Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

  • Din
  • 3 yıl önce
  • 1 Cevap

Hasan - ı Basri kimdir

Bu soruya açıklama yazılmamış..

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    esoes

    • 2021-02-19 15:53:32

    Cevap : Hasan - ı Basri Kimdir?

    Adı, Hasan bin Yesâr Ebi’l-Hasan, künyesi Ebû Muhammed ve Ebû Saîd, nisbesi el-Basrî. Tâbiînin büyüklerinden. Zâhid, muhaddis, fakîh ve müfessir. 


    Aile kökleri aslen Irak'ın Basra kenti olduğu için Basri ismiyle meşhur olmuştur. Hasan-ı Basri Hazretlerinin babası Müslüman olmadan önce Firuz veya Yesar isimleriyle tanınmış.
    Babasi Yesâr, Irak'in bir kasabasi olan Meysânlidir. Yesâr, Meysan'in fethedilmesi sirasinda esir düsmüs ve buradan efendisinin kendisini âzâd ettigi, daha sonra da Hasan-i Basrî'nin annesi Hayrâ ile evlendigi Medine'ye götürülmüstür. iste, Hasan-i Basrî, burada Hazreti Ömer'in halifeliginin son ikinci yili olan Hicrî 21 senesinde dogmustur.

    Annesi Hayrâ, Peygamberimizin hanimi Ümmü Seleme'ye hizmette bulunmustur. Bu arada, Ümmü Seleme'nin Hasan'i emzirdigi ve ondaki hikmet ve belâgatin bundan dolayi oldugu söylenir. Ayrica, Ümmü Seleme'nin, kendisini Ömer'e götürdügü ve onun için söyle dua ettigi de rivâyetler arasindadir; "Yâ Rabbi, onu dinde fakîh kil ve insanlara sevdir.

    Hasan, Vâdi'l-Kurâ'da büyümüs ve çocuklugu orada geçmistir. Gençliginde Dogu İran'in fethine (43/663) katilmis, bundan kisa bir müddet sonra, Horasan vâlisi Rebi' b. Ziyâd'in kâtipliginde bulunmustur. Bundan sonraki hayatinin geri kalanini çogunlukla Basra'da geçirmistir. En son vefât edenleriyle birlikte üç yüz sahâbe ile görüstügü rivâyet edilir. Bu bakimdan tâbiînin önde gelenlerinden olup ilim ve fazileti, zühd ve takvâsi ile meshurdur. Ebû Tâlib Mekkî, Hasani Basrî'nin tasavvuf yolunda imamlari oldugunu söylemistir. Enes b. Mâlik, kendisine bir mesele soruldugunda, onun Hasan-i Basrî'ye de sorulmasini, onun derin ilim sahibi oldugunu söylerdi

    Hasan-i Basrî'nin çesitli konulardaki görüslerini söylece özetleyebiliriz:

    >>
    Zühd anlayışı savunan sûfîlerden Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), “Zühd, dünyaya karşı isteksiz olmak, dünyaya bel bağlayanlara buğz etmek ve dünyada bulunan şeylerden nefret etmek, âhirete karşı istekli olmaktır” diyerek görüşlerini dile getirmiştir.

    >>Hasan-i Basrî, "Allah, mahlûkati ve tabiati yaratti. Hersey yaratilisina uygun olarak hareket eder" demekle kadere inancini açiklayip, Kaderiyye gibi düsünmedigini belirtir ve günâhkâr mü'minin, münâfik oldugunu söyler.

    >>Ibâdet hayatinda bütün kaide ve emirlerin siki sikiya tatbik edilmesini ister. Nifak ve riyâya siddetle düsman olup, amelde ihlâsin bulunmasi gerektigini söyler. "Biz insanin dindarligini sözleriyle degil, fiiliyatiyla anlariz" diyerek de uygulamaya önem verdigini belirtir.

    >>O'nu da "eski"ye özlem içinde görmekteyiz. "Eskiden dünya ehli fânî mallarini, ilimleri için âlimlere sarfediyorlardi. Bugün âlimler, ilimlerini ehl-i dünyanin menfaati, onlarin fânî mallari için kullaniyorlar. Dünya ehli mallariyla, alimlerden yüz çevirdi ve onlarin ilimlerinden mahrum kaldi. Çünkü alimlerin verdigi hükümlerde talihsiz sonlarini gördüler" der.

    >>Gerçek fakîhin, takvâ sahibi oldugunu, kimseden himmet beklemedigini, kimseye hakaret nazariyla bakmadigini, ilmine karsilik bir dal bile beklemedigini, çesitli sözlerinde belirtmektedir.

    >>Hasan-i Basrî, sûf giyenleri tenkid eden bir sûfî olup, Basra'dakilerin ilki degildir. O'nun zühd anlayisi, tefekkür, nefs muhasebesi, dünyadan uzaklasma ve Allah askina dayanmaktadir. "Tefekkür, sana iyi ve kötü fiillerini gösteren bir aynadir";

    >>"Mü'min, daima nefsinin hâkimidir. Onu Allah için inceler. Dünyada nefsini murâkabe edenlerin hesabi, âhirette kolay olacaktir. Kendilerini murâkabe ve muhâsebe etmeyenlerin hesabi da zor olacaktir" dedigi bilinmektedir.

    >>O, karsisindakileri egitmek için sorular sorar, gerçekleri bizzat kendilerinin bulmasini isterdi. Çünkü kisilerin yalniz ölüp, yalniz gömüleceklerini, yalniz dirilip, yalniz baslarina hesap vereceklerini beyanla herkesin kendisine dönmesinin önemine isaret ederdi. Ona göre, düsüncesini âhiret üzerine yogunlastiranlarin, dünyadan ve fânî seylerden sevgisini kesmeleri ve her iste Hazret-i Peygamber'in yolunu izlemeleri sarttir.

    Hasan-i Basrî, hüzünlü olmayi kendine siâr edinen bir sûfi olarak temayüz etmistir. Dünyadan kaçis, zâhidâne bir hayat, nefsinden hiçbir zaman emin olmama, iste bunlarin hepsi, O'ndan hükmün kaynagini teskil etmektedir. Hüznü savunan bir sözünde "uzun hüzün, iyi amellerin kaynagidir" demektedir" "Yaptiklarinin cezasi olarak, bundan böyle az gülsünler, çok aglasinlar" (et-Tevbe, 9/82) âyetinin isaret ettigi emir çerçevesinde fazla gülmemeyi ögütler, fazla gülmenin kalbi öldürdügünü söylerdi. Kisi bir bütün olarak Kur'ân-i Kerîm'e uygun hareket ederken, en küçük kötülükten çekinir, her konuda çok titiz olursa o, verâ sahibi olmus olur. Bunu, Hasan-i Basrî'de su ifadelerle billurlasmis görüyoruz.

    >>"Amellerine bak, onlari incele. Çünkü birbirinden kesin sinirlarla ayrilan hayir ve ser tartilacak. En küçük bir hayiri degersiz bulma, âhirette o sana fayda verecek. En küçük bir kötülügü zararsiz sayma, ahirette aleyhinde olacaktir." Hasan-i Basrî'de Allah aski (muhabbettullah) zirvededir. Bunu, hadîsi kudsîden aldigi güçle saglamistir. "Bana, kendilerine farz kildigim seyleri edâ ettigi gibisi ile yaklasani yoktur. Eger kul, bana nâfile ibadetlerle yaklasirsa ben onu severim. Ben onu sevince de, onun kulagi, gözü, eli, dili ve ayagi olurum. Benimle duyar, benimle görür, benimle konusur, benimle tutar ve benimle yürür" (Buhârî, Rikak, 38). O'na göre Allah aski manevî hayatin en yüksek noktasidir. Çünkü bu ask, Allah'a dogru yükselisin meyvesidir.

    >>Cennette Allah'in zâtinin ihatasiz olarak görülebilecegini kabul eder. iyiligi emir kötülügü nehyetmek kurali, O'nun hareket noktasini olusturmaktadir.

    Tefsîr ve hadîste tenkid edici fakat gerçekçi bir görüse sahiptir. Müslümanlarin ibâdetlerinde mevcûd Israiliyyat'i biliyor ve onlari bu yanlis inançlardan kurtarmak için, korkusuzca mücâdelesini sürdürüyordu. Bunun yaninda isyan etmeden, halifelere bile açikça hatalarini söylemekle, cesaret örnegini göstermistir. Haccâc b. Yûsuf'un zulmüne karsi, ona kafa tutmustiir. Rûhu sâd olsun...

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.