Nedir.Org*
Soru Sor

Laiklik Sunumları

  • 3
    4 yıl önce
    İlgili Yazı: Laiklik

    Dosya Adı: Türkye'de Laiklik Tartışmaları (Slayt / Sunum / PPTX)

    (Göster / Gizle) Sunum İçeriği: Düz metin (text) olarak..
    1. Sayfa
    TÜRKİYE’DE LAİKLİK VE LAİKLİK TARTIŞMALARI (Hazırlayan: Ali Emre YERDOĞAN)

    2. Sayfa
    İçindekilerLaik ve Laiklik KavramlarıLaikliğin Ortaya Çıkışıİslamiyet ve LaiklikOsmanlı İmparatorluğu’nda Din ve Devlet İlişkileriTürkiye Cumhuriyetinde LaiklikTek Partili DönemÇok Partili Dönem SonsözKaynakça

    3. Sayfa
    Laik ve Laiklik Kavramları

    4. Sayfa
    Laik Kavramı“Laiklik” terimi Yunanca “Laikos” sözcüğünden gelmektedir.“Din adamı olmayan insanları” nitelendirir. Eski Yunanda “ruhban sınıf üyesi(kleros)” olmayan tüm insanlar, “laikos” idiler.“Laicus” olarak Latinceye geçmiş ve Türkçeye de Fransızcadan gelmiştir.

    5. Sayfa
    Kavramları Osmanlıca dile getirmek isteyen kimi düşünürlerimiz laik sözcüğü yerine başka sözcükler koymaya çalışmışlardır. Örneğin Ziya Gökalp, laik sözcüğü yerine “Ladinî”(din dışında kalan ) sözcüğünü kullanırken; Müşir Ahmet Paşa “Laruhbanî” (ruhbanlar dışında kalan) sözcüğünü kullanmış ve yerleştirmeye uğraşmışlardır.Ancak bu sözcükler tam olarak yerine oturmamış olduğundan “laik” ve “Laiklik” sözcükleri yaygın bir kullanım alanı bulmuştur.

    6. Sayfa
    Laiklik KavramıLaiklik ise öncelikle, aklî düşünce ile dinî düşüncenin ayrılmasıdır.Siyasal alanda ise; dünya ve devlet işleri alanı ile din alanının birbirlerinden ayrılmaları, birbirine karışmamaları anlamına gelir.Kişileri ilgilendiren yönüyle, akıl ve vicdanın kendi alanlarında hür olduklarını belirterek bir dokunulmazlık alanı da çizer.Kişilerin dinî inançları yüzünden ya da benimsemiş oldukları dinin kurallarını yerine getirip getirmemelerinden dolayı baskı ve ayırım görmemeleri ilkesini ifade eder.

    7. Sayfa
    Laiklik’in Ortaya Çıkışı

    8. Sayfa
    Laiklik, Batı toplumlarının ürünüdür. Doğumuna yol açan etkenler şu üç noktada toplanabilir:Siyasal çelişki bunlardan birincisidir ve Katolik kilisesi(Papalık) ile ulusal güçler(krallık, aristokrasiler) arasında patlak vermiştir.Papalık ile Katolik ülkeler arasındaki nüfuz yarışı, Roma’dan bağımsız ulusal kiliseleri doğurdu. Ulusal devletlerin çoğu papalıkla konkordatolar yaparak dinsel bağımsızlıklarını kabul ettirdiler. Bunlar aynı zamanda din ve devletin ayrılması ve aralarındaki ilişkilerin düzenlenmesi sözleşmeleriydi.

    9. Sayfa
    İkincisi, ideolojik çelişki, düşünsel alanda Katolik kilisesine karşı yürütülen mücadelede kendini belli eder. Din kurumuna ve düşüncesine asıl ideolojik saldırı dışardan, din ötesi dünyadan geldi. Rönesans, akılcılık, kuşkuculuk, aydınlanma, hümanizm, deneycilik gibi akımlar aklın bayrağını yükselterek dinci ortaçağın karanlıkçılığını sorguladılar, aklın mahkemesini kurdular, akıl silahıyla yeri göğü sarstılar. Avrupa 17- 18. yy’larda bu anlamda bir kültür devrimi yaşadı. Bu akımlar, evrenin merkezi olarak insanı Tanrı’nın yerine koydular.

    10. Sayfa
    Üçüncüsü ise sınıfsal çelişkidir. Laikleşmeyi mahmuzlayan dipteki dürtüdür. Kapitalizmin ve ulusal burjuvazilerin doğumu, bunların emekçi sınıflara öncelik ederek feodal, aristokratik, monarşik ve dinsel yapıların üzerine üzerine yürümeleri, bu çelişkinin özü ve özetidir. Kapitalizmin önünü açmak isteyen burjuvaziler, emekçi sınıfların özgürlük ve eşitlik özlemlerini peşlerine takarak, burjuva demokratik devrimlerini gerçekleştirdiler. Bu laikliğe de bir sıçrayış demekti.

    11. Sayfa
    İslamiyet ve Laiklik

    12. Sayfa
    Laiklik, Batılı Hristiyan toplumların bir ürünüydü. Farklı özellikler taşıyan İslam bağlamında durum neydi?

    13. Sayfa
    İslam, yalnız bir öte dünya dini değil, aynı zamanda ve öncelikle bu dünya dinidir. Din-Dünya işleri ayrımını tanımaz. Bu nedenle de hemen her alanı buyruk, kural ya da yasalarla düzenlemiştir. Bu yönüyle “bütüncü” hatta “totaliter”dir. Din ve hukuk iç içe olduğu gibi, temel kurallarda değiştirilmezlik ve hatta tartışılmazlık esastır. Öte yandan İslam, din ve devlet ayrılığı da tanımaz; daha başlangıcından itibaren devletleşmiştir. Ama bütüncül ve müdahaleci olmasına karşılık, bu dinde ruhbanlık yoktur. Nihayet, Batılı Hristiyan dünyadan farklı olarak İslam ve İslam alemi “Reform” ve “Aydınlanma Çağı” yaşamamıştır.

    14. Sayfa
    Osmanlı İmparatorluğu’nda Din ve Devlet İlişkileri

    15. Sayfa
    Tanzimat’a kadarki Osmanlı Devleti şer’i (teokratik) miydi, değil miydi? Tarihçiler, hukukçular,sosyologlar arasında öyle sayanlar da vardır, saymayanlar da.Devletin ana kanununun şeriat olması, padişah ve yöneticilerin meşruluklarını tanrısal kaynağa dayandırmaları, halifeliğin Osmanlıya geçmesinden sonra devlet-din birliğinin pekişmesi, padişahın Müslümanların reisi olması, cismani-dinsel otoritelerin kaynaşması, şeyhülislamlık kurumu ve bunun eliyle padişahın kural koyma yetkisinin şeriata uygunluğunun denetlenmesi, şeyhülislamın etkisinin artması ve 16.yy’ da vezirler heyetine katılması, toplumun cemaatlere bölünmüş olması, devlet hizmetinin yalnız Müslümanlara açık olması vb. devletinin ve toplumunun örgütlenmesi ve işleyişi dinsel esaslara bağlanmış böyle bir düzene pekala teokratik ya da yarı teokratik denilebilir.

    16. Sayfa
    Ama, devletin dinsel niteliğini sınırlayan özellikler de yok değildir. Selçuklulardan beri süzülen sultan damgalı örfi hukuk (kanunlar) bunların başında gelir. Ayrıca yasaların şeriata uymaları gerekir, ama pek de uymazlar. Bazı şeriat cezaları uygulanmaz (recm,kısas, uzuv kesme, içki içene sopa vb). Kuran’a aykırı vergilendirme yapılır(şarap ve domuz).Ticaret düzenlemeleri örfi hukuka bağlıdır.Toprak rejiminden yer yer şeriattan uzaklaşılmıştır.Aile hukukunda bile örf ve adet hukukunun geçerli olduğu bölümler vardır.Üstelik devlet (sultanlık) otoritesi, dinsel otoriteye hep üstündür. Şeyhülislam padişah tarafından atanır ve azledilir ve bazen de idam ettirilir.

    17. Sayfa
    Orta Asya geleneklerinin de etkisiyle hanedan güçlüdür.Devlet ne Emevilerdeki gibi tam bir şeriat ne de Abbasilerdeki ölçüde bir halife devletidir.Tanzimat ve Meşrutiyet dönemleri dinsel yapılanmayı kısmen anayasallaştırıp pekiştirirken, daha büyük ölçüdeyse gerilettiler.Geriletmenin bazı örnekleri: temsili organlar yaratılarak monarşik-teokratik egemenlik uygulamasının kırılması,Merkez ve taşra meclislerine ve siyasi-idari makamlara Müslüman olmayanların girmesi, 1876 Anayasası’nı hazırlayan komisyona gayrimüslim üye alınması,Kabineye giren şeyhülislamın fetva bağımsızlığını yitirmesi,II. Meşrutiyet döneminde kabineden çıkarılması ve rolünün silikleşmesi,

    18. Sayfa


    19. Sayfa
    Evkaf idaresinin dinsel yönetimden ayrılıp devletin ayrı bir mali-ticari dairesi şeklinde bir vekalete bağlanması,Medreselerin Maarif Vekaletine bağlanmaya başlaması vb bunlar merkez ve taşra yönetimindeki laikleşme atılımlarıdır.Kanunlaştırma hareketi ve yeni nizamiye mahkemeleri de, dinsel hukuk ve uygulaması aleyhine yeniliklerdir.Yasa önünde dinsel ayrım gözetilmemesi, eşitlik hakkı, kamu hizmetine girmede ve tanıklıkta eşitlik, din ve vicdan özgürlüklerinin hukuki güvence altına alınması, dinden çıkanlara(mürted) uygulanan ölüm cezasının uygulamadan kaldırılması (1844), Nihayet, eğitim alanındaki atılımlar , II. Abdülhamid döneminde daha da artarak laik- pozitivist bir zihniyet fideliği oluşturuyordu.Kısaca Türkiye 1920’li yıllara, bu tür birikimleri de arkasına alarak gelmiştir.

    20. Sayfa
    Türkiye Cumhuriyeti’nde Laiklik

    21. Sayfa
    Aydınlanma çağı ve akılcı(rasyonalist) düşünce Osmanlı aydınlarında gecikmeli de olsa izdüşüm yaratmıştı. Şinasi dinle mesafeli bir rasyonalist ve yaradancı(deist) idi. Ali Süavi halifeliği reddediyor, devlet yönetiminden dinin uzaklaştırılması düşüncesini, laik eğitimi ve ibadet dilinin Türkçeleştirilmesini savunuyordu. Tevfik Fikret “insanlık dini” yanlısıydı ve bu yönüyle Mustafa Kemal’i etkilemişti.

    22. Sayfa
    Abdullah Cevdet ve arkadaşları din ve devlet ayrılığının, sistemli bir batılılaşmanın kararlı savunucularındandı. Bunlar Latin harflerini, kadın haklarını ve giyim özgürlüğünü, karma ve çağdaş eğitimi, medreselerin kaldırılmasını, dinsel kisvelerin sadece din adamları tarafından giyilmesini, saltanatın gereksizliği düşüncesini savundular. Bu yönleriyle halk düzeyinde de oldukça etkili olup, ileriki cumhuriyet kadrolarının ideolojik yapısının oluşumuna katkı sağladılar.

    23. Sayfa
    YapılanlarTürkiye, 1920’den itibaren devleti ve toplumu laikleştirici dönüşümlere sahne oldu. Bunları başlıca dört kalemde ele alabiliriz:1-) Devletin Yapısı2-) Hukuk Kurum ve Kuralları3-) Eğitim, Kültür ve Toplumsal Yaşam4-) Dinsel Alan

    24. Sayfa
    1-) Devletin YapısıDevlet yapısındaki dönüşümün hareket noktası egemenlik teori ve pratiğinin laikleşmesidir: Millet Egemenliği. Egemenlik yetkisi kayıtsız şartsız millete verilmekle laikleştirilmişti, ama kurtuluş programının resmi hedefleri arasında saltanat ve hilafeti kurtarmak da vardı.Üstelik TBMM, “ahkam-ı şer’iyeyi” uygulatmakla yükümlüydü.

    25. Sayfa
    Saltanatın hilafetten ayrılarak kaldırılması, dolayısıyla dinsel siyasal otoritenin birbirinden kopartılıp hilafetin siyasetsiz bırakılması devlet çatısının laikleştirilmesi yolunda ikinci büyük adım atılmış oldu.Bir yıl sonra Cumhuriyet resmileştirildi; ama bu kez de “devletin dini, din-i İslamdır” hükmü anayasaya katıldı. Saltanatın kaldırılması ve Cumhuriyet ile birlikte laiklik yolunda iki adım ileri, bu sonuncu hüküm ile de bir geri atılmıştı.

    26. Sayfa
    3 Mart 1924 günü üç önemli yasa çıkarılmıştır. Bunlardan biri hilafetin kaldırılmasına ilişkindir. Hilafetin kaldırılması, devletin tepesindeki dinsel kuruma son verdiğinden, laikleştirme yönünde keskin bir adım atılmıştı. Aynı gün çıkarılan bir başka yasa ile de “Şer’iye ve Evkaf Vekaleti” ilga edilmiştir. Çıkarılan kanunla insanlar arası hukuki ilişkiler ile ilgili konularda kural koyma ve yürütme yetkilerinin TBMM ve Hükümet’te olduğu vurgulanmış ve “itikat ve ibadat” işlerinin görülmesi içinse bir Diyanet İşleri Reisliği kurulmuştu. 3 Mart 1924 günü çıkarılan üçüncü bir yasa da Tevhid-i Tedrisat Kanunu’dur.

    27. Sayfa


    28. Sayfa


    29. Sayfa


    30. Sayfa


    31. Sayfa
    Laikleşmenin inişli çıkışlı serüveni burada durulmadı. Bu yasalardan bir buçuk ay sonra yapılan 1924 Anayasası’nda devletinin dininin İslam olduğu hükmüne yine yer verilmişti. Üstelik TBMM “ahkam-ı şer’iyeyi tenfiz” görevine devam edecekti. Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri andında da dinsel formül (vallahi) benimsenmişti

    32. Sayfa


    33. Sayfa
    Sosyolojik gerçeklik ile hukuk arasındaki bu çelişki 1928’te yapılan anayasa değişiklikleriyle üç dinsel esas anayasadan silindi. Gerekçede şu cümle dikkat çekicidir: “Muasır medeniyet hukuk-u ammesinde, milletin hakimiyetinin tecellisine medar en mütekamil devlet şeklinin laik ve demokratik cumhuriyet olduğu müsellimattandır”(genel kabul gören bir gerçekliktir). Aynı esas, CHP’nin 1931 programında yer alacaktır.

    34. Sayfa
    Laiklik, “altı umde”den biri olarak 1937 ‘de anayasaya geçirildi. Böylece, devletin temel yapısındaki gel-git’li laikleşme süreci tamamlanmış, 1920’de “kayıtsız-şartsız millet egemenliği” ile açılan seyir defteri kapanmış oluyordu.

    35. Sayfa
    2-) Hukuk Kurum ve KurallarıHukuk kurumlarındaki laikleşme, şer’iye mahkemelerinin kaldırılması ve laiklik temelinde yargı birliği sağlanmasında odaklaşır.Hukuk kurallarının laikleştirilmesi, genelde “iktibas”(alma) yoluyla gerçekleşti. Bu suretle, on yıl kadar bir süre içinde laiklik temelinde hukuk birliği sağlandı.

    36. Sayfa
    {0660B408-B3CF-4A94-85FC-2B1E0A45F4A2}KanunYıl Alınan yerTürk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu1926İsviçre Federal KanunuTürk Ticaret Kanunu1926Fransa, Almanya,Belçika,İsviçreHukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu1926 Neuchatel KantonuCeza Muhakemeleri Kanunu1929AlmanyaDeniz Ticaret Kanunu1929 Almanya’dan esinlenikİcra İflas Kanunu1929İsviçre Federal KanunuTürk Ceza Kanunu1936İtalya

    37. Sayfa
    3-) Eğitim, Kültür ve Toplumsal YaşamEğitim- öğretim, yeni toplum- yeni insan modelini yaratmada başvurulan en önemli araç olmuştur. Amaç, laik-ulusal kimlikli yeni kuşaklar yaratmaktı.Bu amaçla 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarıldı. Bu yasayla bütün öğretim kurumları Maarif Vekaleti’ne bağlandı. Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nce yönetilen bütün mektep ve medreseler bu yolla laik ve tek eğitim kanalına sokuldu. Ardından medreseler kapatıldı. Yasaların ön gördüğü İlahiyat Fakültesi ile İmam-Hatip Okulları açıldıysa da bir süre sonra öğrenci yokluğu nedeniyle kapandı.

    38. Sayfa
    1929’da liselerden Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı.İlköğretimdeki din dersleri uygulaması da kentlerde 1930’da köylerde 1939’da son buldu.Yabancı okullar da dinsellikten arındırıldı.1940’larda Köy Enstitüleri laik dünya görüşünü kırsal alana taşıdılar.

    39. Sayfa
    Kültür yaşamında gerçekleştirilen yenilikler de, hem uluslaştırma hem de laikleştirme anlamına gelir; Arap-İslam kültüründen mesafeleşmeyi hedefler: Arap rakam ve harflerinin terk edilmesi, dil devrimiyle Arapça ve Farsça sözcüklere karşı savaş açılması, Halkevlerinin kurulması gibi.

    40. Sayfa


    41. Sayfa
    Toplum yaşamındaki laikleştirmeye de birkaç örnek verelim.Dinsel giysilerin yasaklanması bunlardan biridir: Şapka İktisası Hakkında Kanun (28 Kasım 1925),Dinsel kıyafetle dolaşmayı cezalandıran TCK değişikliği(10 Aralık 1925),Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun (13 Aralık 1934),Efendi, bey, paşa gibi lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun’la (29 Kasım 1934) hacı, hafız, hoca, molla gibi dinsel lakap ve unvanlar da kaldırılmıştır. Takvim ve tatil günleri değişikliği de bunlara eklenebilir.

    42. Sayfa


    43. Sayfa


    44. Sayfa
    Tekke, zaviye, türbe ve tarikatların kapatılması toplumu laikleştirme operasyonlarının en radikallerindendir. O tarihlerde sadece İstanbul’da 16 tarikat ve 438 tekke faaliyetteydi.Mustafa Kemal, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler,müritler,mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir” tavrını koyduktan bir süre sonra, Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun (13 Aralık 1925) çıkartıldı. Şeyh Sait İsyanı’nda Nakşibendi Tarikatının oynadığı rol de, bu radikal kararın alınmasında etkili olmuştur.

    45. Sayfa
    Toplumsal yaşamın laikleştirilmesiyle ilgili bir konu da medeni hukuk ilişkileridir. Bu alanda yapılan değişikliklerle, doğum, eğitim, kültür, evlenme, ölüm, miras işlerinin ulemaca yönetilmesine son verildi.Kadın-erkek eşitliği, tekeşlilik, resmi memur önünde evlenme akdi, çocuğun dinsel eğitiminin ana-babaya verilmesi, reşitin dinini seçmede özgür olması gibi esaslar getirildi.Kadın hakları laikleşmenin en köktenci yönlerinden biridir.

    46. Sayfa


    47. Sayfa


    48. Sayfa


    49. Sayfa
    4-) Dinsel AlanKemalistler, dini dıştan sınırlayıcı, devlet ve toplum ilişkilerinden uzaklaştırıcı bir tavır gösterdiler; “dinde içerden reform” diye bir politika gütmediler (ibadet dilinin kısmen Türkçeleştirilmesi bunun istisnası sayılabilir). Ama bir dünya dininin vicdan ve mabetlere itilmek istenmesinin, onu dıştan reforme etme anlamına geldiği açıktır.Dini içerden reforma tabi tutma niyetinin bulunmadığını gösteren bir örnek: 1928’de İlahiyat Fakültesi, Fuat Köprülü başkanlığında tarihçi, felsefeci ve ilahiyatçılardan oluşan 8 kişilik bir komisyon kurmuştu. Bunun hazırladığı “Dini Islah Proje ve Beyannamesi”nde dört öneri dikkat çekicidir:

    50. Sayfa
    “Ayinlerin sıhhileştirilmesi” (mabette sıralar, temiz ayakkabılar, elbiselik),“Türkçeleştirilmesi”“Bediileştirilmesi”(çalgısal musiki) ve “Felsefileştirilmesi” (Kuran’ın felsefi kavranışı).Ancak siyasal iktidar bunlara sıcak bakmadı. Muhtemelen, öncülük edip “ıslah”tan çok, etkisizleştirmeyi yeğliyordu. Bu yüzden de önerilenler “proje” olmaktan öteye geçmedi.

    51. Sayfa
    Buna karşılık bazı uygulamaların dinsel özgürlükleri doğrudan sınırladığı söylenebilir. Cami ve mescitlerin tasnife tabi tutulup bazıların başka amaçlarla kullanılmasına ilişkin yasa(15 kasım 1935), hac ziyaretlerine döviz engeli uygulanması, ibadet dilinde(ezan) değişiklik ve ceza yaptırımı, tekke zaviye ve türbelerin kapatılıp tarikatların yasaklanması bunlara örnektir.

    52. Sayfa
    Türkçe EzanEzan müslüman bireye ibadet zamanının geldiğini bildirerek ona namaz görevinin yerine getirilmesini hatırlatan bir çağrı demektir.Osmanlı döneminde ibadet dilinin Türkçe olması gerektiğini savunan ilk aydın medreseden yetişen ve “sarıklı ihtilalci” diye anılan Ali Suavi olmuştu.1882’de İstanbul’a gelmiş olan Macar bilgini Kunoş Şehzadebaşı’ndaki bir minareden “yoktur tapacak” diye başlayan bir Türkçe ezan dinlediğini aktarmıştır.Osmanlı döneminde Kuran gibi ezan da Türkçe’ye çevrilmiştir. Ancak ezanın Türkçe okunması yaygınlaşmamıştır.

    53. Sayfa
    Ali SuaviKunoş

    54. Sayfa
    1928’ de İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerince hazırlanan Dini Islah Bildirisi’nde de ayetlerin, hutbelerin, duaların Türkçe biçimlerinin kabul edilmesi istenmişti.Atatürk, Kuran’ın Türkçeye çevrilmesini dilerken, ezanın Arapça sözlerine Türkçe karşılık bulmak için de dönemin din bilginlerinden oluşan bir komisyon kurdurmuştu.Bu komisyonda Sadettin Kaynak, Hafız Burhan, Enderunlu Yaşar, Ali Rıza Sağman gibi yetkililer vardı.

    55. Sayfa
    Hafız BurhanSadettin Kaynak ve Ali Rıza Sağman

    56. Sayfa
    Türkçe ezan, 1932 başlarında denenmiş, olumlu sonuç alınınca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 18 Temmuz 1932 tarihli genelgesiyle yaygınlaştırılmıştı.Ne var ki bu değişiklik, Arapça ezanda bir kutsallık bulunduğunu sanan çevrelerde bazı tepkiler doğurmuştu. 1933 Şubatı’nda Bursa Ulucami’deki namazdan çıkan bir grup Arapça ezan isteyerek gösteride bulunmuşlardı.Buna büyük tepki gösteren Atatürk, bunun bir din sorunu değil, dil sorunu olduğunu vurgulamıştı.Ceza Yasası’nın 526. maddesine, ezanı Türkçe dışında başka bir dilde okuyanlara 3 ay hapis cezası verilmesini öngören bir bent eklenmiştir.

    57. Sayfa


    58. Sayfa


    59. Sayfa


    60. Sayfa


    61. Sayfa
    Demokrat Parti’nin iktidara geldiği seçimlerden sonra Türkçe ezandan vazgeçilmesi yolundaki ilk istek, 28 Mayıs 1950 günü Elazığ Milletvekili Şevki Yazman’dan gelmişti.16 Haziran 1950 Cuma günü Demokrat Partinin iktidarının ikinci haftasında CHP’nin de desteklemesiyle çıkartılan yasa ile o akşam ezanın Arapça okunması sağlanmıştı.Ondan 20 gün sonra da radyoda Arapça Kuran yayınlarına başlanmıştı.

    62. Sayfa


    63. Sayfa


    64. Sayfa
    Tek Partili Dönem

    65. Sayfa
    Tek Partili DönemLaikleştirme hareketi ilk ağızda devletin ana organlarını hedef almıştı: Saltanatın, şeyhülislamlığın, halifeliğin, Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nin ve Şer’iye mahkemelerinin kaldırılması gibi. Darbeler şiddetliydi ama bu derin operasyon, Şeyh Sait Ayaklanması gibi yarı dinsel bir olay dışında büyük tepki görmeden benimsenmiştir. Laik hukuk birliği de genel kabul gördü. Yeni eğitim sisteminin desteğiyle kültürel yaşamda ve zihniyetlerde esaslı bir laikleşme dönüşümü yaşandı.

    66. Sayfa
    Bu dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı teknik bir kamu hizmeti kuruluşu olarak çalışıyor, rejimin talepleri doğrultusunda dinin kişiselleşmesine katkıda bulunuyordu.Yetkileri sınırlıydı, ruhani bir otoritesi yoktu, İslami kurallar öneremez, teolojik araştırma yapamazdı.Kısacası DİB’na, laikleştirme politikasına dinsel meşruluk kazandırma görevi yüklenmişti. Devlet, dinin siyasal ve toplumsal alana karışması olasılığına karşı DİB’nı kullanmaktaydı.

    67. Sayfa
    Dinsel sayılan bazı simgelerle ilgili uygulamalar (fes, sarık) tutucu çevrelerin tepkisini çekti. 1930’da Menemen, 1933’de Bursa’da ezan, 1935’de Siirt’te Şeyh Halit, 1936’da İskilipli Atıf Hoca olayları kısmen bunlarla ilgilidir.Şu var ki, bu tepkiler sınırlı bir çerçevede kaldı. Kentli nüfus ve kamuoyu genelde rejimi ve bu atılımları candan destekliyordu. Büyük kırsal çoğunluk ise sessizdi. Bunun çeşitli açıklamaları olabilir: halkın genel uysallığı, DİB’nın yönlendirici rolü, siyasal iktidarın baskısı ya da saygınlığı gibi.

    68. Sayfa
    Çok Partili Dönem

    69. Sayfa
    Çok Partili Dönem1945’ten sonra çok partili yaşama geçilirken, yeni düzende devrimlerin ve özellikle laikliğin sınanması göze alınmıştı.1945-50 arasındaki geçiş sürecinde bir laiklik krizi, laik / antilaik çatışması yaşanmadı.Çok partili yaşamla birlikte, laiklik uygulamasında önemli gevşemeler, hatta gerilemeler meydana geldi. Bunların bazılarında “ödün” ya da “gerileme” deyimleriyle değil de, “esneme” ya da “serbestleşme” diye söz etmek daha uygun olur.

    70. Sayfa
    Ezan dilinin eski haline getirilmesi, hac ziyaretlerinin başlaması, tarihsel değeri olan ve Türk büyüklerine ait türbelerin ziyarete açılması, dinsel yayınların serbestleşmesi, hizmet dışı tutulan cami ve mescitlerin yeniden ibadete açılması, isteğe bağlı din öğretim ve eğitimine olanak verilmesi bunlara örnektir.

    71. Sayfa
    Laiklikten sapma olgusu ise özellikle şu iki alanda kendini belli etmektedir: DİB ve din öğretimiÇok partili dönemde DİB, gittikçe büyütülen bütçesi, örgütü, kadroları, artan yayınları, radyo-TV programları, vakıfları, fetva kimliğine bürünen açıklamaları ile din yayıcısı bir devlet kurumuna dönüştü.Üstelik Sünni mezhebin öğretisine göre kurulup çalıştığından, etkinliğini arttırdıkça, İslam içinde bile ayrımcılığı ve dışlayıcılığı iyice belirginleşti. Bu yüzden laik devletin “dinler ve inançlar karşısında tarafsızlığı” ilkesi zedelendi.

    72. Sayfa
    Din öğretimi de sürekli olarak laiklik karşıtı bir gelişme gösterdi.Din görevlisi ihtiyacının çok üstünde kapasiteye ulaşan ve kız öğrencilere kapılarını açan imam hatip okulları, laik öğretime alternatif bir nitelik kazandı. Öğretimin birliği ilkesi bundan zarar gördü.1948-49 ders yılında ilkokulların 4. ve 5. sınıflarında başlatılan din dersleri, 1982 Anayasası’yla ilk ve ortaöğretimde zorunlu dersler arasına katıldı.Sınıf geçmeye etkili ve din telkinine dönük yönleriyle bu dersler, din ve vicdan özgürlüğü ile laiklikten kesin bir sapma niteliğindedir.

    73. Sayfa


    74. Sayfa


    75. Sayfa


    76. Sayfa
    İmam-Hatip KurslarıCHP grubunun aldığı karar doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı 15 Ocak 1949’da biri Ankara’da diğeri İstanbul’da olmak üzere 2 İmam-Hatip kursu açılmıştı.Bu kursların süresi ilk olarak 10 ay olarak belirlendiyse de sonradan bu sürenin yeterli olmadığı anlaşılınca 2 yıla çıkartılmıştı.Böylece başlayan İmam Hatip kursları Demokrat Parti iktidarında okula dönüştürülecek ve sayıları da giderek arttırılacaktır.

    77. Sayfa
    İlkokullarda İsteğe Bağlı Din DersleriCHP grubunda, din derslerinin ilkokulların son iki sınıfında seçimlik ve velilerin isteklerine bağlı olarak okutulması kararlaştırılmıştı.İsteğe bağlı din derslerine başlanması ve İlahiyat Fakültesi açılması Şemsettin Günaltay hükümeti döneminde gerçekleştirilmişti. 24 Ocak 1949’ da Meclise sunulan hükümet programında, din öğretimi vatandaşın hakkı olarak nitelendirilmişti.

    78. Sayfa
    Şemsettin Günaltay

    79. Sayfa
    İlahiyat FakültesiCHP grubunun ve hükümetin almış olduğu kararlar çerçevesinde seçimlik din derslerinden sonra sıra üniversiteye bağlı bir İlahiyat Fakültesi’nin açılmasına gelmişti.Parti grubu vaiz, müftü ve yüksek din adamı yetiştirmek için Ankara’da bir İslam İlahiyat Fakültesi açılmasını önermişti.Tasarı 4 Haziran 1949’da kabul edilerek yasalaştı. Öğretim kadrosunu oluşturan ilk atamalar yapıldıktan sonra da Ankara İlahiyat Fakültesi yeni ders yılı başlarında 21 Kasım 1949’da öğretime başlamıştır.

    80. Sayfa
    TBMM görüşmelerinde Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu fakültenin “irtica hareketlerine karşı çıkacağı” görüşünü savunmuştu.İlahiyat Fakültesinin Türkiye’nin aydın din adamı gereksinimini karşılaması yanında “son dönemlerde kabuklaşmaya yüz tutmuş medrese zihniyetinden uzak, bilimsel kurallarla inceleme ve araştırmalarda bulunan bir merkez” olması da öngörülmüştü.

    81. Sayfa
    Dönemin Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu

    82. Sayfa
    Bazı Türbelerin AçılmasıCHP ve İnönü iktidarının son hükümeti olan Şemsettin Günaltay kabinesi döneminde dinsel bağlamda yapılan bir değişiklik de 30 Kasım 1925’te kapatılan türbelerin bazılarının açılması olmuştur.1 Mart 1950’de kabul edilen yasa ile yeniden açılacak olan türbelerin nitelikleri şöyle belirtiliyordu:“Türk büyüklerine ait olan veya yüksek sanat değerine haiz bulunan türbeler, Milli Eğitim Bakanlığının müsaadesiyle halkın ziyaretine açılabilir…”Dolayısıyla yasaya göre tarikatlara ait türbelerin açılması düşünülmemişti.

    83. Sayfa
    İlk aşamada şu 20 türbenin ziyarete açılması uygun görüldü:Ankara’da: Hacı Bayram,İstanbul’da: Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, II. Mahmud, Mustafa Reşit Paşa, Barbaros Hayreddin, Mimar Sinan, Gazi Osman Paşa, Eyüp Sultan,Bursa’da: Osman Gazi, Orhan Gazi, Çelebi Mehmet, Konya’da: Selçuklu sultanları,Akşehir’de: Nasrettin Hoca,Kırşehir’de: Aşık Paşa,Bolayır’da: Gazi Süleyman Paşa,Söğüt’te: Ertuğrul Gazi,Göynük’te: Akşemseddin,Caber Kalesi’nde: Süleyman Şah Türbesi ziyarete açılmıştır.

    84. Sayfa


    85. Sayfa
    Sonsöz“Laikliğin bütün yurttaşların vicdan, ibadet hürriyetlerini mükemmel hale getirdiğini ” belirten Atatürk’e göre:“Bazı kimseler çağdaş olmayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı, İslamların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir?”Türkiye’nin laiklik anlayışı hiçbir şekilde dine karşı olmayıp, dinimizi asla reddetmez. Atatürk, laiklik ilkesi ile dinimizi, siyaset sahnesinde sömürülmekten kurtarmıştır. İnkılaplar dine karşı değil, dinimizi yozlaştıran safsata ve hurafelere karşı yapılmıştır.

    86. Sayfa
    Kaynakça:Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, ATAM, Ankara, 2011Toktamış Ateş, Dünyada ve Türkiye’de Laiklik, Ümit yay., Ankara, 1994Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, İstanbul, 2015Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Cilt III, Remzi kitabevi, 1999Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Arkadaş yay., Ankara, 2014Bülent Tanör, Kurtuluş Kuruluş, İstanbul, 2009Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi 3. Kitap II. Bölüm, Bilgi yay., Ankara,2010Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi 4. Kitap I.Bölüm, Bilgi yay., Ankara, 1999Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi 4. Kitap II.Bölüm, Bilgi yay., Ankara, 1999

    Yorumlar

    Sil