Nedir.Org
  • 1
Soruya Dön

Dosya : 21_refik_halid_karayin_memleket_hikayeleri.docx Sunusu

İlgili Soru : Refik halit karay memleket hikayeleri 15 soru lütfen

Aşağıdan bu sunuya ön izleme yapabilir ve bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

Önizleme:

Sunum İçeriği

Memleket Hikâyeleri’nde Anadolu Öykücülüğü, Yoksulluk ve YozlaşmışlıkYasemin Usta DEMİRLİKANKarşılaştırmalı Edebiyat Yüksek LisansGirişRefik Halid Karay (1888-1965) Anadolu insanının psikolojisini, yaşayışını ve Anadolu coğrafyasının imkân ve imkânsızlıklarını hikâyelerinde etkili bir gözlem gücü ile işler. Karay, tekniği, dilinin güzelliği, taşlamalarının inceliği ve tasvirlerinin kuvveti Modern Türk Edebiyatı’nın ün yapmış yazarlarından biridir. “ O zamana kadar Nabizâde Nazım‟ın Karabibik hikâyesiyle, Ebubekir Hazım‟ın Küçük Paşa romanı ve Halit Ziya‟nın birkaç hikâyesi bir yana, İstanbul sınırları dışına çıkamayan Türk hikâyesini Anadolu’ ya yöneltmekle hikâyeciliğimize yeni bir ufuk açmış, yeni bir soluk getirmiştir. Genç yaşta sürgün edildiği Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik’teki gözlemlerinden yararlanarak yazdığı bu hikâyelere „Memleket Hikâyeleri‟ adını vermesi de, bu işi bilinçli olarak yaptığını gösterir. (Kudret, 2009: 123) Karay ise bir söyleşisinde şunları dile getirmiştir: “Memleket Hikâyeleri, çığır açma bakımından bugünkü köy hikâyelerinin nüvesini teşkil eder. Ben Anadolu’yu bir köylü olarak değil, varlıklı bir şehir delikanlısı olarak gördüm ve anlattım.” (Kudret, 2009: 123) Memleket Hikâyeleri derlemesinin altyapısını , Karay’ın Anadolu insanını yakından gözlemleme şansı ve ondaki hikâyeyi bulup ortaya çıkarması oluşturur. Karay, Memleket Hikâyeleri’nde Anadolu’yu, farklı bir bakış açısının yanı sıra özgün bir üslûp ve sade bir Türkçe ile anlatmıştır.Bu çalışmada Refik Halid Karay’ın Anadolu öykücülüğü genel çizgileriyle anlatılacak, Anadolu halkının yoksulluğu ve yozlaşmış yöneticilerinin halka karşı tavrı eser üzerinden çözümlemelerle verilecektir. Anahtar Kelimeler: Memleket Hikâyeleri, Anadolu, yoksulluğun insandaki yansımaları, yozlaşma.Refik Halid Karay’ın Anadolu Öykücülüğü İstanbul doğumlu olan Karay, Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte önce Servet-i Fünun dergisinde, sonrasında ise Tercüman-ı Hakikat gazetesinde çalışmıştır. İttihat ve Terakki’ yi eleştiren yazılarından dolayı 1913 yılında Sinop’a sürülmüş; ancak 1918’de yeniden İstanbul’a dönmüştür. Karay, toplumun farklı kesimlerinden insanların yaşantılarına eserlerinde bilinçli olarak yer veren ilk yazarımızdır. O güne kadar, yalnızca türkülerde ve halk hikâyelerinde yer verilen Anadolu insanı “Memleket Hikâyeleri” ile edebiyata ilk kez konu olmuştur.Bahsi geçen dönemde Anadolu halkı için en önemli sorun yoksulluktur, yoksulluğun peşi sıra eğitimsizliğin yol açtığı cahillik ve ağır yaşanan kış şartlarının neden olduğu ulaşım sorunu halkın böğrüne oturmuştur. Metin kişileri bu sorunlarla birlikte, Anadolu’da etkin bir zümre olan bürokratların ve toprak mülkiyetini büyük ölçüde elinde tutan ağaların altında ezilmektedir ve bu durum İstanbul tarafından büyük ölçüde göz ardı edilmektedir. Yoksulluk, cahillik ve olanaksızlık içinde resmedilen karakterler yine de yaşama sevinciyle dolu olarak Karay’ın eserlerinde vücut bulur. Karay, önceden de belirtildiği gibi İstanbul’un Batılılaşma düşü içinde kendi kültürünü unutmuş tiplerden ziyade, içinde bulunduğu olanaksızlıkların yaşamlarına yansıdığı Anadolu insanını eğilmiştir.“Refik Halit öykülerinin en önemli yönlerinden biri dildir. Henüz Ömer Seyfettin ve arkadaşları Genç Kalemler dergisini çıkarmadan önce kimi öyküleriyle konuşma dilinden öyküler kaleme almaya başlamıştır. Memleket Hikâyeleri’nde olaylar Anadolu’da geçmekle birlikte şive taklitlerine başvurulmamıştır. Bunun yerine yazar hikâyeyi genellikle kendisi anlatmayı tercih etmiştir. Şiveye başvurduğu çok sınırlı yerlerde de bunlar seslenmeler, nidalar gibi kolay anlaşılır sözcükler olmuştur.” (Kudret, 2009:124).“Ah gidinin köpeği!” (Yatık Emine) “Çok şaştı bu işe.” (Yatık Emine) “Acep marazlandı mı ki?” (Koca Öküz) “Önündeki yulafı, samanı bitire koymuş” (Koca Öküz)“Aha Ali geliyor, dediler.” (Koca Öküz) “Kız açıver, bizik, ne duruyonuz.” (Sarı Bal) “Hedi nerdesin yolcu?” (Boz Eşek) “Şeytanın bilmediğini bilirsin ülen İlistir.” (Yatır)Anadolu’daki Yoksulluğun Halk Üzerinden Verilmesi “Refik Halit’in özellikle kırsal kesim insanları ve onların sorunları üzerine öyküler kaleme aldığını söyleyebiliriz. Bu kapsamda ezilen kadınlar, sorumsuz yöneticiler, çıkarcı din adamları onun konusunu oluşturur.” (Ertop, 1999: 4-5) Örneklendirilecek öykü dizilimleriyle bu alt başlıklara değinilecektir:Kasabanın yoksul hali, merkezden çevreye doğru gidildikçe kötüleşmektedir. Önlerinde gübre yığınları, bahçelerinde ölmüş hayvan kemiklerinden çitler olan evler yoksulluğun ne derecede olduğunun bir göstergesidir. “Yatık Emine” öyküsündeki kasaba tasviri yaşanılan yoksulluğu ve onun iğretiliğini şu şekilde betimler:Burası Ankara’ya iki gün ötede, ana yollardan aykırı küçük bir kasabaydı. İki gün bitmez tükenmez yokuşlar çıkılarak bin yorgunlukla gücü tükenmiş ve ezilmiş bir durumda gelindiği halde orada oturulacak bir kahve, yatacak bir han bulunmaz; şu çıplak kuru memlekete varmak için neden bu kadar yol aşıp güçlükler çekildiğini insan bir türlü anlayamazdı. Soğuk, barınılmaz bir kışı, susuz, dayanılmaz bir yazı vardı. (Karay, 2013: 12). “Yatır” öyküsünde köylerdeki bütün büyük baş hayvanları öldüren veba salgınından bahsedilir. Bu salgın yüzünden köylüler tek geçim kaynakları olan çiftçilikten de mahrum kalmışlar, bu durumun getirdiği sonuçta da açlık sınırları içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. (Karay, 2013: 103). Bu açıdan incelendiğinde, Türk’ü, Rum’u, Yahudi’siyle karmaşık bir etnik yapı gösteren bu öykülerin kahramanları için en büyük ortak nokta yoksulluktur. Yoksulluk sadece köylerde de kendini göstermez. “Sus Payı”nda Bursa gibi büyük bir şehirde de köylerdekine benzer bir yoksulluk anlatılır. Ancak bu kez öykünün kahramanları çiftçiler değil işçilerdir. Üretim şeklinin değişmiş olmasına karşın halkın ekonomik durumunda pek bir değişiklik olmamıştır. “Sarı Bal” öyküsünde içkisinden eğlencesine uzanan derin yaşayış tarzı konu alınır. Bu eğlencenin merkezinde ise kadın vardır. Kadın figürü yoksulluk halini dağıtmak için ve mekâna güzellik katması amacıyla kullanılmıştır. Yoksulluk içinde yüzen halk erkeği, çalışmadığı saatlerde ağır hayat yükünden uzaklaşıp kendisine bir kaçış ararken, iffetli çizilmeyen Anadolu kadını da para kazanma ve hayatını sürdürebilme derdindedir. Kasabada baskıdan doğan patlak günlük hayatın karanlık zamanlarında; içki ve zina olarak kendini gösterir. Yoksulluğun açtığı bu yaralar yine o köyde, o günün toplumunda günah olarak nitelendirilmiştir. (Karay, 2013: 69-70)“Cer Hocası” ise iyi eğitimli ve prestijli bir aileden gelen Asım’ın İstanbul’da yoksulluğa düşmesinden sonra hayat mücadelesinin Anadolu’da daha kolay olacağını düşünerek yola düşmesiyle başlar. Aç ve yersiz kalmanın canına tak ettiği Asım cer mollası olma ümidiyle kendini kaybettiği uzun bir sefere çıkacak ve seferinin her durağında yoksulluk içinde yaşayan halkın tepkileriyle yüzleşecektir. Tepkilerin nedeni ekmek kaygısıdır, çünkü durduğu her köyde bir imam mevcuttur, ekmeği elinden alınma tehdidini hisseden her din mensubu onu kâh halka karşı kışkırtacak, kâh yersiz ve yemeksiz bırakıp köy toprağından kovacaktır. Son durağı olan Pınarlı köyünde söyleyeceği yalanla baş tacı edilen Asım herkesin kendine danıştığı, imamım mevkisinin dahi üzerine çıkmış bir cer mollasına dönüşür. İmamın mesleğini yitirme kaygısıyla ölüm döşeğinde Asım’a söyledikleri, yüzüne bir tokat gibi çarptığında burada yaşayan küçük insanın düzeninden kendine yağ çıkarmaması gerektiğini anlar ve karlı, soğuk bir günde onun için açlığın ve hayat yıkımının simgesi olan İstanbul’un yolunu tutar.İstanbul’a, İstematina’sına özlem duyarak bütün gece ağladı. Ruhunda bütün rahata rağmen şu vesile ile bu köyden ayrılmaya, cebindeki otuz mecidiyesiyle İstanbul’a dönmeye bir ihtiyaç duydu. Sonra imamı, açlığını, hastalığını, çocuklarını düşündü, bu çaresiz adamı, bu yoksun ve yoksul ihtiyarı feda eden köy halkını ayıpladı. Bu sırada kendini böyle sokağa atan hükümeti hatırladı, insan kalbinde daima, yer bulan kötülükçülüğe, kıyıcılığa karşı uzun süre şaşkınlıkla düşündü, çözemedi… (Karay, 2013: 159) .Anadolu’nun Yozlaşmış Yöneticisi YapısıKendini üstün gören ve de dönem yaşantısı içinde üstün tutulan bir bürokratik zümrenin varlığı küçük kasabaları bile sarmıştır (Karay, 2013: 35-37). Böylece İstanbul’daki alafranga yaşantısının aynısı olmasa da lüks ve sefahat anlamında benzer bir yaşantıyı yaşayan bir kesime Anadolu’da da rastlarız. “Şeftali Bahçeleri”nde Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında git gide büyüyen atıl memur sınıfının yaşantısı konu edilir. Küçük bir Akdeniz kasabasında lüks içinde ve hiçbir iş yapmadan yaşayıp giden yüksek memurların bu yaşantısı eleştirilir. Satır aralarında devletin bu zümreye karşı takındığı tavır verilir: “Aslında çoğu, devrin hoş görmediği, başından savdığı kimselerdi.” (Karay, 2013: 40). Öykülerde bu yönüyle Abdülhamit döneminin baskıcı ortamını yansıtan öğeler de vardır. Bu ortam içinde aydın kesimler konuşamamakta ve harekete geçememektedir. Anadolu’ya sürülen bu kimseler bir süre idealist tavırlarını korusalar da bir süre sonra yapılacak bir işin olmamasından veya harekete geçmek için yeterli paranın bir türlü bulunamamasından yozlaşmakta ve etraflarındaki bürokratik zümreye katılmaktadır (Ertop, 1999: 7-8). “Şeftali Bahçeleri” öyküsünün kasabaya yeni gelen Yazı İşleri Müdürü Agâh Bey bu tipi çizer. Avrupa’yı gezip görmüş biri olarak “Avrupalı bir memur” tipini yeşertmek iddiasıyla kasabaya gelmiştir (Karay, 2013: 41); ne var ki öykü süresinde o da etrafındaki memurlara uyum sağlayacak, bütün gününü içki âlemlerinde, eğlencelerde geçirecek, şeftali bahçelerindeki kokularla vakit öldüren ve uyuşuk bir kimseye dönüşecektir.SONUÇMilli Edebiyat döneminin de etkisiyle Karay, sade, yapmacıksız bir dille Anadolu insanın yaşantısına gözlerini çevirerek Memleket Edebiyatının öncüsü olmuştur. Yazar, Anadolu gerçeğine uzun süre yabancı kalınmasının ve Anadolu’nun İstanbul halkı, aydınları ve hükümeti tarafından unutulmuş oluşunun sonuçlarını Memleket Hikâyelerinde sade bir dil kullanarak konu edinmiştir. Eserinde gözlemlere dayanarak yurt gerçeklerinin, insan yaşantılarının ve insanın yaşadığı doğanın getirdiği olanaksızlıkların altını yer yer konuşturduğu ince hicivli üslûbuyla çizmiştir. Memleket Hikâyeleri’nin konusu Karay’ı ne kadar üzse de o, yine de Anadolu’ya, onun güzelliklerine ve sıradan insanına umutla bakar. KAYNAKÇAERTOP, Konur, Memleket Hikâyeleri’ndeki Memleket, Üçüncü Öyküler, Sayı: 5, 1999.KARAY, Refik Halid, Memleket Hikâyeleri, İstanbul, İnkılâp Yayınları, 2013. KUDRET, Cevdet. Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman. İstanbul, İnkılâp Yayınları, 1998.















Arama
Menü
Kapat
Hareket Dökümü