Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Yaratıcı kurgusal yazılar

yaratıcı kurgusal yazılar nelerdir örnek

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    gokturk

    • 2020-05-18 16:10:14

    Cevap : Yaratıcı kurgusal yazılar

    1. Masal 
    2. Destan 
    3. Şiir 
    4. Hikaye 
    5. Roman 
    6. Tiyatro türleridir.

    Bir yazarın belli bir kurgu içinde yazdığı yazılardır. Estetik kaygı, yaratıcılık ve kurgusallık bu yazıların temel özellikleridir. Üslup ayıt edici bir öneme sahiptir.


    Yaratıcı, kurgusal yazılarda anlatım düz değil, dolaylıdır. Bu tür yazılarda bir sorun açık açık tartışılmaz; sergilenen olay veya durumlar üzerinden duygu, düşünce ve bilgi aktarımı gerçekleştirilir.


    Düşünce ve bilgi aktarımı, bu yazılarda temel amaç değildir; ama olayların ve durumların gerisinde bilgi ve düşünce yer alır. Masal, destan, şiir, hikâye, roman, tiyatro bu tür yazılardandır.

    Masal

    Olağanüstü olayların anlatıldığı, zaman ve mekân özellikleriyle gerçeğe pek de uymayan, insanların yanında tabiat dışı (dev, peri,cin..) varlıkların da yer aldığı bir tekerleme ile başlayıp yine
    bir tekerleme ile biten kurgusal metinlere masal denir.

    Masalların özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

    1. Masalların çoğu “bir varmış, bir yokmuş… ya da evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde…”gibi kalıplaşmış tekerlemelerle başlar.
    2. Masalların anlatımı oldukça yalın bir konuşma diliyle gerçekleştirilir. Bu dil sözlü anlatı türünün doğallığını ve rahatlığını yansıtır.
    3. Masallarda çoğunlukla olayların geçtiği zaman belirsizdir. Bu nedenle de masallar Zamanın birinde, evvel zaman içinde, zamanın birinde..” gibi sözlerle başlar.
    4. Masallarda olayların geçtiği yer de belirsizdir. Bu nedenle masallarda yerle ilgili olarak Yedi Derya Adası, Kaf Dağı gibi gerçekliği olmayan mekânlar geçer.
    5. Masallarda kahramanlar çoğunlukla cin, peri, dev, ejderha, cadı gibi olağanüstü varlıklardan seçilir. Bunun yanında Keloğlan, Arap, padişah, şehzade, yoksul kız gibi gerçek kişilere de yer verilir.
    6. Masallar öğretici nitelik taşır. Masalın sonunda iyiliği, güzelliği, aklı temsil eden kahraman engelleri aşarak mutlu sona ulaşır.
    Masallar genel olarak ikiye ayrılır:

    Halk Masalları
    1.  Olağanüstü Masallar
    2.  Gerçekçi Masallar
    3.  Hayvan Masalları
    Sanat Masalları
    1.  Geleneksel Üslup Korunarak İşlenmiş Halk Masalları
    2.  Çağdaş Dille Yazılmış Masallar
    Olağanüstü Masallar:

    Olağanüstü olayları, kişileri anlatır. Bu masallar diğerlerine göre daha
    uzun, kişileri daha çoktur. Bu masallarda, insanların yanı sıra ejderha, peri, dev gibi tabiat dışı
    varlıklar yer alır.

    Gerçek Masallar:

    Padişah, şehzade, kadı, tüccar, tüccar oğlan, yoksul kız gibi gerçek kişilerin
    başlarından geçen olayları anlatır.
    Hayvan Masalları: Hayvan masallarında hayvanların kılık değiştirip insan rolünü alması söz konusudur.


    Sanat Masalları

    Geleneksel Üslup Korunarak İşlenmiş Halk Masalları:

    Masalın geleneksel tavrını ve üslubunu bozmadan halk masalını kalıcı hale getirmek üzere kaleme alınır. Fransa’da Charles Pernault, Almanya’da Grimm Kardeşler, Danimarka’da Andersen,
    Türkiye’de Eflatun Cem Güney, Oğuz Tansel; Nalu Tezel masalın yapısına uygun hareket ederek
    halk masallarını geleneksel üslubunu bozmadan işlemişlerdir.

    Çağdaş Dille Yazılmış Masallar:

    Masal geleneğinden yola çıkarak yazarın hayal gücünün, üslubunun ağır bastığı masallardır.
    Masallar üç bölümden oluşur.

    1. Döşeme: Giriş bölümüdür. Dikkat çekmek amacıyla tekerleme söylenir. Bu bölümün amacı
    dinleyici ve okuyucuyu masal dünyasına hazırlamaktır.
    2. Gövde: Asıl olayların geçtiği bölümdür.
    3. Sonuç: Bu bölümde ‘Gökten üç elma düştü’ Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine vb
    sözlerle masal sonlandırılır.

    Destan

    Toplumların tarih öncesi dönemlerinde olağanüstü güçler karşısındaki kahramanlıklarını, dış
    güçlerle olan mücadelelerini, kuraklık, göç, deprem gibi büyük yıkımlar karşısındaki tepki ve
    davranışlarını anlatan ulusal ve anonim ürünlerdir.

    Destanlar, tarih öncesi dönemlere ait toplumları idare eden güçlerin serüvenlerini anlatan, anlatma esasına bağlı dil ürünleridir. Bu özellikleriyle roman, öykü, tiyatro, şiir gibi edebi türlere kaynaklık etmiştir.

    1. Destanlar düz yazı veya şiir biçiminde yazılabilir. Bazı bölümleri düz yazı, bazı bölümleri şiirdir.
    2. Önceleri sözlü olarak yaşayan destanlar daha sonra yazıya geçirilmiştir.
    3. Geçmişten günümüze aydınlık mesajlar taşıyan destanlar, ulus olma bilincinin uyanmasında da önemli görevler üstlenir.
    4. Destanların oluşumu üç aşama da gerçekleşir. Birinci aşama, tarihsel olayın ortaya çıktığı tarihsel dönemdir. Halkın belleğinde derin ve sarsıcı izler bırakan bir olay, zaman içinde gelişerek bir kartopu gibi büyür; farklı söyleyişlerle ve eklemelerle zenginleşir. İkinci aşamada ozanlar devreye girerler ve efsaneleşen olayları düşsel dünyalarında zenginleştirerek saz eşliğinde dillendirirler. Yazıya geçmediği için bu dönemde de büyüme devam eder. Son aşama destan geleneğini bilen bir destan şairinin destanın bütün varyantlarını elde ettikten sonra kendi dehasıyla yeniden yaratmasıdır.
    5. Türk destanları, Türklerin göçebe hayatı yaşamaları ve geniş bir coğrafyaya yayılmaları yüzünden Dede Korkut Kitabı metinleri dışında, ikinci aşamada kalmış, oluşumunu tamamlayamamıştır. Yani bir destan şairi tarafından yazıya geçirilmemiştir. Bilinen yazılı destanlarımız ise daha çok İran, Arap, Moğol tarihçileri ile Bizans ve Batı kaynaklarından derlenmiş, oluşumundan çok sonra yazıya geçirilmiştir.

    Türk destanlarını İslamiyet’ten önce ve sonrakiler diye ikiye ayırırsak:

    İslamiyet’ten öncekiler

    Yaratılış Destanı, Saka Destanı, (Alp Er Tunga, Şu) Hun-Oğuz destanları, Köktürk (Bozkurt, Ergenekon) , Uygur destanları (Türeyiş, Mani dinini kabulü destanı,Göç destanı);

    İslamiyet’ten sonrakiler ise başta Manas olmak üzere, Cengiz Han, Seyyit Battal Gazi, Danişmend Gazi,, Köroğlu ve
    destani özellikler göstermesi itibariyle Dede Korkut Hikayeleridir.
    Dünya Destanları içerisinde İranlılara ait Firdevsi’nin Şehnamesi, Yunanlılara ait İlyada ve Odise
    ve Finlilerin Kalavela destanı türün önemli örnekleridir.

    Şiir

    Ölçü ve kafiye gibi biçimsel kurallara uyularak yazılan ve dizelerden oluşan metinlere manzume
    denir. Manzumenin sanat değeri taşıyanlarına şiir denir. Bütün şiirde kafiye ve redif aranmaz.
    Öyle ki dizelerle kurulmayan, ölçüsü ve kafiyesi bulunmayan ve mensur şiir veya düz yazı şiir
    diye adlandırılan metinler de vardır.

    Şiirde dilin özgün ve farklı biçimlerde kullanılması söz konusudur. Dilin bütün incelikleri ve
    söyleyiş özellikleri hesaba katılarak yeni bağdaşımlar kurulur. Böylece duygu ve hayal dünyası
    zenginleştirilir. Sembol ve imajların yoğun olarak kullanılması şiiri diğer türlerden oldukça ayırt
    edilebilir duruma getirir.

    Şiir düşünce aktaran yazılarda olduğu gibi, niyetini ve amacını, bilgilendirmek olarak belirlemez;
    ama sezdirerek bilgi de verir. Olay anlatan yazılarda olduğu gibi olay anlatmaz, ama tasarladığı
    imajlar sayesinde bu durumu hissettirir. Bu özellikleri sayesinde bütün yazı türleri içerisinde,
    dilin en yüksek derecede işlenmiş hali ve yoğunluğu ile öne çıkar.
    Ölçü ve kafiye şiirin ahenk unsurları olarak bilinir. Bunlar, şiirin hafızada kalmasını sağladığı gibi,
    ezberlenmesini de kolaylaştırır.

    Türk şiirinde ahengi sağlamak için iki çeşit ölçü kullanılmıştır;

    1. Hece Ölçüsü: Bir şiirin dizelerindeki hece sayısının eşitliğine dayanır. Hece ölçüsü çok eski
    dönemlerden beri şiirimizde kullanılan bir ahenk unsurudur.
    2. Aruz Ölçüsü: Klasik şiirimizde kullanılmış olan ve günümüzde de bazı şairlerin tercih
    ettiği bu ölçü ses eşitliğine dayanır. Hecelerin açık veya kapalı, kısa ya da uzun olmasına
    göre kurulur.

    Ölçü ve kafiyeye bağlı olmayan şiire, serbest şiir denir. Serbest şiirde, şiirin birimi dize değil cümledir; cümle de ses etrafında biçimlenir ve ritim şiirin önemli kurucu unsurlarından biri haline gelir.

    Şiirde şüphesiz konu da önemlidir. Konularına göre şiirleri sınıflandırırsak:

    Epik Şiir: Kahramanlık ve tarih konulu şiirlerdir. İlk epik şiirler, destanlardır. Bu nedenle epik
    şiirin, en eski şiir türü olduğunu söyleyebiliriz. Mehmet Akif Ersoy’un, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın,
    Nazım Hikmet’in şiirlerini epik şiire örnek vermek mümkündür.

    Akıncı

    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;
    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
    Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı ilerle!
    Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle…
    Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan.
    Şimşek gibi Türk atlılarının geçtiği yoldan.
    Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla
    Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla…
    Cennette bugün gülleri açmış görürüz de
    Hala o kızıl hatıra titrer gözümüzde!
    Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;
    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
    Yahya Kemal Beyatlı
    Lirik Şiir: Aşk ve benzeri duyguları dile getiren şiirlerdir. Şiirin özü lirizmdir. Bu durumda şiir, esasında lirik bir türdür. İnsanoğlunun şiire duyduğu gereksinim, duygusal ve duyusal kimliğinden
    gelir. Divan şiirinde Fuzuli’yi, Nedim’i; halk şiirinde Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı, Aşık Veysel’i;
    modern Türk şiirinde Yahya Kemal’i, Cemal Süreya’yı, Cahit Külebi’yi lirik şiire örnek verebiliriz.
    Önceleyin
    Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
    Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
    Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
    Sonra her şey çıkıp geldi
    Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
    Sen çıkardın utancını duvara astın
    Ben masanın üstüne kodum kuralları
    Her şey işte böyle oldu önce

    Cemal Süreya

    Dramatik Şiir: Bir olayı, durumu öyküleyen ve canlandıran şiirdir. Modern edebiyatta dramatik
    şiire ayrı bir tür olarak pek rastlamasak da Nazım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’
    kitabı bu türün başyapıtı olarak kabul edilir.
    Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan
    Hardarpaşa garında
    1941 baharında
    saat on beş.
    Merdivenlerin üstünde güneş
    yorgunluk
    Ve telaş.
    Bir adam
    merdivenlerde duruyor
    bir şeyler düşünerek.
    Zayıf.
    Korkak.
    Burnu sivri ve uzun
    Yanaklarının üstü çopur.
    Merdivenlerdeki adam
    -Galip Ustatuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur:
    (…)
    Denizde balık kokusuyla
    döşemelerde tahtakurularıyla gelir
    Hardarpaşa garında bahar.
    Sepetler ve heybeler
    merdivenlerden inip
    merdivenleri çıkıp
    merdivenlerde duruyorlar.
    Nüfusda kaydı yok
    Fakat ismi Kemal.
    Merdivenleri bir heybe çıkıyordu
    Bir halı-heybe.
    Merdivenlerden inen Kemal
    yapayalnızdı
    kundurasız ve gömleksizortasında kainatın.

    Açlığından başka bir şey hatırlamıyor
    bir de hayal meyal
    karanlık bir yerde bir kadın.
    Merdivenleri çıkan heybenin
    kırmızı, mavi, siyahtı nakışları.
    Halı-heybeler
    ata, katıra, yaylıya binerlerdi eskiden.
    şimdi şimendifere biniyorlar.

    Nazım Hikmet

    Pastoral Şiir: Doğayı ve doğanın unsurlarını temel alan şiirlerdir. Halk şiirimizde ve Divan şiirimizde doğa çok önemli bir ögedir. Modern Türk şiirinde de doğanın anlatımına yer verilir.
    Abdülhak Hamit Tarhan, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin’de türün önemli örneklerini görmek mümkündür.

    Çoban Çeşmesi

    Derinden derine ırmaklar ağlar,
    Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
    Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
    Ne söyler su dağa çoban çeşmesi.
    “Goynunu Şirin’in aşkı sarınca
    Yol almış hayatın ufuklarınca,
    O hızla dağları Ferhat yarınca
    Başlamış akmağa çoban çeşmesi...
    “O zaman başından aşkındı derdi,
    Mermeri oyardı, taşı delerdi.
    Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
    Değdi kaç dudağa çoban çesmesi.
    Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu,
    Kerem’in sazına cevap veren bu,
    Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
    Sızmadı toprağa çoban ceşmesi.
    Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
    Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
    Ateşten kızaran bir gül ararda,
    Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,
    Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
    Tarihe karıştı eski sevdalar.
    Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
    Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...

    Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

    Didaktik Şiir: Öğretici nitelikli şiirlerdir. Sadece bir konuda bilgi vermek için değil, okuru belirli
    bir düşünceye yönlendirmek, bir fikri savunmak ya da öğüt vermek amacıyla yazılan şiirler bu
    şiir türüne girer. Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig” adlı eseri, Nabi’nin ‘Hayriye’si türün öne
    çıkan örnekleridir.
    Köpeğin Aç Gözlülüğü
    Bu yalan dünyada herkes yanılır
    Her zaman görürüz bir sürü insan,
    Sayılarını artık Allah bilir.
    Koşar durur bir hülyanın ardından.
    Esope’un köpeğini anlatmalı onlara.
    Ağzında av, eğilip kendini görür suda;
    Başka av sanır, atar ağzındakini hemen.
    Sudaki ava saldırır, su karışır birden.
    Güç tutar zavallı karşı kıyıyı;
    Ne av kalır ne gölgesi tabii

    Orhan Veli

    Satirik Şiir: Eleştirel niteliği ağır basan şiirlerdir. Çoğunlukla taşlama, hiciv, yergi öne çıkar bu
    tür şiirde. İmgeler, çağrışımlar, şiirin yarattığı etki geriye çekilir; akıl ve espiri gücü önem kazanır.
    Nef’i, Ziya Paşa, Neyzen Tevfik, Orhan Veli bu türde önemli eserler vermiş şairlerdir.

    Bedava

    Bedava yaşıyoruz, bedava;
    Hava bedava, bulut bedava;
    Dere tepe bedava;
    Yağmur çamur bedava;
    Otomobillerin dışı ,
    Sinemaların kapısı,
    Camekanlar bedava;
    Peynir ekmek değil ama
    Acı su bedava;
    Kelle fiyatına hürriyet,
    Esirlik bedava;
    Bedava yaşıyoruz, bedava.
    Orhan Veli

    Hikâye / Öykü

    Yaşanmış ya da yaşanabilir olaylar öykü türünün konusunu oluşturur. Her öyküde belli bir olay,
    olayın geçtiği mekân(yer) , olayın geçtiği zaman dilimi ve olayı gerçekleştiren kişiler (kişi kadrosu) bulunur. Bunlar hikâyenin önemli unsurlarıdır.

    Hikâyeler romana göre daha kısadır. Kahramanları bir ya da birkaç kişiden oluşur. Öykü kahramanlarının kişilikleri detaylarıyla verilmez. Yaşam serüvenlerinin tamamı yerine kısa bir bölümü
    anlatılır.

    Hikâyeler serim (giriş), düğüm (gelişme) ve çözüm (sonuç) olmak üzere üç temel unsur üzerine
    kurulmuştur. Serim bölümünde genellikle kişiler tanıtılır ve olaya başlamak üzere hazırlık yapılır. Düğüm bölümünde olay başlar ve nasıl gelişeceği ile ilgili merak duyulur, bu arada olayın düğümü atılır Çözüm bölümünde ise olayın düğümü çözülür, olay bir sonuca bağlanır ve merak giderilir.

    Hikâye konusu bulmak için iyi bir gözlemci olmak ve çevrede görülenler üzerinde kısaca düşünmek yeterli olacaktır. Önemli olan ilgi uyandıracak konuları seçmektir. Bunun için seçilen
    hikâyenin konusunun ayrıntılarına, coşku ve ilgi uyandırmasına dikkat edilmelidir.
    Hikâyeler genellikle olay merkeze alınarak yazılır. Bu tür hikâyelere ‘olay hikâyesi’ adı verilir. Mauppasant tarzı hikâye de denilen bu türde edebiyatımızın ilk başarılı temsilcisi Ömer Seyfettin’dir.
    Bir başka hikâye türü ise ‘durum hikâyesi’dir. Çehov tarzı olarak bilinen durum hikâyelerinde
    yaşamdan parçalar verilir. Duygu, düşünce, kişisel ve sosyal durumlar yaşamdan kesitler halinde
    verilir. Amaç bir olayı anlatmak değil, bir anı, bir hareketi ve tezi duyurmaktır. Memduh Şevket
    Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali bu türde eser vermiştir.
    Hikâye Türk edebiyatına Tanzimat döneminde girer. Batı tarzı ilk hikâye örneklerini Emin Nihat
    verir. Onun ‘Müsameretname ‘ adlı eseri hikâye türünün, bizdeki ilk örneği kabul edilir. Ahmet
    Midhat Efendi’nin ‘Letaif-i Rivayat’ı edebî özellikler bakımından dikkate değerdir. Servet-i Fünun edebiyatında Halit Ziya, Mehmet Rauf; Milli Edebiyat döneminde Ömer Seyfettin, Reşat
    Nuri Güntekin, Refik Halit Karay önemli hikâye yazarlarıdır. Cumhuriyet döneminde ise Memduh
    Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necati Cumalı, Tarık Buğra, Orhan Kemal, Sabahattin Ali gibi sanatçılar bu türde başarılı olmuştur.

    Roman

    Roman, özünde hikâye etme metodunun yer aldığı bir eser türüdür. Çeşitli tanımları yapılmıştır.
    Genellikle ‘Yaşanmış veya yaşanması mümkün olayları anlatan uzun yazılara verilen ad’ olarak
    değerlendirilir.

    Roman ögeleri ‘olay, kişiler, mekan ve zaman ’dır. Roman belirli bir olay etrafında gelişir ve olaylar ayrıntılarıyla anlatılır. Romanda ana olayın yanı sıra yan olaylar da vardır. Çoğu zaman romanın geniş bir kişi tablosu vardır. Kişiler ayrıntılı olarak tanıtılır. Kişilerin karakter özellikleri ruhsal betimlemelerle birlikte verilir. Romanda zengin betimlemelerle çevre, mekânlar tanıtılır.

    Romandaki olaylar, bir plana bağlı kalınarak anlatılır:

    1. Serim (giriş): Romanda anlatılacak olaya giriş yapılan bölümdür.
    2. Düğüm (gelişme): Olayın gelişip açıldığı bölümdür. Bu bölümde olaylar ayrıntılı olarak
    verilir.
    3. Çözüm (sonuç): Romandaki olayların açığa kavuştuğu, düğümün çözüldüğü, yani sonuca
    bağlandığı bölümdür.

    Romanın çeşitli türleri vardır

    Romantik Roman: Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten
    gelen doğal ve gerçek olgular gibi aktaran romanlardır.
    Aşk Romanı: Özünde aşkın yer aldığı olayları anlatan romanlardır.
    Toplumsal Roman: İnsan yaşamının sınırsız kültür birikimi içinde yer alan ve insanı derinden
    etkileyen toplumsal, siyasî vb. olayları anlatan romanlardır.
    Nehir Roman: Bir olayın, geniş zaman diliminde geçtiği çağı, bir toplumun geniş bir görünümünü veren çok uzun romanlardır.
    Töre Romanı: İnsanların toplumsal davranışlarını, adetlerini, gelenek ve göreneklerini ön plana
    çıkararak anlatan romanlardır.

    Türk edebiyatında Tanzimat öncesinde roman yoktur. Romanın yerini tutan mesnevi ve halk
    hikâyesi gibi türler vardır. Ancak Tanzimatla birlikte Batı edebiyatından roman gibi yeni türler
    edebiyatımıza girmiştir. Kamil Paşa’nın Fransızca’dan çevirdiği ‘Telemak’ edebiyatımızdaki ilk
    çeviri romanıdır. Şemsettin Sami’nin ‘Taaşşuk-u Talat ve Fitnat’ı edebiyatımızın ilk romanıdır.
    İlk edebî roman ise Namık Kemal’in ‘İntibah’ ıdır. Milli edebiyat ve Cumhuriyet döneminde de
    romanın başaralı örnekleri verilmiştir.

    Tiyatro:

    Sahnede oynanmak, canlandırılmak üzere yazılan metinlere tiyatro eseri denir. Bütün edebiyat
    türleri okunmak veya dinlenmek için yazıldığı halde, tiyatro eseri sahnelenmek için yazılır. Tiyatro bir gösteri sanatıdır.
    Tiyatro binalarının içinde oyunların sergilendiği yere sahne dendiği gibi, tiyatro oyunlarının küçük bölümlerine de sahne denir. Bir tiyatro oyununda çok sayıda sahne bulunur. Bu sahneler,
    bir oyunun perde adı verilen büyük bölümünü oluşturur.
    Türk Tiyatrosu iki bölüme ayrılır. Geleneksel Türk Tiyatrosu, Modern Türk Tiyatrosu

    Geleneksel Türk Tiyatrosu

    Geleneksel Türk Tiyatrosu denince akla ‘köy seyirlik oyunu, meddah, karagöz, orta oyunu’ gibi
    oyunlar gelir. Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda güldürü ön plandadır. Şive taklitleriyle güldürü
    ögesi sağlanır. Genellikle sahnesiz bir tiyatrodur. Geleneksel Türk tiyatrosu yazılı bir metne dayanmaz.
    Karagöz, deriden yapılan ve tasvir adı verilen bir kısım şekillerin (insan, bitki, hayvan) arkadan
    tutulan bir ışık yardımıyla beyaz bir perde üzerine yansıtılmasına dayanan gölge oyunu’dur.
    Baş kahramanları Karagöz ve Hacivat’tır. Bunların dışında Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi vb. tipler
    vardır.

    Meddahlık, tek bir kişinin oynandığı geleneksel oyundur. Oyunu oynayan kişiye meddah denir.
    Bu oyunun sahnesi yoktur. Meddah yüksekçe bir yere çıkarak anlattığı hikâyelerdeki kişileri taklit ederek canlandırır.
    Orta Oyunu, birçok bakımdan karagöze benzeyen ama canlı oyuncularla oynanan oyundur. Seyircilerin çevrelediği boş, meydanlık bir alanda oynandığı için bu ismi almıştır. Baş kahramanları
    Kavuklu ve Pişekar’dır.

    Modern (Çağdaş) Türk Tiyatrosu

    Türk halkı Batı modelinde tiyatroyla azınlıkların sunduğu tiyatro gösterileri yoluyla büyük ölçüde tanışmıştır. Ancak Batı tiyatrosunun Türk kültürüne tam anlamıyla aktarılması Tanzimattan
    sonra olur.

    Çağdaş Türk tiyatrosuna ilk önemli adım 1860’da yapılan Gedikpaşa Tiyatrosu ile atılmıştır. 1861
    de bu tiyatroyu kiralayan Güllü Agop, 1868’de ‘Osmanlı Tiyatrosu’ adlı bir topluluk kurarak Türk
    yazarlarına ve Türkçe oyunlara yönelmiştir.

    Osmanlı Tiyatrosu’nda Tanzimat edebiyatını ünlü şair ve yazarlarının yapıtları sahnelenmiştir.
    İlk yerli tiyatro eseri Şinasi’ye aittir. Şinasi’nin ‘Şair Evlenmesi’nden sonra Namık Kemal’in ‘Vatan
    Yahut Silistresi’ gelir.

    1914 yılında ise ‘Darülbedayi’ kurulur. İlk Türk-Müslüman kadın sanatçısı olan Afife Jale de sahneye ilk kez Darülbedayi’de çıkmıştır.
    Tiyatroyu Türkiye’de çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolundaki ilk büyük katkı ünlü tiyatrocu ve sinemacı Muhsin Ertuğrul’dan gelmiştir. Bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini atmıştır. Cumhuriyet döneminde ise Haldun Taner’in ‘Keşanlı Ali Destanı’ adlı oyunu büyük yankı
    uyandırmıştır.

    Tiyatro Türleri:

    Trajedi: Acıklı ve hüzünlü olayları anlatan, konusunu tarihten, mitolojiden alan tiyatro eseridir.
    Kahramanları tanrılar, tanrıçalar ve soylu kimselerdir.
    Komedi: İnsanların ve olayların gülünç yönlerini anlatan, seyircileri güldürürken düşündüren
    tiyatro eseridir. Konusunu günlük yaşamdan alır.
    Dram: Acıklı ve gülünç olayları birlikte anlatan tiyatro eseridir. Trajedi ile komediyi bir araya
    getiren tiyatro çeşididir. Konusunu günlük yaşamdan ve tarihten alır.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Poseidon

    • 2020-05-18 15:51:35

    Cevap : Kurmaca metinlerin öğretici-eğitici işlevi doğrudan değil, dolaylıdır. Bu metinler daha çok estetik zevk vermek, heyecan uyandırmak amacıyla yazılır.

     En gerçekçi kurmaca yapıtlarda bile hiçbir okur gerçeğin kendisini bulamaz. Çünkü yazar, ele aldığı gerçekliği; yaratıcılığını, düş gücünü, özlemlerini, sanat zevkini, hayata bakış açısını vb. işin içine katarak yeniden yaratır.

     Gerçekliği kurgular, eklemeler ve çıkarmalar yaparak ona dilediği biçimi verir. Yani kurmaca bir metindeki kişi, zaman, mekân, olay öğeleri farklı bir yazar ta­rafından değiştirilip farklışekilde yeniden kurgulanabilir. Bu yüzden de aynı gerçek olay ve kişilere dayalı hiçbir kurmaca yapıt diğerine benzemez.

    Yaratıcı Kurgusal Yazılar ile ilgili detaylı bilgi için aşağıdaki link'e tıklayabilirsiniz.
    https://sanatsal-kurmaca-metinler.nedir.org/
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.