Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Klasik dönemde beylerbeyinin görevleri

klasik dönemde beylerbeyinin görevleri

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-12-20 15:31:35

    Cevap :

    On beşinci yüzyıl beylerbeyi beratlarına göre bunların görevleri şu şekildedir:

    1. Eyaletindeki bütün devlet işlerinde sultanın temsilcisi olarak beylerbeyi, divanında askeri zümresine dair çeşitli meseleleri halletmek.
    2. Bölgesinde emniyeti sağlamak.
    3. Timarlıların atanma ve terakkileri ile belli bir miktara kadar timar tevcih işlemlerini yürütmek.


    Klasik devirde Osmanlı Devletindeki beylerbeylikler şunlardır:

    Rumeli, Cezayir, Budin, Temaşvar, Anadolu, Karaman, Eyalet-i Rum, Haleb, Şam, Mısır, Yemen, Habeş, Diyarbakır, Rakka, Bağdat, Basra ve Lahza, Van, Dulkadriye, Erzurum, Kıbrıs, Cezayir-i Garb, Kefe, Tiflis, Kars, Trablus-ı Mağrib, Pelengan, Revan, Şemahi, Bosna, Kanije, Eğri, Özü, Adana, Trabzon ve Çıldır.


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2020-12-20 15:36:17

    Cevap :

    SANCAK İDARESİ

    Osmanlı Devletinde başlangıçta her idari birime iki amir atanırdı. Bunlardan biri, sultanın yürütme erkini temsil eden ve askeri sınıftan olan “bey” (beylerbeyi veya sancakbeyi), diğeri ise sultanın hukuki yetkisini kullanan ve ilmiye sınıfından gelen “kadı” idi.[1] Kadı, beyden bağımsızdır, padişahtan emir alır ve padişaha doğrudan arzlarda bulunabilir. İlk sancakbeylerinin görevleri askeri nitelikte olup idari işler, adli teşkilatın başı olan kadı uhdesinde bıra-kılmıştır. Ancak zamanla sancakbeyi, idari yetkileri kadıların aleyhine olarak genişlemesi neticesinde yalnız askeri değil idari-mülki bir yönetici olarak belirmeye başlamıştır. XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu durum yer-leşik bir hal almıştır.[2]

    Osmanlı İmparatorluğu’nda bu dönemde, en küçük birim, kaza’dır.[3] Bir-kaç köyün bir araya gelmesi ile oluşan kaza, esasen bir kadının yargı çevresini belirler ve doğrudan merkeze bağlıdır. Köyler, kazai açıdan kadıya, askeri-idari açıdan sancakbeyine bağlıdır. Kadı, askeri olmayan şer’i ve örfi konulara bakar, ayrıca bir kısım beledi işlerden sorumlu bulunmaktadır.[4] Prof. Ortaylı kadının bu görevlerini şu şekilde sıralamaktadır; “Sanatkar ve esnafın kontrolü, lonca düzeninin, yönetimin ve bununla ilgili kuralların gözetimi, şehrin ekonomik hayatıyla yakından ilgili olarak fiyat tespit ve kontrolü, diğer yandan şehirlerin altyapısal tesislerinin denetimi, imar nizamının korunmasını gözetmek, vakıf-ların yöneticilerini denetlemek, bu konudaki atamalarla ilgili olarak arzda bulunmak gibi...”.[5]

    Eyalet ve sancak merkezlerine bağlı küçük şehir ve kasabaların idare amirliğini yapan subaşılar da, asayişi sağlamakla yükümlüydü. Subaşılık, sipa-hilik[6] ile sancakbeyliği arasında bir görevdi.[7]

    Klasik dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun temel idari birimi sancaktır.[8] Tahrir Defterlerinde her bir sancağa ait ayrı kanunnamelerin bulunduğu görü-lür.[9]Sancak idaresinin başı ise sancakbeyidir. Sancaklara merkezden hüküm-darın kulları arasından, taşradan alaybeyleri, defter kethüdası, timar veya hazine defterdarından veya sancakbeylerinin oğulları veya yakınları arasından tayin yapılmaktadır. Görev süreleri üç ile bir yıl arasında değişmektedir.[10] Sancağın en büyük yöneticisi olarak sancakbeyinin geniş yetkileri ve sorumlulukları vardır. Sancakbeyinin  askeri vazifelerinin başında, sancağında bulunan timarlı sipahilerle beraber bağlı bulunduğu beylerbeyinin komutası altında savaşa katılmak gelmektedir. İdari alanda ise sancakbeyi; emniyet ve asayişin sağlanmasından, kalelerin ve sınırların korunmasından, vergilerin toplan-masından,  kalpazanlığın  önlenmesinden,  özel  görev  için  gelen  devlet  me-murlarına  yardımcı  olmaktan,  suçluların  cezalandırılması  işinden  sorum-ludur.[11] sancakbeyinin yanında alaybeyi bulunmaktadır. Sancakların, İm-paratorluğun  ilk  devirlerinde  meydana  geldiği  bilinmektedir.  Osman  Gazi, ele geçirilen bölgelerin genişlemesi üzerine önde gelen komutanlarını san-cakbeyi  olarak  görevlendirmiş;  bu  arada,  Karahisar  Sancağının  idaresini oğlu  Orhan  Gazi’ye  vermiştir.[12]  Fetihlerle  birlikte  sancak  sayıları  hızla  art-mıştır.

    Klasik Osmanlı sancaklarının dışında özellikle Doğu Anadolu’da, bu yörelerin Osmanlı idaresine katılmasında çaba harcayan mahalli beylere belirli bazı ayrıcalıklarla sancak idaresi verildiği görülür. Bunlardan, “yurtluk-ocaklık” sancaklarda beylerin azli ve görevlendirilmeleri beylerbeyinin arzı ve padişahın onayı ile yapılmaktadır. Atamalar aile fertleri arasından yapılır. Yurtluk-ocaklık sancaklarda tahrir yapılır; timar ve zeametler beyin adamlarına verilir. “Hü-kümet” sıfatını taşıyan sancaklarda ise atama işlemi yurtluk-ocaklık san-caklarındaki gibi yapılır; ancak tahrir uygulanmazdı.[13] Sancakların bu statüleri sabit ve değişmez değildir. Siyasi şartlara göre Osmanlı Devleti gerektiğinde değişikliklere gitmiştir. Bu nedenle, bu sancakları Osmanlı Devletinin merkezi otoritesinin dışında görmemek gerekir.[14]

    EYALET İDARESİ

    Sancaklardan meydana gelen beylerbeylikler, beylerbeyi tarafından idare edilmektedir (16.yüzyıldan sonra beylerbeylik ve beylerbeyi yerine “eyalet” ve “vali” kullanılmıştır). Beylerbeyi,  sancakbeylerinin amiri durumundadır. İki tuğ taşır ve paşa unvanına sahiptirler.[15] Fatih Kanunnamesine göre beylerbeyliğine, mal defterdarları, beylik rütbesindeki nişancılar, beş yüz akçalık kadılar ve dört yüz bin akça hassı olan sancakbeyleri getirilmektedir.[16]

    İlk olarak Rumeli Beylerbeyliği ihdas edildi ve yönetimine Süleyman Paşa getirildi. Anadolu Beylerbeyliği ise daha geç devirlerde kurulmuştur (1393). I.Mehmet döneminde yapılan fetihler neticesinde Rum Beylerbeyliği (Sivas) kuruldu (1413). XVI. yüzyıl başlarında Diyarbakır, Erzurum ve Mısır Eyaletleri ilave olundu. XVII. yüzyılda eyalet sayısı zaman zaman değişmekle birlikte kırkı geçmiştir.[17] Derece itibari ile Rumeli Beylerbeyi en kıdemli olandır ve terfi ettiğinde Divan-ı Hümayun’da sonuncu (“küçük”) vezir olur.[18] Beyler-beyliğine en fazla üç yıl için atama yapılır. Bunun nedeni bölgede bağımsız güç olmalarını önlemektir. Zaman içerisinde beylerbeylerinin görev süreleri bir yıla kadar kısalmıştır.[19] Beylerbeyinin oturduğu sancağa “paşa sancağı” denir. Kendisi bu sancağın sancakbeyi gibidir. Kendisine bağlı diğer sancaklarla olan ilişkileri ise askeri alanla sınırlıdır.[20]

    Eyaletlerde bir hazine defterdarı, bir timar defterdarı, bir de defterdar kethüdası bulunmaktadır.[21] Bunların dışında beylerbeyinin kalabalık bir maiyeti vardır. Beylerbeyinin sorumluluğu altındaki bazı işleri görüşmek, halkın şi-kayetlerini dinlemek üzere toplanan bir “beylerbeyi divan”ı bulunur. Beyler-beyinin konağında toplanan divan, Divan-ı Hümayun’un küçük bir modeli gibidir. Eyalet divanı kararlarından memnun olmayanlar şikayetlerini Divan-ı Hümayuna iletebilirdi. Eyalet divanında görüşülen konular ve alınan kararlar divan efendisi tarafından deftere kaydedilir.[22] Beylerbeyi, gerektiğinde divan’da dava görür veya kadıya dava gördürür. XIV. yüzyıl boyunca beylerbeyi, timarlı sipahilerin ve diğer tüm taşra kuvvetlerinin komutanıdır. Bu dönemde beylerbeyi, belli bir bölgenin idarecisi olmaktan daha çok ordu işlerinden sorumlu kimsedir.[23] Bölgesinde hükümdarın temsilcisi sıfatı ile, kendine ait divanda askeri konulardaki meselelere bakar, bölgenin güvenliğini sağlar, timar tevcihi işlerini yürütürdü.[24] Başlangıçta bütün tımarlar beylerbeyiler tarafından tevcih edilirken, XVI. yüzyıldan itibaren sadece küçük timarları tevcih etmeye başlamışlardır.[25] Beylerbeyi sefere çıktığı zaman yerine mütesellim denilen görevliyi bırakırdı. Bunlar genellikle yerli ailelerden seçilirdi. Bu durum zaman zaman yerli aileler arasında şiddetli çekişmelere sebep olmuştur.[26]

    İmparatorluğun genişlemesine paralel olarak sayıları artan eyaletler; salyanesiz (yıllıksız) ve salyaneli (yıllıklı) olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. Salyanesiz eyaletlerin mahsulatı has, zeamet ve timara ayrılmıştır ve hazineden, defterhaneden idare edilmektedir. Eyaletlerin geneli bu şekildedir. Saylaneli eyaletler mahsulatı ise has, zeamet, timar şeklinde ayrılmayıp doğrudan hazine tarafından yıllık olarak (beylerbeyi, sancakbeyi, asker ve sairenin maaşları ayrıldıktan sonra) tahsil edilir. Bu eyaletlere Mısır, Bağdat, Basra, Yemen, Trablusgarp, Tunus, Cezair Eyaletleri örnektir. Bunların dışında Eflak- Boğdan gibi özel statülü hükümetler, içişlerinde serbest Kırım Hanlığı, yine kendine has durumu ile Mekke-i Mükerreme Emirliği de Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bölgelerdir.

    KAYNAKÇA:

    [1]  Nejat Göyünç, “Osmanlı Devleti’nde Taşra Teşkilatı (Tanzimat’a Kadar)”, Osmanlı, C.VI, Yeni Türkiye Yay. İstanbul 2000, s.77.

    [2]  Mehmet Ali Ünal, “Osmanlı Devleti’nde Merkezi Otorite ve Taşra Teşkilatı”, Osmanlı, C.VI, Yeni Türkiye Yay. İstanbul 2000, ss.115-116.

    [3]   Osmanlı devletinde eyalet-sancak-kaza şeklinde tek bir idari-askeri teşkilatlanma olduğu ve kaza’nın da bunun en alt birimi olduğu görüşü tartışmalıdır.  Akdağ  ve Ondan aktararak Ünal;

    kaza bölgesinin, askeri olarak niteledikleri eyalet-sancak teşkilatından ayrı bir idare oldu-ğunu ileri sürerler. Kaza’nın sancağın bir alt birimi olarak algılanmasını da, XIX. yüzyılda kadının yalnızca mahkeme başkanı haline gelmesi ve kaza merkezlerinde idari bir teşkilat olarak mutasarrıflıkların kurulmasına bağlarlar. Bkz. Ünal, a.g.m., ss.118-119.

    [4]    Kaza’da kadı’nın yargı dışında mülki-idari teşkilatın da başı olduğu ve özellikle asayişin sağlanması görevinin kadılara ait olduğu ileri sürülmüştür. Bkz. Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi (1243-1453), C.I, Cem Yayınevi, İstanbul 1995, ss.324-327 ve aynı yazarın Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası “Celali İsyanları”, Cem Yayınevi, İstanbul 1995, ss.86-92.

    [5]    İlber Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, Turhan Kitabevi, Ankara 1994, s.27. Kadının görevleri hakkında ayrıca bkz. Ünal, a.g.m., ss.119-120.

    [6]    Sipahi; “Osmanlı askerlik teşkilatında Timar namıyla öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeye mecbur oldukları cebelüleri ile birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askerine verilen addır.” Bkz. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.III, MEB yay., İstanbul 1993, ss.230-235.

    [7]    M.Zeki Pakalın, C.III, ss.259-261; Y. Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK. VII. Dizi-Sa.127, Ankara 1991, s.73. Subaşıların doğrudan kadıların emri altında oldukları da ileri sürülmüştür. Bkz. Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi (1453-1559), C.II, Cem Yayınevi, İstanbul 1995, ss.63-67.

    [8]    Mehmet İpşirli, “Klasik Dönem Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, Ed. Ekmelettin İhsanoğlu, IRCICA Yay. İstanbul 1994, s.233.

    [9]      Kanunname metinleri için bkz. Ö. L. Barkan, Kanunlar, İ.Ü. Ed. Fak. Yay., İstanbul 1945. Osmanlı Tahrir Defterlerinde sancak yerine “liva”, sancakbeyi yerine “mirliva” tabirlerinin de kullanıldığı görülür.

    [10]  İpşirli, a.g.m., s.234. İ.Metin Kunt, XVI. yüzyılda görevli “...sancakbeylerinin en aşağı yüzde 40’ının kul değil ümera oğlu ya da akrabası olması...”nı, II. Mehmet’ten itibaren önemli görevlerde kul asıllı yöneticilerin egemen olduğu yönündeki kanaatin yanlışlığına işaret saymaktadır. Bkz. İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete 1550-1650 Arasında Osmanlı Ümerası Ve İl İdaresi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1978, ss.65-66.

    [11]  Kunt, a.g.e., ss.23-26; M. S. Eyüboğlu, “ Tanzimattan Cumhuriyete Kadar Geçen Devre Ait İl İdaresi ve Teşkilat Kanunları”, Türk İdare Dergisi,  (1951), CCXI, Sayı.212, s.145 ve Halaçoğlu, a.g.e., s.74.

    [12]  Fahameddin Başar, Osmanlı Eyalet Tevcihatı (1717-1730), TTK. II.Dizi-Sa.35, Ankara 1997, s.6.

    [13]  Neşat Göyünç, a.g.m, s.85.

    [14]   Ünal, a.g.m, s.118.

    [15]   Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra bazı önemli eyaletlere vezir rütbesi ile valiler (üç tuğlu paşalar) tayin edilmiş ve zamanla uygulama genişletilmiştir. Bkz. İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.III/2, TTK. VIII. Dizi-Sa.16, Ankara 1995, s.291.

    [16]   Dündar Aydın, Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı, TTK. Yay. Vıı.Dizi- Sa.151, Ankara 1998, s.167.

    [17]   Başar, a.g.e., ss.7-8; Zaman içerisinde eyaletlerin sayısındaki artış için bkz. Halil İnalcık, “Eyalet” DİA, C.XI, ss.548-549.

    [18]   Halaçoğlu, a.g.e., s.76. İleriki dönemlerde beylerbeylerine Divan’a alınmadan da vezirlik rütbesi verilmeye başlanmıştır.

    [19]   İpşirli, a.g.m., s.228 ; Eyaletlerde beylerbeyinin kontrolü için getirilen denge sistemi için bkz. İnalcık, a.g.m, s.550.

    [20]   Musa Çadırcı, “Tanzimatın İlanı Sırasında Türkiye’de Yönetim (1826-1839)”, Belleten, LI/201, Ankara 1988, s.1215.

    [21]   Eyüboğlu, a.g.m., s.149.

    [22]   İpşirli, a.g.m., s.226.

    [23]   Dündar Aydın, beylerbeyini “askeri vali” olarak da tanımlamıştır. Bkz. Aydın, a.g.e., ss.165-172.

    [24]   Halaçoğlu, a.g.e., s.75.

    [25]   İpşirli, a.g.m., s.229.

    [26]   İpşirli, a.g.m., s.236.

    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.