teorilerini, felsefi sistemleri, düşünce dünyasını belirler. Marx, altyapının belirlediği bu unsurlara
üstyapı der.
c) VARLIK ZİHİNSELDİR (İDEADIR)
Felsefi dilde idea, düşünce, fikir, düşünce ile kavranılan tasarım anlamlarına gelir.
İdealizm, varlığın esas olarak düşünsel bir yapıda olduğunu vaya var olan herşeyin
düşünceye, maddi olmayana indirgenebileceğini söyleyen görüştür.
İdealist sayabileceğimiz filozoflar arasında kimi farklılıklar olmakla birlikte genel
olarak idealizm, deneysel olanı, sınırlı olması, kusurlu ve eksik olması bakımından
yetersiz bulur. Buna karşılık zihinsel olan, yetkin ve mutlak olana ulaşmada daha
önceliklidir. Gerçeklik zihinden bağımsız değildir, “dış dünya” zihin tarafından
yaratılmıştır.
İdealist düşünce, tamamen zihinsel bir etkinlik olması ve sonuçlarının mutlak
olması bakımından matematiğe özel bir önem verir.
Gerçekliğin meydana getiricisi olan zihnin insandan bağımsız olarak var olduğunu
benimseyen idealist görüşe nesnel idealizm (Hegel), gerçekliğin tamamen insan
zihninin bir ürünü olduğunu benimseyen idealist görüşe ise öznel idealizm
(Berkeley) denir.
PLATON (İdealar kuramı)
Platon’a göre duyusal dünyanın verileri, değişken ve kusurludur. Bu nedenle de,
duyusal dünya üzerinde bilgi inşa edebileceğimiz bir varlık alanı olamaz. Oysa
akılsal olan bize değişmez olanın mükemmel olanın bilgisini verir.
İçinde yaşadığımız duyusal varlık alanı (dış dünya) bir “görüntüler dünyası”dır.
Gölgeler dünyasıdır. Asıl gerçek dünya bizim akıl aracılığıyla ulaşabileceğimiz
idealar dünyasıdır.
Bu dünya asıl dünyanın bir gölgesi, bir kopyasıdır.
Platon bu görüşleriyle iki dünya ayırmış olur. Duyusal dünya- Gdealar dünyası.
Ona göre, insan ruhu bir zamanlar idealar dünyasında, o mükemmel varlıkların
dünyasında bulunduğundan, şimdi içinde bulunduğu dünyada özlemle yanar(eros).
İnsan akıl yoluyla idealar dünyasının bilgisine ulaşabilir, bu insan için yalan
dünyadan gerçek dünyaya ulaşmadır(mağara benzetmesi) aynı zamanda ruhun
içinde bulunduğu “zindandan” kurtulmasıdır.
“Bilgi hatırlamaktır” Platon’un bu sözünü tartışınız
“Var olmak algılanmaktır.”
Öznel idealizmin ünlü temsilcisi Berkeley’i anlamak için şöyle düşünelim: Önce
kör olduğumuzu düşünelim, nesnel dünyanın renkleri, şekilleri bizim için artık
yok, şimdi dokunma duyumuzu yitirdiğimizi, ardından hiçbir tat, hiç bir koku
almadığımızı düşünelim. Nesnel gerçeklikten, dış dünyadan geriye ne kalır. En
azından bizim için gerçeklik diye bir şey kalmaz. Gerçeklik dediğimiz şey bizim
varolan şeylere ilişkin deneyimlerimizdir. Bir şeye yakınsak, o şey büyüktür,
uzaksak küçük. Onun gerçek büyüklüğünü nasıl söyleyebiliriz. Öyleyse “Var
olmak algılanmaktır.”
“Duyularımızın konusu olan bu dünya, sürekli oluş ve değişme içinde olan
görünüşler dünyasıdır.
Bu görünüşler dünyasının dışında idealar dünyası vardır. Burada ezeli, ebedi,
hareketsiz, değişmeyen, tümel ve madde dışı olan idea türünden varlıklar bulunur.
İdealar yalnızca akılla, düşünme yoluyla bilinebilir. İnsan zihni idealar dünyasına
ait olduğu için hem kendisi maddi olmayan bir tözdür, hem de idealar dünyasını
kavrayabilmemizin aracıdır. İdealar kendi aralarında hiyerarşik bir düzen
içindedir. En üstte “iyi ideası” bulunur.
Bu dünyada bulunan her şey, idealar dünyasından pay aldıkları için ve pay aldıkları
ölçüde vardırlar.”
ARİSTOTELES (Form-madde kuramı)
“Tek ve gerçek bir evren vardır. O da duyularımızın bize gösterdiği bu evrendir.
O halde evreni anlamak için duyularımızla yola çıkmalıyız. Ama bu yeterli değildir.
Ama gerçek ve kesin bilgiye ulaşmak için akıl işin içine girmelidir. Çünkü gerçek
bilgi formların bilgisidir ve bu bilgiye ancak akılla ulaşılabilir.
Bu dünyadaki bütün varlıklar belli bir işlevi yerine getirmek üzere varlığa gelmiş
gibidir. Göz görmek, burun koklamak içindir. Meşe tohumundan her zaman meşe
ağacı meydana gelir. Demek ki dünyadaki olaylar ereksel bir yönde gelişiyor.
İşte her şeyin erişmek istediği amaç;formdur. Aynı Platon’un ideaları gibi formlar
hareketsiz, değişmez, ezeli-ebedi ve madde dışıdır.
Ancak bu dünyadaki madde ve formu kesin olarak birbirinden ayıramayız. Madde
bir imkandır, potansiyalitedir. Form ise bu imkanın açığa çıkmasıdır. Her madde
her formu kabul etmez. Örneğin su maddesi yanma formunu kabul etmez.
Maddesiz form, formsuz madde olmaz.”
HEGEL (Nesnel idealizm)
Gerçekte var olan ruh veya tin (geist, mutlak akıl, mutlak zihin) dir. Tin, özü olan
özgürlüğü gerçekleştirmeyi amaçlar.
Bunu da üç aşamada gerçekleştirir:
1. Tez aşaması: Tin kendindedir. Bir imkanlar ülkesi görünümündedir.
2. Antitez aşaması: Kendini gerçekleştirmek üzere doğa olarak ortaya çıkar.
Ancak kendi kendisiyle yabancılaşmış, kendi özü ile çelişik duruma gelmiştir.
3. Sentez aşaması: Kültür aşamasında bu çelişkiyi çözer ve kendine döner.
Sentez aşamasında ise kendisini üç basamakta gerçekleştirir;
1- Tek tek insanların yaşamındaki henüz tamamlanmamış tin olarak (öznel ruh)
2- Toplum, tarih ve devlet olarak kendini gerçekleştirerek (nesnel ruh)
3- Sanat, din ve felsefe ile kendisinin tam bilincine ulaşarak (mutlak ruh)
d) VARLIK HEM MADDİ HEM TİNSELDİR
Felsefede bu görüşe dualizm (ikicilik) denir.
DESCARTES
“ Madde ile düşünce veya beden ile ruh birbirinden ayrı, fakat aynı ölçüde var
olan iki tözdür. Maddenin ana niteliği yer kaplamak; ruhun ana niteliği ise
düşünmektir.
Beden ve ruhun ilişkisi ise beynin altında bulunan bir bölgedeki temasla sağlanır.”
Descartes’in bu ikna edici olmayan açıklamasına SPİNOZA çözüm bulmaya çalışır.
Ona göre problem, Descartes’in beden ve ruhu tümüyle birbiriyle ayırmasından
kaynaklanıyor. Oysa beden ve ruh; bir ve aynı gerçekliğin, yani Tanrının öz
nitelikleridir.(monizm) Ruh ve beden aynı gerçekliğin iki görüntüsüdür. Aralarında
gerçek bir ilişki yoktur. Ancak paralelizm vardır. Bir alandaki gelişmelere karşılık,
diğer alanda da gelişmeler görülür.
e) VARLIK FENOMENDİR
HUSSERL
Varlık esas itibarıyla fenomendir görüşünü savunur.
Fenomen, algının konusu olan şey, görünen şey veya bize göründüğü şekliyle
gerçeklik anlamına gelir. Bu anlam özellikle Kant’ta bulunur. Öte yandan Berkeley,
Hume, Comte gibi filozoflar Kant’ın numen-fenomen ayrımını kabul etmezler ve
gerçekliğin tamamen duyusal-empirik bireysel algılarımızdan ibaret olduğunu
söylerler.
Husserl ise bu konuda hem Kant’a, hem de sözü edilen filozoflara karşıdır. Ancak
fenomeni biraz farklı tanımlar;
“Bize doğrudan doğruya veri olan, bilincimize kendisini araçsız ve apaçık
biçimde takdim eden Geydir. Bunun arkasında baGka bir gerçeklik (numen )
yoktur. Tek gerçeklik fenomendir.”