Weber in ''ideal tip bürokrasi'' anlayışının ''yeni kamu yönetimi '' anlayışında nasıl değiştiğini açıklayabilir misiniz ? Devletin klasik, kaynakları harekete geçirici ve sosyal fonksiyonlarına
A) Devletin klasik, kaynakları harekete geçirici ve sosyal fonksiyonlarına günümüz güncel olaylarından 3 er tane örnek verebilirmisiniz?
B)Weber in ''ideal tip bürokrasi'' anlayışının ''yeni kamu yönetimi '' anlayışında nasıl değiştiğini açıklayabilirmisiniz ?
Bu sorularda yardımınızı beliyorum.
Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
İşte Cevaplar
Cevap : Modern devlet, toplumun çeşitli aşamalar geçirerek büyümesi ve karmaşık bir yapıya erişmesinin sonucudur. Devlet, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve bu ilişkilerin normlara uygun olarak yürümesini sağlayan; anlaşmazlıkları çözümleyen; kamusal mal ve hizmetleri üreten veya yöneten en üst egemen meşru gücü temsil etmektedir.
Devletin fonksiyonları, geçirdiği aşamalar dikkate alınarak “klasik”, “kaynakları harekete geçirici”, “sosyal” ve “hakemlik” olmak üzere dört grupta toplanabilir. Klasik fonksiyonlar; vergi toplama, adalet, güvenlik, savunma ve dış ilişkiler (diplomasi) gibi bir devletin varlığı için zorunlu olan işlevlerdir.
Bunlar olmadan devletin varlığından söz edilemez. Devletin, kaynakları harekete geçirici fonksiyonu ise tarım, sanayi ve ulaştırma gibi belirli bazı sektörlere mali teşviklerle yardım etmesi, destek olmasıdır. Bu amaçla devlet, çoğu kere vergi politikası araçlarını kullanır.
Devletin ekonomik alandaki rolü, koşullara bağlı olarak “müdahalecilik” ve “serbestlik” (laissez-faire) arasında gidip gelmektedir.
Önceleri, planlayıcı, müdahaleci ve işletmeci devlet anlayışı egemen iken 1980’li yılların başından itibaren devlet yönetiminde liberal düşünceönem kazanmış, bütün ülkelerde piyasa ekonomisine doğru güçlü bir eğilim ortaya çıkmıştır.Bu eğilimin temel politikası “özelleştirme” dir. Özelleştirme, esas itibarıyla devleti küçültmeyive piyasa sistemini güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Sosyal politikaya örnekler;
Sosyal politika, bugün hemen hemen bütün sosyal alanların ve bütün sosyal grupların sorunlarını tespit etmekte ve buna göre çareler aramaktadır (geniş manada sosyal siyaset). Sosyal politikanın ilgi alanının genişlemesi şüphesiz, insan haklarının ve bununla birlikte sosyal hakların daha belirgin bir biçimde ortaya çıkması ile yakından ilgilidir. Dolayısıyla, değişik sosyal grupların (işsizler, gençler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, özürlüler, bakıma muhtaçlar, ev hanımları, yabancılar vs.) hak ve menfaatlerini belirlemek, korumak ve geliştirmek sosyal politikanın ana hedefleri arasına girmektedir. Böylece, toplumdaki tüm sınıfların ve grupların sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, konut, vergi gibi problemlerini çözme vazifesini üstlenen aktif sosyal politika, sosyal devletlerin değişik sosyal sorunların çözümünde en önemli vasıtası hâline gelmiştir.
2. sorunuzun cevabına gelince;
Weber’in Bürokrasi Anlayışı ve Günümüzdeki Anlamıyla Bürokrasinin Türk Kamu Yönetimine Yansımaları
Bürokrasi kelimesi, Latince “Burra” ve Yunanca “Kratos” sözcüklerinden türemiştir. Masaları
örtmede kullanılan koyu renkli kumaşı ifade etmek için kullanılan “Burra” kelimesi, zamanla memurların
çalıştığı ofis, devlet dairesi anlamında kullanılmaya başlanmıştır. “Kratos” ise egemenlik, yönetim anlamına
gelmektedir. Buna göre bürokrasi, "masaların ya da büroların egemenliği" anlamına gelmektedir (Çelik ve
Aksan, 2011:191).
Weber'e göre bürokrasi, işbölümü, otorite hiyerarşisi, yazılı kurallar, yazışmaların ve faaliyetlerin
dosyalanması, gayrişahsîlik, disipline olmuş bir yapı ve resmi pozisyonlardan oluşan bir örgüt biçimidir. Bu
anlamda rasyonel bir örgüt biçimi olan bürokrasi teknik olarak diğer örgüt biçimlerinden
üstündür(Eryılmaz, 2015:37-38).
Max Weber bürokrasiyi “ideal tip” şeklinde tanımlamıştır. Bürokrasi günümüzde devletlerden
derneklere, devletler üstü yapılardan köy muhtarlıklarına kadar kamu, özel, sivil; büyüklük-küçüklük
ayırımı yapılmaksızın bütün örgütlenmelerin kullandığı bir aygıttır (Aydın, 2012:51-52). Bürokrasi, yönetime
ilişkin politikaların oluşturulması ve uygulanmasına dâhil olan kişilerden oluşan bir yapıdır. Devletin kamu
yönetimi olarak işlev gören bu mekanizmayı oluşturan kişiler, uzmanlık bilgisi ve teknik bilgiye sahip, siyasi
bağlantısı olmayan kamu görevlileridir. Bu kamu görevlileri iş güvencesi sistemi sayesinde günlük politik
baskılardan korunurlar (Demir, 2011a:63).
Max Weber bürokratik tipin ilkelerini ayrıntılı olarak tarif eden ve
literatüre kazandıran bir düşünür olarak bürokrasiyi yerine bir başka benzerini koymadan ortadan
kaldırılamayacak bir araç olarak tanımlamıştır. Ancak bu araç hem yeri doldurulamayacak kadar
kaçınılmaz, hem de birçok şikâyete sebebiyet verecek kadar da negatif bir görünüme sahiptir. Weberyen
bürokrasi modeli günümüzdeki algısıyla, “işlerin yokuşa sürülmesi/ geciktirilmesi” anlamının tersine, bir
yönetim için rasyonel amaçlara ulaştıracak sağlam bir örgüt yapısının kurulmasını sağlayan
düzenlemeleriyle bilimsel ve ideal bir niteliğe sahiptir (Aydın, 2012:52-53).
Her ülkede bürokrasi, içinde bulunduğu toplum kültürünü büyük ölçüde yansıtmaktadır.
Bürokratik kültür, vatandaşların kamu görevlilerine bakış açısını kapsayarak bir vatandaştan genel hatlarıyla “bürokrat”ı tanımlaması istendiğinde verdiği cevaptır. Bürokratik kültür, bir toplumda devleti
temsil eden mekanizmaya karşı vatandaşlar ve idareciler tarafından geliştirilen tutumları içerir. Bürokratik
kültür kavramı, patronaj ve nepotizm anlayışı, vatandaş ile idareci ayrımı, kamu malı bilinci, hediyeleşme ve
rüşvetle ilgili tutum ile liyakate bakışı içerir. Ayrıca, adam kayırmacılığa dair kanaat, kamu gücünü
kullanma bilinci, kamu hizmeti ve kamusal çıkar bilinci ve kitaba bağlılık-esneklik dengesi gibi pek çok
boyutu içerir ve her ülkede farklı özellikler gösterebilir (Demir, 2011b:154-159).
Weberyen anlayışa göre bürokrasinin, “yönetimi kolaylaştıran bir mekanizma olarak” işlem
yürütmesi gerekir. Ancak günümüzde kamu kurumlarının birer hizmet aracı olmaktan çıktığı, vatandaşların
refah ve mutluluğunu sağlama konusunda yetersiz olduğu konusunda görüşlerin giderek arttığı
görülmektedir (Sezer, 2008:158). Bürokratikleşmeyle birlikte insanın yaşamı, doğumundan ölümüne kadar
otoriter örgütler tarafından belirlenip denetlenmektedir. Siyaset literatüründeki Laski, Kaplan, Lasswell gibi
klasiklere göre bürokrasi, yurttaşların özgürlüklerini tehlikeye atan, tamamen memurların elinde olan, yine
aynı görevlilerce denetlenen yönetim biçimi ve memurlardan oluşan seçkinlerin hakimiyeti şeklinde
tanımlanmaktadır (Bayram ve Çınar, 2007:14-17).
Burada bahsi geçen kültür bugün kamu yönetiminde
yaşanan tüm sorunların ana sebebini oluşturmakta ve ülkede uygulanan reformları boşa çıkarmaktadır.
Bürokrasinin siyasallaşması ile iktidara gelen partiler, kendi bürokratik kadrosunu oluşturma
çabasına girmekte; oluşan bu bürokratik kadrolar da daha çok kendi partililerine hizmet etmeye
yönelmektedir (Özsemerci, 2002:53). Bu durum bürokrasinin, siyasal iktidara yanlışlarını gösterme, uyarma
yeteneği ve cesaretini ortadan kaldırmaktadır (Bilgin, 2003:33).
Siyasetçi oy artırma peşindeyken bürokratların ana ilgi alanı bütçelerin artırılmasıdır. Yasamanın bürokratların bütçe tasarruflarını
denetlemeleri ise bürokratların sahip oldukları bilgi tekeli çerçevesinde kesintiye uğramakta ve yasama
organının bu çerçevede bürokratlara rağmen ya da onların bilgilerinden bağımsız olarak bir faaliyete
girmeleri olanaksızlaşmaktadır (Bayram ve Çınar, 2007:20). Bürokrasinin denetimi için kurumlar
oluşturulması yeni bürokrasilerin oluşturulması anlamına gelmektedir (Çelik ve Aksan, 2011:208). Kamu
kurumlarına seçim yatırımına dönüşen personel alımları kurumda etkin olmayan çalışanların bulunmasına
yol açmaktadır. Bir yöneticinin veya kurumun gücünün onu oluşturan ast sayısıyla orantılı olarak
algılanması ise örgütlenmenin liyakatsiz kişilere dayanmasına sebep olmaktadır (Çakmak ve Kilci, 2011:251).
Bürokrasi, resmi otoritenin kötüye kullanılmasını anlatmakta olan bir kavramdır. Bu anlamda
bürokrasi verimsizlik, hantallık, kurallara aşırı bağlılık, kırtasiyecilik, sorumluluktan kaçma, yönetimde
gizlilik, yetki devrinden kaçınma, otoriteye haddinden fazla bağımlılık gibi olumsuz davranış ve işlemlerdir.
Esasında işlerin gecikmesi sebebiyle halka verilen zarar, bürokratik kuralların ve prosedürlerin bir
sonucudur. Buna bağlı olarak Türkiye’ deki kamu yönetiminin mevzuat sistematiğinin karmaşıklığı,
süreçlerin uzunluğu, işlem imza sayılarının fazlalığı, hizmet sunum standartlarından yoksunluk ve
kişiselleşme sık sık gündeme gelen sorunlar arasındadır (Yıldırım, 2010:162).
Kamu yönetiminde çalışanların kuralların arkasına sığınarak işten kaytarmaları da bu kültürü ifade etmektedir (Demir, 2011b:158-159). Kamu hizmeti denildiğinde yurttaş tatmini gözetilmeksizin hatalı uygulamalardan kaçınmak amacıyla
kurallara sıkı sıkıya bağlı kalınması ve bürokratik kurallara doğru bir şekilde uyulması
anlaşılmaktadır(Saran, 2004:122-123).
Şikayet konusu olan alanlarda yapılan yeniden düzenleme çalışmalarında, yaratıcılıktan ziyade
taklide önem verilmesi ve insan faktörünün ihmal edilmesi yönetimlerin sürekli yeniden düzenlenmesine
gerekçe olmakta ve bu gerekçeler yönetime duyulan güvenin sarsılmasına neden olmaktadır (Ökmen ve
Canan, 2009:159). Yanlış yapmama endişesi, çalışanlarda işi etkin bir biçimde başarma anlayışını yok
etmekteyken Türkiye’ deki kamu yönetiminde yöneten ve yönetilenler ayırımı ağır bir biçimde kendini
hissettirmektedir (Uz, 2006:17).
Ülkenin sorunlarıyla baş edemeyen yönetici ve bürokratlar, sorunları çözme
adına yeni personel istihdamına ve yeni bina inşasına başlamakta, biriken personel sorunları için yine
personel istihdam etmekte ve böylece binaların birinin inşası bitmeden “ek bina” ihtiyacı doğmaktadır
(Çuhadar, 2005b:19).
Diğer Cevaplara Gözat
Devletin fonksiyonları, geçirdiği aşamalar dikkate alınarak “klasik”, “kaynakları harekete geçirici”, “sosyal” ve “hakemlik” olmak üzere dört grupta toplanabilir. Klasik fonksiyonlar; vergi toplama, adalet, güvenlik, savunma ve dış ilişkiler (diplomasi) gibi bir devletin varlığı için zorunlu olan işlevlerdir.
Bunlar olmadan devletin varlığından söz edilemez. Devletin, kaynakları harekete geçirici fonksiyonu ise tarım, sanayi ve ulaştırma gibi belirli bazı sektörlere mali teşviklerle yardım etmesi, destek olmasıdır. Bu amaçla devlet, çoğu kere vergi politikası araçlarını kullanır.
Devletin ekonomik alandaki rolü, koşullara bağlı olarak “müdahalecilik” ve “serbestlik” (laissez-faire) arasında gidip gelmektedir.
Önceleri, planlayıcı, müdahaleci ve işletmeci devlet anlayışı egemen iken 1980’li yılların başından itibaren devlet yönetiminde liberal düşünceönem kazanmış, bütün ülkelerde piyasa ekonomisine doğru güçlü bir eğilim ortaya çıkmıştır.Bu eğilimin temel politikası “özelleştirme” dir. Özelleştirme, esas itibarıyla devleti küçültmeyive piyasa sistemini güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Sosyal politikaya örnekler;
Sosyal politika, bugün hemen hemen bütün sosyal alanların ve bütün sosyal grupların sorunlarını tespit etmekte ve buna göre çareler aramaktadır (geniş manada sosyal siyaset). Sosyal politikanın ilgi alanının genişlemesi şüphesiz, insan haklarının ve bununla birlikte sosyal hakların daha belirgin bir biçimde ortaya çıkması ile yakından ilgilidir. Dolayısıyla, değişik sosyal grupların (işsizler, gençler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, özürlüler, bakıma muhtaçlar, ev hanımları, yabancılar vs.) hak ve menfaatlerini belirlemek, korumak ve geliştirmek sosyal politikanın ana hedefleri arasına girmektedir. Böylece, toplumdaki tüm sınıfların ve grupların sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, konut, vergi gibi problemlerini çözme vazifesini üstlenen aktif sosyal politika, sosyal devletlerin değişik sosyal sorunların çözümünde en önemli vasıtası hâline gelmiştir.
2. sorunuzun cevabına gelince;
Weber’in Bürokrasi Anlayışı ve Günümüzdeki Anlamıyla Bürokrasinin Türk Kamu Yönetimine Yansımaları
Bürokrasi kelimesi, Latince “Burra” ve Yunanca “Kratos” sözcüklerinden türemiştir. Masaları
örtmede kullanılan koyu renkli kumaşı ifade etmek için kullanılan “Burra” kelimesi, zamanla memurların
çalıştığı ofis, devlet dairesi anlamında kullanılmaya başlanmıştır. “Kratos” ise egemenlik, yönetim anlamına
gelmektedir. Buna göre bürokrasi, "masaların ya da büroların egemenliği" anlamına gelmektedir (Çelik ve
Aksan, 2011:191).
Weber'e göre bürokrasi, işbölümü, otorite hiyerarşisi, yazılı kurallar, yazışmaların ve faaliyetlerin
dosyalanması, gayrişahsîlik, disipline olmuş bir yapı ve resmi pozisyonlardan oluşan bir örgüt biçimidir. Bu
anlamda rasyonel bir örgüt biçimi olan bürokrasi teknik olarak diğer örgüt biçimlerinden
üstündür(Eryılmaz, 2015:37-38).
Max Weber bürokrasiyi “ideal tip” şeklinde tanımlamıştır. Bürokrasi günümüzde devletlerden
derneklere, devletler üstü yapılardan köy muhtarlıklarına kadar kamu, özel, sivil; büyüklük-küçüklük
ayırımı yapılmaksızın bütün örgütlenmelerin kullandığı bir aygıttır (Aydın, 2012:51-52). Bürokrasi, yönetime
ilişkin politikaların oluşturulması ve uygulanmasına dâhil olan kişilerden oluşan bir yapıdır. Devletin kamu
yönetimi olarak işlev gören bu mekanizmayı oluşturan kişiler, uzmanlık bilgisi ve teknik bilgiye sahip, siyasi
bağlantısı olmayan kamu görevlileridir. Bu kamu görevlileri iş güvencesi sistemi sayesinde günlük politik
baskılardan korunurlar (Demir, 2011a:63).
Max Weber bürokratik tipin ilkelerini ayrıntılı olarak tarif eden ve
literatüre kazandıran bir düşünür olarak bürokrasiyi yerine bir başka benzerini koymadan ortadan
kaldırılamayacak bir araç olarak tanımlamıştır. Ancak bu araç hem yeri doldurulamayacak kadar
kaçınılmaz, hem de birçok şikâyete sebebiyet verecek kadar da negatif bir görünüme sahiptir. Weberyen
bürokrasi modeli günümüzdeki algısıyla, “işlerin yokuşa sürülmesi/ geciktirilmesi” anlamının tersine, bir
yönetim için rasyonel amaçlara ulaştıracak sağlam bir örgüt yapısının kurulmasını sağlayan
düzenlemeleriyle bilimsel ve ideal bir niteliğe sahiptir (Aydın, 2012:52-53).
Her ülkede bürokrasi, içinde bulunduğu toplum kültürünü büyük ölçüde yansıtmaktadır.
Bürokratik kültür, vatandaşların kamu görevlilerine bakış açısını kapsayarak bir vatandaştan genel hatlarıyla “bürokrat”ı tanımlaması istendiğinde verdiği cevaptır. Bürokratik kültür, bir toplumda devleti
temsil eden mekanizmaya karşı vatandaşlar ve idareciler tarafından geliştirilen tutumları içerir. Bürokratik
kültür kavramı, patronaj ve nepotizm anlayışı, vatandaş ile idareci ayrımı, kamu malı bilinci, hediyeleşme ve
rüşvetle ilgili tutum ile liyakate bakışı içerir. Ayrıca, adam kayırmacılığa dair kanaat, kamu gücünü
kullanma bilinci, kamu hizmeti ve kamusal çıkar bilinci ve kitaba bağlılık-esneklik dengesi gibi pek çok
boyutu içerir ve her ülkede farklı özellikler gösterebilir (Demir, 2011b:154-159).
Weberyen anlayışa göre bürokrasinin, “yönetimi kolaylaştıran bir mekanizma olarak” işlem
yürütmesi gerekir. Ancak günümüzde kamu kurumlarının birer hizmet aracı olmaktan çıktığı, vatandaşların
refah ve mutluluğunu sağlama konusunda yetersiz olduğu konusunda görüşlerin giderek arttığı
görülmektedir (Sezer, 2008:158). Bürokratikleşmeyle birlikte insanın yaşamı, doğumundan ölümüne kadar
otoriter örgütler tarafından belirlenip denetlenmektedir. Siyaset literatüründeki Laski, Kaplan, Lasswell gibi
klasiklere göre bürokrasi, yurttaşların özgürlüklerini tehlikeye atan, tamamen memurların elinde olan, yine
aynı görevlilerce denetlenen yönetim biçimi ve memurlardan oluşan seçkinlerin hakimiyeti şeklinde
tanımlanmaktadır (Bayram ve Çınar, 2007:14-17).
Burada bahsi geçen kültür bugün kamu yönetiminde
yaşanan tüm sorunların ana sebebini oluşturmakta ve ülkede uygulanan reformları boşa çıkarmaktadır.
Bürokrasinin siyasallaşması ile iktidara gelen partiler, kendi bürokratik kadrosunu oluşturma
çabasına girmekte; oluşan bu bürokratik kadrolar da daha çok kendi partililerine hizmet etmeye
yönelmektedir (Özsemerci, 2002:53). Bu durum bürokrasinin, siyasal iktidara yanlışlarını gösterme, uyarma
yeteneği ve cesaretini ortadan kaldırmaktadır (Bilgin, 2003:33).
Siyasetçi oy artırma peşindeyken bürokratların ana ilgi alanı bütçelerin artırılmasıdır. Yasamanın bürokratların bütçe tasarruflarını
denetlemeleri ise bürokratların sahip oldukları bilgi tekeli çerçevesinde kesintiye uğramakta ve yasama
organının bu çerçevede bürokratlara rağmen ya da onların bilgilerinden bağımsız olarak bir faaliyete
girmeleri olanaksızlaşmaktadır (Bayram ve Çınar, 2007:20). Bürokrasinin denetimi için kurumlar
oluşturulması yeni bürokrasilerin oluşturulması anlamına gelmektedir (Çelik ve Aksan, 2011:208). Kamu
kurumlarına seçim yatırımına dönüşen personel alımları kurumda etkin olmayan çalışanların bulunmasına
yol açmaktadır. Bir yöneticinin veya kurumun gücünün onu oluşturan ast sayısıyla orantılı olarak
algılanması ise örgütlenmenin liyakatsiz kişilere dayanmasına sebep olmaktadır (Çakmak ve Kilci, 2011:251).
Bürokrasi, resmi otoritenin kötüye kullanılmasını anlatmakta olan bir kavramdır. Bu anlamda
bürokrasi verimsizlik, hantallık, kurallara aşırı bağlılık, kırtasiyecilik, sorumluluktan kaçma, yönetimde
gizlilik, yetki devrinden kaçınma, otoriteye haddinden fazla bağımlılık gibi olumsuz davranış ve işlemlerdir.
Esasında işlerin gecikmesi sebebiyle halka verilen zarar, bürokratik kuralların ve prosedürlerin bir
sonucudur. Buna bağlı olarak Türkiye’ deki kamu yönetiminin mevzuat sistematiğinin karmaşıklığı,
süreçlerin uzunluğu, işlem imza sayılarının fazlalığı, hizmet sunum standartlarından yoksunluk ve
kişiselleşme sık sık gündeme gelen sorunlar arasındadır (Yıldırım, 2010:162).
Kamu yönetiminde çalışanların kuralların arkasına sığınarak işten kaytarmaları da bu kültürü ifade etmektedir (Demir, 2011b:158-159). Kamu hizmeti denildiğinde yurttaş tatmini gözetilmeksizin hatalı uygulamalardan kaçınmak amacıyla
kurallara sıkı sıkıya bağlı kalınması ve bürokratik kurallara doğru bir şekilde uyulması
anlaşılmaktadır(Saran, 2004:122-123).
Şikayet konusu olan alanlarda yapılan yeniden düzenleme çalışmalarında, yaratıcılıktan ziyade
taklide önem verilmesi ve insan faktörünün ihmal edilmesi yönetimlerin sürekli yeniden düzenlenmesine
gerekçe olmakta ve bu gerekçeler yönetime duyulan güvenin sarsılmasına neden olmaktadır (Ökmen ve
Canan, 2009:159). Yanlış yapmama endişesi, çalışanlarda işi etkin bir biçimde başarma anlayışını yok
etmekteyken Türkiye’ deki kamu yönetiminde yöneten ve yönetilenler ayırımı ağır bir biçimde kendini
hissettirmektedir (Uz, 2006:17).
Ülkenin sorunlarıyla baş edemeyen yönetici ve bürokratlar, sorunları çözme
adına yeni personel istihdamına ve yeni bina inşasına başlamakta, biriken personel sorunları için yine
personel istihdam etmekte ve böylece binaların birinin inşası bitmeden “ek bina” ihtiyacı doğmaktadır
(Çuhadar, 2005b:19).
Diğer Cevaplara Gözat