Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Klasik Türk müziğinin başlıca çalgılarından biri

Klasik turk muziginin baslica calgilarindan biri

Bu soruya 14 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Bulmacada 'Klasik Türk müziğinin başlıca çalgılarından biri' nedir sorusunun cevabı:
    Kare ve çengel bulmacada sorulan 'Klasik Türk müziğinin başlıca çalgılarından biri' sorusunun yanıtı birden fazladır. Bu nedenle bulmacanızdaki boşluk sayısına ve harf dizilişine göre aşağıdaki cevaplarımızdan birini seçmelisiniz.


    İşte cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 2 harfli ise cevaba ud yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba kanun yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba keman yazabilirsiniz.
    4. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 3 harfli ise cevaba ney yazabilirsiniz.
    5. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba tanbur yazabilirsiniz.
    6. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba lavta yazabilirsiniz.
    7. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba kemençe yazabilirsiniz.
    8. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba rebab yazabilirsiniz.
    9. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba santur yazabilirsiniz.
    10. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba kudüm yazabilirsiniz.
    11. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 3 harfli ise cevaba def yazabilirsiniz.
    12. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 3 harfli ise cevaba zil yazabilirsiniz.

    Diğer Cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba Divane yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 4 harfli ise cevaba Yasa yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 3 harfli ise cevaba Yay yazabilirsiniz.
    4. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba İnce Saz yazabilirsiniz.
    5. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 3 harfli ise cevaba Ebe yazabilirsiniz.
    6. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 13 harfli ise cevaba Yaylı Çalgılar yazabilirsiniz.
    7. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba Savma yazabilirsiniz.
    8. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 13 harfli ise cevaba Vurma Çalgılar yazabilirsiniz.

    ud kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Divane (6 harfli)

    kanun kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Yasa (4 harfli)

    keman kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Yay (3 harfli)

    ney kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. İnce Saz (7 harfli)

    lavta kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Ebe (3 harfli)

    kemençe kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Yaylı Çalgılar (13 harfli)

    def kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Savma (5 harfli)

    zil kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Vurma Çalgılar (13 harfli)


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Bulmacada 'Klasik Türk müziğinin başlıca çalgılarından biri' sorusunun cevabı olan 'ud - kanun - keman - ney - tanbur - lavta - kemençe - rebab - santur - kudüm - def - zil' kelimesinin sözlükte eş anlamı nedir:
    ud kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Divane (6 harfli)
    kanun kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Yasa (4 harfli)
    keman kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Yay (3 harfli)
    ney kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. İnce Saz (7 harfli)
    lavta kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Ebe (3 harfli)
    kemençe kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Yaylı Çalgılar (13 harfli)
    def kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Savma (5 harfli)
    zil kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Vurma Çalgılar (13 harfli)
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte ud Nedir:
    yok
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte kanun Nedir:

    Kanun Sözlük Anlamları

    1. (Hukukta) Kanun (Yasa) Anayasal hukuk sisteminde, yetkili organlarca meydana getirilen hukuk kurallarıdır.
    2. (Bilimde) Kanun (Yasa) Bir bilimsel kanun, gözlem ve deneylerle iyi desteklenip kanıtlanmış matematiksel prensiptir.
    3. (Müzik Aleti) Kanun, 10. yüzyılda Kazakistan'ın Farab kasabasında doğan Farabi adında bir Türk bilgini tarafından bulunduğu rivayet edilen bir çalgıdır. Mızraplı bir müzik aletidir..

    Hukukta Kanun Nedir

    Kanun veya yasa, bir anayasal hukuk sisteminde, yetkili organlarca meydana getirilen hukuk kurallarıdır. Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler birer hukuk kuralıdır. Yürürlükte olan hukuk kurallarının tümüne mevzuat denir. Dar anlamında kanun, yasama organınca yapılan kanun adıyla gerçekleştirilen işlerdir. Hukukla paralel anlamlılık taşır ancak hukukun öğelerinden sadece biri ve hukuk kaynaklarından sadece biridir.
     
    Kanun, yazılı veya yazısız olabilir. Yazılı kanunların en ünlüsü MÖ 1700'lerde yapılmış Hammurabi Kanunları'dır. Roma hukuku, Cermen hukuku, Katolik hukuku, İslam hukuku yazılı kanunlara dayanır. Çağdaş kanunların yazılı oluşu Fransız Devrimi'nden sonra gelişmiştir. Önemli yazılı kanunlara Kod (code) denilmektedir. Toplumu Kod'larla yönetmeye Kodifikasyon denilir ve Kıta Avrupa'da geçerlidir. Medeni Kanun'lar birer Kod'dur. İslam dünyasında Mecelle ve Kanunı Esasi ilk kodlardır.
     
    Türkiye'de kanun koyma yetkisi TBMM'nindir. Kanun teklifi Bakanlar Kurulu (tasarı) ve milletvekillerince tek veya grup halinde (kanun teklifi), gerekçe gösterilerek yapılır. Bunun dışındaki kişi ve kurumlar, kanun isteklerini meclise iletebilirler. Cumhurbaşkanı, kanun teklif edemez, çünkü cumhurbaşkanı seçildikten sonra TBMM üyeliğini kaybeder. Kanunlar cumhurbaşkanına sunulur ve cumhurbaşkanı yayınlarsa yürürlüğe girer. Yayınlamazsa (bütçe kanunu hariç), gerekçesiyle meclise iade eder (15 gün içinde). Meclis kanunu aynıyla tekrar kabul ederse, artık cumhurbaşkanı o kanunu yayınlar. Meclis, kanun yaparken anayasa ve içtüzük hükümlerine uyar. Kanunlar TC Resmi Gazete'de (kuruluşu 7 Ekim 1920) yayınlanırsa yürürlüğe girer. Tarih belirtilmemişse 45 gün içinde bütün yurtta geçerli olur. Başbakanlık, Düstur adıyla kanunları derlemekte, her yasama yılında bir cilt yayınlamaktadır. Kanunlar, mevzuat bilgi sistemleriyle internette yayınlanmaktadır. Meclisin yayınladığı iki kanun dergisi bulunmaktadır: Tutanak Dergisi, Kanunlar Dergisi.
     
    Meclis, geçmişe yönelik suç içeren kanun yapamaz. Seçim kanunu değişiklikleri, yürürlük tarihinden başlayarak 1 yıl içinde olacak seçimlerde uygulanmaz. Kanunlar: kanun, tüzük, yönetmelik, KHK, TBMM İçtüzüğü, İçtihadı Birleştirme Kararları, mahkeme kararları, içtihatlar, örf ve adet, tebliğ, genelge, yönerge adlarını taşır.
     
    Her kanunun bir sıra numarası olur. Kanunlar bu no ile anılır. Ancak, cumhuriyet öncesinden kalan kanunlar adlarıyla anılır. 19201960 arasındaki kanunlar 17480 arası no taşır. 27 Mayıs 19601 Kasım 1961 arasındaki kanunlar 1375 arası no taşır. 1961'den günümüze kadar gelen kanunlar 1'den başlar ve son olarak 5000'leri aşmıştır. Bu durumda aynı no'lu iki kanun olabilir. Bu nedenle kanunlar mehaz verilirken tarihi ve no'su birlikte verilir. Anayasaya göre, bazı konular ancak kanunla düzenlenebilir (ceza, antlaşmalar, yargıç ve savcı atamaları gibi). Kanunlar, anayasaya aykırı olamaz ve bu kural yargı denetimi düzeniyle denetlenir. Kanunlar, bireylerce anlaşılabilir şekilde olur ve anlaşılabilir dille yazılır.
     
    TC Anayasasının ilk 3 maddesi değiştirilemez. Bütün kanunlar anayasa denilen temel kanuna göredir. Bir kanun, başka bir kanunla veya mahkeme kararıyla yürürlükten kalkar. Süreli kanunlar ise kendiliğinden kalkar (Bütçe Kanunu gibi). Anayasa Mahkemesi'nin kanun iptalleri Resmi Gazete'de yayınlandığı anda o kanun yürürlükten kalkar. Bazı kanunlar yürürlükte olmasına rağmen işler değildir (Milli Korunma Kanunu gibi). Bazıları ise yürürlüktedir; ama fiilen uygulanmaz: Mesela kanunlara göre 614 yaşları arasındaki her çocuğun eğitimi zorunludur; ama uygulamada okula gitmeyen pek çok çocuk vardır. Kanunlar, sadece kanun haline gelmekle kanun olmaz, uygulamada düzenlenme hataları, toplum gerçekleriyle bağdaşmama, uygulama için gerekli tedbirlerin alınmaması, kanunu uygulayanlardaki aksaklıklar, araç eksikleri, halkın benimsememesi gibi sebeplerle kâğıt üzerinde kalabilir. Kanunsuz suç olmaz.
     
    Antlaşmalar, kanundur ve Anayasa Mahkemesi'ne götürülemez. Yerel kanunla uluslararası kanun çelişirse, uluslararası kanun esas alınır. Antlaşmalar, mecliste bir kanunla uygun bulunursa onaylanır. Kanunları yasama organı yapar, ancak yürütme organı kanun gibi KHK'ler yapabilir. KHK'ler de Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girer. Olaganüstü haller dışında KHK'ler Anayasa Mahkemesi denetimine açıktır. Yüretme organı tüzük çıkarabilir; tüzüklerin iptali için Danıştay'da dava açılır. Bir diğer kanun olan yönetmelikleri, yürütme organı dışında kamu tüzel kişileri de çıkarabilir, bunlar da idari yargıya açıktır, kamusal yönetmelikler Resmi Gazete'de yayınlanır.
     
    Kanunlar birbiriyle çelişemez. Kanun hiyerarşisinde Anayasa en baştadır. Aynı tür kanunlar eşit güçtedir. Kanun hiyerarşisi şöyledir: Anayasa, kanun, KHK, tüzük, yönetmelik, içtihad. Bunlar arasında çelişki olursa yargı organları (Danıştay ve İdare Mahkemeleri), kanunları denetleme görevi gibi denetler.

    Bilimde Kanun Nedir

    Bir bilimsel kanun, gözlem ve deneylerle iyi desteklenip kanıtlanmış matematiksel prensiptir. Tipik olarak bilimsel kanunlar, matematiksel formüllerle ifade edilirler.
     
    Bilimsel kanun konsepti, bilimsel teori konseptiyle yakından ilişkilidir. Tipik olarak, kanunlar teorilere nazaran dünya hakkında daha kısıtlı öngörülerde bulunurlar.
     
    Fizik bilimi, Fizik Kanunları diye bilinen bilimsel kanunlar başta olmak üzere bir takım bilimsel kanunlar tanımlar. Ayrıca, biyoloji bilimide Mendel_genetiği ve genetikteki HardyWeinberg_Kuralı prensibi gibi bir takım bilimsel kanunlar tanımlar.
     
    Ve genel kanının aksine, kanıtlanan teori (kuram) kanun olmaz. Kanunla teori arasında doğrudan, tamamlayıcı bir ilişki yoktur.

    Müzik Aleti Kanun Nedir

    Genellikle kucağa yatay bir şekilde konulup işaret parmaklarına takılan yüksük ve mızraplarla çalınan kanun çalgısından , “Medeniyeti İslamiye “ adlı eserinde Corci Zeydan şöyle bahseder :

    “ Araplar kanun gibi kendi icatları olan musiki aletlerinden başka diğer devletlerden aldıkları sazları ve bu sazlar hakkındaki bilgileri de ilerletmişlerdir. Kanun sazını bugünkü şekliyle ilk olarak düzenleyen Hakim–i Şehir Ebu Nasır Farabi ‘ dir. “

    İbn Khalikan da “ VefayatükAyan “ adlı eserinde kanunun aslen bir Türk olup , Türkistan ‘ın Farab kasabasında doğmuş olan ( 878 – 950 ) ve zamanın büyük filozofu mûsiki bilgini olarak tanınan Ebu Nasır Muhammed Bin Turhan Bin Uzluğu Farabi tarafından icat edilmiş olduğunu yazar.

    H. G. Farmer ise Farabi ‘ nin ünlü eseri “  Kitabı Mûsiki “ de “ Kanun “ ismine rastlandığına tespit etmiş olup , böyle bir sazın bu eserde “ Ma’azif “ adı altında tarif edildiğini , bu saza son şeklini Farabi tarafından verilmiş olabileceğini ve bu eserde tarif edilen sazın kanun olduğunu ifade eder.

    Yine aynı yüzyıllarda İbni Sina ve AlHüseyin ‘ in eserlerinde kanun ismine rastlanmaktadır. Kanun ismine ve bu sazın ad ile ilk tarifine 10. y.y. da yazılmış olan “ Binbir Gece Masalları “ adlı kitapta rastlanmaktadır ve orda ki ismi de Kanuni Mısri yani Mısır Kanunu geçmektedir. 13. y.y. da İspanya ’ da Endülüsler zamanında da çok yaygın bir çalgı olan kanunun bir çok yapımcısı tespit edilmiştir. 13. y.y. da yaşamış ünlü müzikologlardan olan Safiyuddin Abdülmumin Urmevi eseri “ Kitab’ül Edvar “ da kendi icadı olduğunu ileri sürdüğü kanuna benzer bir çalgıyı “ Nüzhe “ adı altında şu şekilde tarif etmiştir :

    “ Nüzhe , gövdesi söğüt , kırmızı söğüt , şimşir veya servi ağacından yapılan , şekil olarak kareye benzeyip , uzunluğu genişliğinden biraz fazla olan bir çalgıdır. 27 ses vermek üzere üçlü gruplar halinde  tahtaya çakılmış olan 81 teli vardır ve her üçlü grup telden ikisi diğer ikisinden daha kısa olup göğüs tahtası merkezine konan küçük eşiklere gerilmiştir. Diğerlerinin en pesti olan 14. tel nevayı verir. 1. tel ile 27. tel eşikler vasıtası ile birbirine müsavi olmayan 3 kısma ayrılmış olduğu için üst kısımların her biri çalgının yukarısında ve aşağısında olan sesleri verir. “

    13. ve 14. y.y. ın en revaçta olan çalgısı Kanun “ Kanz al Tuhaf “ da da tarif edilmiştir. 15. y.y. da da revaçta olma durumunu sürdüren bu çagının tarihini Abdülkadir Meragi “ Cami’ül Elhan “ adlı eserinde şöyle yazmıştır :

    “ Kanunun teknesi ve göğsü üçgendir , sapı yoktur. Telleri genellikle pirinçtir ve üçer üçer akort edilir; yani her üç tel aynı sese çekilir. Bir oktava 8 mülayim ses gelecek şekilde düzenlenir. “

    Yavuz Sultan Selim Mısır seferi dönüşünde orada dinleyip , çok beğendiği Şah Mekan isimli bir kanuniyi İstanbul ‘ a getirmiştir.Kanuni  İsak , Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşamış , saray ve Enderun ile ilişkisi tespit edilen Kanun çalıcılardan birisidir. 2. Murad devrinde ( 15 .yy ) yaşamış ve devrin önemli müzikologlarından biri olarak bilinen Ahmetoğlu Şükrullah çalgılara ait edvarında , 17.yüzyılda yaşayan Evliya Çelebi “ Seyahatname “ sinde Kanun çalgısından bahsetmişler ve bu sazı tarif etmişlerdir. Evliya ÇelebiSeyahatname ” sinde bu sazın Ali Şah tarafından icat edildiğini ifade etmiştir. Ne var ki bu saz  17.yüzyıldan çok önce bu isimle bilinmekte ve çalınmakta olduğundan , bu ifadenin hangi saz ile ilgili olduğu konusunda kesin bir vargıya varılmaktadır. Daha sonra kanun çalgısı yavaş yavaş  rağbetten düşmüş ve 2. Mahmut  zamanında ( 1808 1839 ) Şamlı Ömer Efendi tarafından , İstanbul ‘ da yeniden musikiye kazandırılmıştır. 20. yüzyılın başlarından itibaren geliştirilen mandal sistemiyle icrası daha rahat bir hale gelince musikinin vazgeçilmez sazlarından biri haline gelmiştir.

    Kayıtlarını tespit edebildiğimiz kanuni Hacı Arif Bey dir. Kanuni Hacı Arif Bey ; bağırsak tel taktığı kanun sazını , mandalsız olarak ve sol elin baş parmağı ile tellerin üzerine basarak elde ettiği ses aralıklarını kullanarak çalmıştır. Kendisinden sonra gelen kanuniler, bağırsak tellerin ısı ve rutubet değişikliği karşısında çok zor akort tutması ve çabuk eskiyip kopmasından dolayı , bu telleri kullanmaktan vazgeçip naylon telleri tercih etmişlerdir.

    Kanun ; uzun bir zaman 24 veya 25 sesli yapılmıştır son zamanlarda 26 sesli kanunlar tercih edilmektedir. Ses sahası 3,5 oktava yakın olup , Kaba  Yegah dan Tiz Muhayyere kadardır. Her seste üç tel bulunmaktadır. Toplam tel sayısı 7278 arasındadır. Kanunun tekne denilen tekne kısmı; ıhlamur ağacından , göğüs kısmı çınar veya köknar ağacından yapılır. Sırt kısmı ise yekpare ceviz veya ıhlamur ağacından yapılmış kontrplak üzerine maun kaplama olarak yapılır. Mandalların çakıldığı mandal tahtası ve tellerin aşınmaması için , eşiğin üst kenarına abanoz ağacından bir şerit ilave edilir. Eşiğin deri üzerine oturan patik denen kısımları ıhlamur ağacındandır. Akort yapmaya yarayan burgular ; kızılcık , abanoz  veya pelesenk ağaçlarından , göğüs üzerindeki işlemeli kafesler de tercihen köknar ağacından yapılır. Derisi keçi , dana ve balık derisi olup ; mandallar döküm yapılarak ve daha sonrada tıraşlanarak kullanışlı hale getirilir.


    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte keman Nedir:
    Keman dört telli yaylı bir çalgıdır. Viyola ve viyolonsel'in de bulunduğu violin ailesinin en küçük ve en yüksek tondan çalan üyesidir. Keman çalan müzisyenlere kemancı denir. Bu terim aynı zamanda bu enstrümanı yapan ve onaran kişiler için de kullanılır.
     
    Keman ilk olarak 16. yüzyılda kuzey italya'da ortaya çıktı. İlk keman yapımcılarının rebec, rönesans kemanı ve lira da braccio adlı enstrümanlardan esinlendikleri sanılmaktadır. Enstrümanın akort edilişi dahil olmak üzere hakkında bilgi veren bilinen en eski metin, 1556 yılında lyon'da jambe de fer tarafından yazılmıştır; bu dönemde keman avrupa'da yayıldı.
     

    TARİHTE KEMANIN YERİ

    Keman'ın ilk kez nerede yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte ortaçağda İngiltere'de Fiddle Almanya'da Fiedel İtalya'da Lira da Braci Fransa'da Viel adlarıyla kullanılan yaylı çalgılar Keman'ın atası sayılır. Lavignac Keman'ın Türklerin Kemençe'i guz (Oğuz Kemençesinden)alındığını yazar. Bazı kaynaklarda ise Arapların Rebab'ından geliştirildiği öne sürülmüştür . 16.ve 17. yüzyıldaki Keman yapım ustaları Nicolo Amati Paolo Maggini Giuseppe Guarneru Antonio Stradivarius Keman'a son şeklini vermişlerdir . Keman asıl biçimi korumakla birlikte 19. yüzyılda bazı değişikliklere uğradı . Çağdaş Kemanda gövde ve sap daha uzun köprü daha yüksektir . Keman'a orkestrada ilk olarak 1565 te St.Riggo ve Corteccia'nın eserlerinde yer verilmiştir . Sonraki yıllarda orkestradaki görevlerinden dolayı 1. ve 2. Keman olarak adlandırılmış orkestradaki sayıları çoğaltılmıştır.
     

    TÜRK MÛSİKİSİNDE KEMANIN YERİ

    Keman'ın Türk ülkesine ne zaman geldiği kesin olarak bilinmiyor. İstanbul ve Trabzon gibi Lâtin ülkeleri ile sıkı ilişkiler bulunan şehirlerde çok eskiden beri Keman'ın en eski örneklerinin bulunduğu ileri sürülmüştür. Kanuni Sultan Süleyman 'ın sadrazamlarından Makbul İbrahim Paşa'nın gençliğinde padişahın şehzadesi olarak Manisa'da bulunduğu yıllarda Keman çaldığı biliniyor. Yine bu yüzyılda yaygınlık kazanmış bir saz olarak klâsik mûsikîmize girememiş olmakla birlikte halk arasında çok tutuluyor ve koltuk meyhanelerinde çalınıyordu. Keman'ı üst düzey sınıf arasına sokan kişinin Sultan 1.Mahmud dönemi sanatkârlarından olan Corci olduğu ileri sürülür. Keman'dan önce mûsikîmizin yegâne sazı Rebab idi .O yıllarda Keman'a "Viola d'Amore" deniyordu ki bu sazın benzeri yakın zamanlara kadar kullanılmış olan Sine Kemanı'dır. Kemani Corci'ye kadar bütün kaynaklarda eski Türk Kemanını çalanların Türk olduğu halde 18.yüzyıldan daha doğrusu Corci'den sonra Türk olmayan kimseler Batı Kemanını çalmağa heves etmiş ve pek çok ünlü isim otaya çıkmıştır. Hiç şüphesiz bu sanatkârlar " Viola d'Amore " nin farklı şekli olan Sine Kemanı'nı çalıyorlardı ; Yedi teli olan Sine Keman'ın sesi biraz boğukça olduğu ve Kemençe sesine benzediği için musikîden anlayanlarca daha çok tercih ediliyordu . 19. yüzyıl başına kadar Keman çalan sanatkârlar Keman'ın her iki türünü de kullanmışlardır. Daha sonra Sine Kemanı unutulmuştur. Son icrakârları Mustafa Sunar ile Nuri Duyguer olmuştur . Batı Keman'ının ülkemize yerleşmesinde Romanyalı Miron'un büyük rolü olmuştur. Ülkemizde Türk Musikîsi ölçüleri içinde çok güçlü icrakârlar yetişmiştir . Bir devreye damgasını vuran bu sanatkârlardan bazıları şunlardır: Kemanî Hızır Ağa Kemanî Rıza Efendi Kemanî Corci Kemanî Kör Sebuh Kemanî Aleksan Ağa Kemanî Memduh Bülbülî Salih Efendi Reşat Erer Nubar Tekyay Sadi Işılay Hakkı Derman Selahattin İnal v.b. Musikî terminolojimizde Keman çalanlara " Kemanî " denir .
     

    KEMANIN ÖZELLİKLERİ

    Keman insanı derinden etkileyen eşsiz güzellikteki sesiyle yaylı çalgılar ailesinin en önemli üyesidir. Sesi öteki çalgılara göre birçok bakımdan insan sesine daha yakındır . Keman çene altı ile omuz arasına sıkıştırılarak tutulur. Sol elin parmakları sap üzerinde bulunan tellere basarak gezinirken sağ elde tutulan yay Keman tellerine sürtülerek çalınır . Gövdenin orta bölümündeki yan girintiler yayın daha kolay hareket etmesini sağlar.35 ile 36 cm arasında değişen bir gövdesi vardır. Küçük ve hafif bir çalgı olmakla birlikte ortalama 84 ayrı parçanın bir araya getirilmesiyle yapılır .Genellikle iki cm .kalınlığında bir çam veya akağaç'tan oyma kalemi ve rende kullanılarak biçime sokulur . Keman'ın bir gövdesi ve buna bağlı bir sapı vardır.Gövde göğüs tahtası ya da tabla denen üst kapak alt kapak ve onları birleştiren yanlık adlı verilen bir kasnaktan oluşur. Tellerin köprü aracılığıyla gövdeye yaptığı basınca direnebilmesi alt ve üst kapaklara hafif bir kavis verilmiştir . Sapın ucundaki burgulara( kulak) sarılarak bağlana teller bir eşikten (köprü) geçerek gövdenin ucundaki kuyruk bölümüne bağlanır . Köprü tellerin titreşimini üst kapağa iletir .Burgu yuvalarına yerleştirilen kulaklar tellerin istenilen ölçüde gerilmesini sağlar . Gövdenin içine boydan boya yerleştirilmiş bas çubuğu ya da bas kirişi denen bir çıta eşiğin tam altında da can direği denilen bir takoz bulunur . Bas çubuğu sesin tınılanmasına can direği de ses titreşimlerinin alt kapağa iletilmesine yardımcı olur . Üst kapak üzerinde " f " biçimindeki iki ses deliği ses titreşimlerinin gövdeden dışarı çıkmasını sağlar . Dış etkilerden korunabilmesi için yapımı tamamlandıktan sonra özel karışımlı bir tutkalla cilalanır cila aynı zamanda Keman'ın ses tınısını belirleyen önemli bir öğedir. Keman yapım ustalarına Luthier denir . Ülkemizde Keman yapım teknikleri çok gelişmiş çeşitli yarışmalarda birincilik alan Luthierlerimiz vardır bunlar : Cafer Açın Mesut Gözalan Yunus Tarhan Mehmet Alkan Nevzat Önder Ayhan Damcıoğlu Ahmet İyidoğan Emin Tilev Bedii Akol v.b.
     

    KEMANIN AKORT SİSTEMİ

    Keman 'ın metalden ya da hayvan bağırsağından yapılmış dört teli vardır . Akort sistemi pest'ten tize doğru : SOL-RE-LA-Mİ olarak düzenlenmiştir. Batı Kemanlarıyla aynı akort sistemine sahip olmasına rağmen Türk Mûsikîsine uygun şekilde isimlendirilmiştir : DO-SOL-RE-LA dır . Bazı icracılar " LA" telini İnce "SOL" düzeniyle kullanmaktadır bu konuda çeşitli fikirler öne sürülmüştür . Eskiden kullanılan ve Avrupa'dan getirilen Kemanların 5 esas 6 (7)ahenk teli olduğu ve aynı telin yine ince "SOL" olarak akord edildiği biliniyor. Bir başka görüş ise Rebab ve Ud gibi çalgıların akorduna benzetmek için böyle hareket edildiğidir. ( "LA" akort Türk Mûsikîsi icralarında çiğ kalmakla birlikte bazı makamlar transpoze edildiğinde icrada zorluklar oluşmaktadır.)
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte ney Nedir:
    Klasik Türk müziğinde ve özellikle tekke müziğinde yer alan, kaval biçiminde, yanık sesli, kamıştan bir üfleme çalgısı:
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte tanbur Nedir:

    Adının nerden geldiği konusunda çeşitli tahminler varsa da, en kuvvetli ihtimal ; sazın adının Sümerler'den gelmiş olmasıdır. M.Ö. 2000 yıllarına ait Mezopotamya kalıntılarıda, Tanbur'un atası sayılacak sazlara rastlanmaktadır. Sümerler'in bu saza “ Pantur “ dediği ; Yunanca'ya bunun “ Pandura “, Ermenice'ye “ Pantir “, Gürcü diline “ Panturi “ şeklinde geçtiği en akla yakın görünen fikirdir. Sümerler'in Pantur dediği bu saz, bugünkü Tanbur'un olduğu kadar, bütün mızraplı sazların atası sayılacak kadar eskidir. Tanbur'u andıran birçok saz, 17. y.y. a kadar Avrupa'da kullanılmış, daha sonra orkestra müziği geliştikçe narin bir sese sahip olan bu sazlar terkedilmiştir.

    Tanbur, ilk zamanlarda kaplumbağa kabuğu, Hindistan cevizi kabuğu, kurutulmuş kabak veya oyulmuş bir ağaç kütüğüne iki tel çekilerek yapılıyordu. Orta Asya, Ön Asya ve Kuzey Afrika ülkelerinde hâlâ bazı kabilelerde iki telli şekliyle kullanılmakta, çeşitli müzelerde örnekleri bulunmaktadır. Farabi'nin Horasan Tanbur'u veya Tanburi Kebiri Türkü diye kaydettiği Tanburlar, bu sazın bir hayli gelişmiş şekilleridir.

    Klasik Türk Musikisi'nin en önemli ve vazgeçilmez sazı olan Tanbur ; 17. y.y. dan itibaren en gelişmiş şeklini alarak, bugünkü durumuna gelmiştir. Bugün Tanbur yapımında ; gövdesi ya da teknesi dediğimiz tam yuvarlak olmayan yarım elma şeklindeki kısım için, sert ağaç cinslerinden erik, dut, ceviz, pelesenk, gül, kelebek, rengi, ardıç ve abanoz gibi ağaçlar kullanılır. Bu ağaçlardan ince dilimler halinde kıvrılarak tekne oluşturulur. Bu tekneye kapak olarak ( bu kapağa “ göğüs “ denir )  beyaz çam denilen ladin ağacı kullanılır. Uzun sapı için ise bükülme yapmayacak sert ağaçlar kullanmak gerekir. Göğüs üzerinde teller ile göğüsün aralanması için kullanılan “ eşik “ şimşirden yapılır. Tanbur'un boyu, sapı ve teknesi ile birlikte 130 – 135 cm. kadardır. Yalnız sap uzunluğu 100 – 106 cm. kadar olur. Bu ölçüler klâsik ölçüler olup, farklı büyüklükte yapılmış Tanburlar da vardır. Sap üzerine iki oktavlık ses dizisi, 50 kadar perde ile taksim edilir. Bu bölünme Türk Mûsikisi ses sistemine göre yapılır. Perde bağlamak için, sap üzerine her perde için bağırsak ipi veya misina sarılır. Tanbur'un 7 teli vardır ve bu teller çelik ya da pirinçtendir. Tanbur mızrapla çalınır. En iyi mızrap “ Bağa “ denilen, deniz kaplumbağasının karın altı kemiğinden yapılır.

    Tanbur, sabit perdeli bir saz olarak âdeta Türk Mûsikisi’nin piyano’su gibidir. 3 oktavlık bir ses alanını kullanabilir. 17. y.y. da bugünkü şeklini alan Tanbur'un, o tarihlerden beri önemli birçok icracısı olmuş,  tarihte yerlerini almışlardır. Tanbur çalana “ Tanbûrî “ denilmektedir.

    Evliya Çelebi'nin anlattıklarına göre ; 4. Murat ve 4. Mehmet zamanında Tanburî Ahmed, Şehla Hasan, Yusuf Çelebi, Hacı Kasım Ağa, Kara Yusuf, Şamlı Hasan, Musli Çelebi, Karakaş gibi tanbûrîler yaşamıştır. Daha sonra Mustafa Sicim Dede, Dilhayat Kalfa, Tanburî Mustafa Çavuş, Numan Ağa, Tanbûrî Izhak, Zeki Mehmet Ağa, Tanbûrî Büyük Osman, Tanbûrî Küçük Osman, Oskiyam Efendi, Şeyh Abdülhalim Efendi, Tanbûrî Ali Efendi iz bırakmış önemli tanbûrîlerdir. Saydığımız bu tanbûrîler az mızrap vuruşu ile tanbur çalan, “ Klasik Okul “ diyebileceğimiz bir anlayışın temsilcileri idiler. Bu üslûp Tanburî Cemil ile büyük bir değişikliğe uğradı.

    Tanburî Cemil ( 1871 – 1916 ) ; Tanbur'a yeni bir hareket ve dinamizm getirmiş,  yeni bir üslup ve ifade gücü kazandırmıştır. Her notaya bir veya birkaç mızrap vurmak suretiyle, bu sazı monotonluktan kurtarmıştır. Cemil Bey'in üslubu ve virtüözitesi hakkında anlatılanlar yanında, elimizde kayıtlı plaklardan yararlanıyoruz. Çok zor teknik imkanlarla ve birçoğu geçim derdiyle mecburiyetten yapılmış bu plaklar şüphesiz Cemil Bey'i yeterince anlatmaz. Ancak bu plaklar bile onun dehasını göstermek için önemli kanıtlardır. Bu plaklar sayesinde, ondan sonra gelenler onun ekolünü devam ettirmişlerdir. Bu ekolün günümüzde yaşayan en önemli temsilcisi : Tanbûrî Cemil bey'i özümlemiş, kendi yeteneğini de katarak yetişmiş olan Tanbûrî Necdet Yaşar'dır. Tabiî ki yaşadığı dönemde öğrencisi olmuş tanbûrîleri de zikretmek gerekir. Bunlar ; Refik Fersan, Kadı Fuat Efendi, Tanbûrî Hikmet Bey ( Cemil Bey'in yeğenidir) gibi isimlerdir. Tanbûrî Cemil Bey üslubunu benimsemeyen Doktor Suphi Ezgi gibi klâsik ekole bağlı pek önemli sanatçıda ; eski üslupla tanbur çalmaya devam etmiş, günümüze kadar gelmesini sağlamışlardır. İsminden söz edilmeden geçilmemesi gereken önemli bir tanburi de yakın zaman önce kaybettiğimiz İzzettin Ökte'dir. Ayrıca günümüzde gerçekten bu sazın virtüözü sayılabilecek pek çok tanburi de vardır.

    Tanbur, mızraplı bir saz olmasına rağmen ; Cemil Bey bu sazı keman, kemençe, viyolonsel yayıyla çalma çığrını açmış, böylece “ yaylı tanbur “ ortaya çıkarmıştır. Gerçi, Abdülkadir Meragi'nin tanburun eskiden yayla çalındığına dair bir ifadesi var ise de Cemil Bey'e kadar geçen yıllarda böyle bir şekil görülmemektedir. Yaylı tanbur çalanların hemen hepsi, mızraplı tanbur çalan tanburiler olmuştur. Günümüzde Sadun Aksüt, Ercüment Batanay, Fahrettin Çimenli gibi bu sazı çalan sanatçılar önce mızraplı tanbur çalmışlardır. Yaylı tanburun 2 – 2.5 oktav bir ses alanı vardır. 


    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte lavta Nedir:

    Ud gibi Lavta da , en eski milli sazımız olan Kopuz ‘ un sonradan gelişip , aldığı bir şekildir. Araplar kanalıyla İspanya ‘ ya , oradan da diğer Avrupa memleketlerine geçmiştir. Batılı kaynaklarda Fransızca “ Luth “ adının Arapça “ El – Ud “ dan geldiği yazılmaktadır. Avrupa ansiklopedilerinde Lut , Lâvta , Lânta gibi isimler görüyoruz. Bundan ; Avrupa ‘ da lavtanın birçok çeşidinin yapıldığı anlaşılıyor.

    Batıda lavtanın 6 ile 24 kadar teli bulunanları yapılır. Türk lavtasını ise tanburda olduğu gibi 3 çift ve 1 tek olmak üzere 7 teli vardır. Lavta yapılışı itibariye aynı uda benzer ve ud malzemesinden yapılır. Ud dan farkı ; gövde kısmının daha dar sapının biraz daha uzun olması ve sapına tanbur da olduğu gibi perdeler  bağlanmış olmasıdır.

    Lavta ; 17. y.y. da Avrupa da büyük rağbet görmüş ve pek çok türleri yapılmış , toplumun her kesiminde sevilmiş , hatta ressamlara model olmuştur. Lavta önce doğudan batıya gitmiş sonrada batıdan doğuya gelmiş enteresan bir sazdır. Türk Musikisine 18. y.y. da girmiş , uzun yıllar iki lavta bir kemençe ile üçlü bir grup yapılarak “ Kabasaz “ takımlarında kullanılmıştır.

    Böylece bir süre daha klâsik mûsikimizin içinde halk mûsikisi geleneğini sürdürmüştür. Köçekçe ve oyun havalarında kartal kanadıyla çalınır , mızrapla vurulan ritmik tempolarla icraya renk ve canlılık kazandırılırdı. Bu haliyle bir refakat sazı özelliğindeydi.

    Lavta ; batıda aynen klasik gitar gibi akort edilir ; sapına perdeler , tanperaman ses sistemine göre bağlanır. Türk lavtasında ise perdeler ; tanburda olduğu gibi Türk Mûsikisi ses sistemine göre çeşitli şekillerde akort edilir. Sapına bağlanan perde sayısı 18 dir. Lavta tanburda olduğu gibi Tanburi Cemil Bey ile yeni bir üslup kazanmış , bir ritim ve refakat sazı olmaktan çıkıp solo saz niteliği kazanmıştır.  Mızrap ; bugün kullandığımız şekle Cemil Bey ile gelmiştir. Kartal kanadı yerine tanbur mızrabından daha ince , her iki ucu oval yuvarlaklıkta bağa mızrap kullanılmış ve icra sırasında duyulan mızrap sesini yok etmiştir.

    Tanbur ile ud arasında kalması , udun daha kolay çalınır bir saz olarak revaç bulması ; lavtanın zaman içinde icra tekniği , üslubu bakımından unutulmasına yol açtı. Son zamanlarda , bazı sanatçıların yeniden canlandırma çabaları ile duyulmaya başladı. Özellikle ud yapımında ünlenmiş Manol ve Baron çok değerli lavtalar yapmışlardır.

    Türk Müziğinde Lavtacılar

     Tamburi Cemil Bey
     Mesut Cemil
     Lavtacı Andon
     Lavtacı Civan
     Lütfi Bey

    Barok Müzikte Lavtacılar

     Lutenists


    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte kemençe Nedir:
    Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra , Türkçeye bir yandan dini , bir yandan edebi olarak  Arap ve Acem kültürleri etkisi başlamıştır. Bu sebeple öz Türkçe olan , Türklerin ilk Orta Asya  yaylı sazı “Iklığ” adı yerine , Arapça  “Rebab “ ve Farsça  “Keman “ ve “Kemançe “ kelimeleri kullanılmaya başlamıştır. Farsça “Yay “ veya “Kavis “ anlamına gelen “Keman “  kelimesinden kaynaklanan “Kemançe”  ise Farsça kuralına göre “Küçük  Keman “  demektir. Kemançe ; Türkçe ses uyumuna göre ; “Kemençe “ olmuşdur. Eski kaynaklarda karşımıza çıkan “Kemançe-i Guz ( Oğuz Kemençesi ) “ ve “Kemançe-i Rumi ( Anadolu Kemençesi ) “ adları ; bize kemençenin ne kadar eski bir saz olduğu hakkında fikir vermektedir.
     
    Eksi kaynaklarda , hatta günümüz araştırmacılarının bazılarınca Kemençe ; Rebab la karıştırılmışdır. Halbuki 19. yüzyılın başlarına kadar minyatürlerde kemençe resmine rastlanmaz. Bütün araştırmacılar , uzun yıllar Türk Musikisinde kullanılan yaylı sazları Iklığ ve Rebab olduğunu kabul etmişlerdir.

    Kemençe parmak basılar değil , tırnaklar tellere dayanarak ve diz üstünde dikey tutularak çalınır. İcra tekniğinin çok güç olması , sebebi ile icrası çok olmamış dır. 19. yüzyılın başından itibaren “Kabasaz “ denen takımlarında lavta ile birlikte uzun zaman kullanıldıktan sonra , aynı yüz yılın sonlarında klasik musikimizde kullanılmaya başlanmış dır. Musikimizin vazgeçilmez bir sazı haline gelmesi ve bir üslup kazanmasında  Kemençeci Vasilaki nin büyük rolu olmuş , ancak asıl tekniğini Tanburi Cemil Bey kazandırmış dır. Ruşen Ferit Kam , bu iki ustadan aldığı tekniği günümüze aktarmıştır.

    Kemençenin saz grubu içinde kaynaştırıcı ve birleştirici bir özelliği vardır. Bazı muhafazakâr Klâsik Türk Mûsikisi sanatçıları ; kemençenin olduğu yerde kemana ihtiyaç olduğunu iddia etmekte , gerekirse kemençe sayısını çoğaltmayı savunmaktadırlar. Karadeniz kemençesinden ayırmak için “ Klâsik Kemençe “ adı ile anılan kemençenin üç teli vardır ve yay ile çalınır. Yayı keman yayından farklıdır. Boyu 60 – 62 cm. kadar olan yay ; çok gergin olmayan at kuyruğu kılından oluşan bir demet halindedir. Sağ el parmakları vasıtasıyla parmak çubuğa gerikmiş kıl demeti istenilen gerginlik sağlanılarak çalınır. Ses alanı 2 oktav ( iki sekizli ) kadardır.

    Kemençenin  icra zorluğunu azaltmak ve ses alanını genişletmek amacı ile tel boylarını eşitlemek ve bir tel ilave etmek suretiyle geliştirmek isteği , bir hayli eskiden beri vardır. Bu amaçla ; Hüseyin Sadettin Arel ; klasik kemençeye aynı uzunlukta olmayan 3 tel yerine , eşit uzunlukta 4 tel takmak ve batıdaki keman ailesi gibi , bir kemençe ailesi oluşturmak için çalışmıştır. Bu doğrultuda 5 ayrı boyda kemençe yapmıştır. Soprano , alto , tenor , bariton ve bas kemençe olarak adlandırılan bu kemençeler , zamanla icracılarınca benimsenmemiş , çalınıp tanıtılmamıştır. Bu kemençelerden yalnız bas kemençe elimizde ( Arel ‘ in kurduğu ileri Türk Mûsikisi Konservatuarı Derneği’nde ) bulunmaktadır. Daha sonra bu amaçla çalışmaları İ.T.Ü. Türk Mûsikisi Devlet Konservatuarı öğretim üyesi ve çalgı yapım bölümü kurucusu Cafer Açın sürdürmüştür. Çalışmalarında aynı konservatuarın öğretim üyesi olan kıymetli bir icracının , Cüneyt Orhon ‘un desteği önemli katkı sağlamıştır.

    Bugün , İ.T.Ü. Türk Mûsikisi Devlet Konservatuarında 3 telli klasik kemençenin yanında 4 telli soprano ve alto kemençelerin eğitimi yapılmakta , her iki alanda da çok kıymetli gençler yetişmektedir. Denilebilir ki ; konservatuarın kurulduğu 1976 yılına kadar geçen yılarda yetişen kemençe icracılarının birkaç kat fazlası , bu son yıllarda yetişmiştir.

    3,5 oktavlık ses sahası olan 4 telli kemençenin öğretilmesi için , ayrı bir dal açılması ve geliştirilmesine Cüneyt Orhon öncülük etmiş , yetiştirdiği birçok öğrenci radyolarımızda ve devlet korolarımızda görev almıştır.

    Kemençenin gövde kısmı armudi biçimde olup teknesi ceviz , dut , erik , ardıç , kelebek , gül ve pelesenk gibi kıymetli ağaçlardan , ses tablosu ( göğsü ) servi ağacından yapılmaktadır. Kısa bir sapı , klasik kemençede 3 , 4 telli klasik kemençede 4 burgu vardır. Telleri bağırsak ve çelik sargılıdır.

    Musiki tarihimizde adı geçen belli başlı kemençecilerimiz ; Enderuni Tahir Ağa , Nikolaki , Vasilaki , Tanburi Cemil Bey , Safiri , Anastas , Aleko Bacanos , Ruşen Ferit Kam , Kemal Niyazi Seyhun gibi isimlerdir.


    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte rebab Nedir:

    En eski yaylı Türk sazıdır. Uygur Türkleri zamanından beri kullanıldığı sanılır. Türk – İslam dünyasında çok kullanılmıştır. Iklığ‘ın biraz daha gelişmiş halidir. Iklığ‘ ın gövde kısmı su kabağıdır. Rebab‘ ın ise Hindistan cevizi kabuğudur. Hindistan cevizi kabuğunun bir tarafından bir kapak yapılır ve o kısma deri gerilir. Böylece sazın göğsü ( ses tablosu ) elde edilmiş olur. Buna aşağıdan yukarı doğru çapı genişleyen silindirik bir sap eklenir ve sapa 3 burgu geçirilip 3 tel takılır. Teller bir eşikte göğüs üzerine bindirilir. Eskiden tel olarak , bükülmüş ibrişim yada at kuyruğu kılı kullanılırdı.

    Biraz boğuk, iniltili sesi olan rebab ; yakın zamana kadar bir hayli yaygın kullanılmışsa da , bugün neredeyse unutulmak üzeredir. Geçen yüzyılda tekkelere de girmiştir. İmkanı geniş bir saz olmadığından , bu sazı günümüzde icra edenler hobi olarak ilgileniyorlar. Geçmişten günümüze ismi bilinen icracıları ki bunlara “ Rebabi “ denir ; Rebabi Süreyya Bey, Mustafa Sunar ve Sabahattin Volkan ‘ dır.


    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte santur Nedir:
    Türk Musikisi’ne 17. y.y. da giren telli bir sazdır. Biçim yönünden Kanun‘ a benzemekle beraber , mızraplı sazlar kategorisinde göremeyiz. Zira mızrapla değil , iki küçük tokmakla çalınır. Kanunda olduğu gibi , “ yamuk “ şeklinde bir tekne üzerine aynı sesi veren üçer telden oluşan 24 perdesi vardır. Sonradan geliştirme çalışmaları olmuşsa da , Türk Mûsikisi’ndeki bütün gerekleri yerine getirmekten uzaktır. Bu sebepten hiçbir zaman yaygın olarak kullanılmamıştır. Günümüzde çalanların sayısı 3 – 5 civarındadır. Daha ziyade hobi şeklinde uğraşılan bir saz konumundadır.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte kudüm Nedir:
    Özet: Mehter takımlarında ve tekkelerde kullanılmış olan, metal kâseli, küçük iki davuldan oluşmuş usul vurma aracı.

    Detay: Kudüm adı Azerice “uzak yoldan gelme , bir yere ayak basma” anlamına gelir. Dinî ve din dışı musikimizde kullanılan vurmalı sazların en önemlisidir. Biri büyük , diğeri biraz daha küçük olan döğme bakırdan yapılmış bakırdan yapılmış tas şeklinde iki parçadan meydana gelmiştir. Ölçü olarak ; ağız çapı büyükte 32 cm.  ,  küçükte 30 cm. , yükseklik ise 16 cm. uygun olarak kabul edilir. En iyi ses deve derisinden alındığı için , genellikle bu tür deri kullanılır.
             
    Derinin büyük tasa geçirileni 2 mm. , küçük tasa geçirileni 1 mm. kalınlığında olmalıdır. Deri sicimleri gerilerek bağlandıktan sonra tasların üzeri sahtiyanla kaplanır. Kudüm ‘ ün tabanının yere temas etmemesi gerekir. Zira temas halinde ses rengi değişir. Bunu önlemek için simit şeklinde özel sehpaların üzerine oturularak çalınır. Büyük parça kuvvetli zamanları , küçük parça darpları verir. Kudüm çalmak için uçları yuvarlak “ zahme “ ağaç çubuklar kullanılır. Zahmelerin yumuşak ağaçlardan yapılanları daha makbuldür. Kudüm çalanlara “ Kudümzen “ denir. Mevlevi ayinlerinde semazenler kudümün darplarına göre ayak uydurduklarından , kudüm çok önemlidir. Bu önemi belirtmek için kudüme “ Kudümi Şerif “ denmiştir. Son zamanlarda ünlü saz yapımcımız İ.T.Ü. Devlet Türk Mûsiki Konservatuarı saz yapım bölümünü yöneten Cafer Açın ; kudümde önemli bir değişiklik yapmıştır. Bu değişikle ; kudümün şekli bozulmadan kase kısımları karpuz dilimleri şeklinde ağaçtan kıvrılarak meydana getirilmiştir. Deriler ; ipler yerine vidalarla gerdirilip çektirme sistemi getirildi. Kudümün yerle temasını kesmek için altına konan simit şeklindeki minik sehpa yerine , trampet sehpasına benzeyen mâdeni bir sehpa yapılarak , kudüm onun üzerine istenildiğinde çıkarılabilecek şekilde monte edildi. Böylece deriler hem rahatça gerilip akort edilir hale getirildi , hem de kudümzenlerin kudümü istedikleri , yüksekliğe indirip – kaldırmaları sağlandı. Ayrıca bakır yerine ağaç kullanıldığı için daha tabii oldu. Kudümün küçüğüne “ Nakkare “ , büyüğüne “ Kös ” adı verilmiştir ve mehter mûsikisinde kullanılmıştır.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte def Nedir:

    Adı , Arapça kökenlidir ve bütün İslam ülkelerinde benzeri isimle anılır. Farsçada “ Duf “ , Arapça ve Batı dillerinde “ Defik “ olarak kullanılan bu ad ; Türkçe’ye “ Def “ olarak geçmiştir. Daire şeklinde 25 – 30 cm. çapında ve 5 – 6 cm. genişliğindeki kasnağın ; bir tarafına ince deri gerilip , etrafına 4 , 5 veya 6 çift pirinç ziller takılmak suretiyle yapılmıştır. Türkler ,  şeklinden dolayı uzun yıllar bu sazı “Daire“ diye adlandırmışlardır. Hatta birçok şarkının güftesinde bu adla geçmiştir. Mesela ; Mustafa Çavuş ‘ un çok bilinen güftesi Aşık Hıfzi ‘ ye ait hisar buselik makamındaki şarkısı bunlardan biridir.

    Dök zülfünü meydâne gel
    Süratını ferzâne gel
    Al   daireni    hengâme gel
     
    Def ‘ in kasnağı genellikle ceviz ağacından , bazen de servi ağacından yapılır. Deri olarak dana balık veya köpek derisi kullanılır.
    Def ; parmak uçlarına vurularak çalınır ve def çalanlara “ Defzen “ denir.
     
    Eski fasıllarda şeflik sistemi olmadığından  , faslı defzen yönetirdi. Bundan dolayı defzenlerin Türk Mûsikisi usûllerini çok iyi bilmeleri ve def ile usûl vurma hünerine sahip olmaları gerekirdi. Bugün aynı zamanda “ Hanende “ dediğimiz defzenlerin , eskiler kadar hünerli olanları pek fazla değildir. Eski fasıllarda 2 , 3 hatta 4 hanende olabilirdi.

    Osmanlı imparatorluğu zamanında İstanbul ‘da iyi def yapmak önemli bir sanat haline gelmişti. Özellikle Kumkapı ve Samatya ’ da def yapan ünlü ustalar yetişmiş , kasnak üzerine fildişi , bağa , sedef işlemeler yapılmıştır. “ Samatyalı ” adı ile bilinen bir usta ile sedefkâr Vasıf ‘ ın yaptığı defler özel koleksiyonlarda ve müzelerde saklanmaktadır.

    Mûsikimizde en çok kullanılan ritim sazı olan def ,  kullanıldığı yere göre çeşitli isimler alır. Bunların başlıcaları : Klâsik Def ( Hânende Defi ) , Laterna Defi ve Karagözcü Defi ( Paslaf ) dır.

    Def , Araplar tarafından İspanya’ya Türkler tarafından Orta Avrupa’ya ve Balkanlar’a geçmiştir.


    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2021-02-09 18:03:59

    Cevap :
    Sözlükte zil Nedir:
    işaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle veya başka düzenlerle işletilebilen araç, çıngırak.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Kolay Bulmaca Cevabı Bulma Robotu

    Cevap Yaz

    Bilgilendirme: Bulmaca sözlüğümüzde Haberturk, Hürriyet, Sözcü ve Posta gazetesinin günlük kare ve çengel bulmacalarının cevapları ve Bulmacahane, CodyCross, Words Of Wonders Guru, WOW Guru gibi bulmaca oyunlarının cevapları yayınlanmaktadır. Ayrıca diğer gazete bulmaca cevapları, bulmaca kitabı, çapraz, karışık bulmaca cevaplarınıda sözlüğümüzde bulabilirsiniz. Bulmaca sözlüğümüzden arama yaparak bulmaca sorunuzdaki cevabı kolayca bulabilirsiniz. Eğer cevap henüz sitemize eklenmemiş ise soru sor butonuna tıklayarak hemen cevap verilmesini sağlayabilirsiniz.

    Yakın zamanda para ödüllü online bulmaca çözebileceğiniz bulmaca servisimiz yayına alınacaktır. Günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak en iyi bulmaca çözenler listelerimiz olacak.

    Sözlüğümüzde cevabını bulabileceğiniz bulmaca çeşitleri: CodyCross bulmaca soruları, çengel bulmaca, kare bulmaca, sudoku bulmaca, rakam bulmaca, kelime şifre bulmaca, altıgen çengel bulmaca, halka bulmaca, sözcük avı, yapboz bulmaca, labirent bulmaca, mozaik bulmaca, resimli kelime bulmaca, 7 farkı bulun, lekare bulmaca ve kim milyoner olmak ister soruları ve cevapları.

    Ayrıca bulmaca cevapları sözlüğümüzde aradığınız kelimenin eş anlamı, mecazen ve mecaz anlamları, eski dildeki karşılıkları, osmanlıca karşılıklarıi, zıt anlamlarını bulabilirsiniz.

    Unutmayın bulmaca çözmek zekanızı geliştirdiği gibi çağımızın en kötü hastalıklarından biri olan alzheimer içinde doktorlar tarafından en önerilen çözümlerden biridir. Şimdiden güzel, sağlıklı günler dileriz..



    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.