Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Ahilik nedir

ahi teşkilatıda denebilir

Bu soruya 4 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Hypatia

    • 2015-05-01 14:12:41

    Cevap : Ahilik osmanlı devletinde meslek teşkilatlarına verilen isimdir. Detaylı bilgi ekteki sunumda var.

    Diğer Cevaplara Gözat

    Sunum İçeriği

    1. Sayfa
    1 AHİLİKAhiliğin tanımıAhi birliklerinin ortaya çıkışıAhiliğin kuruluşu ile ilgili Neşet Çağatay’ın görüşüAhi EvranAhi birliklerinin kaynağıLoncalar ve ahi birlikleri arasındaki farklarFütüvvet ahi ilişkisi Fütüvvetçilik ve ahi ilişkisi açısından farklarAhi birliklerini kuran düşünceAhilikle ortaya çıkarılmaya çalışılan insan modeliAhiliğin bağlı olduğu ahlaki normlarAhilerin genel özellikleriAhilerin uyması gereken görgü kaideleriAhilikte teşkilatlanmaAhi birliklerinin faaliyetleri (Siyasi faaliyetler,Ekonomik faaliyetler,Sosyal faaliyetler,Eğitim faaliyetleri)Ahilerin Osmanlı Devletini destekleme sebepleriOsmanlı Devletinin kurulup, gelişmesinde Ahilerin rolüAhi birliklerinin Osmanlı ordusundaki faaliyetleriAhi birliklerinin çözülmesiAhilik ve günümüzstyle.visibilityppt_xppt_ystyle.visibility

    2. Sayfa
    2 AHİLİĞİN TANIMIAhi” kelimesi, Arapça “Kardeş” manasına gelmektedir. Ancak, Divanı Lügati’t-Türk’te “Ahi” kelimesinin eli açık, cömert manasında “akı”dan geldiği kaydedilmektedir.Anadolu'da XIII.y.y.da kurulmuş ve belli kurallar dahilinde işlemiş esnaf ve sanatkarlar birliği olarak tanımlanır.(Çağatay, 1981,51-52)

    3. Sayfa
    3 AHİ BİRLİKLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞIAhi birliklerinin nerede ve ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı tarihi olaylar bu teşkilatın kuruluşu hakkında fikir vermektedir.Fuat Köprülü’ye göre Anadolu’da İslam dünyasının etkisi ile içtimai hayatı düzenlemek için ortaya çıkan kurumların içerisinde ahilerinde var olduğunu belirtirken bu kurumları da şu şekilde sınıflandırmıştır:Gaziler ve AlplerAhilerBacıyan-ı Rum(Ahi Evran, eşi Fatma Ananın kurduğu dünyanın ilk kadın teşkilatı , bugün ki anlamıyla Anadolu Kadınlar Birliği) Abdalan-ı Rumİbn Battuta Anadolu'nun belli başlı merkezlerinde Ahiyetü’f fıtyan (kardeş yiğitler) adını verdiği bir zümrenin zaviyelerinden bahsetmekte ve Anadolulunun her Türkmen kasabasında veya köyünde bunlara tesadüf edildiğini belirtmektedir. (Köprülü, 1986, 145-171)

    4. Sayfa
    4İslamlaşma hadiseleri Oğuz Türkleri arasında hızlanmıştı. Takriben 960 yılında Oğuz Devleti Subaşısı olan Selçuk da Müslüman olarak Oğuz Yabgusu’na karşı cihada başlamış ve “Gazi Selçuk” olmuştur. Selçuklular bu olaydan yaklaşık seksen sene sonra Selçuklu Devleti’ni kurarak İslâm âleminin lideri durumuna gelmişlerdir. Yakındoğu’yu fethettikten sonra Sultan Alparslan kumandasın- da 26 Ağustos 1071 tarihinde Bizanslılara karşı kazandıkları Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadolu’yu fethe başlamışlardır. Bir nesillik zaman içinde Selçuklular, Orta Asya’dan Marmara Denizi’ne ve İstanbul Boğazı’nın Asya kıyılarına kadar geldiler.

    5. Sayfa
    5Xl. yüzyıldan başlayarak kütleler halinde Anadolu’ya gelen Müslüman Türkler, bu toprakları kendilerine ebedi vatan yapma özlemi ile doluydular. Bu sebeple Anadolu’ya sadece siyasi hakimiyetlerini değil, aynı zamanda kendi sosyal yapılarını da getiriyorlardı. Selçuklu Sultanları Anadolu’da yeni bir bölgeyi fethet- tikleri zaman ilk iş olarak orada cami, medrese ve zaviye inşa ederlerken, ticaret ve sanat erbabını da buralara yerleştiriyorlardı.

    6. Sayfa
    6Anadolu’ya gelen Türklerin büyük çoğunluğu yerleşik hayat tarzına yabancıydı. Bunlar şehirlerde yaşayanları hor görürler ve onlara “tembel” anlamına gelen “yatuk” derlerdi. İslâmi hayat tarzına uyum sağlamak amacıyla hazırlanan ve Selçuklu iskan politikasına uygun olarak yeni kurulan köylerin yanı sıra, Anadolu’da ki eski yerleşme birimleri olan kasaba ve şehirlere de yerleştirilen Türkler, buralarda yerleşik hayat değerleriyle yüz yüze gelmişlerdi. İslâmiyeti bir inanç olarak kolaylıkla benimsemiş olan Türkler, O’nun yerleşik hayat değerleri ile ilgili yönüyle Anadolu’da karşılaşmışlardı.

    7. Sayfa
    7Büyük Selçuklu Devleti’nin Anadolu’ya gelen Türk kütlelerinin aşiret yapılarını zayıflatmış olması, bu kütleler için yerleşik hayat tarzını bir mecburiyet haline getirmiştir. Bu şartlar altında Anadolu’ya gelen göçebe Türk kütleleri, zayıflayan aşiret yapılarının yerine geçecek bir teşkilatlanmaya zorlanmışlardır.

    8. Sayfa
    8Anadolu Selçuklular Döneminde Ahilik Ahiliğin bütün Anadolu’ya yayılmasına hizmet eden Sultan Alauddin Keykubad’ın 1237 yılında oğlu II. Giyasuddin Keyhüsrev tarafından öldürülmesi üzerine, Ahilerle Türkmenlerin bu sultana karşı direnişe geçtikleri bilinmektedir. Bu olay, Ahi Birliklerinin Xlll. yüzyılın birinci yarısında güçlü ve yaygın bir teşkilâta ve müessiriyete ulaştığını ortaya koymaktadır. Bu gerçekten hareketle Ahi Birliklerinin Türklerin İslâmiyeti toplu olarak kabul etmeye başladıkları X - Xl. yüzyılda kurulduklarını söylemek mümkün görülmek- tedir. Bazı araştırmacılar ise bu teşkilâtın VIl. – VIlI. yüzyıla kadar inen bir geçmişi olduğunu savunmaktadırlar. (Ekinci ,1991)

    9. Sayfa
    9Ahiliğin kuruluşuXI. yy.’ın ikinci yarısından itibaren Anadolu'yu Türkleştirme çabaları Selçuklular ile başlamıştı fakat bu Türk kitleleri daha çok göçebe unsurlardan meydana geldikleri için sanat ve ticaret etkinlikleri Müslüman olmayan unsurlar tarafından devam ettirilmekteydi. (Ancak, Türkler Anadolu’daki şehirlere yerleşirken bu bölgede el sanatları ve ticaret özellikle Bizans’ın geliştirdiği loncalara bağlı Rum ve Ermenilerin tekelindeydi.)XIII.yy.dan itibaren Ortaasya’dan batıya doğru yayılmaya başlayan Moğol tehlikesi ile Türk göçü hızlandı.Yerleşik düzendekilere pek zarar verilmese de bu istila pek çok Türk kitlesini özellikle sanatkar ve tüccar kitlesini Anadolu içlerine sürmüş ve bu tarihten sonra Anadolu'da sanat ve ticaret hayatı canlanmıştır.

    10. Sayfa
    10Moğol istilası yüzünden Anadolu'ya gelen bu göçmenler, devlet yönetiminin ve sivil halkın yaşantısının düzene girmesini sağlamak ve aynı zamanda yerli tüccar ve sanatkarlar karşısında tutunabilmek için aralarında bir örgütlenme kurmuşlar ve böylece sağlam ve standart mal üretmek sureti ile yeni geldikleri bu topraklarda tutunabilmişlerdir.Batıya göç hadisesinin içerisinde yer alanların arasında Mevlana, Hacı Bektaşi Veli ve Ahi Evran gibi bilge kişiler de vardır.Bunlar Anadolu'da Türk dilinin,şiirinin müziğinin gelenek ve kültürün korunmasında ve gelişmesinde büyük rol oynamışlardır.(Çağatay,1981)

    11. Sayfa
    11Asıl adı Mahmut Nureddin, takma adı Nimettulah olan Ahi Evran, 1236 yılında Horasan’da doğdu.Kösedağ savaşından sonraki Moğol baskısı ile Anadolu’ya göç eden Oğuz Türkleri arasında Ahi Evran’ın ailesi de vardı. Ailesi ile birlikte önce Konya’ya yerleşen Ahi Evran, oradan Denizli ve Kayseri’ye gitmiş, sonra Kırşehir’e yerleşmiştir.Debbağlık (dericilik) sanatındaki kabiliyeti ile iki yıl içerisinde kalfalığa geçmiş,usta olduktan sonrada teşkilatta “Ahi Şeyhi” olarak görev yapmaya başlamıştır.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility

    12. Sayfa
    12Hacı Bektaş köylerde çiftçilik yaparak topluma örnek teşkil ederken, Ahi Evran da otuz iki esnafı bir noktaya bağlamak sureti ile insanlara bir başka geçim yolunun önünü açmıştır.Ahi Evran Anadolu’da eski Türk geleneği ile İslâmi değerlerin kaynaşarak yeni bir anlayışın doğmasında etkisi olan tarihi bir kişiliktir.

    13. Sayfa
    13Devrin sultanı II. Gıyaseddin’e karşı komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek tarafından kurulan bir teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahî Evran ve birçok Ahî tutuklanarak, işkencelere maruz kalmışlardır.(Çağatay;1981,91) Ahî Evran’ın Konya’ya dönüşü özellikle Mevlevîler tarafından hoş karşılanmamış, Moğol yönetimini benimseyen Mevlevîlerle Ahîler arasında çekişmelerin yeniden şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevîlerle Ahîlerin arasında cereyan eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet yönetiminde bulunan Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir.

    14. Sayfa
    14Mevlevîlerin Ahîlerle olan çekişme ve mücadeleleri Mevlânâ’nın şeyhi Şems-i Tebrizî’nin öldürülmesine kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi üzerine Ahî Evran Hz. Mevlânâ’nın oğlu Ala’ud-Din Çelebi ile beraber Kırşehir’e gidip oraya yerleşmiştir. Bu arada Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir. Kırşehir’de ikâmet etmekte olan Ahî Evran ve diğer büyükler, bu tayine karşı çıkarlar ve ayaklanırlar. Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar ve en büyük isyan ve direniş Kırşehir’de olur. Kırşehir üzerine asker sevk edilir ve isyan edenler kılıçtan geçirilir. Ahi Evran, Moğol Beyi Nurettin Caca tarafından öldürtülmüştür. Mezarı ve zaviyesi bugün Kırşehir'dedir.style.visibilitystyle.visibility

    15. Sayfa
    15AHİ BİRLİKLERİNİN KAYNAĞIXlll. yüzyılın ortalarından itibaren Türk toplumunun sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında çok önemli rol oynayan Ahi Birliklerinin kaynağını araştıran bazı ilim adamları isim ve biçim benzerliklerine bakarak, bu teşkilâtı Bizans Loncalarının bir devamı veya fütüvvetciliğin bir kopyası saymışlardır. (Ekinci;1991,10)

    16. Sayfa
    16Bizans Loncaları ile Ahi Birlikleri arasındaki farklar Loncalar devlet tarafından bazı kamu görevlerini yerine getirmek üzere kurulmuş mesleki teşkilatlardır . Ahi Birlikleri ise, devlet otoritesinin dışında kurulup gelişmiştir. Gerçi, bu teşkilât, bugün kamu görevi olarak kabul ettiğimiz birçok görevi yapıyordu. Ama, bunları yapmak zorunda oldukları için değil, kendi toplum anlayışlarına uygun olduğu için yapıyorlardı.

    17. Sayfa
    17Loncalar Bizans devletinin sıkı denetim ve gözetimi altında çalışırdı. Herhangi bir loncaya üye olabilmek için imparator ya da imparatorun görevlendirmiş olduğu kişilerden birinin onayını almak gerekirdi. Loncalara giren bir daha ayrılamamaktaydı. Ahi Birliklerinde ise, doğrudan bir devlet denetimi yoktur. Kuruluş yıllarında devlet Ahi Birliklerinin yönetimine karışmamıştır. Daha sonraki dönemlerde ise; birlik yönetimine seçilen bazı görevlilerin görevlerine hükümet yetkililerinin onayından sonra başlaması prensibi getirilerek dolaylı bir denetim sağlanmıştır. Ahi Birliklerine üyelik serbesttir. Üyeliğe kabul işlemleri, teşkilât yetkililerince yapılır ve devlet buna müdahale etmezdi.

    18. Sayfa
    18Bizans Loncaları yalnız tüccar ve sanatkarları üye olarak kabul ederlerdi. Bir bakıma loncalar kuruluşta ekonomik amaçlıydı. Ahi Birliklerinde ise Ahilik prensiplerini kabul eden ve işi olan herkes üye olabilirdi. Bu teşkilâtta ekonomik amaç da vardır. Ancak, bu tek ve ana amaç değildir.

    19. Sayfa
    19Bizans Loncaları tarafından üyelerin uyulması için konulacak kaideler siyasi otorite tarafından tespit edilirdi. Ahi Birliklerinde ise, bu kaideler Ahilik kaidelerinden çıkartılarak teşkilât yöneticilerine konurdu.

    20. Sayfa
    20Bizans Loncalarının kast yapısı taşımalarına ve kan grupları haline dönüşmelerinin en önemli sebebi farklı loncalar arasındaki evlilik yasağının olmasındandır. Ahi Birlikleri hiçbir zaman kan grupları haline dönüşmemiş ve böylesi birlikler içinde genellikle karşılaşılan kastlaşma eğilimine karşı çıkmıştır.

    21. Sayfa
    21Loncalar sınıflı bir toplum yapısını meydana getirecek şekilde teşkil edilmişken Ahi Birlikleri, sınıflı bir toplum yapısına karşı çıkmış ve buna göre teşkilatlanmıştır.

    22. Sayfa
    22Ahi Birliklerinde çıraklar, bugünkü tabiriyle tam bir öğrenci muamelesi görürlerdi. Usta-çırak arasındaki münasebet, hoca talebe arasındaki münasebet gibiydi. Usta bütün gücüyle mesleğini çırağına öğretmek ve aynı zamanda onu iyi bir insan ve iyi bir vatandaş olarak yetiştirmek gayreti içindeydi. Çırağın mesleğini iyi öğrenememesinden veya kusurlu davranışlarından dolayı usta da sorumluydu. Aynı dönemlerde Batı toplumlarındaki usta-çırak münasebetleri tamamen katı bir bencilliğe ve çırağın insafsızca istismarına dayanıyordu. (Ekinci;1991,11-12)

    23. Sayfa
    23FÜTÜVVET - AHİ İLİŞKİSİFütüvvet kelimesi Arapça’dır. Sözlük anlamı tekil olarak “Feta”; delikanlı, yiğit, eli açık, gözü pek, iyi huylu kişi demektir. Ahi Birliklerine aynı zamanda “Fütüvvet Birlikleri”, genç Ahilere “Feta” denilirken (Çağatay,1981,5)Ahi teşkilâtına giriş şartlarını, uyulması gereken kaideleri ve törenleri kapsayan Ahi yönetmeliği niteliğindeki eserlere “Fütüvvetname” denilmektedir.İslamiyet'in kabulünden sonra Araplar arasında ortaya çıkan Fütüvvetçilik ile Ahi Birlikleri arasında şekli benzerlikler vardır. Aynı zamanda Ahiliğin, ahlaki ve terbiyevi prensiplerini fütüvvetnamelerden aldığı şüphesizdir.(Ekinci;1991,13)

    24. Sayfa
    24AHİLİK VE FÜTÜVVET ARASINDAKİ FARKLAR Ahilikten önceki fütüvvetnamelerde nitelikleri anlatılan fütüvvetçilik, Ahilikten önce ortaya çıkmış bir kuruluştur. Ancak fütüvvetçilik, daha kişisel erdemlere ve askeri niteliklere önem verdiği halde; Ahilik, ilk sıralarda, yani Xlll. yüzyıl başlarında, Osmanlıların askeri ve yönetim kurumlarını düzene koymasına dek, hem esnaf ve sanatkar gibi, hem de devletin askeri güçleri yanında, Abbasiler yönetimindeki fütüvvetçiler gibi onlara yardımcı olarak görev yapmış bir kuruluştur.

    25. Sayfa
    25Amaçtaki bu farklılık kendini teşkilatlanmada da belli eder. Fütüvvet teşkilatı üyeleri temelde üç gruba ayrılmaktaydılar.KavliSeyfiŞurubiKavIi Fütüvvet grubu; sanatkarlardan, Seyfi Fütüvvet grubu; askerlerden Şurubiler ise bunların dışında kalanlardan meydana gelmekteydi. Ahi Birliklerinde ise meslek dalları esasına göre bir teşkilatlanma vardı.Her şehirdeki değişik meslek gruplarının (saraç, debbağ, terzi, kuyumcu, vb.) ayrı birlikleri vardı. Bu bakımdan, Ahi Birlikleri fütüvvetten farklı mesleki, ahlaki bir kuruluştur. Ahilik her şeyden önce fütüvvetçilik meziyet ve sıfatlarına haiz olduktan başka adayın bir meslek ve sanatı olması şartına da bağlıydı. Halbuki fütüvvetçi olmak için meslek veya sanat sahibi olmaya lüzum yoktu.(Ekinci;1991,13-14)

    26. Sayfa
    26AHİ BİRLİKLERİNİ KURAN DÜŞÜNCESelçuklu dönemi Anadolu’sunda yeni hayat tarzına karşılık üç farklı tavır ortaya çıkmıştır.Selçuklu sultanları İslam öncesi tarih ve geleneklere karşı ilgisiz bir tavır sergilemişlerdir. İlk zamanlarda Türk sultanları, ele geçirilen her şehre, İranlı bir kadı tayin edip yolluyorlardı . Hızla kurulan medreselerde, İran ve Arabistan’dan getirilen İslâm uleması ders veriyorlardı. Bu ulema eski göçebe Türk geleneklerine karşı hoşgörüsüzdüler. Halbuki, Türkler “İslamlığı dar ve şeriat kaideleri içinde değil geniş ve yumuşak bir ruh ve mana ile anlayarak” kendilerine izah eden mutasavvıf Türk dervişlerinin telkinleriyle kabul etmişlerdi.

    27. Sayfa
    27 İkinci grubu meydana getiren kitleler, birinci grubun aksine, İslami inanç ve hayat tarzından çok, eski göçebe Türk geleneklerine ve Şamani inançlara bağlıydılar. Yerleşik hayat tarzına uyum sağlayamayan bu kitleler, İslâmiyeti de bir nevi Şamanizm olarak benimsemişlerdi. Bu kitleler devlete karşı çatışmacı bir tavır almışlar ve bütün ortaçağ boyunca meydana gelen ayaklanmaların da sebebi olmuşlardır.

    28. Sayfa
    28Üçüncü grup ise, İslam inancıyla Türk geleneklerini kaynaştıran orijinal bir sentez meydana getirmişler- di. Bu gruptakiler devlete karşı tavır almıyorlar, aksine içtimai huzurun sağlanması için ona yardımcı oluyorlardı. İslâm dininin ortaya koyduğu, İslâmi beynelminelciliği samimiyetle kabul ediyorlardı. Lâkin, İslâma aykırı olmayan geleneklerine de sıkı sıkıya bağlıydılar. İşte bu grup, geliştirdiği Ahilik felsefesi istikametinde taraftarlarını teşkil amacıyla, Ahi Birliklerini kurmuş veya geliştirmiştir.(Ekinci;1991,11-12)

    29. Sayfa
    29AHİLİKLE ORTAYA ÇIKARILMAYA ÇALIŞILAN İNSAN MODELİ Ahilik, her şeyden üstün tutulan insanın dünyasında ve ahiretinde mutlu olabilmesi için onu bir bütün olarak ele almış ve “insan-ı kâmil” diyebileceğimiz bir ideal tip ortaya koymuştur.(Ekinci;1991,17)

    30. Sayfa
    30AHİLİĞİN BAĞLI OLDUĞU AHLAKİ NORMLARFormal ve informal diyebileceğimiz iki tip ahlak kaidesi mevcuttur.Formal kaideleri İslami ahlak anlayışı meydana getirir. Fütüvvet teşkilatının tüzüğü olarak kabul edilen fütüvvetnameler formal ahlak kaideleri,Daha çok mesleki dayanışma ve teşkilat içi münasebetleri düzenleyen ahlak kaideleri ise informal olarak değerlendirilir.

    31. Sayfa
    31AHİLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ1- Doğruluktan ayrılmamak,2- Cömert olmak,3-Alçakgönüllü olmak,4- İyi huylarını geliştirmek,5- Kendisini halka adamak,6- Misafirlerini sevmek,7- İnsanlara nasihat ederek onları iyi yola yöneltmek,8- Kudret varken suçluyu affetmek,9- Bir sanat veya iş sahibi olmak,10- Dindar olmak,11- Utanma duygusuna sahip olmak,12- Hile yapmamak,13- Yalan söylememek, kusur aramamak, 14- Dedikodu yapmamak, kusurları örtmek,15- içki içmemek,16- Zina yapmamak,17- Zenginlere karşı minnetsiz olmak,18- Kimseye karşı düşmanlık ve km duymamak,19- Büyüklere hürmetkar, küçüklere şefkatli olmak,20- Bel bağlamamak, Fütüvvet alamet ve elbiselerini taşımak21- Nefis adı verilen şeytanla mücadele etmek.

    32. Sayfa
    32AHİLERİN UYMASI GEREKEN GÖRGÜ KAİDELERİSofrada büyüklerden evvel yemeğe başlamamak, yemekten önce ve sonra el yıkamak, kendi önünden yemek yemek, lokmaları küçük almak, ekmeği yemeğin suyuna batırmamak, yemek odasına ayakkabı ile girmemek, başkalarının yanında sümkürmemek ve kaşınmamak, ağzını şapırdatmamak, hakkından fazlasını yememek, yediğinin helal olduğunu bilerek yemek.Ahilerin bütün hareketleri görgü kaideleri ile belirlenmişti. Bu kaidelerin toplamı 740’tır. Ahiliğin son mertebesine ulaşan enbiya, evliya ve padişahların bu kaidelerin hepsini bilmesi ve onlara uyması gerekirdi. Ahiliğe yeni başlamış birinin ise bunların 124 tanesini bilmesi lazımdı. (Ekinci;1991,21)

    33. Sayfa
    33AHİLİKTE TEŞKİLATLANMABaşlangıçta debbağ, saraç ve kunduracıları kapsayan bir teşkilat olarak ortaya çıkan ahilik, daha sonra bütün esnafı kapsayan bir sosyal teşkilatlanmaya dönüşmüştür.Ahilerin, Anadolu’nun hemen hemen her şehir, kasaba ve hatta büyük köylerine kadar inen yaygın bir teşkilatı vardı. Bir meslekte ayrı birlikler meydana getirecek kadar esnaf ve sanatkarın bulunmadığı yerleşme merkezlerinde birbirine yakın meslek mensupları aynı birlikte toplanırdı. Ülke sathındaki bütün esnaf birlikleri Kırşehir’de bulunan Ahi Evran Zaviyesi’ne bağlıydılar. Bu zaviyenin başında bulunan Ahi Baba, bütün sanatkarların piri kabul edilen Ahi Evran Veli’nin halifesiydi ve bütün esnaf birlikleri ona bağlıydı. (Şimşek;2002,26)

    34. Sayfa
    34Genellikle her esnafın adı ile anılan bir çarşısı vardı.“Bedesten”, “Arasta” veya “Uzun Çarşı” denilen bu işyerlerinde de aynı meslek kolunda çalışanlar bir arada bulunurlardı. Çarşının uygun bir yerinde büyücek bir dükkanın üzerinde birlik idare kurulunun ve başkanın çalışacağı iki oda bulunurdu. Berber, fırıncı, nalbant gibi herkesin her zaman ihtiyaç duyacağı esnafa her çarşıda dükkan açma izni verilirdi.Ahilikte bütün sanatların birer piri vardı. Tüccarların piri Hz. MuhammedSeyyahların piri Hz. İsaÇobanların piri Hz. MusaBörekçilerin piri VarakaÇiftçilerin piri Hz. AdemTarihçilerin piri Hz. Lut …

    35. Sayfa
    35

    36. Sayfa
    36AHİ BİRLİKLERİNİN FAALİYETLERİSiyasi ve askeri faaliyetlerEkonomik faaliyetlerSosyal faaliyetlerEğitim faaliyetleri

    37. Sayfa
    37Siyasi ve askeri faaliyetlerBunlar, “devletin asayişini koruma işinde önemli vazife görüyordu. Başlarında Ahi reisleri, yanı “ihvan” ve yiğitbaşıları (yahut serveran) olduğu halde, bölükler teşkil eden “fityan” (gençler) iç karışıklıklarda ve uçlardaki ayaklanmalarda kullanılmışlardır. Fakat seferlerde vazife aldıklarına ait hiçbir iz yoktur”. Ahilerin, Selçuklu Sultanlarının uyguladıkları politikayı benimsememekle beraber, gerek iç karışıklıklarda ve gerekse sınır bölgelerindeki ayaklanmalarda devletin emrinde olmaları, onların ahlak kaidelerine ve devlete olan bağlılıkları ile açıklanabilir.(Ekinci;1991,51)

    38. Sayfa
    38 Ekonomik FaaliyetlerTürklerin Anadolu topraklarına geldiklerinde, buradaki el sanatları özellikle Bizans’ın geliştirdiği loncalara bağlı Rum ve Ermeni ustalarının elindeydi. Siyasi hakimiyetin pekiştirilmesi, bu toprakların Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılması için ekonomik faaliyetlerin de Müslüman Türklerin denetimi ve inisiyatifi altında bulunması gerekiyordu. Bu amaçla Anadolu’da yeni alınan şehirlere gelen ve evvelki zanaatlarını işlemek üzere esnaflığa başlayan Türklerin, mevcut adet gereğince, derhal Ahi teşkilatını kurmaları ve böylece her zanaat şubesinin başına bir Ahi şeyhi veya Ahi kethüda geçirmeleri icap ediyordu. Bu hal, bütün Osmanlı şehirlerindeki her türlü ticari faaliyetin Rumlardan Türklere geçmesini zaruri kılmaktaydı. Bu arada Ahi esnaf teşkilatı her zanaat şubesinde Ermeni üstatlarının veya çıraklarının çalışmasına müsaade etmişlerdir. (Ekinci;1991,57-58)

    39. Sayfa
    39 Sosyal FaaliyetlerAhilerin en önemli sosyal faaliyetleri, özellikle uzun kış geceleri düzenlenen yaren sohbetleridir.Ahilikte, “ yaren sohbetleri, ziyafet toplantıları, üçgünler toplantısı, mevlit, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenleri” gibi  yarı resmi eğlenceler gerçekleştirilirdi.Yaran sohbetlerine katılacak fertlerin sahip olmaları gereken özellikler ana ilkeler durumundadır. Bu ilkeler ferdin günlük hayatını tanzim eder. Her yaran mensubunun: 1.Alnı 2.Kalbi 3.Kapısı açık ve Eli ,Dili ve Beli kapalı olmalıdır. Bu ilkeler Ahilik müessesesinde olduğu gibi yer alır. (w3.gazi.edu.tr/web/verken/yaren.htm - 29k ).

    40. Sayfa
    40 Eğitim FaaliyetleriAhi Birlikleri eğitim faaliyetlerini İslam dininin esaslarına göre düzenlemişlerdi. Bu eğitim sisteminde;a) İnsan bir bütün olarak ele alınmış, ona yalnız mesleki bilgi değil dini, ahlaki ve içtimai bilgiler de birlikte verilmiştir.b) İş başında yapılan eğitimin, iş dışında yapılan eğitimle bütünleşmesi sağlanmıştır.c) Eğitim belirli bir noktada tamamlanan değil, ömür boyu süren bir faaliyet olarak ele alınmıştır.d) Köylere kadar varan bir teşkilat kurulmuştur.e) Sistem, Ahilik prensiplerine uymayı kabul eden herkese açıktır.f) Derslerin yetkili kişiler tarafından verilmesi esastır. g) Eğitimden herkes ücretsiz olarak faydalanır.

    41. Sayfa
    41Ahi Birliklerinde, bir gencin meslek hayatının ilk kademesi yamaklıktır. En fazla 10 yaşına kadar olan çocukların velisi tarafından ustaya bir sanat öğretmek maksadıyla verilmesi ile yamaklık dönemi başlardı. Yamaklar iş yerinde mesleki eğitim görürken zaviyelerde de dini ve sosyal bilgileri alarak eğitimlerini bir bütünlük içinde devam ettirirlerdi. Ahi Birliklerine yeni katılanlara öncelikle teşkilatın adap ve erkanı öğretilirdi. Zaviyelerde özellikle Cumartesi akşamları bu kaidelerin öğretilmesine ayrılmıştı .

    42. Sayfa
    42iki sene ücretsiz yamaklık edenler özel bir törenle çıraklığa yükselirdi.Bu törende çırak olacak çocuğun ustası (Ahi kardeşi) ve kalfaları (yol kardeşleri) ile velisi ve esnaf şeyhi bulunurdu. Esnaf Şeyhi çırağa nasihatte bulunarak haftalık ücretini tespit ederdi. Çıraklık dönemi her meslekte değişik sürelerde olmakla beraber genelde 1001 gündü.Kuyumculuk gibi çok maharet isteyen işlerde bu süre 20 yıla kadar çıkardı.

    43. Sayfa
    43Kalfalık dönemi bütün meslekler için 3 yıldı. Çırak ve kalfaların topluca, olgunlaşmalarına çalışırken, kalfaların kılıç kullanmaları ata binmeleri, atıcılık öğrenmeleri gibi spor ve askeri bir eğitime tabi tutulmaları da ihmal edilmezdi. Bütün bu eğitimleri başarı ile tamamlayıp sonuna gelen kalfa, ustalığa yükselmek için imtihan niteliğinde bir törene katılırdı. Bu törende, kalfa, kendi sanatı ile ilgili ve kendi eli ile yaptığı bir eseri hazırlar. Bunları Ahi Baba Vekilinin başkanlık ettiği ustalar meclisine sunardı, toplanmış olan ustalar tarafından çalışma beğenildiğinde genç kalfa ustalığa yükseltilirdi. (Ekinci,1991,85-87-90…)

    44. Sayfa
    44Ahilerin Osmanlı Devletini Destekleme SebepleriAnadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra, irili ufaklı birçok beylik kurulmuş ve bunlar siyasi hakimiyeti elde etmek için mücadeleye başlamışlardı. Diğer beylikler siyasi hakimiyetlerini kurabilmek için birbirleriyle savaşıp kardeş kanı dökerken, Osmanlılar Bizans’ı hedef olarak seçmişler ve onlarla savaşıyorlardı. Kardeş kavgasından çok çekmiş Müslüman Türklerin hislerine tercüman olan bu davranış, Ahilerin Osmanlı Devleti’ni desteklemelerine sebep olmuştur.

    45. Sayfa
    45Osmanlıların kurulup gelişmesinde Ahi Birliklerinin rolüBir kısım Ahî ileri gelenleri Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır. Ahiler Osmanlıların ilk zamanlarında çok önemli rol oynamışlar, Anadolu’da güvenliği sağlamaya çalışarak, bu sıra da kuvvetlerini dış tehlikelere yöneltmek zorunda olan Osmanlı’ların yükünü hafifletmişlerdi.. Karamanlılar, I. Murad zamanında Osmanlı’lara karşı cephe alınca, Osmanlı’lar arkalarını korumak amacıyla Orhan Gazi zamanında aldıkları ve sonra elden çıkardıkları Ankara’yı tekrar almak zorunda kalmışlardı. Ahiler hiç karşı koymadan şehri teslim etmişlerdir. Orhan Bey zamanında kurulmuş olan yaya askerlerinin kıyafetleri Ahilerin giyeceklerine benzetilmişti. I. Murad devrinde kurulan Yeniçeri teşkilatının kıyafetinde de Ahi başlığı kullanılmıştır.

    46. Sayfa
    46Ahi Birliklerinin Osmanlı Ordusundaki FaaliyetleriAhi birlikleri Divan-ı Hümayunca gerekli görülürse üyelerinden belirlenen bir miktarını ordunu ihtiyacı olan mal ve hizmetleri üretmek üzere sefer gönderirdi.Osmanlı tarihinde 1389 da I. Kosova Savaşı sırasında Ahilerden oluşan “orducu” takımı adı verilen bu grup ilk defa görev almıştır.Sefere kimlerin ne miktarda katılacağını belde kadıları, Ahi Birliği yöneticileri ile birlikte çalışarak tespit ederlerdi.Sefere katılanların ailelerinin masrafları orta sandıklarından karşılanırdı.XIV.y.y.’a kadar Osmanlı ordusunu ikmal sisteminde bu birliklerin rolü büyüktür.Ordunun geçeceği şehir ve kasabalardaki Ahi birlikleri orduya lazım olacak malzemeleri hazırlardı bunların bedeli ya ahi orta sandıklarından yada Hazine-i Hümayun’dan karşılanırdı.Böylece ikmal kademeleri önceden hazırlanmak sureti ile çevik bir askeri güç oluşturulmuş olunurdu.(Ekinci;1991,51-52)

    47. Sayfa
    47AHİ BİRLİKLERİNİN ÇÖZÜLMESİOsmanlı Devletinin kuruluşunda XVIII.y.y.’a kadar Ahi birlikleri Türk iktisadi hayatında önemli bir rol oynamışlardır.Fakat bu birlikler XVI. y.y.’dan itibaren etkisini yitirmeye başlamıştır.Çözülmedeki en önemli sebep ticaret yollarındaki ve iktisadi anlayıştaki değişim olsa gerektir.Fakat tarihteki hiçbir kurum sadece dıştan gelen etkilerle ortadan kalkmamıştır.

    48. Sayfa
    48XVI.y.y. Osmanlısında mallar henüz doğudan gelmekte Avrupalı tüccarlar tarafından da bu mallar hammadde olarak götürülmekte ve böylece Osmanlı bu ticaretin aracısı bir devlet olarak bu durumdan gelir elde etmekteydi.XVI.y.y’da Amerikanın keşfi ve açık deniz ticaretinin gelişmesi Avrupa'nın gıda ve hammadde ihtiyacını arttırmış ve Avrupalı tüccar üreticiye esnaftan daha fazla fiyat vermeye başlamıştı. Bu durumda esnaf satacak mal bulmakta zorlanmaya başlamıştır.Bunun üzerine devlet bazı malların ihracatını yasaklamıştır.

    49. Sayfa
    49XVI.y.y. Osmanlısının dünya ekonomisi içerisindeki durumu zengin bir hammadde alıcısı olan Avrupa ile ucuz hammadde satıcısı olan şark arasında bocalayan bir devlet durumudur.Şarktan alınan mal karşılığı ödenen altın ve gümüş Avrupa'dan gelenden daha fazla olduğundan memlekette para darlığı başlamıştır.XVI.y.y.başlarından itibaren üreticiye esnaftan daha çok para veren Avrupalı tüccar getirdiği mamul ürünü yerli tüccardan daha ucuza satmaya başlamıştır.

    50. Sayfa
    50Ahi birliklerinin bugün kapitalist sistem dediğimiz bu düzene karşı formal ve informal ahlak kaideleri ile uyum sağlaması zorlaşmaya başlamıştır.Ahi birlikleri gedikler denilen tekelci bir anlayışa 1727 tarihinden itibaren dönüşmeye başlamıştır.Ayrıca sermaye sahiplerinin sanayi alanına yönelmeleri ile Ahi birliklerinin mevcut sermaye-emek bütünlüğü sarsılmaya başlamış bu da teşkilat organizasyonunun temelini sarsmıştır)Teşkilatı sarsan bir diğer unsur kendilerine esnaflık yapma hakkı verilen askerler(1587 yılında) ile çift bozarak şehre inen köylülerdir. (Şimşek; 2002, 47-48)

    51. Sayfa
    51Birçok karlı iş alanını kaybedenHammadde darlığı çekenÇırak ve kalfaları yeniçeri esnafı arasına katılan birlik üyeleri geleneksel üretim anlayışının dışına çıkmaya başlamışlarÖnce loncalaşmışlar daha sonra ise gedikler haline dönüşmüşlerdir.1861 tarihinde çıkarılan bir kanunla sanat ve ticarette tekelcilik kaldırılmış,1912 yılında ise loncalar ilga edilmiştir. (Şimşek;2002;50)

    52. Sayfa
    52 Ahilik ve Günümüz1502 tarihinde yazılmış olan “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa” II. Bayezid döneminde üretilen mallara belli bir standart getiren tarihin en eski belgelerinden biridir. Bugün ki TSE ile getirilmeye çalışılan çağdaş üretim anlayışının, Türklerde çok daha önce başladığını göstermesi açısından da önemli bir belgedir.(Şimşek; 2002, 211-212)Türkiye esnaf teşekkülleri son yıllarda Ahilik kurumunun üzerine duygusal eğilmiş ve muhafazakar bir yaklaşımla bu kurumu yeniden güncelleme çabalarının içerisine girmiştir. Hatta akademik destek bulmak amacı ile üniversitelerdeki tarih iktisat, sosyoloji, ilahiyat gibi bazı bilim dallarına mensup bilim adamlarınca yapılan çalışmaları desteklemektedirler. (Ocak;2002,201)

    53. Sayfa
    53Kaynakça;Ekinci,Yusuf; Ahilik, Ankara 1991.Şimşek, Muhittin; Ahilik,Hayat yay.,İstanbul 2002.Çağatay,Neşet; Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya 1981.Köprülü,Fuat; Osmanlı imparatorluğunun Kuruluşu, Ötüken yay.,İstanbul 1986.Ocak .A.Yaşar;Türk Sufiliğine Bakışlar ,İletişim Yayınları ,İstanbul ,2002w3.gazi.edu.tr/web/verken/yaren.htm - 29k (04.12.2005)

    Cevap Yaz Arama Yap

    Ugur

    • 2015-05-02 07:25:22

    Cevap : Ahilik sözcüğünün kökeni
    Bu konuda esas olarak iki iddia mevcuttur. İlk iddiaya göre kelime Arapça kökenlidir. Buna göre "Ahi" kelimesi Ahiyye’nin tekili olan "ah&" kelimesine birinci tekil "ya"sı ilave olunarak &ahi" şeklinde telaffuz olunmuş halidir. Bu fikre göre ahi’nin sözlük manası "kardeşim" demektir. Bu iddianın güçlü yanı, Ahiliğin ilk olarak Araplarda Fütüvvet Teşkilatı adıyla çıkması, dolayısıyla Ahilik ile ilgili terimlerin Arapça olması gereğidir. Ancak bu kanıt yeterli değildir.

    İkinci iddiaya göre Ahi kelimesi Türkçe Akı kelimesinin zamanla değişimi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu görüşün haklılık payı oldukça yüksektir. Zira bu kelimenin Ahi birlikleri içinde zaman zaman Ahi Baba şeklinde ifade edildiğini görüyoruz. Buna göre kelimenin Arapça manası ile düşünüldüğünde "Kardeşim Baba" diye bir tabir uygun düşmüyor. Fakat Divânu Lügati’t-Türk’te akı, eli açık, koçak, selek, cömert, yiğit, delikanlı gibi manalar ifade eden Akı kelimesiyle düşünüldüğünde "Ahi Baba" tabiri daha mantıklı görünüyor.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Gulnur_8

    • 2015-05-02 07:28:33

    Cevap : AHİLİK NEDİR? 
    Ahilik, sanat, ticaret ve mesleğin, olgun kişilik, ahlak ve doğruluğun iç içe girmiş bir alaşımıdır. Ahi diye anılan kişi kesin olarak bir sanat, ticaret ya da meslek sahibidir. O bununla birlikte olgun, ahlaklı, merhametli, iyi­liksever ve her işinde, her davranışında dürüst ve güvenilir bir kişidir.

    Özellikle Orta Asya'daki ve Türkistan'daki eski Türk belgelerini in­celeyen, başta W. Barthold gibi Rus bilginlerinin yazdıklarına göre Türk­ler, İslam öncesi dönemlerden beri, sanat, ticaret ve başka meslek alan­larında büyük gelişmeler göstermişlerdir. Örneğin W. Barthold "Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler" adıyla Türkçe olarak yayınlanan ese­rinde, bugün bütün dünyaca kullanılan, bir yerden bir yere yollanan ve "çek" denen kâğıt parçasıyla para alışverişi yapılan ticarî işlemdeki "çek"in ilk kez Asya Türklerince kullanıldığını ve Türkçedeki "çekmek" sözcüğünden geldiğini yazıyor. Yine Asya Türklerince, hükümdarın dam­gasını taşıyan ak ipek kumaş parçasının para olarak kullanıldığı, bu yüz­den, Osmanlı Türklerindeki madenî para birimi "akça"nın, hükümdar damgasını taşıyan bu ipek kumaş parçasından geldiği de, ekonomi ta­rihiyle uğraşan herkesçe bilinen bir gerçektir.

    XIII. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçuklu Türklerinin ekonomik yaşamında çok etkin rol oynadığını gördüğümüz ahilik, uzun yıllar boyu Türk ahlakının da simgesi olmuştur.

    Ahlakla sanatı ve onun kollarını, dallarını yoğurarak kişinin ruhunda, etinde kemiğinde özümlemiş bir kurum olan bu ahilik, Türkler dışında hiç bir ulusta yoktur.
     
    Arap ve İran din ve ahlak bilginleri, İslam’ın ilk dönemlerinden beri ki­şilere doğruluk, iyi ahlak ilkelerini öğretmek, benimsetmek, onları iyi insan, iyi yurttaş yapmak için çaba harcamışlardır. Önceleri yalın bilgiler içeren bu tür eserlere "nasihatname", "pendname" vb. gibi adlar verilirken zaman geçtikçe, toplumların bilgi ve görgü düzeyi arttıkça, kişi düşüncesi geliştikçe bu konuda daha derli toplu eserler yazılmaya başlanmış ve adlarına "fütüvvetname" denmiştir. Bu eserlerde yazılan insanî ve ahlaki ku­rallara uyanlara da "feta", "fütüvvet sahibi", "civanmerd" denmiştir. Bu Arap ve İran bilginleri, kişinin sanat, ticaret ve Öteki meslekleri öğrenmesi konusuna asla eğilmemişlerdir. Onlar, sanatla ahlakı birbirine kaynaştıran Türk ahiliğine tamamen yabancıdırlar.

    Türkçedeki karşılığı mertlik, yiğitlik, eli açıklık demek olan fütüvvetçiliğin, fütüvvet sahibi olmanın da dokuz basamağı vardı. Olgun ve mükemmel insan olmak için bu basamaklardan geçmek gerekiyordu.

    Farsçada fütüvvet sahibine, "fütüvvetdar", "civanmerd", "feta" den­miştir. Fütüvvetçiler XIII. yüzyılda, Abbasîler halifesi Nasır Lidinillah'ın başkanlığı altında örgütlendiler. Nasır Lidinillah (1155–1225), bu yeni kurduğu sapan atma, kamış gövdesine çakıl yerleştirerek atma demek olan "bundukdarlık" gibi askerî nitelikli sivil örgütlerle kendini, düşmanlarına karşı güçlü göstermek istiyordu ama bu ona pek etkin bir yarar sağlamadı.

    Sözünde durma, doğruluk, güven verme, eliaçıklıhk, alçak gönüllülük, bağışlayıcılık, dindarlık, başkasının ayıbını görmemek gibi fütüvvet ku­rallarına uyma, fütüvvet sahibi ve olgun kişi olma gibi yetenekleri be­nimseten kuralları kapsayan fütüvvetnameler, Şiilik, Bektaşilik, ka­lenderlik, Melamilik, ahilik, dahası Yeniçeri sekalan örgütü gibi tarikat ve örgütlerce benimsendi. Her biri, kendi örgütlerine özgü özellikler içeren fütüvvetnameler düzdüler. Bunların kimileri, ahilerin kullandıkları fütüvvetnameleri aynen alıp kimi yerlerini değiştiriyorlardı.

    Biz bu yazıda daha çok ahilik ve onun neler getirdiği, ne gibi roller oynadığı üzerinde duracağız. Bu nedenle fütüvvetçilik ve fütüvvetle ilgili şeyler üzerinde daha geniş ve ayrıntılı bilgiler için benim yazdığım ve Türk Tarih Kurumunca basılan "Bir Türk Kurumu Olan Ahi­lik" ile Kültür Bakanlığınca basılan "Ahilik nedir?" adlı eserlere bakmak gerekir. Orada, fütüvvetçilik, kaynaklan, kökenleri, geçirdiği evreler ve gelişmeler uzun uzun anlatılmıştır. Öte yandan bu fütüvvetname kurallarını ahilerin de benimseyip uydukları gibi, başka kurum ve kuruluşlar da benimsemişlerdir; ama yine de söylüyorum ahilik tamamıyla fütüvvetten ayrı bir şeydir.

    Biraz önce de değindiğim gibi, ahiliğin belirgin niteliği, ahi adıyla anı­lan kişinin, sanat, ticaret ya da bir meslek koluyla uğraşmakta bu­lunmasıdır. Bununla birlikte ahi, sanat ve meslek yollarını öğrenirken, fütüvvetçilerin bildiği kuralları ve ahlakî nitelikleri de öğreniyordu; yani sa­natın incelikleri, ahlakî nitelikleri aynı zamanda öğreniliyordu.

    Ahilerde bu çifte nitelik nasıl öğreniliyordu? Bunlar sanata ve mesleğe çok küçük yaşta başlarlardı. Ahilik yoluna girenlerde ilk basamak, "ya­maklık" ti. Bundan sonra çıraklık, onun ardından kalfalık, kalfalığın üstü de ustalıktı.

    Bu basamakların birinden ötekine geçiş süresi fütüvvetnamelere göre 1000 gün yaklaşık üç yıla yakın bir aradır; ama yamaklıktan çıraklığa, iki yılda geçilebilirdi. Çıraklıkla kalfalık, kalfalıkla ustalık arası, sanatına ve mesleğine göre üç yılı da aşabiliyordu.

    Dükkânda, tezgahta geçirilen bu sürelerin türlü basamaklarındaki genç, kendi ustasından yaşam ve ahlak kurallarını öğrenirdi.

    Ahiler, şehirlerde, kasabalarda ya da mahallelerde, o bölgenin zengin ve etkili ahisince yaptırılmış bulunan ahi zaviyelerinde her akşam top­lanırlardı. Burada sık sık, esnaf ve sanatkârlar topluca akşam yemekleri yerlerdi. Hele, zaviyeye yabancı yerlerden bir konuk gelirse bu şölenler daha görkemli olurdu. Bunun için gündüzden, görevli kişiler her esnaftan, akşam yenilecek yemek için para toplarlar, bununla, gerekli et, sebze ve tatlı malzemesi alınır ve bunlar akşam, bu işleri bilen ahilerce pişirilirdi.

    1330’lu yıllarda Fas'ın Tanca şehrinden Anadolu'ya gelip ahi za­viyelerinin pek çoğundaki şölenlere konuk olarak katılan oralarda konuk olan İbn-i Battuta (1304–1368) bunları ayrıntılarıyla anlatmaktadır.

    Fütüvvetçilerdeki fütüvvete girme törenleri gibi ahilerde de, ahilerin ilk ahi olma törenlerinde, kalfanın usta oluşu törenlerinde olduğu gibi, kuşak (şed yada önlük) kuşatma işlemi vardı. Özellikle yüksek rütbeli yö­neticiler, dahası hükümdarlar ahi olurlarken, dönemin büyük ahi bil­ginlerinin elinden şed (kuşak) kuşanarak ahi unvanı alırlardı.

    Kimi fütüvvetnamelerde bu zaviyelerin; değerli Kıbrıs halılarıyla dö­şeli, gür aydınlıklı lambalarla donanmış olduğu, ahilerin, derecelerine göre oturdukları, yemek pişirme, sofra kurma, zaviyenin üyeleri ile varsa yabancı konuklan yerlerine yerleştirecek görevlilerin işbaşında çalıştıkları anlatılır. 

    1- Yiğitler: Bunlar en alt sınıftılar.
    2- Ahiler: Bunlar altı bölük idiler, ilk üç bölüğe "Ashab-ı tarıyk" yani yola girmiş kişiler, 4, 5 ve 6. bölüklere de "Nakipler" denirdi.
    7- Halifeler: Bunlar sahib-i seccade değillerdi yani bağımsız olarak kendiliklerinden bir işe girişemezlerdi.
    8- Şeyhler: Bunlar, kendilerinden önceki yedi bölüğün başkanıdırlar.
    9- Şeyh ül-Meşayihler: Bunlar, şeyhlerin de başkanıdırlar. Bu Ahi Baba'dır. Zaviyeyi yaptıran ya da onun soyundan gelenlerden olmalıdır. 
    Yiğitlerin, zaviyelerde düzenli bir kontrol altında bulundurulmaları ve güvenilir kişiler yönetiminde eğitilmeleri gerekirdi. Fütüvvetnamelerde görüldüğü üzere, her çırak yiğidin iki "yol kardeşi" bir "yol atası" bir "üstad"ı, yani sanat öğretmeni, bir de "piri" vardı.

    Ahilere zaviyelerde, her gece ayrı bir konuda olmak üzere her ko­nunun uzmanları tarafından meslek ahlakı, genel ahlak ve terbiye ku­ralları, din bilgileri anlatılırdı. Öte yandan, haftanın belli bir gününde ata binmek, kılıç, kalkan, ok ve mızrak gibi silahların kullanılması için as­kerlik bilgileri verilirdi. Bu işler, özellikle Anadolu Selçukluları döne­minde ve Osmanlıların devlet kuruluşlarının ilk sıralarında çok önemli idi.

    Anadolu Beylikleri döneminde bir ara, Ankara'da yönetim boşluğu or­taya çıkmıştı. İşte bu sırada Ankara ahileri işe el koyup güveni ve düzeni birkaç yıl korudular. Türk Tarih Kurumu kitaplığındaki "Hadikat üs-Salatin" adlı bir yazmada ahilerin, Ankara'nın yönetiminde baştan beri yardımcı olduklarını söylüyor: " ... Dar ül-îslam olali çok zaman idi. Fethi zamanında içinde kodukları hâkim neslinden haliya (şimdi) şehir ve hisar ve havalisinden bir miktar diyara, ahiler dimekle maruf oniki kimesneler hâkim ve valiydi. Mahsulat-ı vilayti-ki emval-i bîgaye yetişti-iştirakile zabtedip ittefakile devayirin kaadir olduklan adüvden (düşmandan) ko­rurlardı Her birinin kapusunda ve tapusunda şahlar âyinince yatu yarağıyla (silahıyla) âraste, (donanmış) asker suretinde bir kaç yüz evbaş (alaylı, başıbozuk) hazırbaşidi".

    Osmanlıların da, bunları "şehir ahileri" olarak bazı yerlere atadıklarını görüyoruz. Murat Hüdavendigâr'ın düzenlediği bir vakfiyede, bu Osmanlı hükümdarının, ahilerden şed kuşanıp, kendisi de hısımlarından Şeydi Sul­tanın kızı ile evlendirdiği ahi Musa'ya eliyle kuşak kuşatıp Malkara'ya ahi atadığı ve ona Malkara'da sınırlan ve şartlan vakfiyede yazılı bir parça yer vakfettiği, eğer Ahi Musa'dan sonra buraya başka bir ahi atanırsa, aynı şartlarla vakfiyede yazılı yerlere onun tasarruf edeceği kayıtlıdır (benim, ahiler, Türk Tarihi Kurumu yayını, ss. 91).

    Anadolu Selçuklularında ahiliği kuran ve yayan kişi Ahi Evren'dir. Bu, onun lakabıdır. Onun, tam künyesi Nasırüddin Mahmud B. Ahmed'dir. (1171–1262)
    1220'li yıllarda Moğolların, Türk Harezmşahlar ülkesini yakıp yık­tıkları sırada oralardan Anadolu'ya gelmiş olmalı.

    Ahi Evren, Anadolu'ya gelip Kayseri bölgesine yerleşti ve ilk kez, o dönemin en gerekli nesnesi olan deri işçiliğini, debbağlığı geliştirdi. Ger­çekten o çağların en yararlı nesnesi, deri idi. Ayakkabı, eyer, gem, kolan, türlü gereksinimler için kullanılan tulumlar vb. deriden yapılırdı.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Admin

    • 2015-05-02 09:13:20

    Cevap : AHİ
    13.yy da Anadolu’da görülmeye başlayan ve bir süre sonra Osmanlı devletinin kurulmasında önemli rol oynayan dini-içtimai teşkilattır. Arapça ‘’kardeşim’’ manasındaki ahi kelimesinden gelen bu adın Türkçe’deki akıdan  (cömert) türetildiğini de ileri sürenler vardır.

    İlk defa Abbasi halifesi en-Nasr li dinillah rehberliğinde tüm İslam toplumlarında kurulmaya başlandı Müslüman Türklere geçmesi de X. yüz yılda ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılarla olmuştur.

    Sunum İçeriği

    1. Sayfa
    İŞTE OSMANLI’DA MESLEKLER...VE AHİ TEŞKİLATI

    2. Sayfa
    Ahî Teşkilatı güçlü bir sivil toplum örgütüdür. Ahî kardeş demektir. Bu teşkilatta hepimiz kardeşiz ve birbirimizden sorumluyuz. Ahîlik XIII. Yüzyılda Anadolu’da görülmeye başlamış, Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra Anadolu’daki birliğin sağlanmasında ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasında çok büyük rol oynamıştır. Osmanlı Devleti kurulduktan sonra teşkilatın adı Lonca Teşkilatı olmuştur. Ahîler; esnaf, tüccar ve diğer sahalardaki meslek grupları örgütlenmesini sağlamış, böylece yerleşim merkezlerinde sosyal ve ekonomik düzenin kurulması yanında kültürün de gelişmesini gerçekleştirmiştir. Ahîler Anadolu’ya gelen Türkleri önce misafirhanelerde misafir edip karınlarını doyurmuşlar, sonra bir sanatı olanlara iş yeri açmış, sanat sahibi olmayanları sanat sahibi yapmıştır.

    3. Sayfa
    Dileyen dilediği gibi dükkân açamaz. Arz-talep dengesi doğrultusunda ihtiyaca göre nerede ne kadar dükkân olacağına Ahî teşkilatı karar verir. Açılan dükkânı kapama yetkisi de yine Ahî Teşkilatı’na aittir.Bunun yanında Ahîlik Türk halkının sadece sanat ve meslek alanında yetişmelerini değil Ahlaki yönden de gelişmelerini kendine görev edinmiştir. Esnaf olabilmek için Ahî Teşkilatı’na üye olmak zorunludur. Üye olan kişi de kurallara uymak zorundadır.

    4. Sayfa
    Ahî Teşkilatı’nda erkek üyeler “Eline, beline, diline sahip ol.” yani hırsızlık etme, başkasının namusuna göz dikme, başkası hakkında kötü konuşma prensibi, iş birliği yaptıkları Anadolu kadınları (Bacıyan-ı Rum) “eşine, işine ve aşına” yani eşine yardım et, onu evine bağla, işine ve geçimine dikkat et prensibi benimsetiliyordu.

    5. Sayfa
    Ahî mutlaka bir iş ve sanat sahibi olmalıdır. Dünyaya fazla bağlanmamalı, cömert ve hayâ sahibi ve ahlaklı olmalıdır. Helalinden kazanmalı, alçak gönüllü olmalı, doğru olmalı, yoksullara yardım etmeli, bilgi sahibi olup âlimleri sevmelidir.

    6. Sayfa
    Ahî Teşkilatının görevleri;Üye sayısını, malların kalitesini ve fiyatları belirlemek,Arz- talep meselesine dikkat etmek, Müşterinin haklarını korumak, Ülke içinde Ahî teşkilatının içinde yer alan esnafların yaptığı malların hiç birinde halkın kıtlık yaşamamasını sağlamak, Üretimi ihtiyaca göre belirlemek,Sanatkârlara sanat ahlakını yerleştirmek,

    7. Sayfa
    Ülkeye yapılacak saldırılarda devletin silahlı kuvvetleri yanında ülkeyi savunmak ve yerleşim bölgelerinde Türk- İslam kültürünü yaymak,Esnaf ile hükümetin ilişkilerini düzenlemek, Üyelerin zararlarını karşılamak ve kredi vermek,Çalışamayacak durumdaki üyelerini korumak,Esnaflar arasındaki haksız rekabeti önlemektir.Üyelerin zararlarını karşılamak ve kredi vermek,Çalışamayacak durumdaki üyelerini korumak,Esnaflar arasındaki haksız rekabeti önlemektir.

    8. Sayfa
    “Kunduracılar sergisinde gördüğüm türlü türlü ayakkabılar sanatkârlarımızın çok ilerlemiş bulunduklarını ispat eden eserlerdir.Vatandaşlara yerli ayakkabılara rağbet göstermelerini tavsiye ederim.” M. K. ATATÜRK

    9. Sayfa
    AHÎ EVRAN KİMDİR?Asıl adı Şeyh Mahmud Nasuriddin’dir. Ahîlik Teşkilâtının Anadolu’da kurucusu olan ünlü Türk bilgini, iktisatçı ve sanatkârı Ahî Evran, (1172-1262) Azerbaycan’ın Hoy şehrinde doğmuş ve ilk büyük İslam âlimi Fahreddin-i Razi’nin derslerine devam etmiş ve ilk tasavvuf terbiyesini Ahmet Yesevi’nin öğrencilerinden almıştır. 1207’de Kayseri’ye gelip dericilik sanatıyla uğraşmış ve daha sonra Kırşehir’e yerleşip Ahî Teşkilâtını kurarak ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır.

    10. Sayfa
    MEDRESE

    11. Sayfa


    12. Sayfa
    Ders okutulan yer anlamına gelen medresede,Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun ilk dönemlerinden itibaren ilim ve kültür alanında çalışmalar yapıldığı bilinmektedir.Özellikle Selçuklu Devleti Anadolu’da bugün üniversite gibi faaliyet gösteren medreseler kurmuştu.Zamanın ünlü bilgin ve düşünürlerinden olan Davud_u Kayseri,Osmanlı Devleti’nde,İznik’in fethinden sonra Orhan Gazi tarafından burada kurulan ilk medreseye baş müderris olarak atandı.

    13. Sayfa
    Osmanlılar medreselerdeki eğitim ve öğretim faaliyetlerini vakıflar arcılığı ile devam ettirdiler.Bu vakıflar öğrencilerin yeme,içme ve barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamıştır.Medrese eğitimi için yaş koşulu olmasa da bazı müderrisler yaşı genç ve bekar öğrencileri seçerlerdi.Medreselerde öğrenci sayısı medreselerin büyüklük ve küçüklüğüne göre değişmekle beraber bir müderrisin okuttuğu öğrenci sayısı 20’yi geçmezdi.

    14. Sayfa
    Medreseye öğrenciler,müderrisler tarafından tabi tutulacakları bazı sınavlardan sonra seçilirdi.Seçilen yetenekli öğrenciler kendi içlerinde de zeka ve kabiliyetlerine göre ayrı sınıflarda eğitim görürlerdi.Medreselerin yüksek bölümü,ücretsiz ve yatılıydı.Yüksek bölümden mezun olanlar,medrese hocası(Müderris,kadı ya da yönetici) olurdu.

    15. Sayfa
    Medreselerde okutulacak dersler ihtiyaç dikkate alınarak yetiştirilmesi hedeflenen meslek gruplarına göre belirlenirdi.Genel olarak medreselerde belirlenen programlar çerçevesinde İslami ilimler,matematik,geometri,mantık,tıp,felsefe,fizik,kimya,tarih,coğrafya,tabiat bilimleri vb. okutulurdu.İSLAMİ İLİMLERTEMEL İLİMLER

    16. Sayfa
    Daha çok bilimsel çalışmalar yapan medreselerin yanında devlet teşkilatında görev yapacak nitelikli üst düzey yöneticileri de bir başka eğitim kurumunda yetişmişlerdir.

    17. Sayfa
    ENDERUN MEKTEBİ

    18. Sayfa
    Bir şeyin iç kısmı,iç yüzü,harem dairesi anlamına gelen “Enderun”;mülki,idari ve diğer önemli memur kadrosunun yetiştirildiği yerdir.Sultan II.Murat zamanında çıkarılan “Devşirme Kanunu”ile ihtiyaca göre 3-5 senede bir bazen daha uzun sürede gayrimüslim halktan 8-20 yaş arasında sağlıklı ve kuvvetli erkek çocuklar acemi ocağına alınmaktaydı.Devşirilen gençlerin zeki ve kabiliyetli olanları saray alınarak burada açılan Enderun Mektebi’nde eğitilmeye başlandı.

    19. Sayfa
    İç oğlan saray hizmetine alınıp devlet hizmetleri için yetiştirilen devşirmelere verilen addır!!!OSMANLI'DA İÇOĞLANLARI

    20. Sayfa
    Enderun’da iyi bir eğitim alan bu gençler,nitelikli devlet adamı ve usta sanaatkarlar olarak yetiştirilirlerdi.Bu eğitim faaliyetleri bir bütün olarak yapılırdı.Eğitim-öğretim birbirini izleyen 7 odada verilirdi.Odalara ”Koğuş”da denilirdi.Odalardaki eğitim süresi 1-2 yıl arasında değişirdi.Öğrenciler odaların başlangıç sınıfından öğretime başlar,üst sınıflara doğru yükselirlerdi.Alttan üste doğru odalar şöyle sıralanıyordu;Büyük oda,küçük oda,doğancılar odası,seferli odası,kiler odası,hazine odası ve has odası...

    21. Sayfa
    Eğitim faaliyetlerine 1909 yılına kadar devam eden Enderun Mektebi,Türk eğitim tarihinde önemli bir yere sahiptir.Enderun’da eğitim 4 konu üzerinde toplanmıştı;-Beden Eğitimi-Uygulamalı Saray İşleri Eğitimi-Yeteneklerine Uygun Bir Sanat Eğitimi-Teorik Olarak İslami Bilgiler Öğretimi

    22. Sayfa
    Öğretim uygulamalı ve teorik olarak 2 şekilde yapılırdı.Uygulamalı olanlar;Saray Ve Protokol HizmetleriGüreşAtlamaMeç ve Ok atma gibi spor çalışmaları,hat sanatı,müzikti...Teorik olanlar ise;Türkçe,arapça dil bilgisi olan Sarf ve nahivFarsça,edebiyat,tarih,fen bilimleri,cebir ve İslami ilimlerdi.Bu önemli eğitim kurumu Osmanlı Devlet hayatına çok sayıda sadrazam,vezir,yüksek rütbeli asker ve bir çok hattat,şair,müzisyen,minyatür ustası ve ressam yetiştirmiştir.

    23. Sayfa
    Osmanlı Devleti’ndeki Bazı Medreseler Ve Kuruluş Yılları

    24. Sayfa
    *1330 İznik Medresesi*1335 Bursa Medresesi*1385 Hüdavendigar Medresesi*1399 Yıldırım Medresesi*1413 Edirne Eski Cami*1471 Fatih Medresesi (Sahn_ı Seman Medresesi)*1557 Süleymaniye Medresesi

    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.