Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Ahbaplık Arkadaşlık Alışkanlık bulmaca

Bulmacada Ahbaplık Arkadaşlık Alışkanlık sorusunun cevabı nedir?

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-07-29 19:28:01

    Cevap :
    Bulmacada 'Ahbaplık Arkadaşlık Alışkanlık' nedir sorusunun cevabı:
    Kare ve çengel bulmacada sorulan 'Ahbaplık Arkadaşlık Alışkanlık' sorusunun yanıtı birden fazladır. Bu nedenle bulmacanızdaki boşluk sayısına ve harf dizilişine göre aşağıdaki cevaplarımızdan birini seçmelisiniz.


    İşte cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba ÜNSİYET yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba DOSTLUK yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba HUKUK yazabilirsiniz.
    Diğer Cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 10 harfli ise cevaba Alışkanlık yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba Ahbaplık yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 4 harfli ise cevaba Tüze yazabilirsiniz.
    4. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba Haklar yazabilirsiniz.
    5. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba Dostluk yazabilirsiniz.
    6. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba Ahbaplık yazabilirsiniz.
    ÜNSİYET kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Alışkanlık (10 harfli)
    DOSTLUK kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Ahbaplık (8 harfli)
    HUKUK kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Tüze (4 harfli)
    2. Haklar (6 harfli)
    3. Dostluk (7 harfli)
    4. Ahbaplık (8 harfli)
    Sözlükte ÜNSİYET Nedir:
    Ahbaplık, arkadaşlık; alışkanlık

    Sözlükte DOSTLUK Nedir:
    Ömer Nasuhi Bilmen''in Büyük İslam İlmihali''ni okurken, şu hadis-i şerifle karşılaştım: ''Eski dostluğu devam ettirmek, imandandır.''
    ''Dostlukta kıdem esastır'' nasihati gereğince, hemen üç kadim dostumu aradım ve Peygamber Efendimizin bu mübarek sözünü onlarla paylaştım: Ahmet Murat, İbrahim Paşalı ve Tarık Tufan.
    İnancıma göre, dostluk, bir nasip meselesidir ve insanın dışında gelişir. Şununla dost olayım deyip olamazsınız. Dostluk, Lütfi Bergen''in o güzel ifadesiyle söylersek, yürürken belirginleşen bir şeydir. Bir de hatırlatma: ''Katlandığımız değil, razı olduğumuz insanlar dostlarımızdır.''
    ''Önce refik, sonra tarik'' denilerek, yola çıkacağımız insanları dikkatli ve rikkatli seçmemiz tembihlenir. İlk olarak şunu söyleyelim: ''İnsanı, yol değil, yol arkadaşları yorar.'' Yola çıkacağımız insanları yüzde yüz isabetle seçme şansımız ise maalesef yoktur. Çünkü bu seçimi veya elemeyi, esas itibariyle yapacak olan bizler değilizdir; yoldur, yolculuktur. Yanımızdakinin dostumuz olup olmadığı, yolculuk esnasında ortaya çıkar. Özellikle siyasette ve ticarette, hatta edebiyatta, bu yürüyüşlerin büyük bir kısmı hüsranla sonuçlanır. Tanıdığımızı sandığımız insanları tanıyamamış olmanın üzüntüsü ve şaşkınlığı, bizi, yolculuktan daha fazla yorar. Tam da burada, Mustafa Kutlu''nun şu sorusu önemlidir: ''Kırk yıl birlikte olmuş olsak bile, bir insanı ne kadar tanıyabiliriz?'' (Ezel Erverdi Kitabı, Sayfa 99)
    Hep söylüyoruz, yine söyleyelim: Rakamlar maddiyatı, harfler ise maneviyatı temsil eder. Dolayısıyla, rakamlar (ve hesaplar) üzerinden sahici bir dostluk oluşmaz, sadece ortaklık kurulur. Taraflar, ancak bir harfin (anlamın) ucundan tutarlarsa, dost olabilir veya kalabilirler. Rakam ile harfi toplamaya kalkışırsanız eğer, bu işlem, sizi Nurettin Topçu''nun şu sözüne götürür: ''Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada barınamazlar.''
    Madem sahici dostluklar harfler ve anlamlar vasıtasıyla kuruluyor, o halde, edebiyatçılar arasındaki bu çekişme de nedir? Böyle sorabilirsiniz.
    Ne kadar ulvi amaçlarla yazarsak yazalım, sonunda, iş gelip benlik meselesine dayanıyor. Edebiyat dünyasında beş-altı senelik birlikteliklerin bile uzun sayılması, bundandır.
    Peki, birçok insanın ''hesap uzmanı''na yahut ''madde bağımlısı''na dönüştüğü bir devirde, çevremizdeki insanların dost olup olmadığını nereden anlayacağız? Galiba, serinlik veriyor mu, vermiyor mu, ona bakmak gerekiyor. Said Yavuz''un da dediği gibi: Yüzler vardır, ruhun susamasını dindirir.
    Yıllar önce, ''dost, her zaman taze olandır'' diye yazmıştım. Bu tazeliği, ancak şöyle izah edebiliriz: ''Eski, hiç eskimeyendir.''
    Kadim bir dostluğun oluşabilmesi için zorluklara, yokluklara ve imtihanlara ihtiyaç vardır. Bütün bunlardan alnının akıyla çıkan münasebete ise ''sınanmış dostluk'' diyoruz. Şöyle anlatalım: Asıl marifet, bahar aylarında veya yaz mevsiminde değil, kışın açabilmektir. Yani iyi gün dostu olmak kolaydır, en mühimi, kötü gün dostu olabilmektir.
    Toparlayalım: Siyasi ikbal ve buna benzer dünyevi şeyler için ''kırk yıllık dostların'' birbirini yok saydığı günlerden geçiyoruz. Hesap yapmaktan iş yapmaya veya dostluk kurmaya vakit bulamayanların sayısı da her geçen gün artıyor. Bazı dost bildiklerimiz ise kırıcı, kıyıcı ve ifşa edici. Oysa dostluk, açmayı değil, kapatmayı gerektirir. Sözgelimi dostunun sırrını herkesten saklamak, ayıplarını örtmek, sözüne müdahale etmemek, iyiliğini istemek, onun hüznüyle mahzun olmak; bütün bunlar, ''dostluğun adapları'' arasındadır. (Marifetname''den) Çünkü dostluk ve kardeşlik, öldükten sonra da devam eden kıymetlerimizden biridir. ''Ahiret kardeşliği'' diye boşuna denilmiyor.

    Gerçek Dost
    Çevremizde dost bildiğimiz o kadar çok insan var ki,hangileri dost hangileri düşman bilemiyoruz.dost kimdir sizce?Her zaman yanında olan mı?Arada bir hatrını soran mı?Yoksa seni çok özledim arkadaşım diyen mi?Hayır bunların hiçbiri dostluk değildir.Bence dost,seni karşlıksız seven,iyi gününde kötü gününde yanında olan,seninle ilgili herşeyi bilen,sana bişey olduğunda acını kendinde hisseden,en önemlisi senin için canını vermekte bir dakika bile düşünmeyendir.Dostluk ölçülmez,dostluk çıkar gözetmez,menfaatler üzerne kurulmaz.Dostunuzu seçerken çok dikkat edin.Her arkadaşınızı dost sanmayın.Dost;senelik değil,ömürlük olmalı bunu sakın unutmayın...

    Bilir Misiniz Dostluk Nedir.?
    Bilir misiniz dostluk nedir?.. Bunu en iyi ben bilirim.. Sevdayı 14 yaşında bulmuş bir cocugun heyecanıyla başlanan dostluk ölümle biterse işte o zaman karanlığa düşersin.. Çıkış ararsın, Her gece rüyalarına giren o dostu yanında ararsın.. Karanlığı neden sevdiğimi bilir misiniz dostlar? Neden doymadığımı sevdaya.. Susuzluğumu gidermez içtiğim su, Sevda arar bu kalp.. Giden sevgiyi arar..Sevgiliyi arar. Bitmez bu düşünceler biri biter biri başlar..
    Ah.. O gün aklımdan çıkar mı sanırsınız dostlar?..
    Kollarımda can çekişen bir dost.. Gücsüz kollarım üzerinde can çekişen bir dost..
    Cehennemi tatmak nedir bilir misiniz?.. O gözlerini kapadığı günden beri dünyada cehennemi yaşarım.
    Bilir misiniz gerçek dostluğu?
    Bilir misiniz aynı odayı paylaştığınız tek dostunuz gidince ne hallere düşersiniz?..
    Azrailin acımasızlığını , sevdanın acısını.. Bitmeyen dostluğun kalbimde bıraktığı izleri bilir misiniz..
    Bilemezsiniz dostlar. O gün ben de bittim.. O cennete ben cehenneme gittim yollarımız her türlü ayrılmıştı çünkü ben isyan ettim.

    BİTMEZ DEMİŞTİM BİTMEDİ!

    Kalbimde yaşıyorsun hala.. Bitmeyen dostluğum..

    Aşk Mı Dostluk Mu.?
    Aşk ki su içmeye benzer; Onsuz yapamazsın, ara sıra gelir ve de içtikçe kanarsın...
    Dost ki nefes almaktır; onsuz yapamazsın, her zamandır ve de asla bıkmazsın...

    Kötü olan nedir bilir misin? İkisini aynı anda yapmaktır ki sonucu ölümdür...

    Sen sen ol ama dostuna aşık olma...

    Dostluk Üzerine
    Dostsuz bu hayat geçer mi... Sevgi dolu gönlümüz olsun... Gerçek dost olan Allah`ı hatırlatan dostlarımız olsun...

    Dostsuz hayat tatsız hayattır... Dostsuz kalmayalım; bu hayat dostsuz çekilmez...
    Mutlu olmak istiyorsak evrendeki her şeye sevgi dolu olalım... İnsan kendisi ile ve çevresi ile barışık olmalı ki, bu hayatta mutlu olabilsin... İnsan toplumda yaşıyor. Onun için hazırlanmış bir evrende yaşıyor... Sevgi dolu olmak sevmemiz ve sevilmemiz için ilk gerektir. Şu kısa ömürde sevgi dolu olalım... mutlu olmak istiyorsak,birbirimizi sevelim... Dost canlısı olalım... Her insan bir toplumun parçasıdır. Topluma faydalı olması için o toplumu sevmeli... İnsan topluma sevgilerle bağlı... Sevgiler ve dostluklar olmasaydı insanları nasıl bir araya getirebilirdik... En küçük topluluk olan aile ; iki dost insanın ürünü, bir birini seven iki insanın ürünü...

    En çok muhtaç olduğumuz dostluk en yakınlarımızın dostluğudur.
    Dostluk denilince ilk aklıma nedense eş geliyor... Çağın getirdiği meşakkatler bütün dostlardan uzaklaştırıyor insanı; Bu gün geniş bir insan kitlesinin hep yanında olan dostu eşidir. Evdeki huzur ona bağlıdır. İnsan ömrü evde ve iş yerinde geçmekte bu gün, bir de iş yerinde dostu varsa oh... Mutluluğun yarısını yakalamış demektir insan.

    İyi dost nerde bulunur... İyi dost bulmak bir küp altın bulmak gibi sevindirmeli insanı...''Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yarim kara topraktır'' demiş aşık Veysel. Dost seçmek zor iştir. Yalancılarla dostluk bize bir gün ah vah dedirtecektir. İyi dost bulan sevgiyi esirgemesin ondan...Dostluğu yaşatan sevgi ve şefkattir. Sevgisizlik ve şefkatsizlik dostluğu öldürür. Dostluğun öldüğü yerde birlik kalmaz. Hem bir aile hayatında hem de toplum hayatında bu kural kendini gösterip durmakta...

    Dostsuz kalma. Şunu da unutma sevgi olmadan dostluk olmaz ...
    Birliktelikleri sağlam sevgiler üzerine bina etmeliyiz... Sevdiğimizi Allah için sevmeliyiz... İbadet tadı veren dostluklar kurmalıyız.

    Bazı birliktelikler çok sağlam sevgi üzerine kurulmuştur, anne -çocuk dostluğu, karı- koca dostluğu...
    "Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş" Bazı evlilikler için böyle denilmekte. Hayattan beklentileri örtüşmeyen insanlar mutluluk veren dostluklara erişemezler... Tencereye kapak lazım ;Yiğide eş lazım ...İyi bir eş lazım, sevgi dolu bir eş lazım, yarasını sarsın, mutluluk versin... Evi nurla dolsun...

    Dostsuz kalmayacağız ancak kendimize dostluk yapmak istiyorsak;önce ,Allah'a dost olalım ve sonra Allah için dost olalım...

    Unutmayalım ki; Bu güne kadar dostluğun yükseldiği en sağlam temel hep"Allah için sevmek, Allah için buğzetmek "ilkesiyle atılan temel olmuştur... Bütün dostlukların manevi yolculuk için yapılması ihtiyaçtır. O dostlar ki, Allah`ı hatırlatır sana... Onlara çok muhtacız. O dostlardan çokça edinmek bu tehlikesi çok hayat yolunda insanın kendine yaptığı en güzel dostluktur.

    Dostsuz kalamayız... Unutmamalı ki; şu kısa ömürde mutluluğu yakalaya bilmesi için insan, kainatla dost, kendisiyle dost olmayı başarma mecburiyetinde... İnsan önce kendisiyle barışık olsa, hayat boyu dost kalacağı insanları seçmede büyük hüner gösrerir. Kendisi ile barışık olmayan insanlar elbise değiştirir gibi dost değiştirir durur. Kendisiyle barışık insan olmak her insanın harcı değil. İnsan önce kendisi ile barışık olmayı başarırsa, doğru eş seçer, doğru arkadaş seçer. Onlarla doğru ilişkiler içinde olur... Mutluluğun ilk adımı insanın kendisi ile barışık olmasında... ve unutulmamalı ki; yakınlarla dostluğu başarmak mutluluğun yarısı ...Evde eş ve çocukları ile dost olanlar işten eve koşarlar. Ev ona mutluluk verir.

    Yaşın ne olursa olsun dostlukla ilgili şunları bilmelisin:
    "Ahmak dostun olacağına akıllı düşmanın olsun " denilmekte. Dostların da akıllısı var ahmağı var, yalancısı var vefalısı var... Adam gibi dost çok az...

    Yaşın ne olursa olsun, unutma, dostluklar da derece derecedir... çok kıymet vermemiz gereken dostluklar var. Bunların ilki annelerimizin dostluğu... Annelerimizin dostluğunu yitirmeyelim. Onların duası yeter bize... Hayatta en iyi dost insana anne..."Anne gibi yar olmaz" evlerin sıcaklığı anneler iledir.

    Unutma... Görüntüden ibaret dostluklar var ve yürekten beslenen dostluklar var... Dostlukta, iki gönül bir olacak... Ene ve nefis yok olacak...Böylesi dostluklar adam gibi dostluktur. Şemsi tebrizi ile Mevlana`nın dostluğu böyle bir dostluk idi... Bütün insanlara örnek dostluk bu... Düşmanları kıskandıran dostluk bu... Dostluğun böylesine nefis ehli erişemez.

    Ey dostum dost seçerken unutma şu gerçeği: hırsız ile dostluk kasada biter. Arsız ile dostluk evin dış kapısında biter... Adam gibi dostluk, ancak nefislerini terbiye edenlere açtı kucağını... Ah vah dedirtmeyecek dostluklar kur...

    Dost seçerken unutulmamalı şu gerçek:
    Meslektaşlarınla kuracağın dostluk dostlukların en faydalılarındandır. Cahillerle dostluk en ömür törpüleyen dostluktur...

    Dost seçerken unutulmamalı şu gerçek: Dostlukla ilgili ihmal edilmemesi gereken şeylerin başında "Allah için dost olmak "gelir... Sağlam temellere dayanmayan dostluklar var, onlar ömürsüz dostluklardandır...İyi gün dostları var,"Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı'' demeler var...Ve unutma şu hayatta çok arkadaşlıklarla ve çeşit çeşit dostluklarla karşılaşılır.

    Bazı evlilikler sözleşmeli dostluk gibi, bazı arkadaşlıklar yanlış arsaya kurulmuş inşaat gibi... Ancak hayat görüşleri aynı olanların dostlukları haz verici...

    Öyle bir dostlukların peşinde olmalıyız ki; Dostluğumuz bu dünyada, gökdelen gibi yükselmeli ve dostluğumuz ahirete taşmalı. Ben böyle dostluklara şahit oldum...

    Annelerimiz arkadaşlarına hep "Ahiretlik" diye hitap ederlerdi,çünkü onların dostluğu ahirete taşınacak bir arkadaşlıktı. Onların arkadaşlıkları bir ibadetti...
    Dostluğun devamı ve güzelliği, dostunun sevdiğini sevmektedir. Annelerimiz "Allah için sevdikleri için " dostlukları hem çok haz vericiydi hem dostlukları ahirete taşındı. Onlar yalan dolan da bilmediklerinden ve girip çıktıkları kapı sayılı olduğudan sayısı az fakat getirisi çok olan dostlukları başardılar... Onların dostlukları imrenilecek dostluklardandı... Unutmayalım;insan için en yararlı olan dostluk "Allahın dostluğunda buluşmak" tır; Ben bu dostluğu annelerimizin hayatlarında gördüm sadece...

    Manevi yolculuklar için yapılan dostluklara imreniyorum...
    Allahı sev...Ve Allah için sev...
    İnsan ,"Yaradılanı yaradandan dolayı sevmeli" İnsan sevgi denizi olmalı...
    İnsanın çiçeklerle dostluğu, hayvanlarla dostluğu mutluluk dolu dostluklardandır... Her dostluk bir çiçek gibidir... Dostluk sevgi ve şefkatle beslenmeli ;anne ve çocuk dostluğunu besleyen şefkatin ta kendisi... Şefkatsiz insanlar dostluk kuramazlar, ancak diktatörlükleriyle insanları yanında tutarlar... Onların etrafında karınca gibi insan da görseniz inanmayın dostları olduğuna...

    Dost Musun, Arkadaş Mı.?
    Bazı arkadaşlarınız zaflarınızı öğrenmeye çalışır ve kullanır
    Bazı arkadaşlarınız zevklerinizi tespit eder, onlara hitap etmeye uğraşır.

    Bazı arkadaşlarınız zayıflıklarınızı görür başınıza kakar
    Bazı arkadaşlarınız da zayıflıklarınızı bilir örtmeye çalışır

    Bazı arkadaşlarınız hazlarınızı kullanarak sizden menfaat bekler
    Bazı larıda hazlarını öğrenerek sizi memnun etmeye kalkışır

    Bazı arkadaşlar cebine yakındır
    Bazılarıda yüreğine

    Bazı arkadaşlar sıkıntınız sorununuz olmadığında yanınızdadır.
    Bazıları da sıkıntınıza koşar
    Bazıları sofranızı
    Bazıları kavganızı paylaşır .
    birinciler arkadaşınız...ikinciler dost...

    Ve bilir misiniz Her zaman birincileri tercih eder, ikincilere gereken hassasiyeti göstermeyiz.Ve bu yüzden hakiki dostlar yok denecek kadar az olur.

    Kardeşliğin Aklı Var Mı.?
    Merhabalar sevgili dostlarım

    Bazılarına göre sıradan gelip de belki hiç farkına bile varmadıkları ve belki de sadece gülüp geçtikleri bir olayla karşılaştım ve sizlerle paylaşmak istedim.Kim bilir belki de siz de güleceksiniz ama beni gerçekten de duygulandıran bu olayı yazmadan geçemem.Dün geceydi arkadaşlarla geziniyorduk ve gece serinliğinin tadını çıkarıyorduk.Her zaman ki mekanımıza gitmiştik mezarlığın yanı başındaki köprüye.Sohbet devam ederken birden bir şey fark ettim.O da iki kediydi.Birbirlerine öylesine sarılıyorlardı ki gözlerimi üstlerinden alamadım ve takip ettim bir müddet.Birbirlerini çok seviyorlardı belliydi.Hatta öyle ki hiç birbirlerini bırakmıyorlardı.Çağırdım korkup gelmeyeceklerini düşünerek ama onlar beni utandırarak geldiler.Uzattığım ellerimi kokladılar.Ben se içimdeki dünyamda ufak mutluluk içerisinde gülümsüyordum kedilere.
    Bu kediler kardeşti belliydi her hallerinden.Aralarında öyle bir bağ vardı ki anlatamam.İşte o anda aklıma iki şey geldi.Biri bu kedilerin bile birlikte olup birbirlerine sevgilerini duymaları buna karşılık benim YALNIZLIĞIMDI kendi dünyamda.Ama kim yalnız kaldı ki bu dünya da deyip unuttum bunu.
    Ama unutamayacağım bir şey vardı ki Allah'ın bana vermiş olduğu güzel bir dersti.İbretti bu başka bir şey değildi.Allah'ın akıldan yoksun olarak yarattığı bu kediler kardeşlik duyguları içerisinde mutlu bir dünya kurduysalar kendine bize akıl sahibi diye seslenen yüce yaratıcının verdiği o aklı kullanamadığımızdı.
    Evet yaradan bize akıl vermiş, bütün nimetleri vermiş.Ama biz söz konusu insanlar her nedense bu kedilerin yaptığını yapamıyor ve her nedense bizim için yaratılmış bu koca dünyada kardeş kardeşe geçinemiyoruz.Bir daha sordum kendime akıl bizde mi yoksa o kedilerdemi!...
    Sözlükte HUKUK Nedir:
    Hukuk (Özet) : Hukuk, her şeyden önce bir düzen demektir. Fakat hukukun öngördüğü düzen, fiilen gerçekleşen bir düzen değildir. Hukuk, toplum içinde insanların gerçekten nasıl davrandıklarını değil, nasıl davranmaları gerektiğini gösterir. Hukuk, kendisine uyulmak ve uygulanmak için vardır. Adalet değeri dolayısıyla, insanlar arası ilişkileri bir düzene koymak, toplumsal yaşamın gerçekleşmesini sağlamak ister. İnsanlara, “Bana uy; Beni gerçekleştir” buyruğu ile seslenir. Hukuk düzeni, doğduğu andan itibaren bireyin karşısına kabul edilmesi ve uyulması gereken, kesinlikle doğru kurallar olarak çıkar. İnsan, özgür bir varlıktır ve iradesini hukukun buyrukları doğrultusunda kullanabileceği gibi, onlara aykırı bir yönde de kullanabilir. Bu nedenle toplum içinde insanların tutum ve davranışlarının hukuk kurallarına uymaması, her zaman mümkündür. “İşte hukuk, insan davranışlarını değerlendiren, çıkar çatışmalarına çözüm getiren kurallardan, normlardan meydana gelen bir sistem, bir bütündür.” İnsan-insan, insan-doğa ilişkilerinin insanlığın ortak çıkarı ve huzuru için evrensel ilkelerle güvence altına alınmasıdır. Hukuk, insanlık seviyesi için göstergedir. Hukukun temeli, kaynağı üzerine birçok fikir ortaya atılmıştır. Bunlar kaynağı: tanrı, sınıf çıkarları, toplum sözleşmesi, doğa ve insanlar olarak belirten görüşlerdir.

    Hukuk Nedir


    Hukuk, toplumun genel menfaatini veya fertlerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak maksadıyla konulan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve kanunların bütünüdür. Daha yaygın bir tanımıyla hukuk, adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir.

    Hukuk Kelime Anlamı


    Hukuk kelimesi Arapça "hak" kökünden gelir ve hak kelimesinin çoğulu olarak bilinmektedir (galat-ı meşhur). Arapçda "hak" kelimesinin çoğulu "ah'kak"tır. Türk Dil Kurumu'na göre hukuk kelimesi, "Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür". Bunun dışında hukukun "haklar" anlamı da vardır. Mecazi anlamda ise, ahbaplık, dostluk anlamında da kullanılır.

    Teknik Anlamı


    Hukuk dönemden döneme değiştiği için hala doyurucu bir tanım yapılamamıştır. Kant "Hukukçular hala hukukun tanımını aramaktadırlar" der. Günümüzde en çok kabul edilen tanımı ise: "Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür." Bilimsel bir disiplin olarak hukuk, kendi içinde temel olarak ikiye ayrılır. Genel olarak hukukun kişiler arası ilişkileri konu alan kısmına Özel Hukuk, kişiler ile devlet veya devleti oluşturan kurumlar arası ilişkileri düzenleyen kısmına ise Kamu Hukuku adı verilir. Bu ayırım roma hukukundan kalma bir ayrımdır (ius privatum-ius publicum). Medeni Hukuk, Ticaret Hukuku ve Devletler Özel Hukuku özel hukukun, buna karşılık Anayasa Hukuku, Ceza Hukuku ve İdare Hukuku kamu hukukunun başlıca alt dallarıdır.

    Hukuk Kuralları ve Özellikleri


    Hukuku diğer toplumu düzenleyici kurallar olan örf ve adetler, gelenekler ve dinlerden ayıran özellik devlet tarafından güvenceye alınmış ve cebri yaptırımlara sahip olmasıdır. Hukuk kuralları insan davranışlarını düzenler ve bulunduğu toplumun değer yargılarını taşır. Soyutluk ve genellik özelliği sayesinde benzer nitelikteki bütün durumlarda uygulanması sağlanır.

    Yaptırım (Müeyyide)


    Hukuk alanında yaptırım kamu gücü ile uygulanır. Hukuka uymayı zorlama, uymayanları cezalandırma ve uyulmadığı durumlardaki zararları en aza indirmek için kullanılır. Hukuk düzenini sağlamayı ve korumayı amaçlayan yaptırımlar gene hukuk düzeninin öngördüğü şekilde yerine getirilir. Maddi ve manevi yaptırımlar olarak ikiye ayrılır. Maddi yaptırımlar hukuka aykırı durumlarda uygulanırken manevi yaptırımlar bu durumları engellemek için kullanılır. Ceza hukukunda ölüm, hapis ve para cezaları; anayasa hukukunda siyasetten men, parti kapatma; vergi hukukunda vergi ve kaçakçılık cezaları gibi değişik hukuk dallarında değişik yaptırımlar vardır.

    Hukukun Dayanağı


    Hukukun dayanağı ile ilgili çeşitli dönemlerde kuramlar üretilmiştir. Bunları sıralamamız gerekirse; bilinçi bir irade olarak gören kuramlar, irade dışı olarak gören kuramlar ve pozitivist kuramlar. Bu kuramların bazılar felsefik değil ortaya konduğu dönemin sorunlarını çözmek veya politik görüşleri hukuk biliminde dile getirme ihtiyacından ortaya çıkmıştır.
    İdesi ve ideali adalet olan hukuk, genel olarak şu şekilde tanımlanabilir: "Hukuk, adalete yönelmiş toplumsal bir yaşama düzenidir." Bu tanımdan, hukukun üç ayrı fonksiyonu yerine getirdiğini görmekteyiz. Bu fonksiyonlar düzen, pratik yarar ve adalettir.

    Hukukun Toplumdaki Fonksiyonları


    1. Düzen Fonksiyonu


    Hukukun bu fonksiyonu ile anlatılmak istenen, hukukun toplumsal yaşamı düzenleyip insanların barış ve güvenlik içinde bir arada yaşamalarını sağlamaktır.

    2. Pratik Yarar


    (Sosyal İhtiyaçların Karşılanması) Hukukun pratik amacını, toplumsal gerçeklik belirler. Hukuk bu fonksiyonu ile toplum içinde yaşayan insanların, birbirleri ile kurmak zorunda oldukları ilişkilerini ve biyolojik, psikolojik bir varlık olarak insanın yapısından kaynaklanan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Hukuk bu fonksiyonu ile doğum, evlenme, ölüm vb. önemli biyolojik olayları da çeşitli hükümlerle düzenler. Hiçbir hukuk düzeni yaşamın temel gerçeklerini görmezden gelemez. Hukuk düzeni, insanın doğal yapısına ve bundan ileri gelen ihtiyaçlarına uygun olmak zorundadır. Hukuk önemli ölçüde, ekonomik gerçeklere de bağlıdır; ekonomik ihtiyaçlara uymalı ve onları karşılamalıdır.

    3. Adalet


    Hukuk bu fonksiyonu ile belirli bir düzenleme altına aldığı sosyal ihtiyaçları, özü salt bir eşitlik düşüncesi olan adalet ölçüsüne vurarak gerçek kimliğini kazanır. Hukukun idesi ve ideali adalettir. En kısa tanımıyla adalet, “bir eşitlik düşüncesi”dir. “Adalet, nesnel (objektif) ve öznel (sübjektif) olmak üzere iki değişik anlamda kullanılır. Adalet aslında ahlâki bir kavramdır; Bu kapsamda, erdem, fazilet anlamında kişisel bir özelliği deyimler. Kişi her zaman haklı olana yönelir, herkese kendine düşeni vermek yolunda sürekli ve değişmez bir çaba gösterir. İşte bu tutum ve çabayı gösteren adalet, özne (süje) ile ilgili oluşundan ötürü öznel (sübjektif) adalet olarak nitelenir. Bir erdem olan öznel adaletin dışında ve ondan önce nesnel (objektif) bir adalet kavramı vardır. Nesnel adalet, kişinin bir özelliğini değil, kişilerin somut durumlarda gerçekleştireceği ilişki biçiminin bir özelliğini deyimler. İşte hukuk alanında hukuki değer olarak söz konusu olan adalet de, bu nesnel anlamda adalettir. Çünkü hukuk, insanlar arası ilişkileri biçimlendiren, onlara görünür ve algılanabilir bir düzen veren, bu amaca yönelen normlar bütünüdür.” Toplum içindeki davranış ve ilişkilerin değerlendirilmelerini içeren kurallar bütünü olarak hukuk, bu değerlendirmelerde adalet ölçüsünü kullandığı ve kullanmak durumunda bulunduğuna göre, adaletin böylece, hukukun da bir değerlendirilme ölçüsü olacağı doğaldır. Hukuk normlarında adalet acaba ne ölçüde yansıtılmıştır ? Mevcut hukuk ne denli adaletlidir ? İşte burada yasa üstü adalet kavramı ortaya çıkmaktadır. Bu, tüm hukuk sistemine ve sistemlerine egemen bulunan, nesnel ve salt bir değer niteliğindeki adalettir. Hukuk bir toplum düzenini içerir. Hukukun varlık nedeni de adalettir; gerek mevcut düzeni korumak, gerekse onu değiştirmeyi meşrulaştırmak için her zaman adalete başvurulur. Nesnel ve yasa üstü adalet hukukta karşımıza kurulu hukuk düzenlerinin asli örneği, olması gereken hukuk anlamında hukuk idesi olarak çıkar. Bu niteliği ile adalet, mevcut hukuk düzenlerinin kendisine uygun olup olmadığı açısından bir değer ve değerlendirme ölçüsü olur. Yine bu özelliği ile adalet, aynı zamanda hukukun idealidir. Hukukun gerçekleştirmek amacını güttüğü şey adalettir. Birbirleri ile olumlu ve olumsuz karşılıklı ilişkilerde bulunan bu üç fonksiyon denge içinde olduklarında, adil bir hukuk düzeninin gerçekleşmesi sağlanır. Normal olarak tüm hukuk normları bu üç fonksiyonu da kapsar. Sonuç olarak hukuk, hem adaleti gerçekleştirecek, hem toplumsal yaşama uyacak, hem de bu toplumsal yaşamın barış içinde sürebilmesi için bir düzen görünümünü sağlamaya çalışacaktır.

    Geçmişten Günümüze Hukuk


    Hukuk sistemlerinde en çok aranan özellik,yasaların açık şekilde anlaşılır olması ve kesinlik göstermesidir.Özellikle yazının icat edilmesinden sonra bütün yasalar yazılı hale getirilmiştir.Yasal kurallar sistemli şekilde toplanmış,açıklık ve kesinlik kazanmış ve kolayca başvurulacak hale getirilmiştir. Bilinen en eski yasa derlemelerinden biri, Babil kralı Hammurabi’nin koyduğu yasalardır.300 kadar yasadan oluşan bu derleme,bugün de var olan alım satım,miras,iş sözleşmesi,evlenme,hırsızlık ve adam öldürme gibi sorunları ele almıştı. Değişik bir tür yasa da Musa’nın İsrail oğullarına Sina dağından getirdiği öne sürülen ve On Emir olarak bilinen yasalardır.Bunlar hemen hemen bütün dünyada hukukun biçimlenmesine kaynaklık eden ahlak ilkelerini içeriyordu. * Eski Yunanlılar yasalara insancıl nitelik vermeye çalışmışlardı.O dönemlerde toplumun ihtiyaçlarını karşılamayan birtakım kurallar vardı.Zira mevcut yasaların tanrılar tarafından konulduğunu,bunların değişmez olduğunu sanıyorlardı.Ama Solon,yasaları değiştirme gücünü elde edince toplumu yeniden örgütlemeyi sağlayan kurallar koydu.Adaletsiz olan borçları kaldırdı.Halkın ekonomik durumunu düzelten birçok reformlar getirdi.Ancak o dönemlerin sosyal şartları içinde hak ve görevler ile toplum üyelerinin birbiriyle çatışan çıkarlarını dengelemesi oldukça zordu. Romalılar her işte olduğu gibi hukuk alanında da pratik uygulamaları tercih etmişlerdi.Romalı yasa koyucuların başlıca düşüncesi,ülke yönetiminin etkinliği ve düzeniydi.M.Ö. 450 yılında bir çeşit yasa derlemesi olan Oniki Levha Yasası temeldir.Sonra geliştirilen ilavelerle M.S. altıncı yüzyılda son şeklini aldı.Böylece çağdaş hukukun da temelini oluşturdu. * A.B.D. Anayasası ‘Biz halk’diye başlar.Yeni kurulmuş olan ülkede yasal yetkinin krallardan veya başka yöneticilerden değil,kendi yurttaşlarından kaynaklandığını belirtir. 1804 yılında Fransız yasaları derlenmiş ve ilk büyük medeni yasa özelliğini kazanmıştır.Bu derleme Fransız ve Roma hukukuna dayanıyordu.Kuzeyin geleneksel hukuku ile güney geleneklerinin bir uzlaşmasıydı.Devrim öncesi yasaları ile devrim sonrasının yenilikleri iç içedir. Çeşitli ülkelerin hukuki sistemleri farklı etkilerin izlerini taşır.Medeni hukuk büyük ölçüde Roma’dan kaynaklanır.Genel hukukta yargıçlar,yasa karşısında her insanın eşit olması ilkesini gözetirler.Benzer davalarda daha önce alınmış olan kararlar da göz önünde tutulur. * Çağdaş dünyada pekçok hukuk sistemi bulunmakla beraber çoğu ilke ve yöntemlerin kaynağı aynıdır.Bu nedenle belirli gruplarda toplanabilirler.En büyük iki grup vardır.Birincisi,büyük bölümü medeni hukuktan oluşan sistemlerdir.Diğeri ise genel hükümleri kapsar. Medeni hukuk sistemleri Roma hukukunun deney ve düşüncelerini temel alır.Genel hükümlere dayalı sistemler ise İngiliz hukukundan kaynaklanır. * Hepimiz yasalara uyulması gerektiğini biliriz.Aksi halde yaptırımların hiç te hoş olmayan yanları ile karşı karşıya kalırız.Para cezası,hapis ya da diğer kısıtlamalar hiçbirimizin arzu etmediği örneklerdir.Ancak hemen hemen hepimiz günlük yaşantımızı sürdürürken bu cezaların varlığını pek düşünmeyiz.Zira yasaların, istediğimiz yaşam biçimini koruduğunu peşinen kabul etmişizdir.Yasalara uymamızın başlıca nedenlerinden biri,yaptırımlardan kaçınma isteğidir.Bir başka neden de yasalara uymanın bir gelenek olmasıdır. * Yasal yetkinin kaynağı nedir?Jean-Jacques Rousseau,yasaların uygulanabilecek değerde olmaları için yurttaşlar tarafından özgürce kabul edilebilecek bir toplum sözleşmesi statüsüne sahip olması gerektiğine inanıyordu.John Austin ise yasaların yönetenden yönetilene verilen bir dizi buyruktan başka bir şey olmadığını savunmuştu.Friedrich von Savigny yasayı,bir ulusun ruhundan,çevreden ve tarihinden doğal olarak çıkan bir şey olarak tanımlamıştı.Gerçekten de her ülkenin yasal sistemi kendine özgü nitelikler gösterir. * Her ne kadar yasalar ülkeden ülkeye değişseler bile bazı temel kavramlar bütün hukuk sistemlerinde aynıdır.Bunların en önemlisi adalet kavramıdır.Bu kavram bireyin ihtiyaçları ile toplumun ihtiyaçları arasındaki sınırdır.Böyle bir sınırı bireyin çıkarları ile diğer bireylerin çıkarları arasında da düşünebiliriz.Daha bir genelleme yaparsak,adaletin, kamu hukuku ile özel hukuk arasındaki sınır olduğunu söyleyebiliriz. * Ancak adaletin sağlanmasında birçok problem ortaya çıkmıştır.Hem şu kişiye hem de bu kişiye uygulanan bir yasanın baskıcı özellik taşıdığı öne sürülür.Herhangi bir kişi için adaletli olan bir yasa,başka biri için adaletsiz olabilir.Ancak kabul etmek gerekir ki yasa koyucular toplumun her üyesi için ayrı ayrı yasa yapamazlar.Yasalar toplumun bütünü için yapılır.Bir çok hukuk sisteminde bu tür adaletsizlikleri giderecek çareler ortaya konulmuştur.Bazı toplumlarda yargıçlara yasaları her türlü özel durumu gözönünde tutarak uygulamaları için yetki verilmiştir. Günlük yaşantımızda bazı hallerde kuralların çiğnenmesi yasalarda yer alır.Örneğin itfaiye araçları ile ambülanslar ivedi durumlarda trafik kurallarına uymazlar.

    Türk Hukuk Tarihi


    Türk hukuk tarihinde başlıca dört dönemeç vardır: İslamiyet'ten öncesi, İslamiyet'ten sonrası, Tanzimat ve Cumhuriyet dönemleri. İslamiyet'ten önceki dönemde Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar'da kamu hukuku ile özel hukuk ayrımları vardı. Orhun Anıtları ve Kutadgu Bilig gibi kaynaklardan günümüze kadar bu konuda bazı bilgiler ulaşmıştır. İslam hukukunun adı fıkıh Fıkıh, dine, devlete ve özel yaşayışa ilişkin kuralları kap­sar Tanzimat'a kadar olan dönemde Osmanlı hukuk kuralları bugünkü kurallara benzemi­yordu. Örneğin, padişahın ve onun vekilleri­nin çeşitli kamusal konulardaki buyrukları hukuk kuralı sayılırdı. Padişah tüm siyasal ve hukuki güçleri elinde toplamıştı. Yasama (kanunnameler, fermanlar) ve yürütme yetki­leri ona aitti. Genel İslam ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla hukuk yaratma yetkisine sahip olan padişahlar kamu hukuku kuralları koyabilirlerdi. Tanzimat dönemi, bugünkü hukuk sistemi­nin temellerini atması bakımından önemlidir. Tanzimat Fermanı ve onu tamamlayan Islahat Fermanı'nın ardından batı hukuku ülkeye girerken, İslam hukukunda da önemli düzen­lemeler yapıldı. Bunların ilki 1840 Ceza Ka-nunu'dur. 1868-76 arasında yapılan çalışma­lardan sonra İslam dünyasındaki ilk medeni kanun ve borçlar kanunu olan "Mecelle" hazırlanmıştır. Öbür hukuk alanlarında da birçok çalışmalar olmuş, 1876'da Kanun-ı Esasi adıyla ilk anayasa yürürlüğe girmiştir. Çağdaş hukuk devleti anlayışını benimsemenin ilk adımlan bu dönemde atılmıştır. II. Meşruti­yet (1908-18) de yeni ve laik kökenli yasaların çoğaldığı bir dönem olmuştur. Cumhuriyet dönemi Türk hukukunun baş­lıca iki özelliği vardır. Birincisi, dinsel kay­naklı hukukun kaldırılarak laik hukuka ve yasalara geçilmesidir. Bu değişme, din devle­tinden laik devlete geçişin de bir parçasıdır. İkincisi, yeni yasaların pek çoğunun batı ülkelerinden alınması ve Türkçe'ye aktarıl­masıdır. Böylece laik ve batı kökenli hukuk ve yasalar Türkiye Cumhuriyeti hukuk siste­minin temelini oluşturmuştur. SÖZLEŞME SUÇ ŞİRKET TAZMİNAT TELİF HAKKI VASİYET YARGIÇ

    Hukukun Kaynakları


    Hukuk kurallarının nasıl ve ne suretle meydana geldiklerini, nereden çıktık­larını ifade eden kaynaklara hukuku doğuran kaynaklar veya hukuku yaratan kaynaklar denir. Hukuk kurallarının dışa karşı hangi şekillerde göründüğünü gösteren kaynaklara ise, hukuku bildiren kaynaklar veya mahiyetlerine de uy­gun düşecek biçimde hukukun şekli kaynakları denilmektedir.

    1. Hukukun Şekli Kaynakları


    Hukukun şekli kaynakları denildiği zaman karşımıza yazılı kaynaklar, yazı­sız kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olmak üzere başlıca üç kaynak çıkmaktadır.

    A. Yazılı Kaynaklar


    Yazılı hukuk kurallarını içeren kaynaklardır. Bu kaynaklarda yer alan yazılı hukuk kuralları yetkili bir merci tarafından konulmuşlardır. Yetkili bir merci tarafından konulmuş olan ve yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümüne birden “mevzu hukuk” (konulmuş hukuk) veya uygulamadaki deyimiyle mevzuat adı verilmektedir. Yazılı kaynaklar; kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve yö­netmeliklerden oluşmaktadır.

    1. Kanunlar


    Hukukun yazılı kaynaklarının en başında kanunlar gelir. Kanun, Anayasa­nın yetkili kıldığı organ tarafından yazılı bir şekilde ve bu ad altında tespit edil­miş bulunan genel, sürekli ve soyut hukuk kurallarından ibarettir. Meclise kanun teklif etmeye, Bakanlar Kurulu ve Türkiye Büyük Millet Mec­lisi üyeleri yetkilidirler. Bakanlar Kurulunun (hükümetin) hazırlayarak Meclise sunduğu kanun projelerine kanun tasarısı veya kanun layihası denir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, yani milletvekillerinin sundukları projeye ise ka­nun teklifi denilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul olunan kanun­ları Cumhurbaşkanı onbeş gün içinde yayımlar. Cumhurbaşkanı yayımlanma­sını uygun bulmadığı kanunları bir daha görüşülmek üzere gösterdiği gerekçe­le birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Ancak, Cumhurbaşkanının bütçe kanunlarını geri gönderme yetkisi yoktur. Kanunlar, Başbakanlık tarafından çıkartılmakta olan Resmi Gazetede yayımlanır. Kanun­ların hangi tarihte yürürlüğe gireceği genellikle kendi metninin sonunda yer alan yürürlük maddesinde belirtilir. Kanun kendi metninde yürürlük tarihini gösterme mis bulunuyorsa, bu takdirde 1322 sayılı Kanun uyarınca, Resmi Gazete ile ya­yımını izleyen günden itibaren kırkbeş gün sonra yürürlüğe girer. Kanunlar, kural olarak yürürlüğe girdikten sonraki olaylara uygulanırlar. Başka bir deyimle kural, kanunların geçmişe etkili (makable şamil) olmaması, yani geriye yürümemesidir. Kanunların genel olması demek, kanunun belli bir kişi veya olayı değil, ay­nı durumda bulunan bütün kişileri ve aynı nitelikteki bütün olayları kapsaması demektir. Kanunların sürekli olması ise, kanunların yürürlüğe girdikleri tarihten itiba­ren kapsamına giren kişi ve olaylara her zaman uygulanması demektir. Milletlerarası andlaşmalar da nitelikleri itibariyle kanun sayılırlar. Kanunla­rın Anayasaya aykırı hükümler içermemesi gerekir. Buna Anayasanın üstün­lüğü ilkesi denir. Kanunların Anayasaya uygunluğunun denetimi bakımından genellikle biri siyasal denetim diğeri ise yargısal denetim olmak üzere iki denetim türü sözko-nusu olabilir. Siyasal denetim, kanunların Anayasaya uygunluğunun siyasi bir organ, örneğin Meclis tarafından denetlenmesi yoludur. Yargısal denetim ise, bu kontrolün bağımsız bir yargı organı tarafından yapılmasını ifade eder.

    2. Kanun Hükmünde Kararnameler


    Kanun hükmünde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun­la yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır. Bunlar da tıpkı kanunlar gibi resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girerler. Kanun hükmünde kararname çıkar­ma yetkisi, ülkemizde ilk defa 1961 tarihli eski Anayasamızın 64′ncü maddesin­de 1971 yılında yapılan bir değişiklikle ortaya çıkmıştır. Osmanlı imparatorlu­ğunda “1876 Kanunu Esasisi” (Anayasası), Vekiller Hey’etine Muvakkat Kanun adıyla kararname çıkartarak geçici hükümler koyma yetkisi tanımıştı; fakat Cumhuriyet döneminde gerek 1924 tarihli Anayasamız (Teşkilatı Esasiye Ka­nunumuz) gerek 1961 tarihli T.C. Anayasası Bakanlar Kurulu’na böyle bir yetki tanımamışlardır. Yetki veren kanunda (yetki kanununda), çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin amacı, kapsamı ve ilkeleriyle bu yetkiyi kullanma sü­resinin ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp çıkarılamayacağının gösterilmesi gerekir. Ancak, Anayasamızın 91′inci maddesinin ilk fıkrasında, sıkıyönetim ve ola­ğanüstü haller saklı kalmak üzere, temel haklar, kişi haklan ve ödevleri ile siya­si haklar ve ödevlerin kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceği belirtilmektedir. Kanun hükmünde kararnameler yayımlandıkları gün “Türkiye Büyük Millet Meclisi”ne sunulurlar. Yayımlandıkları gün TBMM’ne sunulmayan kararnameler bu tarihte, TBMM tarafından reddedilen kararnameleri ise, red kararının yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkarlar.

    3. Tüzükler


    Tüzükler, herhangi bir kanunun uygulanmasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılırlar. Cumhur­başkanı tarafından imzalanırlar ve kanunlar gibi Resmi Gazete’de yayımlanır­lar. Tüzük çıkarma yetkisi Anayasamızca sadece Bakanlar Kuruluna tanınmış­tır. Tüzüklerin iptaline ilişkin davalara “Danıştay” bakar. Tüzüklere eskiden Ni­zamname denilirdi.

    4. Yönetmelikler


    Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını il­gilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır. Yönetmeliklerin ka­nuna aykırı olduğu iddiası adalet mahkemelerinde ileri sürülebileceği gibi, yö­netmeliğin iptali için Danıştay’a da başvurulabilir. Yönetmeliklere eskiden Talimatname denilirdi.

    B- Yazısız Kaynaklar (Örf ve Adet Hukuku)


    Örf ve adet hukuku Angto-Ameri/can hukuk sisteminde yazılı hukuktan da­ha önemli bir hukuk kaynağı olduğu halde, bizim hukuk sistemimizde ancak ta­li (ikinci derecede) bir hukuk kaynağıdır. Hakim ilk defa yazılı kaynaklara baş­vurmak zorunda olduğu içindir ki, yazılı kaynaklara asli kaynaklar da denilmek­tedir. Örf ve adet hukuku, yetkili bir organ tarafından bilerek ve istenerek konul­muş olan kurallar değildir. Bunlar toplumda kendi kendilerine doğarlar. Herhan­gi bir adetin, bir geleneğin bir örf ve adet hukuku kuralı düzeyine ulaşabilmesi için, birtakım unsurları içermekte olması gerekir.

    1. Unsurları


    Alelade bir adetin, bir geleneğin örf ve adet hukuku kuralı olabilmesi için üç unsurun birarada bulunması gerekir.

    a- Maddi Unsur :


    Örf ve adet hukukunun maddi unsuru devamlılık veya tekrarlanmadır. O adetin, o geleneğin az çok uzunca bir süreden beri uygulanmakta olması, onun toplumda ilk defa kimin tarafından uygulanmış olduğunun bilinmemesi halinde mevcut sayılacaktır.

    b- Manevi Unsur :


    Örf ve adet hukukunun manevi unsuru genel inanıştır. Toplum vicdanında, bu davranış biçiminde bulunmak zorunluluğu hakkında genel bir inanç yer et­memişse, o adetin bir örf ve adet hukuku kuralı niteliğini kazanması mümkün değildir.

    c- Hukuki Unsur :


    Hukuki unsur maddi yaptırımdır. Uzun zamandan beri tekrarlanmakta olan ve kişilerin kendilerini uymaya mecbur ettikleri adetin aynı zamanda devlet gü­cüyle de desteklenmiş olması gerekir.

    2-Türleri


    a- Genel Örf ve Adet Hukuku


    Memleketin her yerinde bilinen ve uygulanmakta olan kurallardır. Bu tür örf ve adet hukuku kurallarıfıa örnek olarak ortakçılık ve yarıcılık gösterilebilir. Or­takçılık, inek, koyun, keçi, manda gibi semere (ürün) veren hayvanlarla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır. Yarıcılık ise, tarıma elverişli toprakla ilgili bir örf ve adet hukuku kuralıdır.

    b- Özel Örf ve Adet Hukuk


    Ülkenin belli bir yöresinde veya belli bir meslek grubuna dahil bulunan kim­seler arasında bilinen ve uygulanan kurallardır. Belli bir yörede geçerli olan örf ve adet hukuku kurallarına “mahalli örf ve adet hukuku” denilmektedir. Örneğin sadece Ege bölgesinde, özellikle izmir ve dolaylarında çok eskiden beri uygu­lanmakta olan paftos ve örfü belde bu nitelikteki örf ve adetlerdendir. Paftos, başkasına ait bir arazide bağ yetiştirme; örfü belde ise, başkasının arsasına bina yaptırma ile ilgilidir. Özel örf ve adet hukuku kurallarının bir kıs­mı ise, sadece belli bir meslek grubuna dahil bulunan kimseler arasında geçer­lidirler. Bunlara örnek olarak ticari örf ve adetler gösterilebilir. Ticari örf ve adet­ler, ticaret hukukunun tali kaynaklarındandır.

    C.Yardımcı Kaynaklar


    Yardımcı kaynaklardan biri bilimsel görüşler, diğeri ise yargısal kararlardır.

    1. Bilimsel Görüşler


    Bilimsel görüşler, genellikle tartışmalı olan hukuki konularda hukuk bilginle­rinin ileri sürmüş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir. Buna doktrin veya öğreti denilmektedir.

    2.Yargısal Kararlar


    Mahkemelerin vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesi ile il­gili olarak kabul edilmiş olan ilkeleri yansıtırlar, benzer bir sorunun çözümlen­mesinde yardımcı bir rol oynarlar. Mahkeme kararlarının, yani yargısal kararla­rın hakimleri bağlayıcı niteliği yoktur. Ancak uygulamada mahkemelerin yargı­sal kararlara ve özellikle Yargılayın kararlarına büyük ölçüde uymakta oldukları görülmektedir. Yargılayın daire kararlarının ve hatta genel kurul kararlarının hakimleri bağlayıcı niteliği olmamasına karşılık, “içtihadı birleştirme kararlan”nın bağlayı­cı niteliği vardır, içtihadı birleştirme kararları Yargıtayda “İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu” (Büyük Genel Kurul ve Küçük Genel Kurullar) tarafından verilir ve Resmi Gazetede yayımlanır. İçtihadı birleştirme yoluna, Yargılayın iki daire­sinin kararları veya bir dairesinin çeşitli tarihlerde verdiği kararlar arasında bir aykırılık bulunduğu yahut yerleşmiş bir içtihadın değiştirilmesine gerek duyul­duğu zamanlar başvurulur.

    Hukuk Sistemleri


    Hukuk biliminde biçim, öncelikler ve ilkeler doğrultusunda bazı sistemler ortaya çıkmıştır.

    Roma hukuku


    Kara Avrupası ülkelerinin yanında Türkiye'nin de uyguladığı sistemdir.Bu sistemde hukuk, yurttaşlar arasındaki ilişkileri düzenlemeyi öncelikli hale getirmiştir.Bu sebeple Medeni Hukuk diğer sistemlere göre çok daha ileri düzeydedir.Bu sistemlerde hukuk özel hukuk ve kamu hukuku olarak ikiye ayrılır.Hukuku yaratan yasa koyucular yapar. Continental-law da denir.

    Ortak hukuk


    Anglo-Amerikan ülkelerinde uygulanan sistemdir. XI. yüzyılda İngiltere'de gelişmiştir.Roma hukuk sistemi gibi hukuku bölümlere ayırmaz ayrıca hukuk yaratıcısı olarak yargıçları görürler. Fakat gelişme ve teknolojinin getirdiği yenilikler yüzünden ortaya çıkan eksiklikler çıkarılan yasalarala giderilmeye çalışılmıştır. Hukuk fakültelerinde Common-law adıyla anılır.

    İslam hukuku


    Dinsel ilkelere dayanır ve hukukun yaratıcısı olarak Kur'an görülür ayrıca çıkan bazı eksikliklerde Peygamberin sözleri ve davranışları (Sünnet) dikkate alınır. Kıyas (analoji) ve İcma (mahkeme içtihatları ve bilimadamlarının görüşleri) hukukun oluşumunda önemli paya sahiptir. Osmanlı İmparatorluğunda da uygulanan bu sistem 1926'da çıkarılan Medeni Kanun ile Türkiye'de son bulmuştur. Osmanlı imparatorluğunda uygulanan hukuk sistemi bir padişahın varlığından dolayı batıdaki gibi monarşik algılansa da şeyhulislamın bir padişahı görevden alabilme yetkisinin varlığı islam hukukunun ne derece de uygulandığını gösterir Günümüzde İslami kuralların uygulandığı ülkeler olmakla birlikte, hukuk olarak İslam Hukukunun uygulandığı bir ülke yoktur. İslam hukuku, içtihatlar ile en parlak zamanını yaşadıktan sonra bu (içtihat) kapının kapatılmasıyla pasifleşmiştir.

    Sosyalist Hukuk


    Rusya komünist devriminden sonra sosyalist ülkelerde uygulanan sistemdir.Daha çok ekonomik koşullara dayanır ve en önemli dayanağı mülkiyet hakkının kişilere değil topluma ait olmasıdır.Bireyler arasındaki özel hukuktan çok toplum çıkarları gözetilmiştir.Ayrıca Marksist ve Leninist düşünceye göre sosyalist hukuk geçici bir durumdur ve toplumu düzenlemek içindir ve toplum komünist düzene geçtiği zaman yaptırıma dayanan bir hukuk sistemine gerek kalmayacaktır.Komünizmin Avrupa'da çökmesinden sonra sosyalist hukuk sistemide olumsuz yönde etkilenmiştir.

    Devletler hukuku


    Birleşmiş Milletler bayrağı Devletleri birbirleri arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk dalıdır.Kaynağı temel hukuk ilkeleri, uluslararası andlaşmalar ve uluslararası yargı makamlarının verdikleri kararlardır.Realist anlayışa göre uluslararsı hukukun aktörleri devletlerdir.Ancak özellikle Avrupa insan Hakları Sözleşmesi ile devletler, vatandaşlarının da uluslararası mahkemelere başvurmasına izin vermişler ve bu mahkemelerin kararlarına uyacaklarını ilan etmişlerdir. özellikle ikinci dünya savaşından sonra kurulan birçok uluslararası örgüt kendi hukuklarını evrensel ilkeler doğrultusunda yapmakta ve uygulamaktadır.Bunun en somut örneği Birleşmiş Milletler'dir.


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Kolay Bulmaca Cevabı Bulma Robotu

    Cevap Yaz

    Bilgilendirme: Bulmaca sözlüğümüzde Haberturk, Hürriyet, Sözcü ve Posta gazetesinin günlük kare ve çengel bulmacalarının cevapları ve Bulmacahane, CodyCross, Words Of Wonders Guru, WOW Guru gibi bulmaca oyunlarının cevapları yayınlanmaktadır. Ayrıca diğer gazete bulmaca cevapları, bulmaca kitabı, çapraz, karışık bulmaca cevaplarınıda sözlüğümüzde bulabilirsiniz. Bulmaca sözlüğümüzden arama yaparak bulmaca sorunuzdaki cevabı kolayca bulabilirsiniz. Eğer cevap henüz sitemize eklenmemiş ise soru sor butonuna tıklayarak hemen cevap verilmesini sağlayabilirsiniz.

    Yakın zamanda para ödüllü online bulmaca çözebileceğiniz bulmaca servisimiz yayına alınacaktır. Günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak en iyi bulmaca çözenler listelerimiz olacak.

    Sözlüğümüzde cevabını bulabileceğiniz bulmaca çeşitleri: CodyCross bulmaca soruları, çengel bulmaca, kare bulmaca, sudoku bulmaca, rakam bulmaca, kelime şifre bulmaca, altıgen çengel bulmaca, halka bulmaca, sözcük avı, yapboz bulmaca, labirent bulmaca, mozaik bulmaca, resimli kelime bulmaca, 7 farkı bulun, lekare bulmaca ve kim milyoner olmak ister soruları ve cevapları.

    Ayrıca bulmaca cevapları sözlüğümüzde aradığınız kelimenin eş anlamı, mecazen ve mecaz anlamları, eski dildeki karşılıkları, osmanlıca karşılıklarıi, zıt anlamlarını bulabilirsiniz.

    Unutmayın bulmaca çözmek zekanızı geliştirdiği gibi çağımızın en kötü hastalıklarından biri olan alzheimer içinde doktorlar tarafından en önerilen çözümlerden biridir. Şimdiden güzel, sağlıklı günler dileriz..



    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.